SERVET VERGİSİ HORTLADI * TEKALİFİ MİLLİYE’den TEKALİFİ TAYYİP’e Rejimin eli halkın yastık altında !

Rejimin eli halkın yastık altında !


Yalnızca iki yıl geçti ve döndük dolaştık, “Tekalifi Milliye Emirleri”ne geldik: Sonunda, rejim milletin altınına göz koyduğunu resmen ilan etti. Ticaret Bakanlığı bundan böyle tüm kuyumcuların iş yapabilmek için “500’er gram altını teminat olarak yatırmaları”nı zorunlu kılıyor. Bu hesaba göre, yaklaşık 40 bin kuyumcudan bir seferde yaklaşık 20 ton altın (yaklaşık 8.4 milyar lira) toplanacak ve bir daha geri alınamayacak.
“Tekalifi milliye” lafını, daha doğrusu onun dile getirdiği devlet toplum ilişkisini Mart 2020’de COVID 19 salgın önlemlerini açıklarken dolaşıma sokan Erdoğan’dı. Salgının memleketi sardığı saklanamaz hale gelince AKP Cumhurbaşkanı’nın aklına apansız “Türk milleti[nin] İstiklal Harbi döneminde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasıyla yayınlanan Tekâlif-i Milliye Emirleri’yle varını yoğunu bağımsızlığı için ortaya koymuş bir millet [olduğu]” gelivermişti.
Tekalifi Milliye (Milli Yükümlülükler) Emirleri’nin bir modern devletin üstesinden gelmekle yükümlü olduğu bir halk sağlığı kriziyle elbette hiç ilgisi yoktu. 7 Ağustos 1921’de Sakarya Meydan Muharebesi öncesinde yayınlanan 10 emir, başkenti, idaresi, maliyesi, hazinesi işgal altındaki ülkede, işgale karşı savaşan güçlerin düzenli ordu savaşı için ihtiyaç duyduğu, silah, makine, teçhizat, araç gereç ve erzak ile giyeceğin zor alım yoluyla sağlanmasını hedefliyordu.
Ancak, 20 yıllık iktidarları ve 50 yıllık yürüyüşlerinden biliyoruz ki, Erdoğan ve Siyasal İslamcı gelenek tarihsel örneklere ve yüksek ilkelere başvuruyorsa mevzu hiç bir zaman büyük çoğunluğun çözüm aradığı sorunlar, milleti bunaltan krizlerle ilgili değildir.
Onların bakış açısından mevcut toplumun zaten çökmesi icap ettiğinden, onlar krizlerle yalnızca kendi cephelerine güç ve servet transferi için bir fırsat olduğu ölçüde ilgilenirler. Başka hiçbir şeyden ders alınmadıysa bile 15 Temmuz sözde-darbesiyle bütün iktidarın Erdoğan sülalesine, bütün kamu ihalelerinin beşli çeteye, bütün siyasi hasımların ve rakip sermaye gruplarının mal ve mülkünün rejimin gözdelerine nasıl transfer edilmiş olduğuna bakmak yeter de artar.
Erdoğan ve rejiminin 2020’de ortaya attığı önlemler ve geliştirdiği söylem de elbette halk sağlığı krizine yanıt vermeyi değil hayat-memat derdine düşürdükleri topluma “devlet artık her şeyi yapabilir” kaygısını, taraftarlarına da “biz herkese her şeyi yapabiliriz” güvenini aşılamayı hedefliyordu. Sanki “dünyanın en güçlü ekonomilerinden biriyiz” diye böbürlene gelen kendisi değilmişçesine, Erdoğan’ın bir yandan çökkün bir devletin enkazı üzerinde yürütülen kurtuluş savaşı hafızasına müracaat ederken öte yandan, halktan para dilenmesi de boşuna değildi.
Bu, halkın kamusal yükümlülüklerini yerine getirme beklentisinden kurtulmanın en kestirme yoluydu. Erdoğan, damadın azline yol açan mali krizin derinliğini herkesten daha geniş bir açıdan görüyordu, hazinenin tamtakır olduğunu biliyor ve fırsattan istifade milleti devletin malına çökmesine hazırlıyordu.
O günlerde “tekalifi milliye emirleri” hikayeleri eşliğinde dolaşıma sokulan “sermaye kontrolü” gibi tasavvurlara karşı sesler yükselmeye başlayınca, Erdoğan’ın yardımcısı Fuat Oktay mülk sahiplerini “hiç öyle bir niyetimiz yok,” diye yatıştırma yoluna gitmişti ama işler yoluna girmedi: Ocak 2021 itibarıyla cari açık 36 milyar 599 milyon dolar; net döviz rezervi -45 milyar dolardı. Yani Merkez Bankası tamtakırdı.
Sonunda laf geldi yeniden milletin parasına, altınına dayandı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli’ye göre, cari açığın ve döviz stokunun erimesinin “Birinci nedeni, 2020’de […] pandemi nedeniyle turizm gelirlerinin 25 milyar dolar azalması, ikinci nedeni ise, […] 26.6 milyar dolarlık altın ithal edilmesi[ydi] … Bu altın hane halkının yani Türk vatandaşının yastık altında durmakta[ydı].”
İşaret fişeği çakılınca Ticaret Bakanlığı kolları sıvadı ve vatandaşın “yastık altına”na giden yolun başına dikildi. COVID 19 krizi başlarken rejimin, sonunda “milletin malına çökeceği” öngörülerine “çok distopik şeyler bunlar” diye dudak bükenlerin kulağı çınlasın: İktidar iki yıl önce ucunu gösterdiği “tekalifi tayyibiye” turpunu sonunda heybeden çıkarıyor.
Rejim, şimdilik mülk sahibi sınıfların tepesinden değil tabanından bir yoklamayla yetinip geçici olarak geri çekilmeye zorlanacak olsa da, bütün işaretler; çok derin bir krizin içinde geçerken bütün temel toplumsal ilişkilerin -yalnızca siyasetin değil, mülkiyetin de- tartışma ve mücadele zemini haline geleceğini gösteriyor.
İktidar mücadelesi giderek daha açık bir sınıf mücadelesi biçimine bürünürken, muhalefetin rejimin gaspçılığına “Mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi”nin hakkaniyetli bir formülüyle, yeni, çoğulcu ve katılımcı bir kamusallık teklifiyle yanıt vermesi artık vazgeçilmez bir zorunluluk.

Ertuğrul KÜRKÇÜ – https://sendika.org/2021/03/rejimin-eli-halkin-yastik-altinda-ertugrul-kurkcu-yeni-yasam-611553/
This entry was posted in Ekonomi, Politika ve Gundem, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *