17 Ocak 2020 Cuma / Süha Umar / Büyükelçi (E)
Montrö’nün bilinmeyen hikâyesi ve değeri
Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması, Türkiye’nin İstanbul-Çanakkale boğazları ile Marmara Denizi üzerindeki mutlak egemenliğinin tartışmaya açılmasına ve kısmen de olsa kaybedilmesine yol açabilecek bir adımdır. Kanal İstanbul’un Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açması ise kaçılmazdır.
Şu Kanal İstanbul nelere kadir! Türkiye Cumhuriyeti’nin en gizemli sayfalarından birini tarihin karanlıklarından alıp getirdi ve gündemin başköşesine oturttu. Gün geçmiyor ki yazılı ve görsel basında her meslekten, her kesimden bir “Montrö uzmanı!” konuşmasın. Eh bu kadar bilen olunca, “bir bilene soralım” demek kimin aklına gelecek? Kimsenin tekerine çomak sokmak istemem ama “bu kargaşada ben de bir çift laf edeyim” dedim. Neden mi? Montrö’nün tüm tarihçesini, üstelik bire bir Dışişleri Bakanlığı’nın telgraflarına dayanarak araştırıp, yazmış bir kişi olarak bunun belki bir işe yarayacağını düşündüğüm için.*
Montrö herhangi bir uluslararası sözleşme değildir. Montrö, Türkiye Cumhuriyeti’nin, ülkesinin askerden arındırılmış, uluslararası yönetime ve denetime bırakılmış son parçası üzerindeki mutlak egemenliğini tescil eden belgedir. Tartışmaya açılırsa, Türkiye’nin “Türk Boğazları” olarak bilinen, İstanbul-Çanakkale boğazları ve Marmara Denizi üzerindeki egemenliği tartışmaya açılacaktır.
En önemli dayanak
Montrö, boğazlar üzerinde yüzyıllar süren ve sonuçta Osmanlı Devleti’nin ortadan kalkmasına varan tarihi bir sürecin tekrarlanmaması için en önemli dayanağımız, kozumuzdur. Tartışmaya açılırsa, geçmişin İngiltere-Rusya çekişmesi, bu kez ABD-Rusya Federasyonu arasında yaşanacaktır. Bugünün dünyasında, bugünün Türkiyesi bu çekişmeden, Montrö ayarında bir güvence belgesi ve konumu ile çıkamaz.
Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, istemeden, savaşan taraflardan birinin yanında savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Nitekim II. Dünya Savaşı’nda bu niteliğini ve yararını kanıtlamıştır. Montrö tartışmaya açılırsa Türkiye, altından kalkamayacağı yükümlülükler üstlenmek ve günü geldiğinde istemediği bir savaşa girmek tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.
Saflıktan öte olur
Montrö, Rusya’nın da güvenliğinin temel bir belgesidir. Rusya, 1936’nın koşullarında ve o zamanın Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa ve dünya siyasetindeki konumu, ağırlığı ve güvenirliği nedeniyle güvenliğini Türkiye’nin ihtiyarına ve kararına bırakabilmiştir. Montrö tartışmaya açıldığı takdirde bugünün dünyasında Rusya Federasyonu’nun bunu kabul edeceğini düşünmek ürkütücü bir aymazlıktır.
Bugün dünyanın en saldırgan ve “Önce ABD” diyen ülkesi, yıllardır Montrö’yü ortadan kaldırmak, en azından kendisinin de taraf olacağı yeni bir sözleşme yapılmasını sağlamak için akla gelmeyecek yollara başvurmakta, bahaneler yaratmaya, maraza çıkarmaya çalışmaktadır. Montrö tartışmaya açılacak olursa Türkiye’nin ABD’nin önünde durabileceğini düşünmek ancak masal dünyasında yaşayanlara özgü bir saflıktır.
1936’da, Montrö’ye gitmeden, sözleşme taslağı üzerinde görüş birliğine vardığımız Rusya, konferans görüşmeleri sırasında bu tutumunu değiştirmiş ve Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan geçmesini engellemeye; Sözleşme’ye, boğazları Türkiye ile Rusya’nın birlikte savunmalarını sağlayacak hükümler konmasına çalışmıştır. O zaman, “önce Türkiye’nin güvenliği” diyen ve bunu sağlayacak yeni bir sözleşme taslağı sunarak, Rusya’nın önüne dikilen İngiltere’nin bugün yerini alan ABD’nin, İngiltere gibi davranacağını beklemek gerçekçi değildir.
Atatürk tartıştırmadı
Montrö Sözleşmesi’nin imzasını takiben Rusya, Sözleşme ile alamadıklarını alabilmek, boğazlarda diğer devletlerden daha fazla söz sahibi olabilmek için Türkiye’yi ikili bir yardımlaşma anlaşması yapmaya zorlamak istemiştir. Atatürk, İnönü ve T. Rüştü Aras** buna yanaşmamışlardır. Gerekçe olarak, Montrö varken başka anlaşmaya gerek olmadığını göstermişler ama daha da önemlisi, böyle bir ikili anlaşmanın Montrö’yü tartışmaya açacağını ve Türkiye’ye kazandıklarını kaybettireceğini değerlendirmişlerdir.
Montrö ile boğazların ve Marmara Denizi’nin egemenliğinin mutlak biçimde Türkiye’ye bırakılmış olması, Boğazlar üzerinde asırlara dayanan iddia ve beklentilerinden bugün de vazgeçmemiş olan Rusya için de, Montrö’yü Karadeniz’e dilediği gibi çıkmasının önünde engel olarak gören ABD için de büyük rahatsızlık konusudur. Montrö tartışmaya açılacak olursa bu iki ülke önce bu rahatsızlıklarından kurtulmak isteyeceklerdir.
Yaşamsal sorun olur
İşte bu nedenlerledir ki Montreux Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması Türkiye için yaşamsal bir egemenlik ve güvenlik sorunudur. Buna kendi elimizle yol açılması ise ulusça akıl tutulmasına uğradığımıza işaret eder. Montrö’nün tartışmaya açılması, Türkiye’nin İstanbul-Çanakkale boğazları ile Marmara Denizi üzerindeki mutlak egemenliğinin tartışmaya açılmasına ve kısmen de olsa kaybedilmesine yol açabilecek bir adımdır. Kanal İstanbul’un Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açması ise kaçılmazdır.
Bütün bunları bilmeyenlerin, öğrenmeyi de reddedenlerin, “Montrö de neymiş ya. Biz onu da düşündük. Önce bir bakmak lazım. Türkiye Montrö ile ne kazanmış ne kaybetmiş” demelerine ise şaşırmamak gerek.