İKTİDAR OY CEPHESİNİ BÜYÜTMEK İÇİN TARİKAT VE CEMAATLERİ GÜÇLENDİRİYOR * 21. Yüzyılda Türkiye şeriat ve irtica bataklığında *

HABERE YORUM
Oraj Poyraz / 0raj.p0yraz@neomailbox.net   / 14.08.2020

Necip Fazıl OR-ÇO’sunun müjdelediği altın nesil.
İşte geldi..
İslam ahlakının en iyi zamanlarının örnekleri.
İslamın altın çağının, büyük halifeler döneminin ahlakının temsilcileri.
İşte bunlar. Hayır itiraz etmeyin.
Bunlar hakiki Müslüman değil, bunların İslamı hakiki İslam değil demeyin.
Hayır, bunu kabul etmem.
Bunlar üç beş baldırı çıplak değildir.
Bunlar devleti ele geçirmiş, pek çok vali, kaymakam, emniyet müdürü, subay, general, bakanı kontrol eden bir cemaattir.
Bunlar toptan Sağlık Bakanlığını, İç İşleri bakanlığını kontrol eden bir cemaattir.
Şimde kimse bize meczüp muhabbeti yapmasın.
Eğer bunlar meczupsa, ülkemiz Müslümanlarının önemli bir bölümü meczubiyete gönül vermiş demektir.
Eğer bunların İslamı hak İslam değilse, devleti bu İslama teslim edenler, bunları oylayan ve onaylayanlar da küfre sapmıştır.
Peki, bunların İslamı nedir?
Kur’andaki İslamdır.
Sünnetdeki İslamdır.
Peygamberin İslamıdır.
Hadislerdeki İslamdır.
Ve evet, bunların biz temsil ediyoruz dedikleri öğreti gerçekten de peygamber sünneti, büyük halifelerin, sahabenin bizzat peygamberden öğrendikleri İslamdır.
Kapalı kapılar ardına sorun, bakalım yaptıklarına ne gibi bir ahlaki gerekçe gösterecekler.
Belki tasavvuf tarikatlarında olduğu gibi, Müslümana haram olan tarikat ehline helaldir diyecekler.
Ama büyük olasılıklar size Dar-ül Harp diyecekler.
Devletin İslam devleti olmadığını, devlet başkanının imam olmadığını, kanunların Allahın kanunları olmadığını söyleyecekler.,Ve ondan sonrai her türlü ahlaksızlığı, soysuzluğu kendilerine hak ve mubah görecekler.
Diyecekleri şey çok açık, kafirin canı, malı ve ırzı hak ve helaldir diyecekler.
Ve ekleyecekler, kafir devleti yağmalamanın hak ve helal olduğunu da söyleyecekler.
Kafir devlete asker olunmaz diyecekler.
Kafir devlete vergi verilmez diyecekler.
Kendileri gibi olmayan herkesi kafir, münkir, müşrik, fasık ilan edecekler.
Bunları hep böyle yaptılar.
Yüzyıllardır bu böyleydi.
Diğerlerinin kutsal saydığı, saygı gösterdiği her şeyi düşmanca aşağılayacaklar.
Çünkü bunların peygamberleri de böyle yapmıştı.
Başkalarının putlarını kırmak ne demek?
Ne anlam taşır?
Hakkı olabilir mi?
Terbiyesizliğin, hadsizliğin bir ifadesidir.
Ve işte o ahlaki arıza şimdi peygamberin sünneti olarak devam edip gitmektedir.
En basit açıklamaları KILIÇ HAKKIDIR.
Evet, KILIÇ HAKKI.
Güç hukuku.
Orman kanunu.
Taş devri kanunu makbuldür bunlar için.
Bunlar asla fikirlerini yarıştırmaz.
Bunlar cevap veremedikleri her eleştiri karşısında aşama aşama çirkefleşirler.
Duymazdan, görmezden gelirler,
Alay ederler.
Aşağılarlar.
Hakaret ederler.
Tehdit ederler.
Darp ederler.
Öldürürler.
Ölüsüne dahi eziyet ederler.
Çünküüü, bunların peygamberleri de böyleydi.
100 yaşındaki şairi sözlerini beğenmediği için NAMERTÇE katillere öldürtmüştü.
Evet bunların peygamberi pek çok kez suikastçi kullanmakta bir namertlik görmemiştir.
Pek çok vakıa vardır.
Bunlar yağmacıdır.
Çünkü Allahın dedikleri o kitapta yağma anlatılır.
Yağmaya ahlaki ve dini bir temel oluşturulur.
Kuralları konulmuştur.
Yağma nasıl yapılır, yöntemleri nelerdir, yağma nasıl pay edilir, peygamberi payı nedir, cihatçıların payı nedir?
İşte bunlar vaaz ediliş sırasına göre en son vaaz edilen Tevbe Suresi başta olmak üzere ayrıntılı olarak anlatılmıştır
Zaten Kur’an denilen kitapta en çok yer tutan konular peygamberin cinsel yaşamı ve yağma ile ilgili fasıllar değil midir?
İşte bu nedenle anasından, babasından gördüğünü din zanneden tatlı su Müslümanları Kur’ani, Sünni, asli kaynağından dinini öğrenmiş Müslümanların hal ve tavırları karşısında şoka girmektedir.
Çalmak haktır, bunlar için.
Kendi cemaatinden çalmak haramdır, ama başka herkesten çalmak haktır, helaldir, hatta görevdir.
Allahın ayetleri vardır çünkü.
Tecavüz de bunlar için haktır.
Başkalarının kadınları konusunda hiçbir sınır yoktur.
Sınırsız cariye alınabilir.
Ama cemaatin kadınları kutsaldır.
Ve bakın ne kadar da kolay kamu malını yağmalıyorlar.
Günah değil çünkü.
Allahın emridir kamu malını yağmalamak.
Dar-ül Harp de.
Kendi dışındaki herkesi kafir say.
Bitti.
Bunların mantığı böyledir.
Kapıl kapılar ardında, kendi içlerinde böyle konuşurlar, ahlaksızlıklarını dinin kaynaklarından böyle açıklarlar.
Dilerim Türk halkı bu dinden islah olur.
Bu din hem Türk halkının, hem Müslüman olduğun söyleyen diğer halkların hem de dünyanın başının belasıdır.
Bir ahlaksızlık dinidir.
Yağma ve tecüvüzü kurumsal olarak endoktrine etmiştir.
Yağma ve tecavüzü ilahın emri haline sokmuştur.
Öfkelenin, sinirlenin.
Ama bana değil.
Bilmiyorsanız oturun okuyun.
Mealleri, siyerle birlikte okuyun.
Arapça bilmenize gerek yok.
Çok iyi bilenler bu işleri zaten hakkını vererek yapmışlar.
Ben baktım.
41 çeşit muteber meal var.
Naparsan yap, nasıl yorumlarsan yorumla, önemli bir anlam farkı yoktur.
Ve zaaten o meallerde bile kötüyü iyi göstermek için mealcilerin attığı taklaları kıyaslamalı olduğunda daha iyi görürsünüz.
Peygamber napmış, nasıl yapmış, sahabe napmış, nasıl yapmış, büyük halifeler napmış, nasıl yapmış?
Bakın okuyun.
Tarih okuyun, tarih.
Yalana dolana gerek yok.
İslam tarihi neyin tarihidir ona bakın.
İlla ki, sinirlenecekseniz, sözde peygambere, ve onun sözde ilahına hesap sorun.
Oraj POYRAZ  / L2fSIJNoA0xfSNxA

“Bunlar Menzilci baş edemezsin”

Odatv / 15.01.2019
Rizeli genç iş insanı Aydın Coşkun’un kederi arşı aştı. Yüzlerce işçisi işsiz kaldı, şantiyesi kapandı, çekleri yazıldı…
Çünkü taşeronun taşeronu olarak Lüleburgaz Devlet Hastanesi’nin inşaatını almış, ana taşeron firma ise, “Bakanlık bize ödemiyor, biz de size ödeyemiyoruz” diye aylardır ödeme yapmamıştı. Aydın Coşkun, daha fazla dayanamayıp Bakanlığın kapısını çaldığında ise gerçek ortaya çıktı: Henüz tamamlanmayan işlerin bile parası peşin peşin ödenmişti.

Aydınlık’tan Füsun İkikardeş’in haberi şöyle…
Telefondaki ses, “Lüleburgaz’dan arıyorum” dedi, ama Karadeniz aksanıyla konuşuyordu. Bir çırpıda derdini özetleyiverdi. Devlete iş yapan bir taşeron şirketi vardı ve aylardır parasını alamıyordu. Herkesin boğuştuğu kriz koşulları, diye es geçebilirdiniz. Ancak, devamı vardı. Şöyle ki, devlet kasasından fazlasıyla para ödeniyordu, ama tamamlanmamış işlere ve bazılarının bildiği firmalara! Kolunun altında kalın bir dosyayla kalktı geldi, yaşadıklarını anlattı. Yetkililere çağrıda bulundu: Devleti bunların eline bırakmayın
BAKANLIK AYLAR ÖNCE ÖDEME YAPMIŞ
Aydın Coşkun, Coşkunlar İnşaatın sahibi. Lüleburgaz’da 300 yataklı devlet hastanesinin taşeronu. Hastane inşaatı ihalesini Fema İnşaat almış, Coşkunlar da alt taşeron olarak verdikleri teklif kabul edilince 2017 yılının Kasım ayında işi almış. Malum taşeronun taşeronu zincirinde işi Coşkunlar yapacak, üst taşerona da yüzde 14 pay verecekmiş. Yani iki sözleşmeden birinde işveren Sağlık Bakanlığı, yüklenici Fema İnşaat iken, diğerinde işveren Fema, yüklenici Coşkunlar… Sözleşmeye göre, Bakanlık Fema’ya yapılan iş oranında her ay ödeme yapacak, Fema da Coşkunlar’a. Ödemelerin adı, ‘hakediş’. Taşeron firma, taahhüt ettiği işi yapacak ve ‘hakediş’e hak kazanacak. Aydın Coşkun, anlatıyor: “Sağlık Bakanlığı ile hakedişlerle ilgili sıkıntılarımız oluyordu. ‘Devletten alamıyoruz’ diyorlardı, belli bir aşamaya getirdik, en son 7. ve 8. aylarda ödemeler iyice aksadı. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığına gittik, ödeme olup olmadığını, neden ödenmediğini anlamak istedik. Çünkü 230 çalışanımız vardı ve mağdurlardı, ödeme alamıyorduk. Ankara’ya gidince gördük ki, Bakanlık ödemeleri yapmış, hatta yapılmayan işlerin hakedişleri de aylar önce verilmiş.”
‘BUNLAR MENZİLCİ BAŞEDEMEZSİN’ DEMİŞLER!
Aydın Coşkun, dosyasındaki belgelerden bu ödemelerin listesinde tek tek kalemleri işaretleyerek çektiği fotoğraflarla karşılaştırıyor. Ödeme listesinin tarihi 5 Kasım 2018, fotoğraflar ise 13 Aralık 2018’de çekilmiş. Dosyayı Savcılığa vererek suç duyurusunda bulunmuş. Daha önce de pek çok kez Ankara’nın kapısını aşındırmış, derdini anlatmaya ve çözmeye çağırmış. En sonunda “Bunlar Menzilci baş edemezsin” demişlerse de, Aydın beyin gözü kara, yoluna devam etmiş. Aydın Coşkun’un erken ödemelere verdiği birkaç örnek şöyle: “Mesela jeneratör, hâlâ ortada yok. Mutfak, çamaşırhane… Bakın fotoğrafları var ve hiçbiri ortada yok, ama paranın yüzde yüzünü Kasım ayında almışlar. Trafo sisteminin parasının yüzde 80’ini almışlar. Fotoğraflarda, trafo binasının bomboş olduğu ortada. Toplamı 1 milyon 850 bin lira. Keza jeneratörlerin parasının yüzde yüzünü almışlar, ortada bir şey yok. Asansörler bomboş, sadece birkaçında ray konulmuş. Asansör tesisatı ödemesinin 75’ini almışlar. 1,5 milyon liralık bir kalem bu. Savcılıkta bunların hepsi var… Kasım ayı hakedişini de alamadık. Ama Fema İnşaat bizim yaptığımız işlerin dahi parasını ödemiyor…”
‘BİRBİRLERİNİ KORUYOR KOLLUYORLAR’
Aydın Coşkun, bu noktaya gelinceye kadar derdini anlatmak için pek çok girişimde bulunmuş, Ankara’da hatırlı kişileri araya sokarak müdürlere, daire başkanlarına, müsteşar yardımcılarına kadar derdini anlatmış. İddiasına göre, üst düzey bakanlık yetkilisi bir defasında altındaki müdürü arayıp “Devlet içinde devletçilik oynuyorsunuz” uyarısında bulunmuş. Yine iddiasına göre, haksız ödemeleri yapan yetkili isimlere “Adaletin yanında ol, güçlüyü kayırma, haklı kimse onunla bir ol” talimatı bile gitmiş. Öyle ki, hakedişlerin ödeme talimatını veren kişi bir süre görevden alınmış, ancak bir hafta içinde yeniden görevine dönmüş. Aydın Coşkun, çözüme yaklaşırken birilerinin “Bu işi kapatın” talimatıyla devreye girdiğini belirtiyor, isimleri araştırıldığında arkasından Menzil tarikatının çıkacağından endişe duyuyor. İddialarını ve tanıklıklarını isim ve belgeleriyle Savcılığa bildirmiş, gereğinin yapılmasını bekliyor.
CUMHURBAŞKANINA ÇAĞRI
“Biz battık, bu kadar insan sefil oldu. Yaklaşık 5-5,5 milyon lira alacağımız var. 230 çalışanımız vardı, şimdi firma durdu. 3-5 kişi kaldı. Çeklerimiz yazıldı, paramızı alamıyoruz. İşçi ödemelerini yaptık sadece. Terör yapmıyorum, tecavüz yapmıyorum. Şu an kaç insanı mağdur ettik. Gerekirse Cumhurbaşkanımız ne diyordu: Rüşvete yolsuzluğa bulaşan bizden değildir, gereğini yaparız! Buradan kendisine sesleniyorum: Buyrun yapın gereğini. ‘Bunlar Menzilci’ diye korkutuyorlar. Benim alnım açık, adresim belli. Türkiye’den kimi çağırırsanız çağırın, benim yüzde 1 eksiğim varsa her şeyden feragat edeceğim.”
GÖLBAŞI’NDAKİ HASTANE…
“Taşeron alacağımı koyun bir kenara, bitti o! Ben onu hukuka havale ettim zaten. Ama bu yolsuzluğun üstü neden kapanıyor? Bunun bedelini birisi ödesin. Gölbaşı’nda 57 milyona 200 yataklı bir hastane inşaatı var. Oraya da aynı kişi bakıyor. Bir aylık hakediş olarak 36 milyon lira ödeniyor! Böyle bir şey olabilir mi? Bir ayda hastaneyi ayağa dikmiş yani! İncelesinler, evraklar Sağlık Bakanlığında. Suç duyurusunda bulunuyorum. Devletin kanını emenler neden hâlâ burada duruyor?”
‘DEVLETİN 10 LİRALIK İŞİ 20 LİRAYA BİTİYOR’
“Trafoyu yapmış gibi gösteriyor, ama yapmamış. Önünde sonunda bu trafoyu kuracak. Bu arada fiyatlar artacak. Ne olacak işin sonu? Bu adam TOKİ’ye, İSKİ’ye, devletin birçok kurumuna iş yapıyor. Buradan aldığı parayı da kullanmış belli ki. Buradan aldığını öbürüne diye aktararak sistem dönüyor. İşin sonunda iş bitecek. Devletin parasıyla para kazanacak, çark dönecek. Ama devletin 10 liralık işi 20 liraya bitiyor.”
https://odatv4.com/bunlar-menzilci-bas-edemezsin-15011953.html
This entry was posted in İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, TARİKAT VE CEMAATLAR, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *