TARİHİN TOZLU SAYFALARINDAN * ALMAN KRUVAZÖRÜ EMDEN MÜRETTEBATININ OSMANLI TOPRAKLARINDAKİ SERÜVENİ (1915)

ALMAN KRUVAZÖRÜ EMDEN MÜRETTEBATININ
OSMANLI TOPRAKLARINDAKİ SERÜVENİ (1915)

The Adventures of Crew of German Cruiser
Emden in the Ottoman Territoires

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Fırat University Journal of Social Science
Cilt: 20, Sayı:2, Sayfa: 361-381, ELAZIĞ-2010
İsmet ÜZEN∗

BÖLÜM I
Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman Alman kruvazörü Emden Hint Okyanusu’nda bulunuyordu. Savaşın başlaması üzerine İngiltere ve müttefiklerinin deniz ticaretine zarar verme görevi aldı. Üç ay boyunca bu konuda başarılı olan Emden kruvazörü sonunda Kasım 1914’te Avustralya savaş gemisi Sydney tarafından batırıldı.
Bu sırada şans eseri Keeling adasına çıkmış olan 50 kişilik mürettebatı ölmekten veya esir düşmekten kurtuldu. Bu mürettebat, Yüzbaşı Hellmuth von Mücke komutasında, Almanya’nın müttefiki olan Osmanlı topraklarına ulaşmak zorunda kaldı. Çünkü Hint Okyanusu’nda en güvende olabilecekleri yer Osmanlı toprakları idi. Bunun için önce deniz yoluyla Arabistan’a ulaştılar. Kızıl Deniz’in düşman savaş gemileri tarafından sıkı kontrolü yüzünden Arabistan üzerinden karayoluyla çölden yola devam edip Hicaz demiryoluna ulaşmaya çalıştılar. Çölde Bedevilerin saldırısına uğradılar ve Bedevilerden kurtulduktan sonra demiryoluna ulaşmayı başardılar. Demiryolu boyunca her istasyonda törenle karşılandılar. Osmanlı topraklarındaki yolculukları Mayıs 1915’te İstanbul’da sona erdi.
Giriş
Bu çalışma, Birinci Dünya Savaşında Hint Okyanusu’nda faaliyet gösteren ve daha sonra batırılan Alman kruvazörü Emden’in bir kısmı hayatta kalan mürettebatının Osmanlı topraklarındaki serüvenini ortaya koymayı amaçlamıştır. Bunun için, hayatta kalan Alman mürettebatının komutanı Yüzbaşı Hellmuth von Mücke’nin İngilizceye çevrilmiş anılarından, the New York Times Gazetesindeki haberlerden ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve dönemin gazetelerinden olan İkdam gazetesinden yararlanılmıştır.
Emden kruvazörü Birinci Dünya Savaşında Çin Denizi, Bengal Körfezi ve Hint Okyanusunda faaliyet gösterdi. Savaş boyunca yirmi dört düşman gemisi ele geçirdi. İmha ettiği kargo ve malzemenin değeri –faaliyet gösterdiği iki ay içinde- 10.000.000 dolar idi. Emden kruvazörünün Hint Okyanusu’ndaki serüveni, 9 Kasım 1914’te Avustralya savaş gemisi Sydney tarafından batırılması ile sona erdi. Komutan von Müller’in yönetimi altındaki bu başarılarıyla Emden, düşmanlarının ve tüm dünyanın hayranlığını kazandı.
Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman 3.500 ton ve 25 deniz miline sahip Emden kruvazörü Amiral von Spee Komutasındaki Alman Pasifik Filosunda bulunuyordu. Bu Filo İngiliz ticaret güzergâhı üzerinde görev yapıyordu. Filo, Pasifik ve Hint Okyanusunda görev yapmak üzere 2 gruba ayrıldı, Emden’in görevi Hint Okyanusu oldu.

EMDEN KRÜVAZÖRÜNÜN KOMUTANI Karl von Muller
2 Ağustos 1914’te Emden Komutanı von Müller’e ulaşan telsiz mesajında, 1 Ağustosta Alman İmparatorunun tüm kara ve deniz kuvvetlerinin seferberliğini emrettiği, Rusların Alman sınırını geçtiği, bunun sonucu olarak Almanya’nın Rusya ve Fransa ile savaşta olduğu belirtiliyordu. Emden kruvazörünün komutanı von Müller bu mesajı tüm mürettebata okuduktan sonra uzun bir konuşma yaptı ve amacını şöyle özetledi: “İlk görevimiz düşman ticaretine saldırmaktır”
Birinci Dünya Savaşının başından itibaren İngilizler Uzak Doğudan Avrupa’ya asker nakliyatına başladı. Diğer yandan deniz ticaretinin önemi de arttı. Eylül ayında iki İngiliz tümeni (yaklaşık 50.000 kişi) Hint Okyanusu’nu geçiyordu. Avustralya’ya deniz yoluyla geçen Yeni Zelanda askeri ve oradan Avrupa’ya gitmek üzere bekleyen 25.000 Avustralya askerinin güvenliğinin sağlanması gerekiyordu.
İngiliz Bahriye Nezareti Pasifik’teki tüm askerî konvoyları ve deniz ticaretini korumak için savaş gemileri tahsis etmek zorunda kaldı. Emden’in Eylül ortalarında Hint Okyanusunda görünmesi ve ticaret yolunu rahatsız etmesi üzerine Bahriye Nazırı Churchill 1 Ekim 1914’te, 1. Amirale Hint sularında Emden’e karşı büyük ölçekte bir yığılma yapılmasını ve bunun 10 gemiden oluşmasını önerdi .

BÖLÜM II
Churchill, 5 Kasım 1914’te müttefiki Japon Bahriye Nazırına yazdığı yazıda Hint sularındaki Emden’i aramakla görevlendirilecek gemilerin 5 hafif kruvazör ve iki zırhlı kruvazörden oluştuğunu ve bu gemilerin Kasım ortasında göreve hazır olacağını bildirdi.
Emden 30 Ekim 1914’e kadar 20 ticarî ve 2 savaş gemisi ele geçirdi veya batırdı. 9 Kasım 1914’e kadar batırdığı gemilerin tonajı 75.000 tonun üzerinde idi.. Emden komutanı Müller, 8 Kasım 1914’te Cocos veya diğer adıyla Keeling adasındaki telsiz istasyonunun tahrip edilmesini istedi ve bu görevi Hellmuth von Mücke’ye verdi. Çünkü bu adadaki telsiz istasyonu Avustralya ve İngiltere arasındaki doğrudan iletişimi sağlıyordu.
Bu iş için Mücke’nin komutasında 4 makineli tüfek ve 50 adam ayrıldı. Yanlarında 29 tüfek ve 24 tabanca vardı. Görevli mürettebat 9 Kasım sabahı karaya çıktı. Mürettebat karada iken Emden aniden siren çaldı. 5.700 tonluk Avustralya kruvazörü Sydney’in yaklaştığı görüldü. Karadaki mürettebat hemen sandallara binip Emden’e yetişmeye çalıştı ama Emden bu mürettebatı beklemeden gözden kayboldu. İki kruvazör arasındaki muharebe Emden’in batmasıyla sonuçlandı ama karaya gönderilen mürettebat bunu göremedi ve sonucu ancak 3 hafta sonra öğrenebildi.
Adada kalan mürettebat İngilizlere esir düşmemek için limanda sahipsiz duran eski 2-3 yelkenli ve 97 tonluk Ayesha adlı gemiye el koydu. Hızla yolculuğa hazır bir hale getirip yola çıktılar. Mürettebat, Emden’i batırdıktan sonra adaya dönen Sydney’den önce adadan ayrılmayı başarabildi. Emden’in batırılmasından sonra Hint Okyanusu İngilizler için şimdi güvenli ve özgürdü. Hint Okyanusu’nun temizlenmesi, Emden’i aramakta olan İngiliz gemilerinin başka görevlerde kullanılması imkânını doğurdu
Ayesha gemisi uzun bir deniz yolculuğu için uygun değildi. Buna rağmen mürettebat 3 haftalık bir deniz yolculuğu yaptı ve Hollanda adası olan Padang’a ulaştı. Limanda İtilaf Devletleri’ne ait bir savaş gemisine rastlamadıkları için kendilerini şanslı saydılar. Adadaki Hollandalı yetkililer birçok sorun çıkardı ve Milletler Kanununun bazı maddelerine göre gemiyi ve mürettebatı gözaltına almaya çalıştı.
Mücke de aynı Kanunun başka bir paragrafına başvurarak şiddete şiddetle karşılık vereceğini bildirdi. Bu şekilde yelkenlinin bir savaş gemisi olarak tanınmasını sağladı. Padang’da 24 saat kalan Mücke, burada bulunan başka bir Alman ticaret gemisiyle (Choising) denizde başka bir noktada buluşmak üzere gizlice anlaştı. 2 hafta sonra Padang’da anlaşma yaptığı vapur kendilerine yetişti ve mürettebat yelkenliden bu vapura nakledildi. Ayesha da batırıldı
Emden Mürettebatı Osmanlı Topraklarında Mücke, Padang’da iken Almanya’nın Türkiye ile bir ittifak anlaşması yaptığını öğrenmişti. Kızıl Deniz’e ulaşmaya ve Türk hâkimiyetindeki Arabistan’da karaya çıkmaya karar verdi. Fakat Choising gemisi şimdiye kadar Çin sahillerinde faaliyet göstermişti ve Hint Okyanusu ile Kızıl Deniz haritasına sahip değildi. Bu yüzden, mürettebat haritasız yola devam etmek zorunda kaldı. Hint Okyanusu’nu ve Kızıl Deniz girişinde bulunan Perim’deki İngiliz kalesini (8 Ocak 1915) güçlük çekmeden geçti.
Güzergâh Arap kasabası olan Hudeyde’ye çevrildi. Karanlıkta limana yaklaştıklarında elektrik ışıklarını gördüler. Mücke, yıllar önce bir Fransız mühendis ile karşılaşmıştı. Mühendis kendisinin Türk Hükümeti tarafından Hudeyde’den Şam’a kadar demiryolu inşasında görevlendirildiğini söylediğini hatırladı. Bu ışıklar, Hudeyde’nin modern bir liman olduğu ve demiryolunun bitirildiği sonucuna götürdü. Mücke bundan emin olmak için mürettebatını 4 sandala bindirdi ve Choising’e de iki gün denizde dolaşmasını ve iki gün sonra aynı noktaya gelmesini, kendilerini burada bulmazsa Massova’ya gitmesini istedi.

BÖLÜM III
Böyle bir süre vermesinin nedeni güney Arabistan’ı tam olarak kimin kontrolü altında olduğu hakkındaki bilgi eksikliği idi. Kıyıya yaklaştıklarında limandaki ışıkların Fransız kruvazörü Desaix’e ait olduğunu gördüler. Fransızlara yakalanmamak için uzaklaştılar ve Choising de ayrıldığı için başka bir noktada karaya çıktılar . Karaya çıkan mürettebat kısa bir süre sonra sayısı elliden fazla bir grup Bedeviyle karşılaştı ve aralarında müzakere başladı. Mürettebat Alman bayrağı göstererek kendilerini tanıtmaya çalıştı ama fayda etmedi. Ardından madeni bir Alman parası üzerindeki Kayser’in resmini gösterdiler ve bunun sonunda Bedeviler gelenlerin dost oldukları anladı.
Böylece Almanlar Hudeyde’ye doğru yola çıktı. Yolda top ve süvariye sahip bir Türk müfrezesine rastladılar. Almanların karaya çıkışı bir düşman çıkarması olarak haber alındığı için Türk müfrezesi bu yöne hareket etmişti. Mücke durumu Türk komutanına izah etti. Türkler, Kızıldeniz’de İngiliz ve Fransız donanması olduğu için Alman mürettebatın deniz yoluyla daha ileri gidemeyeceğini bildirdi.
Mürettebat Hudeyde’de iyi karşılandı ve kalacak yer ayarlandı. Mücke 9 Ocak 1915’te Hudeyde’de ikisin de adı Ragıp olan Mutasarrıf ve Alay Komutanıyla bundan sonra hangi yolu izleyeceği hakkında görüşmeye karar verdi. Bulmayı umduğu demiryolu yoktu ve Kızıldeniz’de İngiliz savaş gemileri vardı. İngilizler, casusları vasıtasıyla mürettebatın
Hudeyde’ye ulaştığını öğrenmiş olmaları mümkündü.
Türkler Mücke’ye karayolunu önerdi ve demiryoluna 2 ay içinde ulaşabileceklerini söyledi. Mürettebat Türk askeriyle aynı barakalarda yattı. Hava ve su şartlarından dolayı mürettebat arasında dizanteri ve sıtma vakaları başlayınca, Mücke mürettebata uygun iklim içeren Sana’ya Kayser’in doğum gününde gitmeye karar verdi. Mürettebat, Türkler ve Araplarla birlikte Kayser’in doğum gününü kutladıktan sonra yola çıktı. Kendilerine yolculuk boyunca muhafız ve rehber olarak Türk jandarması verildi .

Yüzbaşı Hellmuth von Mücke
Yedi günlük kara yolculuğundan sonra Sana’ya varan mürettebat ülkenin kuzeyinin karışıklık içinde olduğunu, güçlü Bedevi kabilelerinin tüm ulaşım yollarına hâkim olduğunu öğrendi. Mücke’ye göre, Hudeyde’deki Türkler de bunun farkındaydı ama Almanların Sana’ya gitmesini teşvik etmişlerdi. Çünkü şehrin her an bir Arap saldırısına uğrayacağı beklentisi vardı. Şehirde silah sıkıntısı olduğu için mürettebatla birlikte bulunan 4 Maxim makineli tüfeği Sana’da çok işe yarayacaktı.
Mücke, Sana’daki yetkililere Araplarla ilgilenmediğini, sadece kıyıya dönmek ve deniz yolunu izlemek istediğini ifade etti ise de yetkililer böyle bir seyahatin kesinlikle ölüm manasına geleceğini ve sorumluluk kabul etmeyeceklerini bildirdiler. Ardından Mekke’den gönderilen bir telgrafı Mücke’ye verdiler. Bu telgraf Almanya’daki yetkililer tarafından Gönderilmişti. Telgrafta, tehlikeli bir işe girişmemesi ve tüm mürettebatın Türklerin emrinde kalması isteniyordu. Mücke telgrafı okuduktan sonra, her ne kadar gelen mesajı çözecek bir şifreye sahip olmasa da, şifreyle gönderilmediği için emirlere uymayı ret edeceğini söyledi.
Mücke kendisine deve verilmesini istedi ama Sana’da yeterli deve olmadığı cevabını aldı. Türkler açıkça Almanların Sana’da kalması için her şeyi yapıyordu. Bunun üzerine Mücke şehir dışındaki kabilelerle temasa geçerek onlardan deve sağlamaya karar verdi. Ama develer için çok para isteniyordu ve Mücke’nin malî kaynağı üç şilini geçmiyordu. Sana’da İbrahim Paşa adında çok zengin bir kişi vardı. Kendisini ziyaret etti ve ona isyancı kabilelerin ilerlemekte olduğunu, Sana’yı kuşatmaları ve yağma etmelerinin an meselesi olduğunu ve isyancıların kendisinin sahip olduğu son kuruşa kadar alacağını söyleyerek gözünü korkuttu. Çözüm olarak ona, Paşanın parasını Alman korumasına vermesini, savaştan sonra Berlin’de bozdurabileceği Alman Milli Bankası adına garantili bir çek verebileceğini önerdi. İbrahim Paşa bunu kabul etti ve Mücke lazım olan develeri çok kısa bir sürede isyancılardan satın aldı.
Böylece Sana’daki geçen günler bir ay sürdü. Sonunda Hudeyde’ye geri dönmeye karar verildi. Hudeyde’ye yaklaştığında Mücke kervanına iç kesimde bir günlük yol almalarını ve orada beklemelerini emretti. Kendisi de Hudeyde’ye gitti. Burada 14 metre uzunluğunda iki sambuk sağlamayı başardı. Kuzeyde kervanı ile buluşup 14 Mart 1914’te sahil boyunca kuzeye doğru yol aldı. Mürettebatın bir kısmı dizanteri, sıtma ve tifodan hasta idi. Tercüman, rehber ve yanına aldıkları birkaç Arapla birlikte her sambukta 35 kişi vardı. Kayıklarda içme suyu, cephane ve makineli tüfekler de vardı. Sığ
sularda akşam yola devam etmek tehlikeli olduğu için mola vermek zorunda kaldılar.

BÖLÜM IV
Martta akşam karanlığı çökerken Arap rehberin yanlış yol göstermesinden dolayı Mücke’nin olduğu kayık bir kayaya çarptı ama fazla zarar görmedi. Arkadaki ikinci kayık da başka bir kayaya çarptı ve su almaya başladı ve battı. İlk kayık demir atmak zorunda kaldı ve sudaki mürettebatı ıslık ve bağırışlarla çağırmaya başladılar. Yakılan meşalelerde rüzgârdan sönüyordu. Yine de batan kayığın mürettebatı iki saat süren çaba sonunda sağlam sandala alındı. Yaklaşık tüm su ve yiyecek yer açmak için suya döküldü. Sadece silah ve cephane bırakıldı. Kıyıya çıktıları noktada İdris kabilesine rastladılar. Kabileye ait bir sandalı satın almak istediler ama İdris bunu ret etti. Mürettebat gündüz batan
kayıktaki silahları dalarak çıkarmaya çalıştı. Sonunda, 2 makineli tüfek, birkaç tabanca ve bir miktar cephane suyun dibinden çıkarıldı. Uygun rüzgâr çıkınca kuzeye doğru yola devam etti ve akşam Konfideye varmayı başardı.
Konfide’de çok sıcak karşılandılar. Kendilerine yemek verildi. Burada İstanbul’a gitmek üzere olan bir Türk Hükümet görevlisi (Sami Bey) ve eşi ile karşılaştılar. Karı koca yolculuk boyunca Almanlara eşlik edecekti. Sami Bey ayrıca iyi bir tercüman görevi de görecekti. Konfide’de büyük bir sambuk buldular ve böylece tek gemide seyahat etme imkânına kavuştular. 24 Martta Lid’e vardılar. Burada Cidde’deki bir tüccardan alınan mektupta Cidde’nin İngiliz savaş Gemilerinin ablukasında olduğu belirtiliyordu. Bu, deniz yoluyla seyahati engelliyordu. Geriye karayolu kalıyordu. Kara yolculuğu için gerekli deve ve malzemeleri tedarik etmek için Lid’de geçen iki gün içinde doksan deve sağlandı. Burada (27 Mart) uzun süredir hasta olan bir mürettebat öldü. 28 Martta yola çıkıldı
Çölde Bedevi Saldırısı
Lid’den itibaren bir Türk subayı ve 7 jandarma mürettebata eşlik etti. Bazen de geçilen bölgedeki şeyh güvenli olsun diye bizzat kendilerine eşlik etti. Yolculuk 31 Marta kadar sorunsuz sürdü. Aynı gün, Cidde’ye bir günlük mesafede bulunan bir su kuyusunun yanında, mürettebatı karşılamak için Cidde’den gönderilen bir Türk subayı ve 17 jandarmaya rastladılar. Türkler yeterince su da getirmişti. Mola ve yemekten sonra, yola çıkıldı. Mürettebatın geçişi çöl soyguncularının da dikkatini çekiyordu. Mücke Lid’den yola çıkmadan önce Cidde ve Mekke’deki yetkililere yola çıktığını bildirmişti. Geceleyin ay ışığında aniden on onbeş Bedevi göründü ve ardından kayboldu. Bir saldırı olacağı
beklentisiyle eller tetikteydi.
Kısa bir süre sonra aniden yoğun bir tüfek ateşi başladı. Konvoyda dört makineli tüfek, yirmialtı tüfek ve yirmidört tabanca vardı. İlk başta düşmanın sayısı altmış seksen kişi tahmin edildi. Şiddetli direniş üzerine Bedeviler ateşi kesti. Bir Alman mürettebat yaralandı. yirmidört jandarma kayıptı ve daha sonra Cidde’ye gelindiğinde orada görülmüşlerdi. Mürettebatla birlikte olan diğer Araplar develere yakın durdukları için ayaklarından vuruldu. Düşman Bedevilerin amacının develeri ele geçirmek olduğu sanılıyordu. Ateş kesilsiğinde Mücke, 15 Bedevi ölüsünü saydıklarını Belirtmektedir. Ele geçirilen bir düşman tüfeğinden bunun en son model İngiliz malı olduğu anlaşılıyordu .
Bu ilk saldırıda ciddi sayıda deve vurulmuştu. Su başta olmak üzere gerekli olan malzeme toplandı. Mücke normal güzergâhı bırakıp sahil kıyısından yola devam etmeye karar verdi. Hazırlıklar yapılıp yola çıkıldı. 10 dakika geçmeden tekrar her taraftan Bedevi ateşi başladı. Hemen muharebe düzeni alındı. Alman Teğmen Schmidt karnından ve göğsünden vuruldu. Düşman ateşi durduğunda 2 Arap jandarmanın Bedevilere doğru koştuğu görüldü. Ateşin kesildiği süre içinde Almanlar deve semerlerini, pirinç, kahve ve diğer malzemelerin çuvallarını kumla doldurup savunma hattı kurdu. Bütün develer savunma hattının ortasına yerleştirildi. Düşman ateşinden zarar görmemesi için su mataraları kuma gömüldü. Savunma hattının içinde kumla dolu petrol bidonlarından 1-1,5 metrelik yüksekliğinde bir iç duvar yapıldı. İçine hasta, yaralı olanlar ve doktor yerleştirildi.
Bu arada Bedevilerin talepleri geldi. Talepler, tüm silah, cephane, malzeme, su ve develerin teslim edilmesi, altın olarak 11.000 lira ödenmesi, bu şartların yerine getirilmesi halinde Almanların rahatsız edilmeden yola devam edebileceği şeklinde idi. Düşman Bedevilerle görüşmeleri tercüman (Sami Bey) ve karısı yönetti. Tercüman ve karısı bir daha geri dönmedi ve Mücke Cidde’ye geldiği zaman onları burada bulmuştu . Mücke bu tekliflere ret cevabı verdi. Bunun üzerine tekrar ateş başladı.

BÖLÜM V
Bu kez Almanlarla birlikte kalan diğer Arap jandarmalar da karşı tarafa kaçtı. Muharebe akşama kadar sürdü. Ay Doğmadan önce mürettebattan bazıları siperleri derinleştiriyor, bir kısmı da ölü develeri daha uzak bir yere taşıyordu. Gece yeni bir saldırı beklendi ama sakin geçti. Vefat eden Teğmen Schmidt kampın ortasına gömüldü. Aynı gece Mücke,
güvenilir bulduğu bir Arabı Cidde’ye gönderdi. Sonradan öğrendiğine göre, bu Arap görevini başarıyla yapmış ve Cidde’deki askerî yetkililere durumu bildirmişti.
Almanlar sabah olduğunda yeni bir saldırı bekledi. Nitekim bekledikleri şekilde üzerlerine ateş açıldı. Bu günkü Muharebede iki Alman daha öldü. Mücke, akşam olduğunda Cidde’ye iki Arap jandarması gönderdi. Aklam olduğunda Bedeviler ateşi kesti. Gece sona erdiğinde durum daha nazik bir hale geldi. Su tükenmek üzereydi. Yardım gelmezse
Mücke Cidde’ye çarpışarak ilerlemeye karar verdi. Öğleye doğru beyaz elbise sallayan bir Bedevi elçi Almanlara doğru ilerledi. Bedevilerin silah, cephane, deve, malzeme ve su taleplerinden vazgeçtiğini, onun yerine 22.000 altın lira istediklerini belirtti.
Mücke, bu talepten Türk birliğinin yaklaşmakta olduğu sonucuna vardı. Türklerin zamanında yetişmesi için görüşmeyi uzatmaya ve Bedevileri iki ateş arasında bırakmaya karar verdi. Bedeviye, Almanların su durumunun dört hafta daha yeteceğini ve yeterli cephanenin olduğunu göstermeye çalıştı. Ayrıca Bedevilerin lideriyle görüşmek istediğini ekledi. Bedevi elçi ayrıldıktan sonra sessizlik çöktü. Sonradan Bedevilerin sessizce çekilip gittiği anlaşıldı
Yarım saat sonra deve üzerinde beyaz elbise sallayan iki adam göründü ve bunlar sıradan Bedevilerden farklıydı. 50 metre kadar yaklaştıklarında Mücke kendilerine bir adam gönderdi. Mürettebata saldırıyı duyunca kendilerinin Mekke Emiri tarafından Almanların kurtarılması için gönderildiğini belirttiler. Kampın içine alınan iki Arap Mekke Emirinin ikinci oğlu Abdullah’ın bir bölük askerle gelmekte olduğunu söylediler. Gerçekten yarım saat sonra yaklaşık 70 kişinin develer üzerinde mürettebata doğru gelmekte olduğu görüldü. Abdullah saldırıdan dolayı babasının üzüntülerini iletti. Ayrıca su getirdiğini, saldırganlar çekildiği için güven içinde Cidde’ye gidebileceklerini bildirdi. Mücke suyu adamlarına dağıttı. Ardından malzemeler toplandı. 40 kadar deve öldürüldüğü için çok sayıda malzeme orada terk edilmek zorunda kalındı. Mürettebat Emirin askerlerinin eşliğinde kampı terk etti. Akşam bir su kaynağının yanında kamp kurdular. Dört gün aradan sonra ilk defa yemek yediler, yıkandılar ve dinlendiler.
Uzakta Cidde’nin ışıkları görünüyordu. Mücke, Bedevi saldırısı sırasında şehit düşen ve yaralanan Arap şeyhlerinden bahsetmemektedir. Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa, Dâhiliye Nezaretine gönderdiği 9 Mayıs 1915 tarihli şifresinde, Emden mürettebatının uğradığı saldırı sırasında yararlılığı görülen Ta’liye kabilesi şeyhi Abdullah’ın akrabasından Şeyh Hamid’in şehit düştüğü, yetim ve sahipsiz kalan ailesi ile yaralanan Şeyh Hamid’e örtülü ödenekten uygun bir miktar nakit paranın verilmesini istemişti. Buna 11 Mayıs 1915’te cevap veren Dâhiliye Nezareti, Kudüs Mutasarrıflığından alınacak olan yüz liradan yetmiş lirasının şehit düşen Şeyh Hamid’in ailesine, otuz liranın da yaralanan Ta’liye kabilesi Şeyhi Abdullah’a verilmesinin uygun olacağını bildirmiştir.

BÖLÜM VI
Mürettebat Cidde’de iyi bir karşılama ve bakım gördü. Hasta ve yaralılar askerî hastanede tedavi edildi. Şimdi hangi güzergâh izlenecekti? Mürettebata saldıran Bedeviler İngilizlerin hizmetindeydi. Deniz yolu da Almanlara kapalıydı. Uzaktan İngiliz gemileri görülebiliyordu. Buna rağmen Mücke sambuklarla yola devam etmeye karar verdi. Deniz yolunun kara yolundan daha avantajlı olduğunu düşünüyordu. İlk önce etrafa karadan yola devam edecekleri haberini yaydı. Gizlice bir sambuk ve iyi bir rehber sağladı. Yaralılar yüzünden Cidde’de bir süre daha bekledi. 8 Nisan hareket günü olarak belirlendi. İngiliz gemileri ortalıkta görünmüyordu. Mürettebatın gerçekten karadan gideceğine inanmış olabilirlerdi. 8/9 Nisan gecesi yola çıkıldı.
Yolculuk sorunsuz geçti. 28 Nisanda Şerm- mimnaiburra koyuna geldiler. Koyda birkaç jandarma onları karşıladı. Mücke buradan karayoluyla el-Vech’e gitmeye karar verdi. Jandarmalardan birisini develer bulması için gönderdi. Mürettebat ertesi gün yola çıktı ve 29 Nisan akşamı elVech’e girdi 29 . Burada iyice dinlendiler. Gerekli develeri bulmak iki gün sürdü. 2 Mayısta sabah 08.00’de yola çıktılar. El-Vech Şeyhi Süleyman Paşa ve oğlu ve bazı adamları mürettebata el-Ula’ya kadar kılavuzluk etti.
Yolculuk boyunca bir güçlük çekilmedi. Mücke, Şeyhe ve oğullarına hizmetlerine karşılık Almanya’dan dürbün göndermeye söz verdi. El-Ula’ya vardıklarında kendilerini özel bir tren bekliyordu. İki Alman ve bir miktar Türk subayı kendilerini karşıladı. Uzun süredir mahrum oldukları bira, şarap ve yiyecekler sunuldu. Kısa bir moladan sonra tren kuzeye doğru yola çıktı. Mürettebatın el-Vech’den ayrıldıktan sonra Dâhiliye Nezareti’nin konu ile yakından ilgilendiği anlaşılmaktadır.
20 Nisan 1915’de Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti’nden Medine Muhafızlığı’na çekilen telgrafta, Rabiğ ve Yenbu yoluyla denizden el-Uca’ya hareket etmiş olan Emden mürettebatına her türlü kolaylık ve yardımın gösterilmesi için gerekli yerlere ve demiryolu işletmesine bildirilmesi ve mürettebatın el-Ula’ya vardığı tarihin Müdüriyete bildirilmesi istenmişti
Mürettebatın İstanbul’a Doğru Trenle Yolculuğu ve Karşılanışı The Berliner Tageblatt özel muhbiri Dr. Emil Ludwig demiryoluyla gelen mürettebatı karşılamak ve röportaj yapmak el-Ula istasyonuna kadar gitmişti. Hicaz Demiryolu Müdürü Peter Dieckmann’ın yardımları sayesinde Emden mürettebatı hakkında ilk ve en hızlı raporlara ulaşmayı başarmıştı. Dr. Ludwig seyahat ettiği trende Türk yetkililerin gönderdiği bol miktardaki erzakı ve çöldeki Türk demiryolu memurlarının mürettebat için aralarında topladığı hediyeleri de beraberinde götürmüştü.
6 Mayısta El-Ula’da Mücke ile karşılaşan Dr. Ludwig’e Mücke bir nişan alıp alamayacağını sormuş, Ludwig de Birinci sınıf Bavyera ve Saxon nişanı alacağını söylemişti. Ardından, Dr. Ludwig ile birlikte arkadan gelen adamlarını karşılamaya çıkmıştı. 40 kadar Bedevi Türk bayrağıyla mürettebatın önünde ilerliyordu. Bir Türk Binbaşı Mücke’ye ne zaman hareket ermek istediğini sormuş o da üç saat içinde yola çıkmak istediğini söylemişti. Mücke gazete istemiş ve Almanya hakkında Dr. Ludwig’e sorular sormuştu. Ardından mürettebat bir banyo yaptıktan sonra trenle yola çıkmıştı
Mürettebatı taşıyan tren 7 Mayısta Tebük’e, 8 Mayısta Maan’a vardı. Her iki yerde de halkın yoğun tezahüratlarıyla karşılaştılar. Maan’da Hicaz Fırkası Kuvve-i Seferiye Kumandanı tarafından misafirlere gayet mükellef bir ziyafet verildi. Tren, 10 Mayısta Şam’a vardı. Şam istasyonu çiçekler ve bayraklarla süslüydü. Halı döşeli büyük çadırlarda bir şölen havası vardı. Demiryolunu inşa eden Alman mühendis (Meissner Paşa), Alman konsolosu, Alman Bankası Müdürü ve memurlar mürettebatı karşılamaya gelenler arasındaydı. Vali ve binlerce milis kuvveti sıra halinde bekliyordu. Yüksek
şapkalarıyla yavaş bir şekilde mırıldanan dervişler düzenli dizilmiş ve ney üflüyordu.
Alman mürettebat Mücke’nin verdiği emirle bir Türk bölüğünün ortasında ritmik adımlarla ilerledi. Türk bölüğü onları kendi aralarına aldı. Mürettebatın çoğu sıtmadan yeni kurtulmuş ve yüzleri sarıydı. Türk askerlerinin alkışları arasında büyük bir binaya doğru ilerlediler. Binanın büyük salonunda Mücke ortada oturdu. Arkasında subaylar ve mürettebat vardı. Kahveler içildi. Hiçbiri kendileri için hazırlanan şölenlerin uzatılmasını istemiyordu. Hepsi Almanya’ya dönmek istiyordu.

BÖLÜM VII
The Associated Press of America’nın savaş muhabiri olarak o sırada mürettebatın karşılanışını izlemeye giden George Abel Schreiner şu bilgileri vermektedir: “Birçok konuşma yapıldı. Masanın üzerinde yiyecek çok şey vardı. Şampanya sunuldu. Masada ben de vardım. Konuşmalar kısaydı. Vali de Emden mürettebatına bir konuşma yaptı. Şunları söyledi:
Çok konuşmayacağım. Buradan ayrılmadan önce Şam’ı görmenizi isterim. Şehir görülmeye değerdir. (…) Bir konuşma için hazırlanmamıştım. Diğer konuşmacıların sizi bu akşam daha fazla oyalamayacağından eminim.”
Şam ve Halep’ten sonra Emden mürettebatı Adana, Tarsus, Pozantı, Konya, Eskişehir tren yoluyla İstanbul’a ulaştı. Güzergâh üzerinde Türk ve Alman yetkililerin mürettebat için hazırladığı şölenler onlara iyi bir moral oldu. Her istasyonda valiler nutuklar verdi. Mürettebat çocukların okuduğu şiirlerden sadece “Alman” ve “Emden” kelimelerini anlayabiliyordu. Sevimli giysileriyle küçük çocuklar kiraz ve çileklerle dolu büyük sepetleri mürettebata sunuyordu. Ama mürettebatın gözü daha çok bol miktarda aldıkları tütün ve biraya takılıyordu. Tren Anadolu yakasındaki son istasyona yaklaşırken, istasyon şölen alanına dönüştürülmüştü. Amiral Souchon kurmaylarıyla mürettebatı karşılamak için Haydarpaşa’da idi. Mücke kendisiyle karşılaşınca kılıcını çekip “44 er, 4 subay ve 1 tabip” diyerek tekmil verdi.
Emden Mürettebatı 23 Mayıs 1915’te İstanbul’a varmıştır. Mürettebat İstanbul’a ulaşmadan önce hazırlanan karşılama programı şöyleydi: İzmit’te Amiral Souchon Paşa adına bir subay, Pendik’te Bahriye Nezareti adına yine bir subay ile Belediye adına bir memur karşılayacak ve Haydarpaşa’ya ulaştıklarında Bahriye Nezareti adına 5 subay ile Souchon Paşa ve kurmayları, Kadıköy Belediye ve Üsküdar Polis Müdürleri tarafından resmi törenle karşılanacaktı.
Asıl parlak ve gösterişli karşılama töreni Sarayburnu’nda başlayacaktı. Burada resmi selam Harbiye Nezareti tarafından gönderilecek bir bando mızıka ile yüz kişilik bir bahriye müfrezesi ve bir itfaiye bölüğü tarafından yapıldıktan sonra Padişah adına başyaver Salih Paşa, Sadrazam Paşa Hazretleriyle Harbiye ve Dâhiliye nazırları veya bunları temsilen birer kişi, Almanya ve Avusturya elçileri, elçilikler heyeti, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı, Polis Müdürü, Harbiye Nezareti, konsoloshaneler heyeti, Ordu adına beş subay, İttihat ve Terakki, Donanma, Müdafaa-i Milliye ve Hilal-i Ahmer cemiyetleriyle Belediye adına beşer zat, Alman konsolosundan altı Alman izcisi, kara ve deniz subayları Sarayburnu’nun bir tarafında, diğer tarafında da Almanya, Avusturya, Macaristan tebaası, vilayet memurları ve halktan arzu edenler yer alarak misafirleri karşılayabileceklerdi.
Emden kahramanları kendilerine ayrılan torpido ile Sarayburnu’na çıkacaklar ve orada bando ve ileri gelenler tarafından gayet parlak bir şekilde karşılanacaktı. Bunun ardından bir alay oluşturulacak ve Alemdar Caddesi, Yeni Köprü, Voyvoda ve Şişhane caddelerini izleyerek Bahriye Nezareti’ne varılacaktı.
Alayın önünde Bahriye Bandosu, onun arkasında Emden mürettebatı ve onlardan sonra Yavuz Sultan Selim Bandosu ile yüz kişilik bir bahriye müfrezesi ve etraflarında da itfaiye efradı bulunacaktı. Emden  mürettebatının trenden inmesiyle birlikte etraftaki 10.000 ağızdan “hurra” sesi yükseldi. Mürettebatı karşıya geçirmek için bir torpidobot bekliyordu. Mürettebat Boğazı geçerken, bu sırada Boğazda bulunan diğer gemilerin de süslendiği görülüyordu.
Karşı kıyıda Enver Paşa, Talat Bey ve Alman Elçisinin de bulunduğu büyük bir kalabalık tarafından karşılandılar. Alman Elçisi Wangenheim, Mareşal von der Goltz Paşa, çok sayıda donanma subayı, General Bronsart von Schellendorf, hepsi mürettebatın varmasını bekliyordu. Türk askerî bandosunun çaldığı Alman milli marşının nağmeleri eşliğinde von Mücke Harbiye Nazırı Enver Paşa ile birlikte uzun bir Türk ve Alman kalabalığı boyunca yürüdü. Ardından mürettebat yeni tezahüratlar arasında Galata Köprüsünden geçerek yürümeye devam etti.
Emden mürettebatının Almanya’ya gitmek üzere tam olarak ne zaman İstanbul’dan ayrıldığına dair bir bilgiye rastlayamadık. Ancak Yüzbaşı von Mücke ve mürettebatın 10 Haziran 1915’te Viyana’ya geldiğini ve burada Avusturyalı gazetecilerden biriyle mülakat yaptığını ve Çanakkale’de süren savaşa dair bir beyanat verdiğini görüyoruz. Bundan sonra yola devam eden Yüzbaşı von Mücke ve mürettebat 19 Haziran 1915’te Berlin’e varmıştır.
istanbul’daki Alman elçisi Wangenheim, 5 Haziran 1915’te Sadrazam ve Dışişleri Bakanı olan Said Halim Paşaya gönderdiği yazıda, Emden mürettebatının Osmanlı şehirlerinden geçişi ve İstanbul’da görkemli karşılanışı, halktan, askerî ve sivil yöneticilerden gördüğü iyi kabule karşılık Almanya Hükümeti adına teşekkürlerini sunmuştur.
Buna karşılık, Said Halim Paşa da 8 Haziran 1915’te iki devlet ve halk arasındaki karşılıklı ortak dostluk duygularından bahseden bir cevap göndermiştir. Emden mürettebatına gösterilen kolaylık ve misafirperverlik sebebiyle Almanya Hükümeti tarafından nişan verileceğinin anlaşılması üzerine, Dâhiliye Nezareti, Konya Valisi Celal Bey, Suriye Valisi Hulusi Bey ve El-Uca eşrafından Süleyman Paşanın adının belirlenmesine karar vermiş ve 30 Ağustos 1915’te adı geçenlerin daha önce Alman Hükümeti’nden nişan ve madalya alıp almadıklarını öğrenmek istemişti. Konya Valisi Celal Bey Alman Hükümeti’nden hiçbir nişan ve madalya almadığını bildirirken, Suriye Valisi Hulusi Bey de nişanının ikinci rütbesine sahip olduğunu bildirmiştir. Medine-i Münevvere Muhafızlığından alınan cevaba göre, Şeyhin cevabının postada olduğu bildirilmiştir.
Emden mürettebatı tarafından kaybedilen Alman bandırası daha sonra bulunup Medine-i Münevvere Muhafızlığına teslim edilmişti. Daha sonra talep üzerine bu Alman bandırası adı geçen Muhafızlıktan istenerek İstanbul’a getirtilmiş ve Almanya’ya gönderilmek üzere Osmanlı Hariciye Nezareti’ne teslim edilmişti. Osmanlı Devleti’nin Berlin Elçiliğinden alınan 22 Aralık 1916 tarihli yazısında adı geçen bandıranın Alman Bahriye Nezaretine teslim edileceği ifade edilmiştir.

BÖLÜM VIII
Sonuç
Hint Okyanusu’nda görevli olan Emden kruvazörü batırılmadan hemen önce bir adaya görev için gönderilen mürettebatından yaklaşık 50 kişi şans eseri hayatta kalmıştı. Hint Okyanusu’nda mahsur kalan mürettebatın etrafı İtilaf Devletleri sömürgesi ve savaş gemileriyle çevriliydi. Mürettebatın Almanya’ya ulaşmasının tek yolu, Almanya’nın müttefiki olan Osmanlı Devleti’nin topraklarına ulaşmaktı. Bunun için en yakın nokta Arabistan yarımadası idi. Mürettebat ele geçirdiği bir gemiyle, İtilaf Devletleri gemilerine yakalanmadan Kızıldeniz’e ulaştı. Yemen’de bir müddet vakit geçirdikten sonra deniz yoluyla Medine’nin kuzeyinde bir noktada karaya çıktı ve buradan çölü geçerek Hicaz
demiryoluna ulaşmaya çalıştı. Çölde kendilerinin beş altı katı bir Bedevi kuvvetinin saldırısına uğradı ve üç gün direndi. Küçük bir kayıpla Bedevi saldırısından kurtulup demiryoluna ulaştı.
Bu noktadan itibaren artık Osmanlı kuvvetlerinin koruması altındaydı. İstanbul’a kadar her büyük istasyonda kahramanlar gibi karşılandı ve onurlarına ziyafetler verildi. Mürettebat için son ve görkemli karşılama töreni İstanbul’da yapıldı ve üst düzeyde yetkililer ve halk tarafından karşılandılar. Kendilerine Osmanlı nişan ve madalyaları verildi. Sonuçta, Alman mürettebatı Osmanlı Devleti sayesinde hayatta kalmayı ve güçlük çekmeden Almanya’ya dönmeyi başardı.

DİP NOTLAR VE KAYNAKLAR İÇİN YAZININ TAMAMI;
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/715896
This entry was posted in DENİZ VE DENİZCİLİK, GEÇMİŞİN İÇİNDEN, Tarih. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *