Franchet d’Esperey, 23 Kasım 1918 sabahı bir savaş gemisiyle İstanbul’a ulaştı. Dolmabahçe rıhtımından ve Ermenilerle Rumların sevgi gösterileri arasında karaya çıktı. Beyoğlu’nun girişinde bulunan ve şimdi Fransız konsolosluğu olan o zamanın Fransız büyükelçiliğine gitti ama karşılamadan memnun olmamış, azınlıkların tezahüratını şanına layık görmemişti. Birkaç gün sonra, yeniden gelmek üzere şehirden ayrıldı. 8 Şubat 1919 tarihinde General karaya bu defa Sirkeci’den çıktı, 21 pare top atışıyla karşılandı ve gazetecilere ‘‘Dolmabahçe Sarayı’nda kalacağını’’ söyledi. Sarayda o sırada devrin hükümdarı Sultan Vahideddin yaşıyordu. Franched d’Esperey şehri ‘‘fethetmiş’’ havasındaydı.
Fransız General İstanbul’a Roma İmparatoru gibi girdi
İsmail Çal – Dünya Bülteni / Tarih Servisi
İtilaf Devletleri Mondros Ateşkes Antlaşmasından hemen sonra
antlaşma gereğince 13 Kasım 1918’de İstanbul’u fiilen işgal etmişlerdi.
İtilaf Devletleri Mondros Ateşkes Antlaşmasından hemen sonra antlaşma gereğince 13 Kasım 1918’de İstanbul’u fiilen işgal etmişlerdi. 16 Mart 1920’deki ikinci ve sert işgal dalgası tam bir gözdağı niteliğinde idi. Bu işgal sırasında İngiliz askerleri Şehzadebaşında ki Mızıka Karakolunu basmışlar, askerleri süngülemişler, resmi daireleri işgal etmişler ve Meclis-i Mebusan milletvekillerinden bir kısmını tutuklayıp Malta Adasına sürgün etmişlerdi.
İşgalin en başından itibaren işgalci subay ve askerler içlerinde barındırdıkları yüzlerce yıllık kini ortalığa saçmaya başlamışlardı. Özellikle Fransız General Franchet d’Esperey’in yaptığı davranış Müslüman İstanbul ahalisini derinden yaralamıştı. Oysa Fransızlar Osmanlı Devleti tarafından sürekli korunup kollanmışlar ve uzun yıllar kadim dost olarak görülmüşlerdi. Fransızların gerçek yüzü Osmanlı Devletinin gücünü kaybettiği XIX. Yüzyılın başlarında Napolyon’un Mısır’ı işgali ile ortaya çıkmıştı. Fransız işgal kuvvetleri komutanı d’Esperey’in davranışları ise karga ile ilgili meşhur atasözünü pekiştirdi.
Fransız General d’Esperey ilk işgalin arkasından bir süre sonra İstanbul’a geldi. Birinci gelişinde ki karşılamayı beğenmemiş olacak ki 8 Şubat 1919’da gösterişli bir şekilde İstanbul’a tekrar giriş yaptı. Kendisini Roma İmparatoru zanneden bu şahsiyet bakın nasıl bir gösteri sergiledi?
Galata rıhtımından Beyoğlu’na kadar zafer alayı tertip ettirdi. Beyaz başından iki zencinin çektiği dizginsiz bir ata binmişti. Eski Roma İmparatorları gibi etrafını selamlayarak alay halinde ilerliyordu. (Herhalde İstanbul’un fethine gönderme yaparak Romalılar geri döndü gibi) Bu arada kendisini karşılamaya gelen Osmanlı bandosunu aşağılayarak atını ürküttükleri gerekçesiyle kırbacıyla işaret ederek susturdu. Dolmabahçe Sarayında oturmak istediğini, padişahın sarayı terk etmesini söyleyerek yoluna devam etti. İstanbul’da bulunan gayri Müslimlerin tezahüratları altında ilerleyerek Beyoğlu’nda ki Fransız Sefaretine girdi.(1)
İngiltere Başbakanı Lloyd George tarafından ‘’acınacak derece de nezaket ve zerafet yoksunu ‘’ olarak tanımlanan d’Esperey’in bu davranışı hazmedilebilecek cinsten değildi.(2) İlk tepki gazeteci yazar Süleyman Nazif’ten geldi. Süleyman Nazif’in kaleme aldığı ‘’Kara Bir Gün ‘’ başlıklı yazısı siyah çerçeve içerisinde 9 Şubat 1919 tarihli Hadisat gazetesinde yayınlandı. Süleyman Nazif bu yazısında kısaca azınlıkları eleştiriyor, Fransız komutana da bazı tarihi hatırlatmalarda bulunuyordu. Kanuni’nin Fransız hükümdarını Almanların elinden kurtarışına gönderme yaparak generalin hafızasını canlandırdı. Ayrıca Fransızların 1871’de Almanlar karşısında aldıkları büyük yenilgiyi yüzlerine çarparken Almanların bile Paris’e girerken böyle bir davranış yapmadıklarını anlatıyordu.
Fransız komutan d’Esperey bu yazıyı duyunca adeta çıldırdı. Süleyman Nazif’in derhal kurşuna dizilmesini istedi. Fakat bazı Fransızların araya girmesi ile bu kararından vazgeçti. General’in taşkın davranışları bunlarla sınırlı kalmadı. Bir Türk Albayına kızıp, harbiye nazırının istifasını istemesi, sadrazamı ayağına çağırıp tehdit etmesi, şehzadelere ait konakların Fransız askerlerine tahsis edilmesini istemesi bunlardan bazılarıydı.
Peki General d’Esperey’in bu davranışlarının gerekçesi neydi? Bunu yine kendisi Kızılay Cemiyetinin düzenlediği davette bakın nasıl açıklıyor ‘’Bize karşı senelerce muharebe ettiniz ve harbin uzamasına neden oldunuz. Bunun cezasını elbette çekeceksiniz.’’ (3)Bu gerekçenin değerlendirmesini sizlere bırakıyoruz…