Atatürk’ün Dış Politikasına Dönmeli
Cumhuriyet – Daver DARENDE – 07 Ekim 2020 Çarşamba
Türkiye, her geçen gün çığ gibi büyüyen çetin dış politika sorunlarıyla karşı karşıyadır. Ülkemizi denetim altında tutan küresel projenin aşama aşama uygulandığı bu duyarlı dönemde, emperyalizmin ileriye dönük hedefinin ne olduğu yavaş yavaş belli olmaya başlamıştır.
Duyarsızlığımızdan ve olacakları önceden göremememizden yararlanan küresel güçler, sindirme yöntemiyle yeni bir oyunun hazırlığı içinde görünmektedir. Kurgulanan ve sinsice hazırlanan senaryolarla ulusal bilincin ve ülke bütünlüğünün zayıflatılması öngörülmektedir.
Ödün verilmekle sorunlar çözümlenmiyor. Uluslararası müzakerelerde elinizde koz yoksa kaybetmek kaçınılmazdır. Hiçbir devlet, anlaşmalarla perçinlenmiş haklarından vazgeçemez. Vazgeçerse varlığı, ulusal bütünlüğü, üniter devlet yapısı tehlikeye girer.
İHVANCILIĞIN İFLASI
İhvan temeline dayanan dış politika, Türkiye’yi ne yazık ki yalnızlaştırmış; ülkemiz, bölgede artık oyun kurucu olmaktan uzaklaşmıştır.
Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Suriye’de, Irak’ta, İdlib’de; ABD, Rusya, Fransa, Avrupa Birliği, Yunanistan ve Arap ülkeleriyle zor günler yaşayan Türkiye, küresel egemenlerin “ipe un serme” anlamına gelen, hedef şaşırtan politikası ile tam bir çıkmaz içine sürüklenmiştir.
“Stratejik müttefik” olarak tanımladığımız ABD’nin, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile kurduğu yeni ortaklık ve imzaladığı askeri anlaşmalarla Türkiye karşıtı cephede yer aldığı fark edilmektedir.
Yunanistan’ın bölgedeki tahriklerini görmezden gelen ABD’nin Türkiye karşıtı tutumundan cesaret alan Yunanistan Cumhurbaşkanı Katarina Sakelaropulu’nun, 21 Eylül’de ilk kez Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni ziyaret etmesi, dikkat çekici bir gelişmedir.
Ancak asıl dikkat çekici olan ve önemsenmesi gereken, Yunanistan Cumhurbaşkanı’nın KKTC ve Türkiye aleyhine yaptığı açıklamalardır. Sakelaropulu, KKTC’yi “işgal altındaki bölge” şeklinde tanımlamış, Türkiye’yi saldırganlıkla suçlamıştır.
DENGE KURMAK ŞART
Arkasına ABD ve Avrupa Birliği’ni alan Yunanistan’ın, Türkiye ve KKTC’ye karşı duyduğu geleneksel kin tarihidir, bu tutumunu değiştirmesi beklenmemelidir. Unutulmamalıdır ki Kıbrıs, Türkiye için yaşamsal önemde ulusal bir sorundur. Kıbrıs’ın güvenliği, Türkiye’nin güvenliği demektir.
Ancak Türkiye, ne acıdır ki Kıbrıs sorununa önem ve öncelik vermemiş, fırsatlardan yararlanamamıştır.
Türkiye’ye karşı yaptırım kartını elinde tutan, sınırlarımızda (Dedeağaç’ta) deniz ve kara üssü kuran, PKK/YPG terör örgütünün ana omurgasını oluşturan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile petrol anlaşması imzalayan, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurmaya çalışan, PKK/YPG’yi kendi “kara gücü” gibi gören ABD’ye tüm bu olumsuz gelişmelerden sonra “müttefik” gözüyle nasıl bakacağız?
Doğu Akdeniz ve Ortadoğu gibi çokuluslu çıkarların, şaşırtıcı ittifaklara yol açtığı kaygan zeminde, ABD’nin ve Rusya’nın bölgesel stratejilerine karşı çok dikkatli ve dengeli bir politika izlemek zorundayız.