Atatürk’ün Mirası, AKP’nin İflası! * Cumhuriyetimizin kurucuları ise gelecek kuşaklara hiç borç yükü devretmemiştir. Aksine Osmanlı’dan kalan dış borçları ödemiştir. Osmanlı’dan kalan bu dış borçlar günümüze eskale edildiğinde toplam tutarı bir yıllık milli gelirimize (GSYH) denktir.

Atatürk’ün Mirası, AKP’nin İflası!

Cumhuriyet – Doç. Dr. Abdüllatif ŞENER – 21 Kasım 2020 Cumartesi

Kaynaklar ve icraatlar açısından Cumhuriyetimizin ilk dönemi ile son dönemini karşılaştırmak, kuruluşumuzu ve bugünkü gidişimizi görmek açısından ilginç sonuçlar ortaya koymaktadır. 
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde tekeden süt çıkarırcasına yokluklar içerisinde modern bir ülke inşa edilmiştir. Yedi düvelin işgaline son verilmiş, okuryazar oranının yüzde 3 olduğu, tarımın öküzlerle, sabanlarla yapıldığı, girişimci sınıfının bulunmadığı, sanayi üretiminin esnaf faaliyetlerini aşamadığı, doktor ve mühendis sayısının çok az olduğu bir dönemde; sanayi devrimi gerçekleştirilmiş, savaş uçakları üretilmiş, başta demir-çelik olmak üzere, gelişmiş sanayi tesisleri kurulmuş, tarımda traktör ve modern tarım aletleri kullanımına geçilmiştir.
Devlet yeniden kurumsallaştırılmış; hukuk reformu yapılmış, Hıfzıssıhha’da bugün bile üretilemeyen pek çok aşı üretilmiş, yeni üniversiteler kurulmuş, ulaşımda devrim yapılmış ve yokluklar içinde ülke doğudan batıya, kuzeyden güneye demiryolları ile bağlanmıştır.
Cumhuriyetimizin bugünkü AKP’li yıllarında ise iktidar, bir asırlık gelişmiş insan ve kurumsal potansiyeli devralmış ve devasa kaynaklar kullanmış, ama demokratik kurumları tahrip etmiş, genç insan potansiyelimizi umutsuzluğa mahkûm etmiş, küresel teknolojik ve ekonomik rekabetin gerisinde kalmıştır.
KAYNAK KIYASI BİLE YETERLİ
Bu iki iktidar döneminde kullanılan kaynakların karşılaştırılması bile son dönemin bir iflası, ilk dönemin bir büyük gelişimi sağladığını göstermeye yeterlidir.
AKP iktidarı kamu harcamalarını karşılamak için milli gelirin yüzde 33’ünü vergi ve diğer kamu gelirleri olarak toplamıştır. Atatürk döneminde ise milli gelirin sadece yüzde 7’si gelir olarak kullanılmıştır. Yani AKP iktidarı yaşayan vatandaşlarımızdan 4.7 kat daha fazla vergi toplamıştır.
Bu son iktidarın birinci dönemden farklı olarak henüz hayatta olmayan vatandaşlarımızın birikimlerini de kullanmış olduğunu bilmemiz gerekir. Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinden itibaren kurulan fabrikaları satarak 70/80 milyar dolar (600 milyar lira civarında) ilave bir kaynak kullanmıştır. Yani sadece yaşayanlardan daha fazla kaynak devşirmekle kalmamış, Cumhuriyetimizin kurucularının biriktirip sonraki kuşaklara devrettiği varlıkları da harcamıştır. 
Cumhuriyetimizin kurucuları ise geçmiş kuşakların biriktirdiği bir kaynağa sahip olmamıştır. Üstelik başta demiryolları olmak üzere yabancılara ait ekonomik tesisleri para vererek devletleştirmiştir.
YOKLUKTAN VARLIĞA, VARLIKTAN YOKLUĞA
Kaynaklar açısından üçüncü fark borçlanmalardır. Yani gelecek kuşakların henüz kazanmadığı paraların harcanmasıdır. AKP iktidarı, Cumhuriyet tarihi boyunca en fazla borçlanan iktidardır. Bu iktidarın yaptığı iç borçlanmalar, dış borçlanmalar, KÖİ projeleri ile gelecek kuşaklara devrettiği ödeme yükümlükleri, ülkeyi sürekli krizlere sokacak düzeydedir.
Cumhuriyetimizin kurucuları ise gelecek kuşaklara hiç borç yükü devretmemiştir. Aksine Osmanlı’dan kalan dış borçları ödemiştir. Osmanlı’dan kalan bu dış borçlar günümüze eskale edildiğinde toplam tutarı bir yıllık milli gelirimize (GSYH) denktir.
Kısaca AKP iktidarı bir mirasyedi misali yaşayan yurttaşlarımızdan bir asırdır hiçbir hükümetin almadığı kadar para tahsil etmiş, terk-i hayat etmiş geçmişlerimizin birikimlerini yemiş ve doğmamış çocuklarımızın henüz kazanmadığı gelirlerine el koymuştur. Ve başarısızdır.
Cumhuriyetimizin kurucuları ise yaşayan vatandaşlarımızdan çok daha az vergi almış -tarımın milli gelir içerisindeki payının yüzde 80 olduğu, vergi gelirlerinin büyük çoğunluğunun tarımsal kaynaklı olduğu bir dönemde, Kurtuluş Savaşımızı başarıya ulaştırmış, yoksul halkımızın üzerindeki en ağır vergi olan “aşarı” kaldırmış- , halkı vergi ile bunaltmamıştır. Önceki kuşakların birikimlerini bütçe gelirlerine dönüştürmemiş, tam aksine Osmanlı’nın dış borçlarını ödemiş ve Türk milletinin henüz doğmamış çocuklarına borç yükü devretmemiştir.
ÜÇ EVRELİ KÜRESELLEŞME
Küreselleşmenin üç evresi vardır. Birincisi 15-18. yüzyıllar arasıdır. Bu dönemde bilinmeyen kıtalar keşfedilmiş, insanlar oralarla iletişime geçmiştir. Piri Reis’in 1513 tarihli haritası bu dönemi Osmanlı’nın erken gördüğünü gösterir ama Osmanlı haritacılıkta bile Piri Reis’in çizgisini tutturamamıştır. Üstelik Kanuni, Piri Reis’i idam ettirmiştir.
Küreselleşmenin ikinci evresi 18. yüzyıldan 20. Yüzyılın sonuna kadar sürer. Bu dönemde telgraf, telefon, trenler, otomobiller, süratli tekneler ve uçaklar gibi iletişim ve ulaşım araçları dünyayı küçük boya çevirmiştir. Bu dönemde Cumhuriyetimizin kurucuları sanayileşmiş ülkelerin en son teknolojilerine denk bir sanayileşme, ulaşım ve iletişim seferberliği ile küreselleşmenin ikinci evresini yakalamışlar ve tüm mazlum milletlere örnek olmuşlardır.
Küreselleşmenin üçüncü evresi ise 2000 sonrasıdır. Türkiye’de AKP’li yıllardır. Ve bu yıllar bir mirasyedi yıllarıdır. İsraf edilen yıllardır. Geleceği ipotek altına alan yıllardır.
Allah sonumuzu hayreylesin!
DOÇ. DR. ABDÜLLATİF ŞENER – KONYA MİLLETVEKİLİ
This entry was posted in Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *