06.1920 Atatürk ve Çerkez Ethem’le savaşçıları
ÇERKES ETHEM VE ATATÜRK….
Münir Kebir
Yakın tarihimiz bize çok şey öğretiyor. Ama kaçımız, yakın tarihsel olayların bilincinde ve bugünler nasıl geldiğimizi merak edip araştırıyor?. Utanıyorum bu soruya olumsuz yanıt vermeye…
Gelelim Yakın tarihimizden bir yaprak misali Çerkes Ethem olayına…
Ve bundan daha vahimi iç isyanlar…
En belirgin olanı da Anzavur ve Yozgat (Çapanoğlu) isyanları…. İşte Çerkes Ethem’i öne çıkaran olay, emrinde tuttuğu Kuvvayi Süvariye‘yle, bu iki isyanı bastırmada gösterdiği başarılar olmuştur…
Fakat tarih bize, her başarının maalesef ego afetiyle malul olduğunu bildiriyor.
Çerkes Ethem, Karadeniz’in kuzeyinde yerleşik ADIGElerden, Balıkesir’in Emreköy ilçesine göç etmiş, Çerkes boylarından ŞAPŞIĞ oymağındandır. Osmanlı yakın tarihinde Anzavur isyanı da Ege bölgesinde başlar. Aslen kendisi de Çerkes olan Ahmet Anzavur adlı kişinin önderliğinde Ege Bölgesi adeta istila edilir. Bu isyana yine aslen Çerkes olan Yusuf İzzet Paşa 7000 kişilik bir kuvvetle karşı koyduğu halde isyanı bastıramaz mağlup olur….. O tarihlerde, Çerkes Ethem Salihli’de Kuvvay-ı Seyyare (Atlı güç) Komutanıdır.
10 Mart 1920 tarihinde 8.Fırka Komutanı Miralay Kâzım Özalp, Çerkes Ethem’e bu Anzavur İsyanını bastırmayı teklif eder. Çerkes Ethem anılarında; on saat süren savaş sonucunda Anzavur kuvvetlerini bozduğunu ve Çerkes Aznavur Ahmed’in yabancı bir gemiyle İstanbul’a kaçtığını belirtir.
İşte bu başarı Çerkes Ethemin Ankara’da adeta vatanı kurtarmış bir lider gibi karşılanmasına, Atatürk’ün övgüsüne ve arabasını dahi Çerkes Ethem’e tahsis etmesine kadar uzar…..
Şimdi sıra çok tehlikeli boyutlara ulaşmış, Yozgat İsyanıve bu isyanın önderleri, ÇAPANOĞLU Celal ve Edip‘e gelmiştir.
Şevket Süreyya’nın kaleme aldığı [TEK ADAM] adlı yapıtında; “Yozgat İsyanını bastırma konusunda yaşanan başarısızlıkları iki yönden değerlendirmek doğru olur. Birincisi, o günlerde Ankara’nın elinde, askeri birlik denebilecek bir güç yok gibiydi. Yani Hükümet, halktan asker derleyecek, bazı sınıfları silah altına alabilecek durumda bulunmuyordu. İkinci olarak ta, hem sefere katılacaklardı ve hem de bu bölgede isyana katılanların hepsinin Türk olmasıydı. .Bu yüzden asker, isyancılara karşı silah kullanmakta hem kararsız ve hem de hevessizdi”
Yozgat İsyanının tartışılmasında, Çerkes Ethem, Fevzi Çakmak ve İsmet İnönüyle ilk defa karşılaşmışlar. İsmet Paşa; “Bizim Yozgat dolaylarındaki ayaklanışı ne yazık ki kökünden söndürecek bir gücümüz kalmamıştır. Bu gerçeği acı da olsa aramızda açığa vurmalıyız” der.
Tabi, hani ego derler ya… Çerkes Ethem önce Ankara Meclisini acizlikle suçlayan konuşmalar yapar durur. Çerkes Ethem’in bu sert tavrına rağmen Paşalar alttan alırlar. Mustafa Kemal, Etheme şöyle der. “-Ethem Bey, bu ayaklanışı da bastırabilirseniz, vatana tahmin ettiğinizden çok daha büyük yararlılıkta bulunmuş olacaksınız”der.
Sonuç olarak Çerkes Ethem, Yozgat İsyanını çok başarılı ve hızla bastırır. Ankara’da bayram havası eser. Çerkes Ethem’e bazı kesimlerde lider gözü ile bakılır.
Ama gidişat çığırından çıkmıştır. Çerkes Ethem’in ağabeyi Tevfik Bey, Divan-ı Harp mahkemelerinin başıdır.Tevfik ve Ethem Beylere göre Yozgat isyanının çıkmasında, Ankara Valisi Yahya Galip beysuçludur. Çerkes Ethem İçİşleri Bakanına Yahya Galip Beyin Yozgat’a gönderilmesi konusunda emir verir!..
Atatürk, gayet nazik bir dille Çerkes Ethem’e ilk telgrafı üzerine Yahya Galip’in vazifesine son verildiğini ve kendisinin şu anda ağır hasta olduğunu doktor raporu ile de bunun anlaşıldığını belirtirse de, Çerkes Ethem egosu bunu dinlemez ve bu sefer hastalık iddiasının yalan olduğunu söyleyerek Yahya Galip’in gönderilmesini ısrar eder.
Yahya Galip gönderilse, anında idam edilecek ve Atatürk koruduğu için kendisi de suçlanacak ve herşey berbat olacaktır…
Olayların gelişimi sonucunda, Atatürk Nutukta şunları belirtiyor. “Ethem Bey, Ankara ve Ankara’daki hükümet üzerinde dahi nüfuz denemelerinde bulunmuştur”.
Sonuç olarak, Çerkes Ethem’in sonu Yunanistana sığınmak olur. Yüce Allah herkesin sonunu iyi getirsin.
Bunları niye anlattım derseniz.
İnsan denilen varlık her zaman egosunu yükseltme peşindedir. Çerkes Ethem’in gerçekten kayda değer başarılarından sonra, onun bu acı sonuna yol açan şey, ne oldum delisi anlamındaki egosusudur.
Tarihi Kaynaklar; Osmanlı-Rus savaşında Çerkeslerin 50’ye yakın farklı lehçede konuşan, hatta biribirinin diline dahi yabancı kalan, Kafkasya’dan göçe zorlanan bir millet olduğunu, Anadoluya göç eden Çerkeslerin özellikle Balıkesir’i ve ardından İstanbul’u yerleşim yeri kabul ettiklerini Yazıyor.
Düşünüyorum… Anlam veremediğim şey, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, önce Atatürk’e ayyaş demesi, ardından Atatürk’ü anarken de sürekli; “Gazi Mustafa Kemal” olarak takdim ederek, Dünya alem Atatürk’ü soyadı ile tanıyıp, onu bu adla yad etmesi gerçeğine karşın, kendisini bundan alıkoymasıdır (!), Doğrusu bana, acaba Recep Tayyip Erdoğan’ın Çerkes Ethem’le bir akrabalığı MI var? sorusunu aklıma getiriyor.Tabi bunu düşünürken, Çerkes halkını töhmet altında tutmaktan da son derece çekiniyorum.
Ne çekiyorsak Toptancı anlayıştan çekmiyor muyuz.
RTE’nin, Atatürk’e karşı bir nefret duygusu taşıdığı çok açık değil mi? Sosyal Medyada kemikleşmiş trollerden, RTE’yi Atatürk’ün önüne çıkartma gayretlerine, gözü kör, kulağı sağır, idrakten yoksun kişiler haricinde, buna tanık olmayan var mı?.. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, Atatürk dahil, kim Ülkemizde iktidara geçen lider için; “Reis bana karını boşa benimle evlendir dese, hiç çekinmeden karımı boşar ona nikahlarım” şeklinde ahlaksız bir övgüye konu olmuştur?.. Bu, bilen kişi için, öyle kolay kolay yabana atılacak, yutulacak bir söz, lokma mıdır?..
RTE, Çerkes Ethem’in bir versiyonu gibi geliyor bana… Bunda yüzde yüz haklıyım demiyorum ama, Atatürke karşı gösterildiği ve trollerin göstermeye çalışmaları, bugüne kadar bu ahlaksız övgü yanında, RTE’nin Rize’yi ziyareti öncesinde, meydandaki Televizyonun RTE’nin ziyaretini konu edeceği için, onun resminin dahi aşağıya alınamayacağı, derhal herkesin üstünde bir yere asılması şeklindeki Rize’lilerin girişimini düşündükçe, Rusların XII.Aleksandır’a İlahi bir karizma yüklediklerini ve XII.Aleksandır’ın da bu karizmayı kabul etmesi aklıma geliyor.
Ülkemizin %95’i müslümandır. Elhamdulillah… Ama İslamiyet sadece “Bismilaaaah, Allahuekber’den” mi İBARETTİR?.. İslamiyet Hidayet ve Dalaletin sadece ve sadece Yüce Allah’ın tekelinde olduğunu, peygamberin ise sadece tebliğ etmeyle sınırlı bir misyonu bulunduğunu bir çok surede olduğu gibi, Kehf suresinde açıkça belirtmiyor mu?
Bu tebliğ sadece; “Bismillaaaahhh, Allahuekber” mi dir? Bu tebliğ, kadınlarımızın başlarına sadece türban takmakla cennetlik olacaklarını, hakkı hukuku tanı-ma-malarının hiç bir önemi ol-ma-dığını mı söylüyor? Var mı böyle bir şey? İslam dini, nefretin meşruluğunu esas alarak, Bismillah, Allahuekberle, türban takmakla her harekete meşruluk mu kazandırmıştır?
Unutmayalım…
Helal olanı Haram, Haram olanı Helal sayma girişimi ve hareketi, o kişinin tekfirini haklı olarak meşru kılar. Vatan Sevgisi imandandır. Kişiyi, namusunu dahi teklif edercesine sevmek, hem İmansızlık, hem de Namussuzluktur, Şerefsizliktir……
Bu Ülkede Namuslular, mutlaka bu Namussuz ve Şerefsiz(ler) kadar cesaretli olmalıdır. Yoksa bir kilo sarımsağa 60.-Lira,2 Kilo Patates ve 2 Kilo soğana bugün 24.-TL daha çok öderiz. Ama Milli gelirin %45’ini ele geçiren %20’lik dilimin içine giriyorsak, anca ödeyebiliriz.
Bu yazım bu gruba değil… Milli Gelirin anca % 6’sına maruz bırakılmış kitleyedir. Akıllı olun ki, hüsrana düşmeyesiniz. KORONAVİRÜS olayı bilim sayesinde aşılabilir… Buna hiç birimizin kuşkusu bile olmaz. Ama şu da bir gerçek ki, hiçbir şey sebepsiz olmaz. Bu sebebi akıllı ve hem de samimi inanclı bir kişi daima geniş perspektiften değerlendirir.
Atatürk’e düşman olmak, ona nefret beslemek; Yüce Allah’ın “RAHİM” ismini hiçe saymaktır. Açar, okur öğrenirsiniz diyorum o kadar….