COVID 19 SALGINI * KARANTURKA

SUNUŞ / KARANTURKA

Ceyhun Balcı / 27.04.2020

Değerli okur!
Birazdan okuyacağınız yazı 27 Nisan 2020’de kaleme alındı. O zaman karantina günleri yaşamaktaydık. her ne kadar bilimsel karantina değilse de KARANTURKA günlerindeydik.
Salgının yeniden hız kazanmasıyla karantina kavramı bir kez daha gündeme geldi.Bu kez de bize özgü bir karantina süreci yaşamaya başladık. Salgınbilimin gerekleriyle ilintisi sınırlı olan bu uygulama için hiç olmamasından iyidir denebilir mi?
Bundan bile emin değilim!

Bu yazı haziran ayında okurla buluşan kitabımda da yer aldı.

KARANTURKA

Korona küresel salgını sonunda Türkiye’nin kapısını da çaldı. Bize gelene dek bir dizi deneyim birikmişti bile. Çin başta olmak üzere uzak doğunun tümü ve onları izleyerek İran tanışma sürecini tamamlamıştı. Avrupa’da İtalya başta olmak üzere bir dizi ülke de bize yol gösterecek bir süreci yaşamaktaydı.
Dünyanın farklı yerlerinde farklı yaklaşımların olması sayısız odaktan farklı tepkiler gördü. Örneğin, Çin Wuhan ve bağlı olduğu Hubei eyaletinde tam karantina uygularken kendisini hastalığa uzak sananların “antidemokratik” nitelemelerine göğüs germek zorunda kaldı.
Güney Kore ise kesesine güvenerek “test, test, test” dedi. Demekle kalmadı yaptı! Çok sert karantina gerekmeksizin yalıtabildi sağlıklıyı hastadan. Japonya, Singapur, Tayland ve onlara eklenebilecek diğer uzak doğulular kimi zaman parasal olanakların sınırsızlığından çoğu zaman da disiplinli toplum geleneğinden yararlandılar. Böylelikle küresel salgın başladığı yerde daha fazla tutunamadan batıya doğru yolculuğa başladı.
Uzakdoğudaki başarının ardındaki bir başka önemli etken kamucu-devletçi yaklaşımdı. Örneğin, Çin’de binlerce yataklı hastaneler birkaç gün içinde yükselmişti Wuhan’da. Başta hekimler olmak üzere her türden sağlık çalışanından oluşan görkemli sağlık orduları ülkenin dört bir yanından salgının merkezine yığıldı. Tıbbi araç ve gereç sıkıntısından neredeyse söz edilmedi.
Unutmadan eklemekte yarar var! Türkiye’de daha düne kadar değersizleştirilen ve şiddet hedefine dönüştürülen sağlık çalışanları oralarda baştacıydı. Hatta, Çin’deki olağanüstü koşullarda olayın ciddiyetini algılama sorunu yaşayanlara hekimlerin ve sağlıkçıların buyruklarını yerine getirmeyenleri en ağır şekilde cezalandırmaktan kaçınılmayacaktır çıkışı bile yapıldı. Söz konusu olan toplum sağlığıydı! Hasta olmayanların korunmasıydı.
Rusya ve Hindistan parasal olanakların sınırlılığına bağlı olarak karantinayı öncelediler. Özellikle Hindistan’daki sopalı karantina görüntüleri dünya kamuoyunun epeyce ilgisini çekti. Toplumlar, gelenekler, kültürel özellikler korona salgınının ardından bir geçit resmi sunmaktaydı aynı zamanda. Havuç göstererek de sopa kullanarak da korona salgınına karşı durmak olasıydı.
Komşu İran salgınla tanıştığında Türkiye-İran sınırı açıktı. Bir süre daha açık kalmayı sürdürdü. Hem havayoluyla büyük kentlerimize hem de karadan doğu illerimize İran bağlantısı sürdü. Doğal olarak virüs akışı da.
Hatanın büyüğü Suudi Arabistan’a umre yolculuklarının kısıtlanmamasıyla yapıldı. Kâbe’nin kapanmasına neden olan küresel salgın bizi etkilemiş görünmedi. Umreye gidişin bir de dönüşü vardı. Sonraları karantina önlemi alınsa da başlarda gevşeklik üst düzeydeydi. Gelen umrecilere uçakta ateş düşürücü verilerek denetimden sıyrılmalarının sağlandığı bile ileri sürüldü. Çok iyi bilinir! “Bir şeyin söylentisi de gerçekleşmesi kadar kötüdür.” Evinden çıkmama öğüdüne uyanların evlerinde konuk ağırlamaları doğal olarak haber değeri taşıdı.
Yalnız umreciler değildi yurtdışından virüs taşıyanlar. Avrupa ve okyanus aşırı ülkelerden de bolca mikrop taşındı ülkeye. Hava, kara ve deniz ulaşımının olağan bir şekilde sürdüğü sırada Avrupa salgının merkezi olarak anılmaya başlamıştı bile. Kısa süre önce Çinlilere nefretle bakanlar, Çin’deki sert önlemleri demokrasi tartısına çıkartanlar çoktan tam karantinaya geçmişlerdi.
Karantina İtalyanca kırk günlük süreden köken almış bir sözcük. Beş yüz yıl kadar önce dönemin küresel salgını kara ölüm vebaya karşı geliştirilmiş bir korunma yöntemi. Günümüz salgınından ağır şekilde etkilenen İtalya kökenli bir uygulama olması yazgının cilvesi olmalı!
İzmir’de bir semtin de adıdır Karantina. XIX. yüzyılda kente gelenler burada karantinaya alınmışlar. Hastalık taşımadıkları anlaşıldığında ülkedeki serbest dolaşımlarına izin verilmiş. Özellikle deniz yoluyla girilen kentlerimizin hemen hepsinde böylesi uygulamaların yapıldığı yerler olmuştur. Tarih incelendiğinde bunlar öğrenilebilir.
Basit, zahmetsiz ve etkili bir yöntemdir. Bugün de işe yarıyor oluşuna şaşırmak gerekmiyor.
Türkiye’nin salgın sürecinin başından bu yana yaptığı en doğru şey bilim kurulu oluşturmak oldu. Her ne kadar halk sağlığı uzmanlığı gibi salgın yönetiminin olmazsa olmazı olan dal sonradan eklenmiş olsa da bilim kurulu sürecin yönetimine olumlu katkılar sundu. Kuşkusuz bilim kurulu aklın ve bilimin sesi olsa da alınan kararların uygulanması yönetsel istencin işiydi. Bilim kurulu ne kararlar aldı? Neler önerdi? Bu bağlamda saydamlık olmadığı, kararlar kamuoyuyla paylaşılmadığı için bilmemiz olanaksız.
Türkiye zaten adı konmamış bir ekonomik bunalımın içinde olduğu için salgına olabilecek en kötü koşullarda yakalanmış oldu.
Varlıklı ülke!
Yoksul devlet!
Umarsız yurttaş!
Yukarıdaki üçleme özellikle yönetsel düzeneğin salgın karşısındaki konum ve tutumunu belirlemiş oldu.
Her ne kadar bilim kurulunun ne kararlar aldığını, yönetime neler önerdiğini bilemesek de çok test olanağının bulunmadığı koşullarda salgının denetim altına alınması için biricik yöntem tam karantinaydı. Sokağa çıkma yasağı olarak da adlandırılan bu yöntemin gerçek adı bilimsel karantinadır. Bilim kurulu başından bu yana tam karantina önerdiğinden en küçük kuşkumuz yok.
Yönetsel düzenek bilinen nedenlerle bundan kaçındı!
Vicdanla cüzdan arasına sıkışan kimileri gibi ekonomiyle salgın biliminin gerekleri arasında sıkışıp kalan iktidar özgün bir düzenlemenin altına imza atmış oldu. Virüsle anlaşma mı yapıldı sorularını haklı çıkartırcasına hafta sonu karantina, hafta içi normal yaşam!
Bu düzenlemenin güçsüz devlet umarsızlığının ürünü olduğu kuşkusuzdu. Tam karantina diyebilmek için devletin gerçek anlamda ve güçlü bir şekilde ortaya çıkması gerekirdi. Bu olamadı! Olamadığı gibi vatandaşa kol kanat germesi gereken devletimiz İBAN numarası alacak yerde vermek zorunda kaldı.
Karanturka bir Türk buluşu olarak tarihe böyle geçti.
Ne var ki, Karanturka fiyaskoya eşdeğer bir başlangıçla yaşama geçti. Karanturka bile iyi yönetilemedi. Haftalarca bilinçaltımıza yerleştirilen sosyal mesafe kavramının birkaç saat içinde yerle bir olduğuna tanıklık ederek korku ve ürkümüzü beslemiş olduk.
Korkulan boyutlara erişmese de Karanturka başlangıcındaki karmaşa olgu sayılarında sıçramaya yol açtı. Hiç olmamasındansa Karanturka kötünün iyisi olarak işlev gördü.
Mayıs ayına varıldığında olgu sayılarının düşme eğilimi göstermesi elbette umutlarımızı yeşertti. Karanturka yerine tam bilimsel karantina olsa daha iyi olmaz mıydı diye sormaktan alamıyorum kendimi.

KARANTURKA

This entry was posted in Saglik. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *