TARİHİN İÇİNDEN * MEGALİ İDEA, MÜBADELE ve İzmir’in İşgalinin Perde Arkası

Sayın Prof. Dr. Ata ATUN’un aşağıdaki “İzmir’in İşgalinin Perde Arkası” başlıklı yazısına katkıdır.
İzmir’in işgalinin ardında Yunanistan’ın rüyası olan MEGALİ İDEA hayali vardır. Tıpkı İsrail’in Arzı Mevüd projesi gibi.
Naci Kaptan / 06.10.2020

MEGALİ İDEA – Yunanistan’ın rüyası; Sevr Antlaşması (1920) sonrası İki Kıtanın ve Beş Denizin büyük Yunanistan’ı. Eleftherios Venizelos sol üst köşede.

Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 24
1914 Osmanlı-Yunan Nüfus Mübadelesi Girişimi / Nurten çetin
AGE sayfa 151-152

Bağımsızlığını kazanma sürecinde Avrupalı büyük devletlerin desteğini alan Yunan  Devleti’nin kurulduktan sonra temel politikası, topraklarını devamlı olarak Osmanlı Devleti aleyhine genişletmek oldu.
Yunanistan 1830’da kurulduğunda Rumlar özellikle Mora, Teselya ve Ege Adaları’nda yaşarken on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Batı Anadolu’daki Rum nüfusu artırıldığı görüldü. Rum nüfus özellikle, Çeşme, Urla, Ayvalık bölgelerinde yoğunlaşmıştı. Yunanistan’ın bu siyaseti megali idea ile tanımlanmaktadır. Yunanistan’ın Yunanlıların yoğun olarak yaşadığı Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan bu toprakları ele geçirmek istemesi Osmanlı Devleti ile çatışmasını gerektirdi.

Balkan Savaşları Yunanlıların megali ideayı gerçekleştirme isteğinde önemli bir adım oldu. Ekim 1912’de Karadağ, 17 Ekimde Bulgaristan ile Sırbistan ve 19 Ekimde de Yunanistan’ın Osmanlı Devleti’ne savaş açmasıyla başlayan Balkan Savaşları iki safhalıdır. Balkan Savaşları’nın I. safhası 30 Mayıs 1913’te Osmanlı Devleti ile Balkan Devletleri arasında imzalanan Londra Antlaşması ile kapandı.
Bu Antlaşma ile Osmanlı Devleti Midye-Enez çizgisinin batısın da kalan bütün Avrupa topraklarını kaybediyor ve Balkanlarda sadece Bulgaristan ile sınır komşusu oluyordu. Osmanlı Devleti Arnavutluk ile Ege Adalarının geleceğinin belirlenmesini büyük devletlere bırakıyor, böylece Ege’deki haklarını dolaylı olarak kaybediyordu. Kavala, Dedeağaç ile beraber bütün Trakya’yı Bulgaristan’a, Orta ve Kuzey Makedonya’yı Sırbistan’a, Selanik Güney Makedonya ve Girit’i Yunanistan’a terk etmek zorunda kalıyordu.
Yunanistan ise Balkan Savaşları’nın sonunda 30 Mayıs 1913’te Londra, 10 Ağustos 1913’te Bükreş ve 14 Kasım 1913’te Atina Antlaşması’yla Girit adası dâhil olmak üzere, topraklarını iki katına çıkardı.
Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imzalanan Atina Barış Antlaşması on altı madde ve üç protokollük bir metinden oluşmakta ve Yunanistan’a terk edilen topraklardaki Müslümanların hukuki durumlarını da 1913 tarihinden itibaren belirlemekteydi. Ancak Yunanistan, Atina Barış Antlaşması’nda belirtilen hükümlere uymadı ve Müslümanları göçe zorlamaya başladı. Müslümanlara tanınan haklar kısıtlandı.
Bulgarlar, Yunanlılar, Sırplar ve Karadağlılar’ın uyguladıkları baskı ve zulümlere maruz kalan Makedonya Müslümanları İstanbul ve Anadolu’ya göç ettiler. Balkan Devletleri Müslümanları göç ettirerek onların mal ve mülklerini sahiplenmek ve bir daha geri dönmelerini engellemek şeklinde bir politika izlediler. Özellikle Selanik Müslümanları Yunanlılardan büyük baskı ve zulüm gördüler. Balkan Savaşları sonrası Yunan idaresine geçen topraklardaki Müslümanların gördükleri baskı ve zulme ait çok sayıda arşiv belgesi mevcuttur.
Yunanistan’a terk edilen Trakya, Makedonya ve Epir’den I.Dünya Savaşı’ndan önce, Osmanlı topraklarına iki yüz binden fazla Müslüman göçmenin geldiğini belirtmektedir. Siyasi, ekonomik ve dinî baskılarla göçe zorlanan Müslüman göçmenlerin yığılma yeri Selanik oldu. Selanik İslâm Komitesi gibi kuruluşlar göçmenleri Anadolu’ya taşıyacak gemileri ayarladılar. Savaştan sonra, Yunanistan geride kalan Müslümanları kafileler halinde göçe hazırladı ve Osmanlı topraklarına gönderdi.
İmparatorluk sınırları içerisindeki Türk nüfus, göçlerle fazlalaştı. Yunanistan’ın idaresine geçen bölgelerden gelen Müslümanların bir kısmı sadece Rumların yaşadığı Yenişehir (Aydın) köyüne geçici olarak yerleştirildi. Gelibolu Yarımadası, Ayvalık, Edremit gibi Rum nüfusun yoğun olduğu yerlerde, nüfus dengesinin Müslümanlar lehine olması için Rumeli’den gelen göçmenlerin öncelikli olarak bu gibi yerlere yerleştirilmelerine dikkat edildi. Bunun için ya Rum köyleri istimlâk edilerek gelen Müslüman göçmenler buralara yerleştirildi ya da Rum köylerinin çevresinde bulunan, devlete ait olan arazi ve arsalar göçmenlere verilerek oralarda yerleşmeleri sağlandı.
1914 Haziranında Osmanlı Mebusan Meclisi açılınca bu konu Rum mebuslar tarafından gündeme getirilerek, Balkanlardan göç eden Müslümanların, Rumların yaşadıkları bölgelere yerleştirilmeleri eleştirildi. Aydın mebusu Emanuelidi Efendi, “…Gelen muhacirler Rum köylerine yerleştirildi. Oysa Üsküdar’dan Basra’ya kadar boş arazi var.”
şeklinde açıklamada bulundu. Konuşmalar sırasında 150.000 Rum’un Yunanistan’a göç ettiği, 270.000’den fazla Müslüman’ın da Balkanlardan Osmanlı topraklarına geldiği açıklandı. Dâhiliye Nazırı Talat Bey, asıl insanlık faciasının Balkan Savaşları olduğunu söyleyerek, “Gelen insanları Üsküdar’la Basra arasında çöle yerleştiremezdik… Muhacirlerin sayısı 270.000’i mütevacizdir” cevabını verdi
YAZININ TAMAMI, KAYNAKLAR VE DİPNOTLAR İÇİN;
https://silo.tips/download/seluk-niversitesi-sosyal-bilimler-enstits-dergisi-24-nurten-etn

15 MAYIS 1919 – Yunan askeri İzmir limanında

İzmir’in İşgalinin Perde Arkası

Prof. Dr. Ata ATUN, Kıbrıs İlim Üniversitesi
Tarihi bilmeyen bir uluslararası ilişkiler uzmanının çok sağlıklı değerlendirmeler ve öngörüler yapamayacağı inancındayım. Geleceği görmek için geçmişi çok iyi bilmek gerekiyor.
Ben, tarih araştırmalarımda genellikle yazılı olan tarihi değil, açıklanmamış, yazılmamış, evraklar arasında kaybolmuş ve basının tozlu sayfaları arasına sıkışmış bilgileri okumayı tercih ediyorum.
Tarih kitaplarımızın yazdığı şekli ile Yunanların, 15 Mayıs 1919 tarihinde, dönemin büyük devletleri İngiltere ve Fransa’nın teşvikiyle, Türk yurdu İzmir’e ellerini kollarını sallayarak çıkması ve Ankara’ya Bizans Bayrağı çekmeyi hedeflemesi, başından beri bana pekte inandırıcı gelmiyordu. Yunanlıların Batı Anadolu’yu ele geçirmek istemelerinin daha gerçekçi bir nedeni olması gerektiğini ve büyük resimde bazı parçaların eksik olduğunu düşünüyordum her zaman.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın (Milli İstihbarat Teşkilatı-MİT) kuruluşunda yer alan ve Birinci Dünya Savaşı döneminde başkanlığını yapan rahmetlik Eşref Sencer Kuşcubaşı’nın hatıralarında yer alan bir bölüm, bana Yunanların İzmir’i neden işgal ettikleri araştırmalarım ile ilgili aradığım bilgileri detaylı bir şekilde verdi.
Belli ki, tarihimiz ile ilgili bazı bilgiler, tarih yazarlarımız tarafından pek önemsenmediklerinden dolayı yazılı tarihimizde yer almamış.
Yunanlar, 1796 tarihinde haritası çizilen Megali İdea doğrultusunda Bizans İmparatorluğu’nu (Büyük Doğu Roma) kurma çalışmalarına başlamışlar ve 3 Kasım 1839 tarihinde -I. Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra- Padişah’ın hoşgörüsünün ve fermanın verdiği olanaklarla sinsice ve kimselere hissettirmeden Ege bölgesine nüfus kaydırma yoluna gitmişler.
Birinci Dünya savaşının başladığı 1914 yılında bölgedeki Yunan nüfusu;
Ayvalık ve Körfezinde 120,000, Çanakkale şehir ve bölgesinde 90,000, İzmir’de 190,000, Urla yarımadası-Günay batı İzmir’den Çeşme’ye kadar 130,000, Aydın şehir ve bölgesinde 80,000, Akhisar, Manisa, Alaşehir, Uşak şehirleri ve bölgesinde 150,000 kişiye, toplamda yaklaşık 800 bin kişiye ulaşmış.
Taşıma göçmenlerle Midilli adası 150,000, Sakız adası 70,000 ve Sisam adası da 100,000 nüfusa çıkarılmış.
Bölgeyi kendi düşüncelerine göre vilayetlere ayırmışlar. Edremit’ten İzmir’e kadar Midilli adasına, Urla ve İzmir çevresi de Sakız adasına, Aydın, Söke, Kuşadası ve demiryolu üzerinde yer alan köyler ve kasabalar da Sisam adasındaki Kolorduya bağlanmış. Bu bölgelerde yaşayan askerlik çağına gelmiş olan Yunanlı gençler, bir şekilde bağlı oldukları Kolordulara gidip askerliklerini Yunan Ordusunda yapmaya başlamışlar.
Bölgedeki demiryolunda çalışan tüm personel Yunanlılardan oluşturulmuş, her istasyonun bitişiğinde de sahibi Yunanlı olan bakkal dükkanları açılmış. Taşıma ve ticaret tamamen bölgedeki Yunanlıların kontrolü altına girmiş.
Kral Konstantin’e Bizans Kartalı Sancağını Ankara Kalesine çekmek üzere veren İzmir Metropoliti Hristos Tomos’un Yunanistan ile birleşip “Büyük Yunan Krallığı”nın kurulması taraftarı olmasına karşın bölgenin en güçlü ikinci din adamı olan Efes Metropoliti, Bizans İmparatorluğu kurulması için çalışırken, güçlerini Yunanistan için birleştirmişler.
Yani Yunanların, 15 Mayıs 1919 tarihinde ellerini kollarını sallayarak İzmir’e çıkmalarının gerçek nedeni, Fransız ve İngilizlerin kışkırtmalarından ziyade son 80 yıldır bu işgale kendilerini hazırlamış olmalarıymış.
Yazılı olmayan bu tarihten yapacağımız çıkarım, Rumların tüm adımlarını Megali İdea doğrultusunda attıkları, bunu gerçekleştirmek için sabırla fırsat kolladıkları ve Türklerin zayıf anını bekleyerek harekete geçmeyi hedefledikleri. Ki; Rum Demokratik Seferberlik Partisi DİSİ eski milletvekili Hristos Rotsas’ın “15 Temmuz darbe girişimi esnasında KKTC’ye saldırıp Türk askerleri esir alabilirdik. Tarihi bir fırsatı heba ettik” sözleriyle Rum hükümetini eleştirmesi bunun en önemli göstergesi…
Prof. Dr. (İnş Müh), Doç.Dr. (Ulus İliş) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
This entry was posted in Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *