23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN * BÜYÜK NUTUK’UN CUMHURİYET TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ

Gazi Paşa’nın Evlatlarına,

23 Nisan ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI’nın 101. Yılı kutlu olsun.

Aşağıda okumanıza sunduğum kutlama yazısının ana öznesi; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu, sadece NUTUK’a değil, Dünya tarihinin altın sayfalarına, muzaffer komutan ve Yüce Devlet adamı kimliği ile  yazan Mustafa Kemal Paşa, Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün yazılı kayıt altına almış olduğu  yaşanmışlıkları birinci ağızdan anlatan ve yazdıklarını kendisi ile birlikte yaşamış olanlarla tartışan, yaşanmışlıkları, olayları  gerçekleri saptırmadan yazan NUTUK olacaktır.

Yüce Atatürk’e , aydınlanma devrimlerine, Laik Demokratik Cumhuriyet’e ağır saldırılar vardır. Bu saldırılar iki cephelidir;

* Ulus Devleti ve Ulus Devlete sahip çıkan ULUSAL’cı toplumun direncini kırarak Türkiye’yi bir sömürge ve açık pazar haline getirmek isteyen emperyal batı ülkeleri.

* Laik demokratik Cumhuriyet’e düşman ve çağdaşlığı karşı olan radikal islam ülkeleri.

Bu her iki güç kendi yapılarına uygun ve itaatkâr kişileri yönetime getirerek, Laik Cumhuriyet’in, aydınlanma devrimlerinin kilit harcı olan Atatürk ve emanetlerine karşı büyük bir saldırı yürütüyorlar. Atatürk’ü yok etmek, Laikliği, çağdaşlığı, akıl ve bilimin yolunu yok etmektir. Bunlar yok olursa, cahil ve köle bir toplum yaratılacak ve kolayca yönetilecektir. İşte bu nedenle MİLLET’i sevmezler, ümmet isterler. 

Yobazlar, gericiler tüm dünyada her zaman var olmuştur. Ne zaman ki, batı ülkeleri  reform ve rönesans evrelerini tamamlamışlar ve din ile devlet işlerini ayırmışlardır. Laikliği devlet yönetiminde vaz geçilmez olarak kabul etmişler ve din adamlarını siyasetten uzaklaştırarak sadece kendi alanlarında çalışmalarını sağlamışlardır. İşte o zaman aydınlanma ve bilimin, çağdaşlığın, demokrasinin, insan haklarının, ekonomik gelişmişliğin yolunu açmışlardır.

AKP iktidarı ile birlikte tarikat ve cemaatlar güçlenmiş, devlet yönetimine girmişler ve egemen olmuşlardır. Tüm bunların temel nedeni, büyük önder ATATÜRK’ün akıl, bilim yolundan ayrılmaktır. 

Yüce önder Gazi Paşa’yı, ATATÜRK’ü bir kez daha sevgi, saygı ve şükranla anarım.

Naci Kaptan – 23 Nisan 2021

Aktaran Naci Kaptan – 22 Nisan 2021
Geçmişini bilmeyen uluslar geleceğini iyi planlayamazlar ve sürekli hata yaparlar. Çünkü tarih, yöneticiler için en iyi siyaset hocası ve en iyi diplomasi kılavuzudur. Nutuk bunu sağlayan en iyi kaynaktır. 1919-1927 yılları arasındaki, yakın tarihimizin en sıkıntılı ve buhranlı günlerini içeren 9 yıllık sürecin yaşanan olaylarını ve çözümlerini anlatmaktadır.
Bu sürecin yöneticisi olan Gazi Mustafa Kemal Paşa aynı zamanda Nutuk’un da yazarıdır. O diyor ki! “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”

Gazi’nin Nutuk’un son gözden geçirmesini yaptığı Çankaya Köşkü’ndeki
çalışmayı yazar Falih Rıfkı Atay şöyle nakletmektedir:

“…Nutuk Atatürk’teki çalışma gücünün insan takatini bazen ne kadar aştığını gösterir. Yüzlerce, binlerce vesikayı eski köşkün üst katındaki küçük çalışma odasında kendisi ayırmış, Nutuk’u çoğunca ayaküstü dolaşarak dikte etmiştir. Saatler süren diktelerden sonra kaleme alanlar (asistanlar) sekiz on saatlik bir uykuya gittikleri zaman Atatürk bir banyo alır, giyinir, akşam davetlilere o gün yazdıklarını okutmak üzere sofraya inerdi. Okuma ve o gün yazdıkları üzerine konuşma, muhakeme ve tartışmalar saatler sürerdi…”

Atatürk’ün Nutuk’u nasıl yazdığını bir kerede birlikte çalıştığı köşkün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anılarından dinleyelim:
“Atatürk, köşkün büyük salonunun bir köşesinde hazırlattıkları bürosunda Nutuk’u hazırlama çalışmalarına günlerce devam etmişlerdir. Bu çalışmaların hepsinde beni yanında bulundurmuştu. Yazdıkları tabedildikten sonra yüksek sesle kendi kendine okuyarak bazı yerleri bana tashih ettirip düzelttirir ve tekrar son haliyle okurdu. Büyük Nutuk’u hazırlarken hiç mübalağa etmeden rahatlıkla söyleyebilirim ki otuz, otuz beş saat çalıştığımız olurdu.”

“Atatürk, Çankaya Köşkü’nde Büyük Nutuk’u hazırlarken kırk sekiz saat hiç gözünü kırpmadan yazı dikte ettiği olmuştur. O binlerce belge arasından ayırdığı notlarıyla büyük eserini tamamlamak için uykusunu bile feda etmekten çekinmezdi. Ciddi bir işe başladı mı, o işin sonunun geldiğini görmeden asla rahat edemezdi. Eline aldığı bir işi yarım bırakmaz, mutlaka bitirirdi.” [Cemal Granda, Atatürk’ün Uşağı, Kristal Kitapları, Ankara 2007, s. 54; Ömer Altıntop, Anılardaki Atatürk, s. 36]

Yaşamakta olduğumuz bugünü anlamak için, yakın tarihimizin değişik dönemlerini incelemek ve öğrenmek zorundayız. Bunun için tarihi okumak ve bilmek bugünü anlamak için önemlidir ve hemen herkes için gereklidir. Bir milletin tarihi, bilmesi gereken en büyük gerçeğidir. Bu düşünceden hareketle gerek bireylerin, gerek toplumların ve milletlerin geçmişini öğrenmeleri, diğer bir ifadeyle tarihi
bilmeleri, geleceklerini planlamaları ve sağlam temeller üzerine kurmaları için adeta bir ön koşul niteliğindedir. Atatürk Nutuk’u yazarken ileride yapılabilecek yanlış ve eksik anlatımların önüne geçmek için olaylara ait belge, mektup, ileti gibi bütün vesikaları kitabına eklemiştir. Çünkü o, tarihin yaşanıldığı gibi yazılmasına inanmaktadır. Büyük Nutuk aynı zamanda Atatürk’ün demokrasinin bir gereği olarak milletine yaptıklarının hesabını vermesidir.
Büyük Nutuk ilk olarak 1927 yılında, biri asıl metin, diğeri belgeler olmak üzere o gün kullanılan Arap harfleriyle iki cilt olarak basılmıştır. Okunduğu tarih olan 1927 yılı esas alındığı için ilk baskısı üzerine 1927 tarihi yazılmıştır. Kitap halinde yayın tarihi ise 1928’dir. Okuma kolaylığı sağlamak için yazı inkılâbından sonra 1934 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nca üç cilt olarak yeniden basılmıştır.
Nutuk’un Hazırlanışı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’u elindeki belgelere göre büyük kısmını Ankara’da Çankaya Köşkü’nde, düzeltme ve son bölümlerini ise İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda yazmıştır. Müsveddeleri 506 sayfadan (36×22 cm) oluşmaktadır. Müsveddelerin bir kısmı bizzat kendisi tarafından kaleme alınmış, bir kısmı da yine kendisi tarafından dikte ettirilmiştir. Müsveddelerdeki ekleme, çıkarma ve düzeltmeler kendisi tarafından yapılmıştır. Eseri yazarken kullandığı belgeleri yine kendisi toplamış ve konularına göre değerlendirmiştir.6 Yakın tarihimizin 9 (dokuz) yıllık sürecini içeren böyle bir eserin son gözden geçirilmesini üç ay gibi çok kısa denecek bir sürede tamamlamıştır.
Nutuk’un müsveddeleri ve bütün belgeler Atatürk’ün ölümünden sonra Ziraat Bankası kasalarında saklandıktan sonra Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi’ne verilmiş ve orada tasnif edilmiştir.
Tarih; bilindiği gibi yazılı belgelere dayanır ve belgelerle açıklığa kavuşur. Atatürk belgelere yer verdiği gibi yaşanan süreçte iş başında ve hayatta bulunan şahıslardan da fikir ve düşüncelerini Nutuk’da belirtmiştir. Bu nedenle Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1919-1927 yılları arasındaki fırtınalı sürecin resmi bir tarihidir. Aynı zamanda Türk milletine ve dünya kamuoyuna hesap verme ahlakı niteliğindedir.
Atatürk birçok konuyu hayatta kalan arkadaşlarına yani canlı tanıklara da sorup fikir ve düşüncelerini almaya son derece önem verirdi. Bu büyük eserini yazarken de yazdığı olayların içerisinde yaşamış kişileri köşke çağırıp onlarla anıları tazelemeyi ve doğrulamayı da ihmal etmemiştir.
Atatürk milletiyle birlikte Cumhuriyet’e uzanan süreçteki sorunları çözerken verilen mücadelede iki savaşı eş zamanlı olarak yürütüp kazanılmasını sağlamıştır.
Birincisi: Emperyalizme karşı 13 Kasım 1918’de başlatılan milli bağımsızlık savaşı, (UNESCO’nun da kabul ettiği karara göre; dünyada emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını veren lider Atatürk olmuştu.
İkincisi: Monarşi yönetimine karşı 19 Mayıs 1919’da başlatılan milli egemenlik savaşıdır. İşte Nutuk bu iki savaşın tarihidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir hafta süren Nutuk’un sunumunu tamamlarken dinleyenlere şu söylemde bulunmuştur:
“Saygıdeğer Baylar:
Sizi günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, nihayet tarihe mal olmuş bir dönemin öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem kendimi bahtiyar sayacağım. Baylar! Bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu, Türk gençliğine, güvenle bırakıyorum.”
Atatürk 20 Ekim 1927 günü Nutuk’u okumaya başladığının 6. günü son sayfalarını ve “Gençliğe Hitabeyi” sesi titreyerek okuduğunda gözlerinden gurur yaşları damlayarak kürsüden inerken salonda bulunan dört yüze yakın delege gözyaşlarını tutamamıştır. İngiliz gazeteleri bu durumu “Gazi gözyaşlarını tutamadı…” şeklinde haber olarak vermiştir.

Atatürk Nutuk’u gençliğe sesleniş ile sonlandırmıştır. Bu sesleniş Nutuk içeriğinin bir özeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk gençliğine emanet edilmesidir.
“Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti’ni sonsuzluğa kadar muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve geleceğinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden yoksun bırakmak isteyecek dâhili ve harici bedhahların (kötülüğünü isteyenler) olacaktır.
Bir gün, istiklal ve Cumhuriyet’i koruma mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şartlarını düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şartlar, çok elverişsiz bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklal ve Cumhuriyeti’ne kastedecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmemiş bir galibiyetin temsilcileri olabilirler. Zorla ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi fiili olarak işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şartlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi çıkarlarını işgalcilerin siyasi emelleriyle birleştirebilirler. Millet yokluk ve yoksulluk içinde harap ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu durum ve şartlar içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Sunum bittiğinde Nutuk’un kongre tarafından “teşekkür ve minnet onanmasını” ve bu kararın kongre defterine yazılarak hemen bütün temsilciler tarafından imzalanmasını ve söz konusu defterin Atatürk’e sunulması önerildi. Öneri oybirliği ile kabul edildi.

NUTUK OKUNDUKTAN SONRA
Nutuk’un İlk Etkisi Üniversitelerde Görülmüştür.
Ankara Hukuk Mektebi’nde bu söylevin okunduğunun ertesi günü 21 Ekim 1927’de Ankara Hukuk Mektebi öğrencileri saat 13.00’te toplanarak “Gençliğe Hitabe”yi okuduktan sonra o günkü üniversite gençliğinin duygu ve düşüncelerini yansıtan çok anlamlı şu özet bildiriyi basına vermişlerdir:
“Ey Türklüğün büyük teşahhusu (belirleyicisi), ey bizim aziz babamız. Ruhlarına heyecan, dimağlarına nur saldığın gençlik sana diyor ki: Senin sevgini gönlünde, irşatlarını şuurlu adımlarının istikametinde bulan bu gençlik, şüphesiz ki senin dehan ve senin azminle Türklüğe hediye edilen Cumhuriyeti hayatından daha aziz ve mukaddes tanımıştır. Onun müdafaası için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyecek, onu gözlerken çok kıskanç davranacaktır…
Türk istikbalinin evlatları, milletin varlığına ve onun kalbi olan aziz Cumhuriyet’ine en ufak yan bakışların bile tahayyül ve tasavvuruna uyuşuk ve hareketsiz kalamaz. Adı Türk, kanı Türk, bütün mevcudiyeti Türk olan millet ve onun gençleri kendisini yokluktan varlığa, ölümden hayata, karanlıktan ışığa is’al edenlerin (ulaştıranların) açtıkları kurtarış çığırında her vakit istiklal ve istikbalin koruyucusu, kan ve candan çizilmiş hudutlarının bekçisi olacak ve ebediyete kadar da öyle kalacaktır.
Ankara Hukuk Mektebi Talebeleri”

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Yarattığı Etki Bir gün sonra benzeri bir toplantı Darülfünunu (İstanbul Üniversitesi) Hukuk Fakültesi’nde 22 Ekim 1927 günü yapılmıştır. Toplantıda öğrencilerin heyecanlı konuşmalarından sonra kürsüye gelen Prof. Muslihiddin Adil Bey şunları söylemiştir:
“Çok mesut bir nesilsiniz. Gazi’nin Nutuk’u bir tarihtir. Baştan başa Türk siyasetini vecizeler şeklinde gösteren bir mecmuadır. Gazi’nin Nutuk’u yaşayan ve yaşayacak nesiller için takip edilecek esasları gösteriyor. Gazi’nin Nutuk’u yarın hayatta gideceğimiz yolu gösteriyor. Milletimiz için Cumhuriyet, hem gaye, hem vasıtadır.”
İstanbul Üniversitesi öğrencileri ertesi gün 23 Ekim sabahı saat 10.00’da konferans salonunda toplanarak “Gençliğe Hitabe”nin levha halinde sınıflara asılması ve Atatürk’e verilecek cevap metninin hazırlanması kararı alınmıştır. Hazırlanan telgraf metninde özet olarak şöyle denilmektedir:
“Büyük Gazi önünde beşeriyet tarihinin hayret, hürmet ve takdirle eğileceği büyük eserinizi bize emanet ediyorsunuz. Biz Mustafa Kemal asrının gençleri, bu büyük eseri yaşatacak, kuvvetlendirecek, nesilden nesle eriştirecek, açtığınız refah ve sadet yolunda metanetle ilerleyeceğiz… Umdemiz Türk istiklal ve Cumhuriyeti’dir; hedefimiz muasır medeniyettir, ey Büyük Gazi.
Milli Türk Talebe Reisi Tahsin Bekir (BALTA)”

İstanbul Belediyesi’de Gençliğe Hitabe’yi levhalar üzerine yazdırarak İstanbul’un çeşitli yerlerine asma kararı almıştır.
Tarih 29 Ekim 1938 Cumhuriyet’in 15. yıldönümü İstanbul’da coşkuyla kutlanmaktadır. Tören sonrası vapurları dolduran gençlerin Dolmabahçe Sarayı önüne gelerek Ata’yı görmek için yaptıkları tezahürat her tarafı inletmektedir. Sarayın önündeki coşku doruğa çıkmıştır. Atatürk’ün odasına doktoru Neşet Ömer Bey ile başyaver Salih Bozok girerler. Manevi kızı Sabiha Gökçen de odadadır. Gençliğin bu coşkusu karşısında Atatürk yanındakilere şöyle seslenir:
“Bunlar bizim gençlerimiz. Cumhuriyet’i emanet ettiğimiz gençlerimiz. Ne gür sesleri var… Öyle bir nesil yetişiyor ki, bu neslin heyecanı, yurt ve bayrak sevgisi köreltilmeyecek olursa, dünyanın en büyük, en mutlu ülkesi biliniz ki Türkiye olacaktır!”
Yanındakiler onu köreltmeye kimsenin gücü yetmeyecektir diye karşılık verince Atatürk; “Ama etmek isteyenler çıkacaktır. Tarihe bakınız, daima ulusların mutluluğuna ve esenliğine gölge düşürecek kötü niyetlilerin çıktığını görürsünüz.” der ve devam eder. “Bu çocukları görmek istiyorum. Buraya kadar geldiklerine göre, onlara hiç olmazsa el sallamalıyım.”
Yatağından bin bir güçlükle kalkıp elbisesini ve ayakkabılarını yardımla giyerek pencerenin önünde hazırlanan koltuğa oturur. Ata’nın pencereden görülmesiyle dışarıda bir kıyamettir kopar. Cumhuriyet’in emanetçisi gençlik Atası ile bir kere daha tek yürek olmuştur. Görülmeye değer bir manzaradır. İşte Türk’ün Atası, işte kurduğu Cumhuriyet’i koruyup kollaması için emanet ettiği gençliğe duyduğu sevgi ve güven budur.

BÜYÜK NUTUK’UN CUMHURİYET TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ
Dr. Öğr. Üyesi Mehmet KILIÇ’ın çalışmasından özet çıkartılmıştır. Dip notlar için; https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1470605

Naci Kaptan 22 Nisan 2021
This entry was posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *