Türkiye’de CİA’set!
Mine G. Kırıkkanat / 01 Mart 2020 Pazar
kirikkanat@mgkmedya.com
4 Şubat 1949, TBMM Genel Kurulu. Dinleyici localarından birden fazla ziyaretçi ezan okumaya başlıyor. Yaka paça dışarı çıkarılıyorlar. Ertesi gün gazeteler, “iki meczup”tan söz ediyor.
1 Mart 1950. İktidar partisi CHP, tekke ve türbelerin kapatılmasına dair 677 sayılı yasayı yürürlükten kaldırıyor. İlk 19 türbeyi açma görevi, nedense Milli Eğitim Bakanlığı’na veriliyor.
14 Mayıs’tan öteye 1950. İktidar partisi DP’nin çiçeği burnunda başbakanı Adnan Menderes, “Millete mal olmuş inkılaplarımızı saklı tutacağız” sözüyle mürtecilere diğer inkılapları hacamat edecekleri müjdesini veriyor. TV’lerin olmadığı Türkiye’nin yegâne devlet radyosunda dini programlar başlıyor. MEB, ilkokullarda seçmeli din dersi başlatıyor. Arap harfleri yasağı kaldırılıyor, Arapça Kuran kursları ve imam hatip okullarının temeli atılıyor. Türkçe okunan ezan, Arapçaya döndürülüyor.
1953’te Köy Enstitüleri kapatılıyor.
1955. Menderes, DP Meclis grubuna sesleniyor: “Siz isterseniz anayasayı değiştirebilir, hilafeti bile getirebilirsiniz!”
1957-1959. Seçmeli din dersi, liselere tırmanıyor. Din dersi öğretmeni yetiştirmek için okullar kuruluyor.
26 Ağustos 1965. Milli Eğitim Bakanı Cihat Bilgehan, “imam hatip okullarını bitirenlerin, ilkokul öğretmeni olabileceklerini” açıklıyor.
1967. Süleyman Demirel, Başbakan. TBMM’de iftar yemekleri başlıyor.
21 Şubat 1968. Milli Eğitim Bakanı İlhami Ertem, Demirel başkanlığındaki AP iktidarının Büyük Türkiye hedefini ifşa ediyor: “Hükümetimizin amacı her ilde bir imam hatip okulu açmak!”
1975-1978. Süleyman Demirel, Başbakan. Necmettin Erbakan, Başbakan yardımcısı. İlk ve ortaöğretimde din dersi zorunlu kılınıyor. Olanlara ek, 233 imam hatip okulu daha açılıyor.
21-25 Aralık 1978. Kahramanmaraş’ta “Allah için cihada” çağrılan Sünniler, tekbir getirerek “Müslüman Türkiye” sloganıyla sokağa dökülüyor. Üç gün boyunca sol parti binaları ve Alevi dernekleri ateşe veriliyor. Çoğu Alevi 111 yurttaş öldürülüyor. Başbakan Demirel, “Bana sağcılar, milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz!” diyor.
12 Haziran 1979. Necmettin Erbakan, haftalık tatilin cuma günü olmasını, nikâhları müftülerin kıymasını, “mektep”lere Kuran dersi konulmasını talep ettiği konuşmasında, “Bu milletin mektep kitapları niye Allah adıyla başlamaz” diye soruyor.
4 Temmuz 1980. Çorum katliamı. Ölü sayısı 58. Başbakan Demirel, sağcıların solcuları öldürdüğü “Çorum’u bırakın Fatsa’ya bakın!” yorumuyla, Türk İslam sentezinin yaratıkları Müslüman milliyetçilere, yeni hedef olarak Fatsa’yı işaret ediyor.
22 Temmuz 1980. DİSK’in kurucu başkanı, sendikacı Kemal Türkler öldürülüyor. (Bu cinayetin davası, 2010 yılında zamanaşımından düştü. Davanın sonuncu tutuklu sanığı da serbest bırakıldı.)
7 Eylül 1980. MSP’nin Konya mitinginde atılan sloganlar: “Ya şeriat, ya ölüm/Dinsiz devlet yıkılacak elbet/Anayasa Kuran/Laiklik dinsizliktir.”
10 Ağustos 1981. Bir numaralı darbeci Org. Kenan Evren, Çanakkale’de 12 Eylül darbesinin amacını açıklıyor: “Muhterem din adamlarının elini öpeceğiz!”
1983 yılında, 1739 sayılı yasanın 31. maddesinde yapılan değişiklikle camiden okula geçiş ve imamların okullarda öğretmen olmaları sağlanıyor.
Mart 1987, Süleyman Demirel konuşuyor: “Siyasetin emrinde din değil, başka hakların kullanılmasına yaptığı gibi, siyaset dine hizmet edecek. Bunda yadırganacak bir şey yok. Tevhidi Tedrisat Kanunu bir semavi kitap değildir. Şayet Kuran kursları ve din eğitimi bu kanuna ters düşüyorsa, yanlış olan din eğitimi değildir. Tevhidi Tedrisat Kanunu’dur… Laiklik çiğneniyor diye yapılan tartışmalar, bir yerde din ve vicdan hürriyetinin kullanılmasını baskı altına almaktır.”
28 Aralık 1989. Turgut Özal başbakan. Hükümet, üniversitelerde türbanı serbest bırakıyor.
2 Kasım 1990. Güneydoğu’da “faaliyet” gösteren irticai terör örgütü Hizbullah’tan ilk kez Cumhuriyet gazetesinde söz ediliyor.
31 Ocak 1990. Prof.Dr. Muammer Aksoy öldürülüyor.
7 Mart 1990. Gazeteci Çetin Emeç öldürülüyor.
4 Eylül 1990. Dine yönelik eleştirileriyle tanınan eski müftü, yazar Turan Dursun öldürülüyor.
6 Ekim 1990. Prof.Dr. Bahriye Üçok öldürülüyor.
31 Ocak 1991. Turgut Özal, Cumhurbaşkanı. Dini ve dine göre kutsal sayılan gerekçeleri kullanarak halkı devletin güvenliğini ihlal edebilecek hareketlere teşvik ve bu amaçla örgüt kurulmasını suç sayan TCK’nin 163. maddesi kaldırılıyor.*
Birinci bölümün sonu. Devamı gelecek haftaya…
Ülkemizi ne kadar tanıyoruz?
Okurlarımdan sık sık, 18 yıllık AKP iktidarında geldiğimiz noktaya ilişkin “ülkemi tanıyamıyorum, olanlara inanamıyorum” şaşkınlık ifadesini duyarım.
Oysa ortada çok şey var, ama şaşılacak bir şey yok.
Her alanda ekilen biçiliyor ve Türkiye yıllardır şahmerdan darbeleri, balta, kazma, çekiç vuruşlarıyla gözümüzün önünde yıkılıyor.
Biraz sabredin. Yukarıdaki kronolojiyi tamamladığımda, siz de büyük tabloyu görecek, bu ülkeyi kimlerin kimlere sattığını, nasıl amansız bir yenilgiye hazırladıklarını anlayacaksınız. [1]
* İlkini 2009 yılında yayımladığım yukarıdaki tarihçeyi çıkarmakta www.bosnakforum.com ’un mükemmel hazırlanmış “karşıdevrim kronolojisi”nden yararlandım.
http://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mine-g-kirikkanat/turkiyede-ciaset-1724297
Türkiye’de CİA’set (2)
16 Şubat 1992. Doğu Perinçek ve İP’nin dergisi “2000’e Doğru”, “Hizbullah’ı Çevik Kuvvet mi eğitiyor?” başlığıyla çıkıyor. Haberi yazan ve görüntüleyen, derginin Diyarbakır muhabiri Halik Güngen.
18 Şubat 1992. Gazeteci Halit Güngen öldürülüyor.
20 Eylül 1992. Gazeteci Musa Anter öldürülüyor.
22 Ocak 1993. Gazeteci Uğur Mumcu, “İmam Subay” başlıklı ve sonuncu olacak makalesinde, “Dinsel ticaret 12 Eylül 1980 müdahalesinden sonra parasal kaynağa da kavuşarak devlet içinde de köşe başlarını tuttu. 1983 yılında Milli Eğitim temel yasasını değiştirdiler, bugün Harp Okulları yasasını. İmam hatip olarak yetiştirilenler Emniyet müdürü, savcı, yargıç, kaymakam olacaklar, bu yasa değişikliği TBMM’den geçerse subay da olacaklar” diye yazıyor.
24 Ocak 1993. Gazeteci Uğur Mumcu öldürülüyor.
17 Şubat 1993. Org. Eşref Bitlis, organize bir uçak kazasında ölüyor.
2 Temmuz 1993. Sivas’ta Alevi derneklerin düzenlediği Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılan 33 aydın, yakılarak öldürülüyor. Madımak Oteli’ni ateşe veren Sünni mürteciler, yangından kaçanları linç etmeyi beklerken “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu Sivas’ta yıkılacak/Şeriat gelecek zulüm bitecek/Kahrolsun laiklik” diye haykırıyorlar.
27 Mart 1994. Necmettin Erbakan başkanlığındaki Refah Partisi, İstanbul ve Ankara dahil 22 ilde yerel seçimleri kazanıyor.
19 Nisan 1994. Necmettin Erbakan konuşuyor: “Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı? Kanlı mı olacak, kansız mı? 60 milyon buna karar verecek…”
10 Kasım 1994. Ankara’dan Anıtkabir’e saldıran “meczup” haykırıyor: “Sizleri Kuran’a davet ediyorum!”
11 Ocak 1995. Yazar ve şair Onat Kutlar öldürülüyor.
9 Ocak 1996. Bir gün önce göz-altına alınan Metin Göktepe, polislerce dövülerek öldürülüyor. İş insanı Özdemir Sabancı, Haluk Görgün ve Nilgün Hasefe, Sabancı Center’a yapılan terörist baskında öldürülüyor. Katillere kapıyı açan terörist işbirlikçi Fehriye Erdal’ın, eski İstanbul Emniyet müdürü yardımcısı Hüseyin Kocadağ’ın “ricasıyla” işe alındığı söyleniyor.
28 Temmuz 1996. Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal öldürülüyor.
3 Kasım 1996. Bir Mercedes’le bir kamyon çarpışıyor, içinden Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı ve Gamze Öz’ün ölüsü, DYP milletvekili ve Kürt aşiret reisi Sedat Bucak’ın dirisi, ama bagajından politikacı/mafya/kontrgerilla işbirliği çıkıyor. Susurluk skandalı patlıyor.
26 Kasım 1996. Zamanın Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, Susurluk’ta ortaya çıkan “faili meçhul” eşkıyalığı, “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” sözleriyle savunuyor.
11 Ocak 1997. Başbakan Necmettin Erbakan, 51 adet tarikat ve cemaat şeyhine başbakanlık konutunda iftar yemeği veriyor.
8 Mayıs 1997. Refah Partisi Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Çelik, “Ben kan dökülmesini istiyorum. Demokrasi böyle gelecek, fıstık gibi olacak!” diyor.
17 Temmuz 1998. İslamcı feminist yazar Gonca Kuriş, Mersin’deki evinin önünden silahlı üç kişi tarafından kaçırılıyor.
13 Mayıs 1999. Akit gazetesi, baş sayfadan “Halkı köpeğe benzetti” ve “Zorba Kemalist gemi azıya aldı” başlıklarıyla hedef aldığı Prof.Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın fotoğrafını, üzerine çarpı işareti koyarak yayımlıyor.
21 Ekim 1999. Ahmet Taner Kışlalı öldürülüyor.*
* İkinci bölümün sonu. Devamı gelecek haftaya.
Durdurulamayan yıkım
Seri suikastlar, tıpkı seri cinayetler gibi tümevarım yöntemiyle çözülür, değerli okurlarım. Katilleri ve azmettirenleri; her biri organize cinayetten ibaret suikastların zaman ve mekândaki ortak noktalarından yola çıkarak belirleyebilirsiniz.
Biraz sabredin. Yukarıdaki tabloyu tamamladığımda, siz de Türkiye’deki suikastların ortak noktasını görecek, cinayet ve katliamların ne işe yaradığını ve azmettirenlerin kim olduklarını anlayacaksınız.
Türkiye’nin hâlâ omuzlarında, giderek daha çok sallanarak durduğu dürüst ve ülkesine yararlı insanların en büyük zaafı, zararlıların eseri bu meşum kronolojiyi durduramamak oldu. Ne şahmerdan darbeleri bitti, ne cinayetler, ne de kumpas tutuklamalar.
İki Barış, bir Murat’a selam olsun!
Oğullarım gibi sevdiğim, araştırmacı gazetecilik başarılarını hayranlık ve takdirle izlediğim Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel, doğdukları ülkenin aydınlarını ve özgür düşünceyi yok etmek üzerine kurulu vahşi tarihçesine rağmen var oldular, sindirilemediler, dik durdular, mücadele ediyorlar…
Meşum kronoloji bugüne uzatıldığında, son halkasında iki Barış’ın ve muhabir arkadaşları Hülya Kılınç’ın tutuklanması; aslında son kitabı Sarmal yüzünden hedef gösterilen Murat’ın adli denetim koşuluyla serbest bırakılması var.
Bu son halka, yine uğursuz günlerin habercisi. Ancak…
Gerçekleri gizlemek için gerçekleri söyleyen ve yazanları FETÖ usulü, yargı eliyle taciz ve cezalandırmaya kalkanlar, suikastçı jargonuyla söylemek gerekirse, artık “kendi ayaklarına sıkıyorlar”.
Artık kimse güvende değil, Türkiye’de.
Güvenliğimizi yok edenler de dahil.