“Şeriat” tartışmasında doğru bilinen yanlışlar
Gelelim bugüne. İktidarın özellikle son yıllarda gündeme taşıdığı kimi uygulamalarla ilgili bir “şeriat” tartışması daha başladı.
İslam tarihinin en sert ve bir yönüyle de “muhafazakar” ekollerinden biri olan Hariciler, Halife Ali ile Muaviye arasında yaşanan Sıffın savaşı sonrasında Ali’ye de bayrak açarlar. Ali’ye de diyorum nitekim onlar baştan beri Muaviye’nin karşısında yer almışlardır. Şurası önemli ki, Hariciler savaşla birlikte “Hüküm Allah’ındır” söylemini öne çıkardılar. Hüküm Allah’ın ise “Muaviye’ye karşı savaşmak gerekiyordu, savaştan çekilmek değil” diyorlardı. En nihayetinde tarihe geçen “hakem önerisi” ile savaş durduruldu.
“Hüküm Allah’ındır” söylemi ise dilden dile yayılmaya devam etti. O kadar ki bir zamanlar Ali’nin yanında yer alan Hariciler yaşanan hadiseler sonrasında Halife Ali’yi “küfre” düşmekle itham ettiler. Tabiri caizse Müslüman kanının oluk oluk aktığı günlerdi. En sonunda o kan Ali’nin evinin içine kadar girdi. Zira Hariciler Halife’ye suikast düzenleyerek onu öldürmüşlerdi.
İşin çarpıcı tarafı ise zamanında Halife Ali’nin öldürülmesine sebep olan “Hüküm Allah’ındır” söylemi tarihsel süreç içerisinde “Şeriatçı devlet” taleplerinin başucu sloganı haline gelmişti. Bu da gösteriyor ki, Müslümanlar en azından kendileri açısından bile tarihten ders almıyorlar. Çünkü iddia edilen hükümler başa geldiğinde kimin sağ kalıp kimin öleceği bile belli değildir. Yaşanan suikast olayı da bu durumun en çarpıcı göstergesidir.
Gelelim bugüne. İktidarın özellikle son yıllarda gündeme taşıdığı kimi uygulamalarla ilgili bir “şeriat” tartışması daha başladı. Buna göre AKP döneminde hayata geçirilen ya da kanunlaştırılmak istenen bazı yasa ve uygulamalar beraberinde şu sorunun dile getirilmesine sebep oldu: Türkiye Şeriata mı Gidiyor..? Bilindiği üzere Şeriat, çok genel olarak Devlet düzeninin dini esaslara göre belirlenmesi, İslam hukukunun egemen hukuk olarak kabul edilmesidir. Bu tanımdan yola çıktığımızda, herhangi bir yasanın dini referanslarla oluşturulması, niyetlerden bağımsız olarak bir dinin diğerlerinden öne çıkarak kamusal alanda görünürlüğünü arttırması dini akla güç, destek verir ve özellikle dini gerekçelerle yasaların hayat bulması şeriat düşüncesine katkı sağlar diyebiliriz.
Biraz açalım isterseniz.
Diyanetin devasa bütçesi ve konumu; dini okulların ayrıcalıklı bir şekilde arttırılması ve her türlü desteğe mazhar olması, dini cemaatlerin yıllar içerisinde büyüyerek etkinliklerinim arttırmaları; politik olarak olsa bile siyasetçilerin dini söylemleri en yüksek perdeden dile getirmeleri ve nihai olarak eğitim alanında yaşanan bazı gelişmeler Türkiye’nin gözle görülür bir dinselleşme sürecine girdiğini göstermekte. İfade ettiğimiz gibi bu politikaların tamamı dini akla ve nihayetinde Şeriat fikrinin canlanmasına katkı sağlar. Peki, buradan dört başı mamur bir şeriat düzeni çıkar mı? Çıkmaz ve bunun çok farklı sebepleri var. Fakat bu durum yaşanan dinselleşme sürecinin yıkıcı etkilerini de ortadan kaldırmaz. Görmek gerek.
AÇIKÇA İHBAR EDİYORDU
Peki, Şeriat pratikleri, tarihsel olarak destekçilerinin beklediği gibi olumlu sonuçlar yaratmış mıdır ve bu bağlamda Müslümanlar Şeriat düzeninde huzur içerisinde yaşayabilir mi? Baştan söyleyelim hayır. Neden mi?
Hatırlayalım, Hariciler “Hüküm Allah”ındır derken o hükmün bir sonucu olarak Halife Ali’yi de katletmişti. Dolayısıyla Şeriat düzeni Müslümanlar açısından bile olmadık sonuçlar doğurabilecek bir din diktatörlüğüne dönüşebilir. Nitekim bunun tarihte dolu örneği vardır. Cümle tuhaf olabilir ama Müslümanların yaşaması için bile Şeriatın olmaması gerekir ve bu da görülmeyecek bir durum değildir. Lakin Şeriatı savunanların dili varmaz böyle konuşmaya, “en hakiki Müslüman olma kimliğini” elden bırakmak istemezler çünkü.
İsmailağa Cemaatinin önde gelen “Şeriatçı” isimlerinden Cübbeli Ahmet’in geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada bu noktada önem taşımakta. Öyle ki Cübbeli Ahmet’e göre Türkiye’de selefi örgütler oldukça çoğalmış -2 bin civarında-, İzmir’de bile etkinliklerini arttırmıştı. Devletin bunlara işlem yapmamasından şikâyetçiydi Cübbeli, “tedbir alınmazsa FETÖ durumuna gelebilir diyordu.”İşe bakın ki, klasik anlamda Şeriatı savunan Cübbeli, bir başka Şeriatçı akımın güçlenmesinden şikayet ediyor, açıkça bu Şeriat tehlikesine dikkat çekiyordu.! Diğer bir deyişle kendi mahallesinde Şeriat propagandası yapan Cübbeli, komşu mahallenin Şeriatına karşı çıkıyor hatta onları açıkça ihbar ediyordu.!
KİMİ MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR ÖLÜM FERMANIDIR
İşte o mahalleden biri Ebu Said El Yarbuzi adıyla bilinen Mehmet Balcıoğlu Independent Türkçe’den Ali Kemal Erdem’e konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “MİT’in yerinde olsam ben Cübbeli’nin yakasına yapışırım şunların adresini ver derim. Biz bu kadar tespit edemedik sen nasıl tespit ettin derim. Halk dilinde buna işkembeden atıyor deriz. Medikal bakarsan soruna bu adamda paranoya var. Biri 1111 görüyor. Bu zavallı bir meczup”[1]
Şurası çarpıcı ki, gerek Balcıoğlu gerekse de İsmailağa Cemaati “modernist” değil selefi söylemi temsil etmekteler. Buna rağmen aralarındaki fikir ayrılığı ve karşıtlık gün gibi ortada. Bir de farklı din yorumlarını savunsalar, kim bilir birbirleri hakkında neler söylerlerdi..
Balcıoğlu’nun açıklamaları ile devam edelim isterseniz.
Balcıoğlu anılan açıklamasında aynı zamanda Belçika vatandaşı olduğunu ve orada Sosyalist Parti’ye, Türkiye’de ise AKP’ye oy verdiğini söylüyor. Bunun sebebini ise Avrupa’daki solcular dinsiz ama din düşmanı değil buradakiler din düşmanı diye açıklıyor. Balcıoğlu, sosyalistlerin dinsel pratiklere ve yaşanan dinselleşme sürecine dair eleştirilerini de dine düşmanlık diye yorumluyor. Hal böyle olunca Cübbeli ile sosyalistler, “dini tehlikelere” dikkat çekmek bağlamında birleşebiliyor ve yan yana gelebiliyor. E ne olacak şimdi: Cübbeli de mi din düşmanı oldu?
Daha Şeriat kurulmadan işler böyle karışırsa, kim bilir düzen kurulsa hangi dini örgüt kendini nerde bulur siz düşünün. Ondandır ki, her Şeriat talebi aslında kimi Müslümanlar için bir ölüm fermanıdır; biz bu gerçekliği de, Haricilerin “Hüküm Allah’ındır” sözü üzerine Halife Ali’nin verdiği şu yanıttan biliyoruz. “Söz, hak bir söz, fakat bununla batıl murat ediliyor.” Çünkü o batıl, dinin değişmeyecek kaderidir.
[1] https://www.independentturkish.com/node/121376/haber/selefilerden-i%C3%A7-sava%C5%9F-%C3%A7%C4%B1karabileceklerini-iddia-eden-c%C3%BCbbeli-ahmete-cevap-halk
Aydın Tonga / Odatv.com