Şeyhler, dervişler ve müritler memleketi…Bir kadına araba kullanırsa günah olabileceğini düşündürten nedir? Ehliyet alıp araba kullanmak için bir ilahiyat hocasından onay alması gerektiğini düşündürten nedir?

Zülal Kalkandelen

Şeyhler, dervişler ve
müritler memleketi…


Arada bir kadınları hedef alan açıklamalarıyla gündeme gelen biri var: Nureddin Yıldız.

Sosyal Doku Vakfı Onursal Başkanı bir ilahiyatçı. Verdiği fetvaları fetvameclisi.com   adresinde yayımlıyor. Orada paylaşılan bir video düştü geçenlerde medyaya. Bir kadının sorusuna yanıt verirken şöyle buyurmuş:

Bir kadın İstanbul’dan Bolu’ya tek başına araç kullanarak veya başka bir kadının aracına binerek gidemez.”

Din hükümleri açısından kadının direksiyonda yanında mahremi yokken 90 km’den fazla araç kullanması yasakmış! ( Hangi dinin hangi hükümleri, O günlerde deve vardı, otomobil değil! N.K.) 

Yıl 2019. Bu olay Türkiye Cumhuriyeti’nde oluyor, kadınlara uygulanan araba kullanma yasağını geçen yıl kaldıran Suudi Arabistan’da değil! Kadının nasıl yaşayacağı, ne giyeceği ya da giymeyeceği, nasıl yürüyeceği, hangi saatte nerede olması gerektiği, hatta neler hissedeceği gibi birçok konuda açıklama yapma hakkını bu adamlara kim veriyor?
Bu sorunun çıkış noktası, kadınların erkeklerin emirlerine uyması gereken bir insan türü olduğu düşüncesine dayanan ataerkil sistemdir.

Kadın sömürüsü üzerine kurulu bu hegemonyanın dinciler tarafından sahiplenilmesi şaşırtıcı değil elbette. Aradan yüzyıllar da geçse cehaletin sürekli olarak topluma pompalanması için bu sömürünün hiçbir reform geçirmeyen din ile ilişkilendirilmesi gerekiyor.

Bastırılmışlığı kabulün nedenleri
Bence asıl şaşırtıcı olan, ilahiyatçıya soru soran kadının yaklaşımı. Nureddin Yıldız, kadının sorusunu videoda şöyle aktarıyor:

Bir bayan olarak ben araç kullanamam mı? Ehliyet alsam, araç kullansam, bu günah mı olur?

Bir kadına araba kullanırsa günah olabileceğini düşündürten nedir? Ehliyet alıp araba kullanmak için bir ilahiyat hocasından onay alması gerektiğini düşündürten nedir?
21. yüzyılda yaşayan yetişkin bir insan olarak böyle bir bastırılmışlığı kabul etmesinin ardındaki etken nedir?

Bir kadın bu ezilmişliği, bastırılmışlığı, sömürüyü nasıl böyle içselleştirebiliyor? Erkekler tarafından yönetilmeyi, sadece onların kurallarına göre yaşamayı nasıl kabul ediyor? Sınırlandırılmışlık duygusu ile nasıl baş ediyor?

Ataerkil toplumlarda yüzyıllardır oluşan gerici kültürde gelenekler ve cehalet, yobazlık ile kurgulanıyor. Bu yolla baskılanan kadın, korkunç bir cenderenin içinde dine uygun davrandığını ve böylece öteki dünyada cennete alınacağını düşünüyor.

Anahtar sözcükler belli:
Ataerkil kültür
Yobazlık
Gericilik
Cehalet
Sömürü
Dincilik

Karşı hamle hızlanmalı
Bu döngüyü kırmak için kız çocuklarının okutulması, sorgulayan bir mantığa sahip olmalarının sağlanması ve ekonomik özgürlüklerini ellerine almaları hayati önem taşıyor.
Kadının kendi bedeninin ve aklının tek sahibinin kendi ruhu olduğunun farkına varması gerekiyor.

Birtakım dinci vakıflar, internet üzerinde yayın yaparak, kitaplar basarak, söyleşiler düzenleyerek, yobaz eğitim kurumları için burslar vererek gerici kültürü besliyorsa, her türlü aracı kullanıp laik aydınlanma kültürünü güçlendirmek de hepimizin görevi.

Aksi halde şeyhler, dervişler ve müritler memleketi haline getirilen Türkiye Cumhuriyeti, akıl ve bilim çağında zifiri karanlığa teslim olacak!

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1594834/Seyhler__dervisler_ve_muritler_memleketi….html
This entry was posted in YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *