YAZIYA YORUM; Oraj Poyraz / 06.05.2020
Bıldır yediğin hurmalar, gün gelir totonu tırmalar. Ülkenin akıllı, bilge insanları bunları hep yazdı söyledi. Hatta o derece ki, dünyaca tanınmış, ak saçlı, nur yüzlü bilge makro ekonomi hocaları neredeyse yalvardılar. Yıllarca, aylarca bu böyle sürdü. AKP’yi iktidar eden halk kitleleri ise duydu, işitti ve iplemedi. Çok kararlıydılar, tek tek saymıyorum, sayısız yerel, genel seçim, referandum, başkanlık seçimi… Hep aynı şeyi söylediler.
Şimdi AKP yavaş yavaş pavyon masasından firar etme hazırlığında. Işıklı meyveler, patlatılan şampanyalar, şantözün başından aşağı dökülen gül yaprakları falan. Türlü türlü debdebe. Halk AKP’li new zuhur zenginlerin yediğinin, içtiğinin bedeli çatır çatır ödeyecek. Ödemem deme şansı yok.
Kurtarılan her şirket, kurtarılan her banka, alım garantili olarak yapılan her ihale eninde sonunda kamu maliyesine ek yük getirecek. Faizi baskılamak için yapılan her iş. Dövizi baskılamak için pahallı alınan ve ucuz satılan her cent. Açılan sübvansiyon paketleri falan. Bunların hepsinin elbette ve kesinlikle halka bir yükü olacak. Hiç yolu yok.
Devletin başında kim olursa olsun. İster AKP, ister Ce-Ha-Pe halka ek vergiler salacak, olan vergilerin oranları artırılacak. Devlet halkın ve fukaranın tepesine binecek. Önümüzde harç bitti yapı paydos dönemi var. Önümüzde eğer paylaşmayı, uzlaşmayı, dayanışmayı bilemez ve yapamazsak altta kalanın canı çıksın dönemi var.
Doğrusu bunca yıldır halkçı yazılar yazdım. Ama inanın benim de yüreğim soğudu. Öfke siyasetinin, cepheleşme siyasetinin, düşmanlık siyasetinin etkisine girmiş geniş halk kitlelerinin konuşmaları, tepkimeleri elbette beni de etkiledi.
Benim karnım nisbeten tok.
Şimdilik. Elbette endişelerim var.
Emekli maaşıma güveniyorum ama biliyorum devlet emekli maaşlarında belirli bir iskonto yapabilir. Hatta ufukta bunun işaretleri var. Özel emeklilik imkanım var, ama korkuyorum, fon yönetimine dayalı olarak ayakta duran bu şirketler önümüzdeki mükemmmel ekonomik fırtınada ayakta kalabilir mi? İflas ettik der işin içinde çıkarlar mı, bu olur.
İrat gelirlerim var, ama çarşıda dükkanlar bir bir kapanıyor. Kapanan dükkanlar çok ama çok uzun süreler boş kalıyor. Bu gün her yaz 5 yıldızlı bir tatil köyünde tatil yapabiliyorum. Her kış bir kayak merkezinde bir iki dönem kayak sporu yapabiliyorum. Kızımı iki senedir yurt dışında okutuyor ve çok da bunalmıyorum.
Ama ya gelirim üçte bire, beşte bire düşerse. Bu mümkün. Ölmem, aç kalmam elbette ama yaşam standardını düşürmek gerekir. İnsanın alıştığından geri kalması dayanılmaz bir ızdırap.
Oysa adına konuştuğum fakir fukaranın karnı daha şimdiden aç. Onlar daha şimdiden işsiz. Onların pek çoğu yarın tencerede ne kaynatacağını bilmiyor. Arka mahallelerde, tepelere doğru açlık var. Hissedilir şiddette işsizlik var. Giderek artan öfke var.
Halkın öfkesi şimdilik hedefsiz.
Başı boş. Birileri yönlendirirse nereye gider bilinmez. Doğrusu en çok fukaranın öfkesinden korkuyorum. Gözlerimin önüne varoşlardan kopup merkez mahallelere gelmiş kukulatalı, eli baltalı, nacaklı, pompalı tüfekli yağmacı çeteler geliyor.
FAKİRLİK FAŞİZM YARATIR.
Evet fukarayı belirli partilerin devşirmesi kaçınılmaz. Dilerim solcu, sosyal demokratlar fukaraya sahip çıksın. Aksi halde faşistler, cihatçılar bu lümpen kesimi kendine fedai yapacak imkana sahiptir.
İç savaş için ideal kombinasyon giderek oluşuyor. Bir yangın için gereken üç unsur vardır. Yanıcı, yakıcı, ve alev.
Ülkemizde varoşlarda bir yangını başlatacak giderek çoğalan açlar ve yoğun öfke var. Ülkemiz onlarca yıldır cepheleşme siyasetiyle birbirine düşman edilmiş durumda. Tek gereken bir kıvılcım.
Bir batılı gizli servisin örtülü operasyonu, bir kontrgerilla operasyonu, belki de yalnızca bir tesadüf büyük bir yangını başlatabilir. Birileri bir camiye bomba koyar. Ya da ne bileyim eşşeğğin aklına karpuz kabuğu düşürmeyelim. Hayal gücümüze dur diyelim.
Recep Tayyip ERDOĞAN(RTE) ve onun suç ortaklarına ayrıca uyarım var. Hiç değilse bu vakitten sonra ülkeyi ateşe verme taktiklerini bir kenarda bırakın. Bu ülke yanarsa, çıkacak yangının hangi mahalleye ulaşacağını bilmek, tahmin etmek imkansız.
Siz de yanarsınız.
Eninde sonunda.
Haberiniz olsun.
Birlik ve beraberlik çağrıları yaparken halkın kalan kesimini kafir, müşrik, fasık, münafık, zındık gibi görmeyi ve muamele etmeyi bırakmak zorundasınız.
Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc )
L2fSIJNoA0xfSNxA
GARANTİ ÖDEMELERİ ERTELENEMİYOR
ÇÜNKÜ TÜRK DEĞİL LONDRA HUKUKU GEÇERLİ
Sözcü yazarı Nedim Türkmen köprü ve otoyollar için taahhüt edilen garanti ödemelerinin ertelenememesinin nedeninin sözleşmede Türkiye hukuku yerine Londra hukukunun kullanılması olduğu yazdı
Koronavirüs tedbirleri kapsamında yurttaşlar sokağa çıkamazken şehirlerarası ulaşım da 1 aydır yasaklı durumda. Buna karşın garanti ödemesi taahhüt edilen köprü ve otoyollar için ise sayaç işleyeme devam ediyor.
Ödemelerin ertelenememesinin nedenine dair dikkat çeken bir iddia ortaya atan Sözcü yazarı Nedim Türkmen bu sözleşmelerde Türkiye hukukunun değil Londra hukukunun bağlayıcı olarak kullanıldığını yazdı. Türkmen bağlayıcı olan Londra hukukunda ‘mücbir sebep’ olarak sayılan haller arasında salgın durumunun olmadığını bu yüzden iktidarın erteleme için Londra Tahkim Kurulu’na başvuramadığını savundu.
Türkmen’in “Müteahhitlere fahiş geçiş garantileri ödenecek… Araç garantisinin yolu Londra’ya düştü” başlıklı yazısı şöyle: Koronavirüs salgını ile geçiş garantisi verilen köprüler otoyollar boş kaldı. Kamu-Özel İşbirliği kapsamında yapılan sözleşmeler uyuşmazlık durumunda Londra Tahkim Mahkemesi’ni adres gösteriyor.
Bilindiği üzere Yavuz Sultan Selim ve Osmangazi köprüleri ile Avrasya Tüneli Yap-İşlet-Devret modeli ile geçiş garantisi verilerek müteahhit firmalara yaptırılmıştır. Yap-İşlet-Devret modelli projelerde; müteahhit firmalara günlük ya da yıllık olmak üzere araç geçiş taahhüdü verilmiştir. Sözleşme bedelleri dolara endekslenmiş olup 2020 yılına kadar da taahhüt edilen araç geçiş sayısı sağlanamadığından müteahhit firmalara yüksek tutarda garanti ödemesi yapılmıştır. Covid-19 salgını ve alınan tedbirler kapsamında; hayat durma noktasına gelmiş karayolu trafiği büyük oranda azalmıştır. Bu itibarla; salgın öncesi dönemde dahi taahhüt edilen araç geçiş sayışının karşılanamadığı düşünüldüğünde bu yıl müteahhit firmalara fahiş tutarda garanti ödemesi yapılacağı açıktır.
KANUN VAR AMA…
Yap-İşlet-Devret uygulama sözleşmeleri ile ilgili Türk hukuku uygulanabilse idi; tam bu durumu düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 138. maddesi konuyu çözüme kavuşturacaktı. Yani Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı “aşırı ifa güçlüğü” hali kapsamında uyarlanma talebinde bulunacak ve bütün dünyayı etkisi altında bırakan Covid-19 salgınının taraflarca öngörülmesi beklenemeyecek ve şartları bir taraf aleyhine dürüstlük kuralına aykırı düşecek derecede etkileyen olağanüstü bir hal olduğunu izah etmekte zorluk çekmeyecekti.
Yukarıda bahsettiğimiz araç geçiş garantili Yap-İşlet-Devret uygulama sözleşmelerinin ve Kamu-Özel İşbirliği sözleşmelerinin “ticari sır” kapsamına alınarak kamuoyundan gizlenmesine rağmen; bu sözleşmelerde uyuşmazlık halinde İngiliz yasaları ve Londra Tahkim Kurulu’nun yetkili kılındığını dolayısıyla Türk kanunlarının uygulanamadığını satır aralarından çıkardığımıza göre şimdi ne olacak?
Anglo-Saxon hukukunda; meteoroloji savaş politika gibi sebepler hardship (umulmayan hal) teşkil eden hal ve şartlardan sayılır. Buna göre; “Anglo-Saxon” tipi mücbir sebebin meydana gelmesi nedeniyle taraflardan biri akdi vecibesini kısmen veya tamamen yerine getiremezse bu taraf diğer tarafa yazılı olarak makul sürede mücbir sebebi bildirecek ve bu mücbir sebep esnasında o tarafın vecibesi askıya alınacaktır. Mücbir sebep 6 (altı) aydan daha uzun sürerse yazılı bir bildirimle taraflardan biri sözleşmeyi feshetme hakkına sahiptir. Fesih tarihine kadar yapılan işin bedeli ödenir. Buna alt müteahhitlerin sözleşmelerini feshetmek için yapılan masraflarla işyerini kapatmak için yapılan masraflar ilave edilir.
Anglo-Saxon hukuk sisteminde (Common Law) “mücbir sebep” iddialarında atıf yapılan mevhum Doctrine of Frustration’dır. Burada da Frustration iddiasının ileri sürülebilmesi için aranan şartlar şöyledir:
– Frustration(beklenmeyen hal) iddiasına yol açan olayın tarafların hata kusur veya ihmalinden kaynaklanmaması gerekir.
– Olayın sözleşmenin yapılmasından sonra ortaya çıkması ve ayrıca sözleşmenin yapıldığı tarihte taraflarca öngörülemiyor olması gerekir.
– Frustration’ın sözleşmedeki şartların yerine getirilmesini imkansız hale getirmesi veya şartları çok ciddi veya vahim şekilde değiştirmesi gerekir.
İNGİLİZ SİCİMİ BOYNUMUZDA…
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı salgın ile mücadele ettiğimiz ve vatandaşların devlet desteğine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğu bu günlerde Hazine’nin gereksiz ve fahiş tutarda müteahhit şirketlere yapacağı ödemeleri ödemeyip vatandaşa destek amacıyla kullanmasının önü açmak için neden hâlâ Londra Tahkim Kuruluna başvurmamıştır? Her halde tahkimden lehimize karar çıkmayacağına inanıyorlar. Ben başvuru yapılmamasını böyle bir tahkime başvuru durumunda; sözleşmelerin bütün şartlarının sözleşmelerde iktisadi ticari ve teknik icaplara uymayan hükümlerin ve basiretsiz kamu yöneticiliği örneklerinin ortaya saçılmasından korkulmasına bağlıyorum.
MÜTEAHHİTLER VAZGEÇER Mİ?
Covid-19 pandemisi sebebiyle araç geçiş sayısının yüksek oranda azaldığı şu durumda sözleşmenin değişen şartlara göre uyarlanması için; Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın harekete geçmeyerek borçlu olduğu halde “Alacaklı firmalardan talep gelmedi sadece yüklenici firma mücbir sebep için başvurabilir” şeklinde açıklama yapmasını ben boynumuza takılan İngiliz sicimine bağlıyorum. Ödeme yükümlülüğü devlette iken müteahhitler “tahkim” şartı taşıyan sözleşmeleri varken neden kazançlarından vazgeçsinler?
Yazımı iki soru ile bitirmek istiyorum:
1) Bu tür sözleşmelerde uyuşmazlıkların çözümünde neden yabancı bir hukuka göre uyuşmazlığın çözülmesine ihtiyaç duyulmuştur?
2) Bu köprü ve tünellerin depreme karşı sigortası var mı varsa hangi bedel üzerinden sigorta ettirildi?