Boğaziçi Üniversitesi’nde Eğitimin Önemi

Boğaziçi Üniversitesi’nde Eğitimin Önemi

Orhan Özkaya (Arş-Yazar)
Boğaziçi Üniversitesi eğitimin yüz akı
Dünya çapında birkaç üniversite içinde sayılan bu gözde eğitim yuvasını baskı altına almak aydınlanmaya son derece önem veren halkımızın vicdanını sızlatmıştır. Kendi çocuklarının rahat bir eğitim görmesi, her şeylerini seferber ettikleri evlatlarını ülkenin en seçkin üniversitelerinden birinde bilim ve teknoloji açısından zirveye çıkmalarını sağlamak istemeleri suç olmuştur.
Çocukları onların onuru iken, tutuklanma tehlikesi taşımaları eğitimlerinin altüst olmasına neden oldu. Hocalarıyla birlikte gurur duyulacak davranışları tüm halkımızın sevgisini ve ümidini kazanarak imza atmaları, bir eğitim yuvasında ender rastlanan dayanışma örneği sayılır. Adliye salonlarında polis copu ve hapis cezalarıyla karşılaşmaları toplumsal tepkiyi doruğa çıkardı. Eğitim yuvası parçalanarak bozguna uğratıldı, bir partili rektör her türlü tuzağın içinde mevzi aldı. Tüm Ankara halkı, pencerelerde ışık söndürerek evlatlarına destek oldu. Üniversite ve adliye önlerinde nöbete durdu… Ülke bu aydınlık kaynaklar sayesinde çıkış bulacak… Onların direncini hiçbir güç dağıtamayacak, sosyalizmin, ilericiliğin bilimsel ışıklı kaynakları olmaya devam edecekler…
Dünya liderliğini yakalayan Kemalizm eritiliyor
Köy Enstitülerini kaybettikten sonra on yıllardır değerini hâlâ tartışıyor; öneminin ülkemizin geleceği için ne kadar büyük olduğunu kamuoyuna yansıtmaya çalışıyoruz. Toplumun tabanından başlayacak uygulamalı eğitim ve aydınlanma döneminin kazanımlarını kaçırmanın yanında bu eğitim yuvalarını da, emperyalist odakların tezgâhıyla, köylünün hizmetinden çektik aldık.
Ülkeyi eğitim emperyalizmiyle ele geçirmeye çalışan ABD ve Batı kapitalizminin mayınlı kucağına teslim ettik ve böylece geri kalmış ülkeler sınıfına yolculuğumuz başlamış oldu. Sömürge demokrasisi saflarında Kemalist bağımsızlığımızı yitirmeye; kendi isteğimizle, onun askeri ve siyasi egemenlik alanına teslim olduk. Oysa Afrika ülkeleri emperyalist kıskaçtan kurtulma çabası içine Kemalist ideoloji olan, “Tam Bağımsızlık” rüzgârına girmişken, biz mayınlı araziye ve tuzaklar içine doludizgin dalıverdik.
Atatürk kazanımları geri alınmalı
3996 sayılı “Yap-İşlet-Devret Yasası” yla ülke varlıkları, zenginlikleri yani KİT’ler önce yerli işbirlikçilere daha sonra vatandaşlık ve mülkiyet verilerek yabancı tekellere devredildi. Bu devirden de 67 milyar dolar sağlandığı, ilgili Bakan’ın övünç dolu açıklamalarıyla ilan edildi. Bütün bunların geri alınması için mücadele edilmesi muhalefetin boynunun borcu olmalıdır. KİT’ler, limanlar, bankalar, sularımız, dereler, enerji santralleri, tarım toprakları, kamu kurumları, fabrikalar, havaalanları, kıyılar, barajlar ve “Varlık Fonu” na devredilen tüm halkın malları geri kazanılmalı…
12 Eylül faşist darbesiyle ve 24 Ocak kararlarıyla tüm bu değerlerimiz tek kurşun atılmadan devredildi. Kemalist varlıklar, zenginlikler “Küçük Amerika” umudu macunuyla yutturuldu. NATO, BM ve Dünya Bankası gibi kurumlar Batı demokrasisi adı ile bize ambalajlanarak sunuldu. Toprak talebi bahanesiyle olsa dahi, bizim kendi gücümüz, bağımsızlığımızı korumaya yetmeyecekmiş gibi hemen, daha önce topraklarımızı çizmeleriyle çiğnemiş olan ve halkımıza bir “Kurtuluş Savaşı” na mal olan cinayetleri, katliamlarıyla ülkemizi işgal eden bu emperyalistler değilmiş gibi balıklama daldık. ABD ve AB dayatmalarına uyularak ülkenin en stratejik sektörü tarım, enerji ve askeri olanakları bağımlı hale getirildi.
Bağımsızlık Boğaziçi Üniversiteleri’yle kazanılır
Üretim toplumundan hızla çıkılarak tüketim toplumuna dönüştürüldük. Tarım sektöründe kendine yeterli yedi ülkeden biri olmasına rağmen, saman ithal eden ülke konumuna düştük. Oysa dünya tarımı yeniden keşfetmeye başlamış ve stratejik sektör ilan etmiş durumdayken biz tersini yaptık. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Ortadoğu’da, tükenmiş ve çağ dışı durumdaki “İhvancı” ideolojinin peşinden gitmeye çalışmak toplumsal tepkiyi zirveye çıkarıyor. Bütün bunlara “konjoktürel” gereksinim adını vererek ve toplumu hazırlayarak geçiş yapıyoruz.
Gerekçemiz de hazır, “Kuzey Komşumuzun toprak talepleri” Oysa o komşumuz “Kurtuluş Savaşı” nda en büyük desteği vermiş, sadece bir söylenti bahane edilerek, emperyalizmin tuzağı olup olmadığı anlaşılmadan teslim olduk. Boğaziçi Üniversitesi halkın malıdır. Boğaziçi Üniversitesi, bağımsızlığımızın ve Kemalist devrimimizin sembolü ilerici bir bilim yuvasıdır. Bu kurumumuz halkın ve kamunun malı olarak sürekli yeni araştırmalara, yeni buluşlara imza atmakta; kendisi gibi değerli bilim yuvaları Ortadoğu Üniversitesi ve İTÜ gibi birkaç eğitim kurumu dünya gözdesidir.
Boğaziçi halkımızın aklı, zekâsı, düşüncesidir
Bu kurumlar sayesinde toplumumuz ilerici, laik ve çağdaş bir yapıya sahiptir. Bu kurumlar bizim aklımız, bilincimiz, zekâmız, düşünce zenginliğimiz ve ufuk çizgimizdirler. Ülkemizin eğitim sorunu diye bir sorununun olmaması; yeniden “Köy Enstitüleri” gibi ilerici, Atatürkçü ve çağdaş bilim yuvalarına ve köy çocuklarının bu yuvalara sınavsız alınmasıyla olur. Yine ülkenin üniversite kapılarına yığılmış bulunan pırıl pırıl güneş ışıkları gibi parlayan çocukları bu bilim yuvalarına sınav denilen yoz seçeneğe başvurmadan alınmalı ve onlar için bütün fedakârlıkların yerine getirilmesi sağlanmalıdır.
Uzay çağında milyonlarca üniversite mezunu gencimiz olması bizim için neden sorun olsun ki, onları elemeden geçiriyoruz? Eğitim isteyen her bireye devlet mecbur değil mi ortam hazırlamaya? Parlayan beyinlerimizi ülke dışına kaptırmasak bize yeter. Onlar istihdamı da, işi de ve kalkınmayı da gerçekleştirirler. Üretim seferberliğini onlarla gerçekleştirmek olanaklıdır. Köhnemiş zihniyetler yer değiştirmek zorundadır. Onlar Kemalist ideolojinin, sosyalizmin kaleleridir.
This entry was posted in EĞİTİM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *