BÖLÜM I
Naci Kaptan / 04.11.2019
Değerli okur,
Gerçek dışı Ermeni soykırım iddialarını destekleyen ABD ve Fransa’ya karşı alınacak önlemlerle bahse konu ülkelerin yapmış oldukları SOYKIRIMLARI içeren uzun bir yazı aşağıdadır. Sabırla okumanızı, arşivlemenizi, dağıtmanızı dilerim.
Sayın Prof. Dr. S. Rıdvan Karluk aşağıda, Ermeni’lere ve PKK’ya destek veren Fransa’ya verilecek olan cevabın daha etkin olması için öneriler sunduğu bir yazı yazmış. Sayın Karluk’un yazısına eklemelerde bulunmak isterim. Sayın karluk’un yazdığı gibi;
- Fransa’dan Légion d’Honneur nişanı almış olan Türk vatandaşlarının merhum siyasetçi Kamuran İnan ve eski YÖK Başkanı Dr. Erdoğan Teziç’in nişanlarını iade etmeleri örneğinde olduğu gibi, Fransa tarafından verilmiş olan nişanların aşağıda isimleri yazılı olanlar tarafından iade edilmesi yararlı olacaktır.
- Fransa ve ABD’ye ait isimlerin verildiği cadde ve sokak isimlerinin başka ve arka sokaklara verilmesi yerine bu isimlerin ABD ve Fransa tarafından soykırıma uğrayan ülkelere ve toplumlara ait özgün isimlerle değiştirilmesi daha uygun olacaktır. Örneğin ABD büyükelçiliğinin bulunduğu cadde/sokağa soykırıma uğrayan kızılderili kabilesinin adı, Fransa büyük elçiliğinin bulunduğu cadde/sokağa Cezayir veya Ruanda’ya ait isimler verilebilir.
Ermeni diasporalarının yalanlarla ileri sürdüğü Ermeni soykırımı iddiaları için çok uzun senelerdir ne yazık ki iktidara gelmiş olan hiç bir parti konuyu DEVLET MESELESİ yapmamış ve bu konuda yetkin bir çalışma grubu oluşturmamış, bir politika ve hedef belirlememiştir. 17 senedir iktidarda olan AKP, bu sorunun en büyük yükümlülüğünü taşımaktadır.
Ermenilerin yalan iddialarına ve tezlerine sadece duyarlı aydınlar ve çok az sayıda STK’lar karşı çıkmış bu konuda kısıtlı şahsi ve STK imkanlarıyla çalışmalar yapmıştır. Bu değerli kişiler ve STK’lar çalışmaları için devletten gerekli desteği de görmemişlerdir.
Milli olan bu konu için çalışmalar yapmış ve yapmakta olan, konuyla ilgili uluslar arası davalar açmış, konferanslar tertiplemiş, kitaplar yazmış olan değerli aydınlarımıza ve STK’lara toplum olarak teşekkür borcumuz vardır. Bu bağlamda yazdığı kitaplarla Ermeni tezlerini çürüten, yakın zamanda kaybettiğimiz değerli Şükrü Server Aya’yı rahmetle anmak borcumuzdur
ERMENİ YALANLARINI KABUL EDEN DEVLETLERE KARŞI TUTUM
Ermeni diasporasının yalanlarını kabul eden ve Türkiye’ye karşı hasmane tutum izleyen başta ABD ve Fransa olmak üzere karşı tutum alınacak ülkelerin tarih içinde yapmış oldukları soykırımların TBMM’de kabul edilerek yasalaştırılması gerektir. ABD ve Fransa’nın tarihi SOYKIRIMLAR adına kara lekelerle doludur. Belirlenecek tarihlerde bu ülkelerin yaptığı soykırımlar anılmalıdır.
Naci Kaptan
BÖLÜM II
FRANSA’nın SOYKIRIM GEÇMİŞİ
Fransa’nın tarihindeki kara lekeler unutulmuyor
Fransa’nın tarihindeki katliamlar uluslararası
kamuoyunun vicdanını rahatsız etmeye devam ediyor.
Sömürgecilik faaliyetleri kapsamında koloniler kurarak özellikle Afrika’daki sömürgelerinde büyük insan hakları ihlalleri yapan Fransa’nın tarihindeki katliamlar, uluslararası kamuoyunun vicdanını rahatsız etmeye devam ediyor.
Fransa, 1524’te başlattığı sömürgecilik faaliyetleriyle Afrika’nın batısında ve kuzeyinde 20’den fazla ülkede hakimiyet kurdu. Afrika’nın yüzde 35’i, 300 yıl boyunca Fransa’nın kontrolünde kaldı. Senegal, Fildişi Sahili ve Benin gibi ülkeler o yıllarda Fransa’nın köle ticaret merkezleri olarak kullanıldı ve bölgedeki tüm kaynaklar sömürüldü.
Fransa’nın Afrika’daki kara tarihi
Bölgede 5 asır süren kolonyal dönemde ve özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bağımsızlık mücadelesine girişen ülkelerde bu ayaklanmalar şiddetle bastırıldı ve 2 milyondan fazla Afrikalı hayatını kaybetti.
Öte yandan Fransa’nın dünya savaşlarında bağımsızlık vaadiyle kendi saflarında savaştırdığı ülke halklarının başlattığı ayaklanmalar da şiddetle bastırıldı. Bölgede beş asır süren sömürge dönemi ve bağımsızlık savaşları 2 milyondan fazla Afrikalının hayatına mal oldu.
İkinci Dünya Savaşı bitmeden kısa zaman önce bağımsızlık vaadiyle Fransa saflarında savaşan Cezayirlilerin başlattığı gösterilerde binlerce Cezayirli, Fransız askerleri tarafından öldürüldü. Tarihe “8 Mayıs 1945 Setif ve Guelma” katliamı olarak geçen olaylardan Cezayir’in bağımsızlığını kazandığı 1962’ye kadar şiddet olayları sistematik şekilde devam etti.
Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda 1 milyon kişi Fransızlar yüzünden hayatını kaybetti.
Fransa’nın, 1830’dan beri Cezayir toplumunu kültürel anlamda da bir soykırımla baş başa bıraktığı biliniyor. Cezayir’in kendi mahalli kimliğinin dışında 300 yıllık Osmanlı tarihinin de büyük ölçüde ortadan kaldırılmasına neden olan Fransa, ülkede birçok kültürel ve dini eseri kendi tasarrufunda istediği gibi dönüştürdü.
Tarihin en büyük soykırımında Fransa’nın rolü
Fransa siyasi nüfuz sahibi olduğu ülkelerde de büyük insan hakları ihlalleri gerçekleştirdi. İnsanlık tarihin en büyük soykırımlarından kabul edilen, 800 bin kişinin öldüğü 1994 Ruanda soykırımında da Fransa’nın rolü olduğu ortaya çıktı.
Ruanda soykırımından hemen önce bölgedeki Fransız askerlerinin aldıkları istihbaratları değerlendirmeyerek bölgeden ayrıldığı, bazı Fransız askerlerinin ise bizzat katliamlara destek verdiği uluslararası raporlara yansıdı.
Fransa, 23 Haziran’da ülkenin güneybatısında sığınmacılar için güvenli bölge oluşturmak amacıyla Turkuaz Operasyonu’nu başlattı. Ancak Ruanda’da soykırımı engellemek yerine soykırımı yapan Hutu hükümetine silah ve bilgi sağladığı tespit edilen Fransa’nın aleyhine halen devam eden birçok uluslararası dava bulunuyor.
Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand, Le Figaro gazetesine 1998’de verdiği mülakatta, “O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil.” ifadesini kullanması hala uluslararası kamuoyunca bilinen bir gerçek.
Fransız Mediapart internet sitesi, şubatta yayımladığı, “Ruanda soykırımı: Fransa’nın yalanları ortaya çıktı” başlıklı, Fransız Dış İstihbarat Birimi DGSE’ye ait bir belgeye dayandırdığı haberinde, Fransa’nın, Hutu milislerince yaklaşık 800 bin Tutsinin öldürüldüğü Ruanda soykırımının asıl sorumlularını gizlediğini yazmıştı.
Fransa soykırım arşivlerine erişimi engelliyor
Ruanda’da soykırımı yapan Hutu hükümetinin uzun süre destekçisi olduğu gerekçesiyle uluslararası kamuoyunda ve ülke içinde eleştirilen Fransa ayrıca soykırım belgelerine de erişimi engelliyor.
Soykırım dönemine dair arşivler üzerindeki “devlet sırrı” yasağı kaldırılmasına rağmen, Eski Cumhurbaşkanı Mitterrand tarafından konulan ikinci bir yasak nedeniyle söz konusu arşivlere erişilemiyor.
Fransa Anayasa Mahkemesinin Eylül 2017’de Ruanda soykırımı hakkında çalışmalar yapan bir araştırmacının, soykırım dönemine ilişkin cumhurbaşkanlığı arşivlerine erişim talebini reddettiği biliniyor.
Bütün bunların yanı sıra Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşlarında büyük kayıplar veren ve ekonomileri çöken ülkelerden gelen işçilerin, düşük ücret karşılığında Fransızlara göre daha ağır şartlarda çalıştırıldığı da biliniyor. [1]
BÖLÜM III
ABD’NİN DÜNYADA YAPTIĞI KATLİAM VE SOYKIRIMLAR
250 yıllık tarihi yüzkarası olaylarla dolu olan ABD’nin zulüm ve soykırımları saymakla bitmez. Birleşik Devletler, bağımsızlığını ilan etmeyi başardıktan sonra, topraklarını genişletmek amacıyla 1830 yılında çıkarılan “Kızılderili Tehcir Yasası” ile bölgede yaşayan tüm yerlileri kendi topraklarından çıkardılar.
ABD’nin resmi devlet politikası olan Kızılderili soykırımı, Nazi Almanyası’nda Yahudilere karşı uygulanan soykırımdan çok daha büyük bir soykırımdı. ABD’nin resmi makamları Kızılderili kellesi başına 5 dolar ödemişti. ABD’liler, “Bu vahşi hayvanların yani Kızılderililerin tamamen imha edilmesi gerekiyor”, En iyi yerli ölü yerlidir politikasıyla kıtayı binlerce yıldır üzerinde yaşayan yerli halkın elinden zorla almıştı. Bu kapsamda ilk biyolojik silah, Kızılderililer üzerinde uygulandı. Sürgüne gönderilen Kızılderililere yardım olarak dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırılarak çok sayıda yerlinin öldürülmesi sağlandı. Kızılderili soykırımıyla bugünkü Amerika’nın da temelleri atıldı. Dünyada en büyük soykırım suçlusu Amerika Birleşik Devletleri’dir. Tam yetmiş milyon Kızılderiliyi kendi vatanlarında katlettiler.
Amerika Birleşik Devletleri demek; uygarlıkların ve kültürlerin yıkımını demektir. Mazlumların kanlarını emerek sömüren bu devlet, “demokrasi, insan hakları ve özgürlük” vaatleriyle kendi zihniyetini, sömürü düzenini, politikasını sürdürmeye devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri tarihi demek; gerçek anlamıyla işgallerin, savaşların, soykırımların, işkencelerin, haksızlıkların, kan ve gözyaşının tarihi demektir. Amerika yaptıklarını meşru göstermek için çizgi romanları, Hollywood filmleri ve yalan yazan bir sürü tarih kitapları ile tüm dünyayı aldatmaktadır. Örneğin çoğu Amerikan çizgi romanlarında, filimlerinde, tarih kitaplarında Kızılderililer, kafatası avcısı, barbar, vahşi, saldırgan ve psikopat olarak dünyaya empoze edilmiştir. Halbuki vahşi, barbar, psikopat ve saldırgan olanlar bizzat kendileridir.
Kızılderililerden sonra ikinci sırayı afrikalı köleler alır. Köle ticareti sırasında 19. yüzyıla kadar toplam 34 milyon 500 bin Afrikalı ve Orta Doğulu kölenin öldüğü biliniyor. Tarihin en büyük soykırımı Avrupalıların Amerika’yı fethinden sonra 1492 tarihinden itibaren yaşandı. Amerikalıların en az 70 milyon Kızılderili’yi öldürdükleri gibi, 35 milyon insanı vatanlarından kopararak köle olarak kullandıklarını tüm tarihçiler kabul ediyor.
İngiliz Parlamentosu’nun raporlarına göre 1768′de Afrika’dan Amerika’ya İngilizler 60.000, Fransızlar 23.000, Hollandalılar 11.000, Portekizler 1.700 köle götürmüş, o yılda toplam satılan köle sayısı 97.500’ü bulmuştu. 1787 yılında bu sayı 100.000 zenci köleye ulaşmıştır. Amerika’da 1681 yılında 2 bin Zenci köle varken 1790 yılında 700,000 sayısına, 1860 yılında ise 4 milyona yükselmiştir. 16. yüzyılla 19. yüzyılın ortalarına kadar toplam 15 milyon zenci köleleştirilerek Amerika Kıtası’na getirildi. Kölelerin can kayıpları da düşünüldüğünde Afrika’dan koparılan ve gemilere yüklenerek getirilen zenci sayısının 35 milyonun üzerinde olduğu varsayılmaktadır.
1977 yılında yazdığı Medeniyetler Diyaloğu kitabında Roger Garaudy “Batılılar 100 milyonu aşkın Amerika Yerlisini öldürerek dünyada daha önce benzeri görülmemiş bir soykırım yaptı. Bunun ardından üç yüz yıl süren köle ticareti sırasında en az yüz milyon Afrikalıyı da öldürerek bir başka akıl almaz soykırımı gerçekleştirmiştir.“ demiştir. Tüm bu soykırımların altında Amerikaya yerleşen ve bugünkü ABD’nin temelini atan batılılar vardır.
Bu baskıcı yönetim ve sömürü düzeni, ABD ekonomisinin büyümesine ve 1870 yılında da dünyanın en büyük ekonomik gücü olmasına neden olmuştur. Sonrasında yaşanan I.ve II. Dünya Savaşında oynadığı rol de ABD’nin büyük bir askeri güç haline geldiğini bütün dünyaya gösterdi. Nazi Almanya’sının II. Dünya Savaşında yenilmesinin ardından, dünya çift kutuplu bir sisteme yöneldi ve dünyadaki tüm toplumlar, bu iki kutuptan ABD ve SSCB’den birisini seçmek zorunda bırakıldı.
Kızılderili ve afrikalıların 19. yüzyıla kadar soykırıma tabi tutulmasından bugüne, kan ve vahşet imparatorluğunun temelde hiç değişmediğini aksine söylemler, yöntemler ve politikalar bakımından daha da ustalaştığını anlamak mümkündür. ABD, kendi hakimiyetini ve dış politikasını tamamen yalan ve aldatıcı politikalarının arkasına saklayarak yapmaktadır. Bunun için Amerikan demokrasisi adı altında kullandıkları “İnsan hakları”, “Özgürlük” ve “Adalet” gibi kavramlarla kendilerini bütün dünyaya şirin göstermeye çalışmaktadırlar.
Dünyadaki tüm darbelerin arkasında ABD vardır. Latin Amerikalılar şöyle der : “Amerika kıtasında sadece ABD‘de darbe olmaz; çünkü sadece orada ABD büyükelçiliği yoktur.”
Bu maskeler altında Amerikayı daha yakından tanımak üzere Amerika’nın son yüz yıl içerisinde gerçekleştirdiği işgalleri, saldırıları ve savaşları incelemek yeterli olacaktır.
Tarihi yüz karası kan, zulüm ve katliamlarla dolu olan ABD, başta Vietnam, Japonya ve Kore olmak üzere, tarihi sırasıyla Küba, Panama, Guetemela, Nikaragua, Meksika, Filipinler, Afganistan, Irak, İran ve Suriye’de yüz binlerce sivili öldürüp, dünya tarihinin en büyük vahşet ve katliamlarına imza atmıştır.
1898 yılında Meksika’yı işgal etti, aynı yıl Küba’ya girdi.
1921 yılında Nikaragua’yi işgal etti, Sandino ve 300 kişiyi katletti.
1945 HİROŞİMA VE NAGASAKİYE ATOM BOMBASI ATILMASI
ABD, 1945 yılında Japonya’ya iki atom bombası atarak yüz binlerce masum sivili öldürüp dünya tarihinin en büyük vahşetini dönemin ABD Başkanı Harry Truman’ın “Tarihin en büyük olayı” olayı diye yorumladığı katliamı yaparak gerçekleştirmiştir. ABD’nin 6 Ağustos 1945 tarihinde Hiroşima’ya attığı atom bombası ile 140 binden fazla kişinin ölümüne yol açan ABD, Hiroşima’dan üç gün sonra 9 Ağustos 1945’te de Nagazaki’ye 2.ci atom bombasını da atarak 80 bin kişinin sonradan ölenlerle birlikte toplamda 350 bin kişinin ölmesine ve binlerce insanın da sakat kalmasına neden olmuştur.
DRESTEN KATLİAMI
II.ci Dünya savaşından sonra Amerikalılar ve İngilizler Almanların savaşı kaybetmelerinin ardından, Dresden kentine sığınan Alman göçmenlerin üzerine 3 gün süreyle havadan bomba yağdırdı. Saldırılarda çocuk ve kadınların oluşturduğu 200 bin kişi öldü.
1950-1953 KORE SAVAŞI
1950 yılında, 3500 Güney Koreli siyasi mahkumun, ‘Kuzey saflarına katılabilirler şüphesiyle’, topluca öldürülmesi olayının; Amerika’lıların kışkırttığı ve göz yumduğu bilinen bir gerçekti. 1950-1953 yılları arasında Amerikan savaş uçakları tarafından üç yıl boyunca havadan bombalanan Kuzey Kore’de Solcular ve Sovyet müttefiki iktidarın birleşmesini engellemek için 4 milyon’a yakın insan öldürülmüştür.
1950 GUATEMELA İŞGALİ
Milliyetçilik programı izleyen Arbenz, Guatemala Başkanı seçildi. Arbenz, o zamanki Amerikan Dışişleri Bakanı John Foster Dulles ve kardeşi CIA Başkanı Allen Dulles’ın büyük miktarda kişisel yatırım yapmış oldukları United Fruit Company şirketini millileştirmişti. Bunun üzerine CIA, Nikaragua diktatörü Somoza’nın desteği ile Arbenz’i devirtti. Yerine Guatemala Silahlı Kuvvetler Başkanı Castillo Armas’ı geçirdi. Bu darbe sırasında 200 bin sivil Guatemalalı öldürüldü.
1953 İRAN DARBESİ
ABD, 1953 yılında Moskova yanlısı İran Başbakanı Musaddık’ı darbeyle devirdi.
Yerine Şah Rıza Pehlevi’yi getirdi. Böylece Şah, ABD’yi de arkasına alarak, İran’ın tek yetkilisi oldu. 1 yıl sonra İran topraklarındaki petroller için İngiliz, Fransız ve Amerikan şirketleriyle anlaşma yaparak ABD’ye borcunu ödedi. İran diktatörü Şah Pehlevi tarafından, ABD’nin ekonomik, siyasi ve askeri desteğiyle on binlerce İranlı infaz edildi.
1955 ENDONEZYA, LAOS, KAMBOÇYA
1955 yılında Endonezya, Laos, Kamboçya’da çok sayıda CIA operasyonu düzenlendi.
1950-59 KÜBA KATLİAMI
Küba’da 60.000 kişi ABD destekli Batista birliklerince katledildi.
1960 KONGO KATLİAMI
1960 yılında CIA, Kongo’nun ilk bağımsız devlet başkanı olan, solcu ve sömürge karşıtı lider Patrice Lumumba’yı öldürdü. ABD bunun ardından, yüz binlerce kişiyi öldüren gaddar Kongo diktatörü Joseph Mobuto’yu destekledi. ABD o günden bu yana, kaynak zengini bu ülkede meydana gelen 3 milyon ölümden önemli ölçüde sorumludur. Kendi ülkesinde ve Kongo’da öldürdüğü insan sayısı on binlere varan Ruanda diktatörü Paul Kagame’yi desteklemekte ve korumaktadır.
Soğuk Savaş dönemi boyunca Güney Afrika’daki ABD destekli apartheid rejiminin ellerinde on binlerce Siyah Afrikalı can verdi.
1961-1962 KÜBA DARBESİ
CIA’in Küba’da Fidel Castro’yu devirmek için planladığı Domuzlar Körfezi Operasyonunda 294 kişi öldü.
1965-1966 ENDONEZYA KATLİAMI
1965 ve 1966 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri, Endonezya’daki demokratik yoldan seçilmiş solcu hükümetin devrilmesini tertip etmek için Britanya ve Avustralya’yla birlikte çalıştı ve bu darbeyi 500 bin ila 1 milyon arası Endonezyalı köylü, işçi, aydın ve aktivistin ölümü izledi. Darbeci General Suharto, bunu izleyen otuz yıllık otoriter yönetimi boyunca ABD’den büyük çaplı askeri ve ekonomik yardım aldı. 1975’te Suharto, Washington’daki destekçilerinden, Doğu Timor’u işgal etmek için onay aldı. Endonezya ordusu, Amerika Birleşik Devletleri’nden ve ABD uydusu İsrail’den gelişkin silah sistemleri edinerek yoksul ada ülkesini ilhak etti ve sakinlerinden en az 180 bin kişiyi öldürdü.
1970-75 KAMBOÇYA VE LAOS KATLİAMI
1970-75 yılları arasında Kamboçya ve Laos’ta 1 milyon kişiyi katletti.
1962-1975 VİETNAM SAVAŞI
Vietnam katliamı, ABD ve müttefikleri tarafından 1962-1975 yılları arasında gerçekleşti. 1963 yılında Güney Vietnam Başkanı Diem öldürüldü. ABD’nin, Vietnam Savaşı boyunca 3 milyon Vietnamlı sivil hayatını kaybetti. Vietnam savaşında Amerika’nın sivil halk üzerinde kullandığı zehirli portakal gazının yaptığı soykırım önemlidir.
1973 ŞİLİ DARBESİ
1973 yılında Şili’de Amerika CIA destekli bir darbe ile Cumhurbaşkanı Salvador Allende devrildi. Şili’deki darbe ile birlikte ABD destekli cunta dalgası tüm Latin Amerika’yı sardı ve Küba devriminin etkilerini kıtanın güneyinden silmek için kirli bir savaş başladı. 1990 yılına kadar ülkeyi 17 yıl boyunca demir yumrukla yöneten Pinochet döneminde 80 bin insan hapse atıldı, 30 bin insan işkence gördü, yaklaşık 5 bin Şili’li sivil hayatını kaybetti.
1974-1983 ARJANTİN KATLİAMI
Arjantin’de ABD tarafından desteklenen ve silahlandırılan rejim ve onun müttefiki ölüm mangaları, 1974-1983 yılları arasında ülkede 30 bin insanı öldürdü.
1977 EL SALVADOR DARBESİ
1977 yılında ABD, El Salvador’daki askeri yönetime destek verdi. 70 bin Salvadorlu öldürüldü.
1980 AFGANİSTAN DESTEĞİ
1980 yılında CIA, Afganistan’ı işgal eden Sovyet güçlerine karşı savaşmaları için Usame bin Ladin ve örgütünü eğitti. 3 milyar dolar yardım etti.
1980-1988 İRAN– IRAK SAVAŞI
Yaklaşık 700 bin insan İran-Irak savaşı sonucunda ölmüştür. ABD, Fransa, İngiltere ve SSCB’nin kışkırttığı ve silah sattığı bu savaşta ABD, Saddam Hüseyin’i destekledi. Irak’a, milyarlarca dolarlık silah desteği verdi. 1994 Senato raporuna göre, 1985 – 1989 arası ABD, lisanslı biyolojik ve kimyasal silahlarını Irak’a gönderdi. Bu silahlar Saddam tarafından İran’a ve Kürtlere karşı kullanıldı.
1981-1990 NİKARAGUA İÇ SAVAŞI
Nikaragua bir Orta Amerika ülkesidir. Ülke 1909 yılında ABD tarafından işgal edildi ve 1933 yılına kadar da ABD’nin güdümündeki toprak ağaları tarafından yönetildi. ABD o yıl ordusunu Nikaragua’dan çekti ve iktidarı göstermelik bir jestle Anastasio Somoza isimli bir başka işbirlikçisine bıraktı. 1981 yılında Başkan Reagan yönetimi, Nikaragua “kontra”larını eğitti. Nikaragua Amerika Birleşik Devletleri tarafından desteklenen ve finanse edilen devrim karşıtı Kontralar’ın başlattığı bir iç savaş ile 50 bin sivil hayatını kaybetti. Dört buçuk milyon nüfuslu ülkede 50 bin kişinin ölmesine neden olan bu iç savaş aynı zamanda Sandinista hükümetinin neredeyse bütün kaynaklarını da tüketti.
1983 LÜBNAN KATLİAMI
Lübnan iç savaşı sırasında1983 yılının Eylül ayında Lübnan’da 14.000 deniz piyadesi binlerce kişiyi katletti.
1983 GRENADA’NIN İŞGALİ
Ekim 1983’te dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan, ‘ulusal güvenliği, özgürlüğü koruma ve barışı sağlama’ söylemiyle Grenada’ya askeri müdahale yaptı ve burada yüzlerce kişiyi katletti. Orta Amerika’daki ABD destekli otoriter rejimler, Ronald Reagan’ın görevde olduğu iki dönem boyunca 300 binden fazla insanı öldürdü.
1989 PANAMA’NIN İŞGALİ
1989 yılında CIA ajanı ve Panama Başkanı Noriega, Amerika’nın emirlerine karşı çıkmaya kalkışınca, ülkesi ABD tarafından işgal edildi. Noriega tutuklandı. 3 bin Panamalı sivil öldürüldü.
1991 IRAK’IN İŞGALİ
1991 yılında Sovyetler Birliğinin çökmesiyle, ABD kendisini yeryüzünün en büyük gücü olarak görmeye başladı. Sovyetler yıkıldığından bu yana kendisini süper güç olarak lanse eden ABD, müttefikleri ile birlikte bütün dünyaya gerçek terörün ne olduğunu gösterdi. İslam ülkelerinin başlarında olan yöneticilerin tamamını kendisine bağladı.
1991 yılında ABD, Kuveyt’in işgali üzerine Irak’a girdi. 6 haftada 85 bin ton bomba atıldı. Ürdün Kızılay’ına göre savaşta 113 bin sivil Iraklı öldü. 1991’den 1998’e kadar ise, kötü beslenme ve hastalık nedeniyle yarısından fazlası çocuk olmak üzere 1 milyonun üzerinden Iraklı hayatını kaybetti. Bunun yanısıa ABD, Saddam paniği yaşayan Arap yarımadasına, milyonlarca dolarlık silah ve uçak sattı. 1991 yılında Birinci Körfez Savaşı olarak adlandırılan savaşta Irak’ı işgal ederken çok sayıda katliama da imza attı. Bunlardan biri de binlerce sivilin katledildiği ve tarihe “ölüm otoyolu katliamı” olarak geçen saldırı oldu. ABD ordusu tarafından çok ağır bir bombardımana tabi tutulan oto yol üzerindeki binlerce araç içindeki insanlarla birlikte yanarak kül oldu.
1992-1995 BOSNA HERSEK KATLİAMI
Amerikan askerleri NATO operasyonu çerçevesinde Balkanlar’a müdahale etti ve Yugoslavya’nın bölünmesinden sonra ortaya çıkan etnik çatışmaların bir parçası oldu. 1992’den 1995’e kadar süren “Bosna Savaşı” boyunca tarihte eşine ender rastlanan katliamlar yapıldı ve 250.000’in üzerinde Müslüman Boşnak, Sırplar tarafından BM ve tüm dünyanın gözleri önünde öldürüldü.
1998 SUDAN SALDIRISI
1998 yılında ABD, Sudan’da bir silah fabrikasını bombaladığını açıkladı. Ancak sonra fabrikanın sadece aspirin ürettiği ortaya çıktı.
2001 AFGANİSTAN İŞGALİ
CIA tarafından eğitilen, örgütlenen ve beslenen Usame bin Ladin’in, 11 Eylül 2001 tarihinde Dünya Ticaret Merkezi, Pentagon ve Beyaz Saray’ı hedef alan saldırılardan sonra Amerika Afganistan’ı işgal etti. 2001 yılında El Kaide’nin saldırısına karşılık olarak Amerika, bu işgal sırasında Afganistan’da 150 bin sivilin ölmesine neden oldu.
2001-2015 ABD İNSANSIZ HAVA ARACI SAVAŞLARI
2001’den günümüze “modern zamanların en uç terörist kampanyası” olarak tanımlanmıştır. Araştırmacı Gazetecilik Bürosu’nun bildirdiğine göre, “Büro veri toplamaya başladığından beri Afganistan, Pakistan, Somali ve Yemen’de ABD tarafından en az 3,734 drone (insansız hava aracı saldırısı düzenlendi ve 1,427 sivil dahil en az 10 bin kişi öldürüldü.
2003 IRAK İŞGALİ
2003 yılının Mart ayında, ABD yanına Birleşik Krallığın desteğini de alarak Irak’ın bir çok ülkenin güvenliğini tehdit eden kitle imha silahlarına sahip olduğu gerekçesiyle hem Ortadoğu petrolünü gasp etmek, hem de İslam dünyasının tam kalbinde bir müttefik ve askeri üs daha edinmek amacıyla Irak’a savaş ilan etti. Bir milyondan fazla Iraklının katledildiği ve 4.7 milyon Iraklı evini terk etmek zorunda kaldığı bu ikinci Körfez Savaşı’na ABD “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” adını verdi. Savaş sonrasında da gerekçe gösterilen kitle imha silahlarından hiçbir eser bulunamadı.
2003 DARFUR DARBESİ
Darfur, Irak, Suriye ve Somali gibi güney, batı ve doğudaki farklı inanç ve etnik gruplar arasında üçe bölünerek işgal edilebilir özelikte bir bölge idi. Buradaki serveti yağmalamak üzere bölgeye müdahale eden ABD ve müttefikleri ile bu bölgede katliamlar başlatıldı. Uluslararası kuruluşlara göre Sudanın Darfur bölgesinde bugüne kadar 200-300 bin insan hayatını kaybetti. 2003te başlayan silahlı ayaklanma nedeniyle, 2008 yılına kadar yaklaşık 30 bin kişi katliamdan geçirilmiş; 200 bin kadar insan açlık ve sefalet nedeniyle ölmüştür. Yakılıp yıkılan yurtları nedeniyle 2 milyon 700 bin insan tehcir edilip mülteci kamplarında toplanmıştır. Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre savaş suçu nedeniyle toplam 300 bin insan ölmüştür.
2010- 2018 ARAP BAHARI
Arap Baharı 17 Aralık 2010 Tunus’ta bir gencin kendini yakmasından sonra başlayarak ardından tüm Tunus halkının giriştiği eylemle beraber Arap dünyasına gelen bunalım dönemidir. Tunus,Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Ürdün ve Yemen gibi ülkeler Arap baharından en çok etkilenen ülkelerdir. Tunus’ta çıkan olaylarda yüzlerce sivil öldü. 25 Ocak 2011’de Mısır’ın en büyük meydanı olan Tahrir meydanında Arap baharının esintileri yayılmaya başladı. Ülkede gitgide büyüyen isyan nedeniyle Hüsnü Mübarek’in 1981’de başlayan yönetimi 11 Şubat 2011 de istifa etmesiyle son buldu. Ülkedeki tartışmaların ve protestoların artmasıyla beraber 1 Temmuz 2013’te Mısır Ordusu ülke yönetimine el koydu. 30 Haziran 2013 ve 31 Aralık 2014 tarihleri arasında 2.600 kişinin darbe sonucu yaşamını yitirdiği belirtildi. Mısır’dan sonra Libya’da özgürlük sesleri yükselmeye başladı. Libya’da daha ağır bilançolara sebep olan protestolar gerçekleşti. Günler geçtikçe ölenlerin sayısı artmaya ve dünya kamuoyu buna tepki göstermeye başladı. NATO ülkeleri olaylara müdahale etti. Libya’daki olaylarda binlerce kişi öldü. Bugün ise Libya’da iki ayrı hükümet, iki ayrı meclis var. Karışıklık hala devam ediyor. Bu istikrarsızlıkla birlikte de ABD güdümündeki İŞİD çetesi Libya’da etkisini giderek artırıyor. 2011’de Bahreyn’de özelleştirilen kaynaklar, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve artan işsizlik oranı protestoların başlamasında en büyük etken oldu. Hükümet başlatılan eylemlere çok sert karşılık verdi. Hükümetin sert tepki vermesi, ülke genelindeki birçok kişiyi etkileyerek protestonun büyümesine sebep oldu. Ülkede karışıklıklar hala devam ediyor. 2011’de ülkedeki yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik gibi sebeplerle Yemen’in başkenti Sana’da halk isyan başlattı. Şiilerin yemene karşı uygulamalarından ötürü Mansur Hadi’nin duyurusuyla Körfez ülkeleri başta olmak üzere 10 ülke olaya el koydu. Amerika, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkeler İran yanlısı gruplara karşı operasyonlar için destek verildi. Diğer Arap ülkelerinden olan Cezayir ve Ürdün’ün iktidarları Arap baharının olumsuzluklarına karşılık halkın isteklerine olumlu cevap verdi. Fakat bu iki ülke her an kendini Arap Baharının içinde bulabilir.
ABD ve Batının özgürlük vaatleri nedense hep zulüm, kan ve ölüm getirmiştir. Arap Baharı’nın bilançosunu tam olarak vermek mümkün değil ama tüm bölge kaos ve kargaşaya teslim olmuş durumdadır. Bu olaylarda yüzbinlerce insan hayatını kaybetti, yaralandı ve evinden oldu.
2011-2013 MISIRDA ARAP BAHARI VE ASKERİ DARBE
25 Ocak 2011’de 30 yıllık Hüsnü Mübarek rejimi devrildiğinde, tüm dünya Mısır halkını ayakta alkışlıyordu. Arap uyanışı Tunus’ta başlamıştı ama Mısır’da rejimin uyguladığı şiddete karşı gösterilen sivil direniş, Tahrir Meydanı’nı ‘Arap Baharı’nın simgesi yapmıştı. Seçimlerde Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi sandıktan zaferle çıktı. Seçim kazanmıştı. Demokratik seçimlerle başa gelen ilk Mısır Cumhurbaşkanı’ydı. Mısır’da Arap Baharı başlıyordu ama 1 yıl sonra askeri darbe yapıldı. ABD, İsrail, batılı ve arap müttefiklerinin desteklediği darbe sırasında binlerce kişi öldü.
2011-2018 SURİYE ARAP BAHARI
Daha sonra Suriye’de daha iyi şartlar altında yaşamak isteyen halk, Esad ve yönetimin uyguladığı rejime karşı protestolara başladı. Esad’ın protestolara karşı cevabı ise çok acımasız oldu. Suriye’de öyle bir iç Savaş başladı ki 2011’den buyana hala dinmedi. Yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Ülkede yaşamın zorlaşmasıyla beraber birçok Suriyeli kendi ülkesinden kaçarak, başka ülkelere sığındı. 5 milyon kadar Suriyeli dünyanın çeşitli yerlerine sığınmacı olarak yerleştirildi. Bunun 3 milyondan fazlası ise Türkiye’ye sığındı. 2014 yılında El Kaide’den ayrılan İŞİD’in Suriye ve Irak’ta örgütlenmesi ise Suriye’deki Arap Baharını farklı bir boyuta götürdü. Şimdi İŞİD’in varlığı Suriye’den çıkarıldı ama olaylar ABD, Suriyenin kuzeyinde PKK-PYD’yi silahlandırarak kendi güdümünde devlet kurmaya çalışmasıyla çok farklı bir hal aldı. Bir yandan muhalifler, Amerikan desteğindeki PKK-PYD ve Sovyet desteğindeki Esat rejimi olarak Suriye’nin 3 bölgeye ayrılması gündeme geldi. ABD, Suriye ve Irak için kiralık askerler ve silahlandırdığı çeteleri kullanarak Orta Doğu politikasını yönetiyor.
2012 MALİ DARBESİ
2012 yılında ABD eğitimi almış bir ordu kaptanı olan Amadou Haya Sanogo tarafından gerçekleştirildi.
ABD DESTEĞİNDE İSRAİL’İN FİLİSTİN ZULMÜ VE KATLİAMLAR
Filistin halkı on yıllardır İsrail zulmü altında eziliyor. Filistin’de İsrail birçok savaş suçu işlemesine rağmen batı bu duruma ne yazık ki tek bir ses bile çıkarmıyor ve ABD tarafından destekleniyor. ABD’nin yardım sağladığı ve silahlandırdığı İsrail hükümeti, yüz binlerce Filistinliyi öldürdü. İsrail ABD askeri yardımının önde gelen alıcılarından biri olup, demir yumrukla Filistinlilerin üzerine korkunç bir ırk ayrımı ve yerleşim rejimi dayatmaya devam ediyor.
Bu sicil dikkate alındığında, Amerika Birleşik Devletleri’nin uzun zamandan beri dünya çapındaki pek çok kişi tarafından gezegendeki barış ve güvenliğin karşısındaki en büyük tehdit olarak görülmesi pek de şaşırtıcı değildir.
ABD, tüm bu savaş ve kaos ortamında Türkiye dahil nesil savaş stratejileri uygulamıştır. Bunlar para ve silah yardımı, askeri eğitim, örtülü ödeneklerle çalışan sivil-asker özel kuvvetler unsurları ile darbeler ve çeteler. Bunların en güzel örnekleri PKK-PYD, YPG, İŞİD, DAEŞ El Kaide, Peşmergeler, vb. örgütlerdir. Türkiye’nin gelişmesini istemeyen ABD ve Müttefikleri 1960, 1980 darbeleri, 28 Şubat 1997 post modern darbesi, teknolojik engeller, ambargolar ve PKK terörünün desteklenmesi gibi faaliyetlerle her zaman Türkiye’ye zarar vermişlerdir.
YENİ SAVAŞLARIN YAŞANACAĞI AFRİKA
Libya’dan başlayarak Çad, Nijerya ve Kongo’ya uzanan enerji havzalarının ABD’nin 2015 yılındaki enerji ihtiyacının dörtte birini temin edeceğini gösteriyor. Bu nedenle Somali, Çad, Kenya, Sudan ve Nijerya’da esen son krizler, özellikle de jeolojik araştırmalar Batı Afrika’daki petrol rezervinin 60 milyar varil olarak belirlenmesi ile Afrika petrolünün imtiyazlarını elde etme amaçlı Amerikan-Çin-Fransız rekabeti kızışmaya başladı. ABD’nin ithalata bağımlı petrol talebinin bugün için yüzde 16’sı Afrika’dan karşılanıyor. 2015’te bu oranın yüzde 25’e çıkarılması hedefleniyor. Böylece ABD’nin yakın zamanda Afrika iç çatışmalarının odağında tıpkı Orta Doğu’da olduğu gibi bölgeyi ele geçirme planları var. 15. yüzyıldan itibaren sömürgeciliğin, köleliğin ve zengin madenlerin coğrafyası, bolluk içinde kıtlığın kara kıtası Afrika; emperyalist güçlerin gündemlerinde yine ön sıralarda yer alıyor. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 10’unu, hidro enerji kaynaklarını, altın, elmas, kobalt, uranyum gibi değerli ve stratejik madenleri topraklarında barındıran Afrika; dünya siyasetinde emperyalist kamplaşmanın netleşmesiyle önemini giderek arttırıyor. Amerika Birleşik Devletleri, 1999 yılından başlayarak günümüze kadar Afrika’daki faaliyetlerini ciddi bir biçimde yoğunlaştırdı. ABD, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere emperyalist güçler, bölgeye müdahalenin gerekçelerini arttırmak için mücadele ediyor. ABD’nin Afrika’ya yönelik siyasal ve askeri müdahale planları, 2008 yılına kurulan AFRICOM’la yeni bir boyut kazandı. Merkezi Almanya’nın Stuttgart kentinde bulunan AFRICOM’un bünyesinde 4 bin asker, hedefinde ise 54 Afrika ülkesinden 53’ü bulunuyor.
Görüldüğü gibi ABD, tüm dünyaya barış ve özgürlük vaadiyle kan, gözyaşı, acı ve ölüm getirerek hedef aldığı ülkeleri önce kaosa sürükleyip sonra bölünmelerine yol açarak bölgeyi kontrolü altına alıyor ve bölgedeki tüm zengin doğal kaynak yataklarını ele geçiriyor.
Şu ana kadar yaptığı tüm işgal ve soykırımlarından da anlaşıldığı üzere ABD, dış politikasını kendi çıkarları ile odaklı tamamen yalana dayalı “İnsan Hakları, Özgürlük ve Adalet “sloganlarıyla kan, gözyaşı, acı ve soykırımlar yaparak gerçekleştirmiştir.
Menfaatleri için Kızılderileri yok etmeyi, Afrikalıları köle olarak kullanmayı, atom bombası ve kimyasal silahlar kullanarak katliamlar yapmayı, ülkelerdeki etnik gruplardan faydalanarak onları birbirine düşürmeyi, kardeş kavgalarını, ülkeleri bölmeyi tüm bunları yaparken de dünyaya şirin görünerek Birleşmiş Milletler ve NATO, İnsan hakları örgütleri, IMF ve Dünya Merkez bankası çatısı altında tüm bu teşkilatları yöneterek çok iyi kullanmıştır. Bir de aynı doğrultuda müttefik dediği İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeleri de yanına alarak tüm dünyaya meydan okumakta resmen eşkiyalık yapmaktadır. Kendisine karşı gelen, kafa tutan ülkeleri de yine müttefikleri ile beraber gerek ekonomik krizlerle ve gerekse çeteleri ile dize getiren ABD bir gün mutlaka bu yaptıklarının cezasını çekecektir. Gün gelecek işgale uğrayan ülkeler birleşerek bunlara hak ettikleri en güzel cevabı verecektir. Kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacak. [2]
BÖLÜM IV
Fransa’ya Anlayacağı Dilden Cevap Verilmelidir
Paris’te 5 yıl görev yapan biri olarak Fransa’yı yumuşak bir şekilde kınamakla sonuç alınamayacağına tanığım. Milli Savunma Bakanlığı PKK/YPG’yi müttefik olarak tanımlayan Fransa Ulusal Meclisi’nin kararlarına sert tepki göstererek kınamasının hiçbir etkisi olmaz: “Bilinmelidir ki Türkiye, terörizmle savaşın cephe ülkesidir.” Bakanlığın Fransa Ulusal Meclisi’ni “aklıselim” e davet etmesi suya yazılan yazıdır, etkisi sıfırdır.
Daha önce Dışişleri Bakanlığı’nın “Macron’un oy elde etmek uğruna, diplomatlarımızı şehit eden terör örgütlerinin Fransa’daki bugünkü uzantılarını memnun etmek amacıyla aldığı bu karar, müttefiklik ilişkisiyle de bağdaşmamaktadır. Bu tutuma her vesileyle gereken cevap verilecektir” açıklaması sözde kalmış, Türkiye’nin inandırıcılığı kalmamıştır. Bu konuda yapılacak etkili iki etkinlik vardır:
- Fransa’dan Légion d’Honneur nişanı alanların yayınlayacakları bir basın bildirisi ile bu nişanları Macron’a iade etmeleri, bundan sonra verilecek nişanları da kimsenin almamasıdır. Legion d’Honneur nişanı alan Türk vatandaşları olan Ali Sabancı, Leyla Alaton, Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal, Tarık Zafer Tunaya, Sakıp Sabancı, İnan Kıraç, Yaşar Kemal, Sani Şener, Kamran İnan, ( iade etti) Erdoğan Teziç, (iade etti) Hikmet Çetin, Ayşe Gülsün Bilgehan, Lucien Arkas, Gökşin Sipahioğlu, Nebahat Akkoç, Mehmet Erbak ve Tunay İnce’in nişanı geçmişte Kamuran İnan ve eski YÖK Başkanı Dr. Erdoğan Teziç’in yaptığı gibi bir basın toplantısı düzenleyerek iade etmeleridir.
- Ankara’daki Paris Caddesi’nin adı, Ankara’nın en uzak semtinde bir sokağa verilmelidir. Fransa, Paris Büyükelçiliğimizin bulunduğu Paris’in en küçük sokağına (148 m. uzunluk, 15 m. genişlik) Ankara (Rue d’Ankara) adını vermiştir. Türkiye, Ankara’nın en güzel caddelerinden Paris Caddesi’nin (2,5 km) adının bir küçük sakağa verilmesi konusunu gündemine hiç almamıştır. Paris’te “Rue de Constantinople” caddesi vardır ama “İstanbul Caddesi”
- Bunları yapmadan suya yazı yazmaya devam edersek, hiçbir sonuç alamayız. Çünkü “lafla peynir gemisi yürümez” diyen atalarımızın herhalde bir bildiği vardır.
Prof. Dr. S. Rıdvan Karluk