Özdemir İnce / 30 Haziran 2019 Pazar
Ne sihirdir ne keramet
Ne sihirdir ne keramet el çabukluğu marifet! Ne sihirdir ne keramet yalan söylemek marifet! Ne sihirdir ne keramet küfretmek marifet! Ne sihirdir ne keramet iftira marifet! Ne sihirdir ne keramet partizanlık marifet! Ne sihirdir ne keramet zenginleşmek marifet! Ne sihirdir ne keramet akraba kayırmak marifet! Ne sihirdir ne keramet cehalettir marifet!
Cumhuriyet, şer ve cehalet yuvası tekke ve zaviyeleri kapatmıştı, fesat ocağı tarikatları yasaklamıştı ama ortadan kaldıramamıştı. Zaten böyle bir şey mümkün değildir. Başta doğudakiler olmak üzere tamamı yer altına indi, Cumhuriyet ve uygarlık düşmanlarını yetiştirmeye başladı. Böylesine girişim ve oluşumları engellemek amacıyla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı 1950’ye kadar kış uykusunda işi idare etti; 2000’e kadar sağcı iktidarların dümen suyundan giderken irticayı palazlandırdı; 2003’ten itibaren dini göz küllemek ve maymuncuk olarak kullanan AKP’nin emrine girdi. Son 7 kitabımda bu şer cephesinin otopsileri yapılmıştır.
AKP’yi kuranlar ve onlara önderlik edenler Cumhuriyet ve devrimlerine, onun niteliklerine, çağdaşlaşmaya karşı ve düşman idiler. Referansları, İmam Gazalî’den (1058-1111) itibaren ictihat kapıları kapatılmış, dolayısıyla kirletilmiş, katledilmiş bir İslamdı. Böyle bir ortamda yetiştiler. Kökleri taa II. Mahmut düşmanlığına dayanır. Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF)’nın içinde gizlendiler; bütün milliyetçi ve sağcı partilerin içinde yer aldılar. Ve nihayet Necmettin Erbakan başkanlığında, hepsi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan kendi partilerini (Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet) kurdular. Koalisyon hükümetlerinde yer alıp iktidarın tadına baktılar. “Din, İman, Masa, Kasa” (Tekin Yayınları, 2016) tekerlemesi bu dönemde söylenmiş olmalı.
Fazilet Partisi’nin kapatılmasından (22.6.2001) sonra 14.8.2001 günü AKP kuruldu. Kurucular, Milli Görüş gömleğini çıkardıklarını dünyaya ilan ettiler. O zaman ben fakir “Milli Görüş gömlek değil fil derisidir, çıkarılamaz” diye yazarak namusumu kurtardım.
3 Kasım 2002 günü yapılan genel seçimlerde AKP’nin iktidara gelmesi “Ne sihirdir ne keramet, imeceyle iktidara gelmek marifet” tekerlemesiyle özetlenebilir.
Din ve imanı kullanarak masa ve kasayı ele geçirdiler ama devlet işlerini yönetebilecek bir kadroları yoktu. Baskın bir çoğunluğu imam-hatip mezunuydu. Bu mezunların bazıları Yüksek İslam Enstitüsü ya da İlahiyat Fakültesi bitirmişti. Lise fark sınavını veren kimileri de hukuk okumustu. Aralarında fen, matematik, ekonomi, felsefe okumuşlar yok gibiydi. Bunlar da Cumhuriyet sevgisinden yoksundular. TBMM kitabında yayımlanan özgeçmişlerinde, hiçbirinin imam-hatipte okuduğu, oradan mezun olduğu yazmaz. İlkokuldan sonra doğrudan üniversiteye geçilir.
Hiçbirinin genel kültürü, dış dünya pratiği, yeterli tarih ve ekonomi bilgisi, dış siyaset ve diplomasi deneyimi yoktu. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar bu türden insanlar arasından çıktı. Her türlü bürokrasiyi Fettullah cemaatine bıraktılar ve aralarında tam anlamıyla bir ortak yaşarlık (sembiyozis) hayatı başladı. Ancak, Fettullah cemaatinde de ekonomist, dış siyaset uzmanı, fen ve matematik bilgini yoktu. Bu faslı kapatmadan önce iki hususa dikkat çekmek istiyorum:
1- AKP göz yumdu ve Fetöcüler, 2002’den sonraki bütün seçimleri kopya ile kazandı.
2- Fettullahçılar ve AKP kodomanlarının yakınları üniversite ve polis okulları sınavlarını kopya ile kazandı. Böylesine yetersiz ve yeteneksiz kadro elbette Türkiye’yi batıracaktı, bütün sağlam yapılarını yıkacaktı.
1923-1950 arasındaki hükümet üyelerinin özgeçmişlerini inceleyin, tamamı alanlarında ciddi öğrenim görmüş uzmanlardı. Aralarında yetenek ve yönetim bilgileriyle dünya çapında bakanlar vardı. Özellikle ekonomi, milli eğitim ve dışişleri bakanları. Becerileri arasında sihir, keramet ve el çabukluğu yoktu.