Cumhuriyet – Erdal ATICI / 11 Ağustos 2020 Salı
MANDA VE MANDACILAR…
Manda, sömürünün baska bir adı olmuş, mandacılar ölümü gösterip sıtmaya razı etme derdinde…
Türkiye’nin aydın ve yöneticileri ikiye bölünmüş, yarısı İngiliz mandasını, yarısı Amerikan mandasını savunuyor: “Çok teklikeli günler geçiriyoruz. Anadolu’da olup bitenleri dikkat ve sevgiyle izleyen bir Amerika var.” diyor, Halide Edip, Mustafa Kemal Paşaya yazdığı mektupta, “Amerikan mandasına vakit geçirmeden katılalım” diyor.
Bekir Sami Bey, Amasya’dan Erzurum Kongresi Başkanlığı’na 25 Temmuz 1919’da, “Bağımsızlığı tam olarak istersek vatanın bölüneceği kesindir. İki üç vilayette sınırlı kalacak bağımsızlık yerine, toprak bütünlüğümüzü sağlayacak mandaterlik elbette üstün tutulmalıdır. Belirli bir süre için Amerikan mandasını milletimiz için en yararlı bir çözüm şekli kabul ediyorum.” diye telgraf çekiyor.
Padişah Vahdettin, İngiliz The Morning Post muhabirine 15 Temmuz 1919’da “Ben babam Abdülmecit gibi daima İngiltere’nin dostu oldum. İngiltere’ye hayranlık besledim. İngiltere’nin insaf ve adaleti sağlayacağına inanıyorum” diyor…
Amerikan Yüksek Komiseri Ravndal, Türkiye’nin geleceği ile ilgili görüşlerini 7 Ağustos 1919’da açıklıyor: “Türkler ne kendilerini ne de başkalarını yönetebilirler. Islah edilmelidirler. Ahlaki ve maddi yönden ABD mandası en uygun olanıdır. Savaşa milyarlar harcayacak yerde, mandaya milyonlar harcamak daha akıllıcadır.”
26 Ağustos 1919, Damat Ferit, Le Temps gazetesine: “Anadolu hareketi saman alevidir ve sönmüştür. Halk hükümete sadıktır. Tamamıyla hür bir ülkeyiz ve öyle kalmak istiyoruz” diyordu…
BİR AVUÇ YURTSEVERİN ÇABASI
Aydınların ve ülkeyi yönetenlerin Amerikan ve İngiliz mandasına girelim diye çırpındıkları o günlerde, Mustafa Kemal Paşa ve çevresindeki bir avuç yurtsever, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi başlatıyor ve bu mücadeleyi, Anadolu sathına yayılmış, diğer özgürlük ateşleriyle buluşturmaya, birleştirmeye çalışıyordu…
Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’nın cesaretli isyanıyla, yüreklenen vatanseverler seslerini yavaş yavaş dünyaya duyurmaya başlıyordu..
Mandayı savunanlara karşı, 31 Temmuz 1919’da Tarık gazetesinde, yazar Haldun Taner’in babası Ahmed Selâhaddin Bey şöyle yanıt verdi: “Zehirde şifa, düşmanda vefa aranmaz. Bin yıldan beri bağımsız yaşayan Türkler, kendi ülkelerinde manda ya da vasilik adıyla yabancıların at oynatmasına razı olamazlar…”
Ege halkı efeler önderliğinde yerel yöneticilerle işbirliği yaparak, padişah ve sadrazama rağmen ve zaman zaman onlara meydan okuyarak direniş örgütlüyorlardı.
29 Mayısta Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami Bey (Baran) Yüksek Komiserliğe; “Artık kalem değil silah konuşuyor, silah patlarsa göreceğiniz sonuç pek acı olacaktır.” diyerek yürekli bir çıkış yapıyor. 11 Temmuz: 300 kadar Türk milis Ahmetli’de Yunan kuvvetlerine saldırıyordu.
14 Temmuz, Erzurum’da yayımlanan Albayrak gazetesi, Mustafa Kemal Paşanın askerlikten istifa edip Erzurum Kongre Başkanlığı’na geçişini “Mustafa Kemal Paşa, eski kanın sönmemiş olduğunu gösteren muazzam delil” olarak nitelendiriyordu.
Denizli’nin Çal ilçesinde Müftü Ahmet İzzet Efendi, kasaba eşrafını toplayarak onlardan milli amaçlar için çalışacaklarını belgeleyen birer kâğıt alıyor, Çal Heyeti Milliyesi oluşturuyordu.
Denizli Heyeti Milliyesi, ilk toplantısını 18 Temmuzda yapıyor. Bir bildiriyle seferberlik ilan ediyor ve 1884-1894 doğumları arasındakileri silah altına çağırıyor. Yurt savunmasına katılmayan yedeksubayların idam edileceğini duyuruyordu.
KEMALİSTLER SUSMUYOR, SUSTURULAMIYOR