Naci Kaptan / 27.06.2019
TSK üzerinde kurgulanan Ergenekon ve Balyoz operasyonlarından sonra, AKP iktidarı Milli orduyu parçalayarak politize etti. Asker yetiştiren tüm okulları askeri hastahaneler dahil kapattı. Yönetim kademesini de parçaladı, aralarındaki hiyerarşiyi terfi ve atanma hususlarını siyasi güce bağladı. Böylece liyakat unsuru yok edildi. Kışlaya siyaset sokuldu. Şimdi de tıpkı Balkan harbi sürecinde olduğu gibi ORDU TERHİS ediliyor. Aşağıda sayın Arslan Bulut’un önemli yazısı öncesi BALKAN HARBİNDE neler yaşadığımızı hatırlatmanın yararlı olduğunu düşündüm.
BALKAN HARBİ
Birinci Balkan Harbi, 8 Ekim 1912’de başlamış, 30 Mayıs 1913 tarihinde sona ermişti. Bu yedi aylık savaşta yüz binlerce sivil Müslüman katledildi.
Vahşi Bulgar askerleri Çatalca’ya dayandılar ve Edirne’ye girip kanlı çizmeleriyle Selimiye’yi kirlettiler, tahrip ettiler. Ve göçler, göçler, göçler… Neredeyse bütün Rumeli’yi kaybettik, Edirne’yi bile… Bu korkunç gerçek, bizim için yüz kızartıcı anlaşma olan Londra Muahedesi’yle resmiyet kazandı. Sadece Edirne’yi daha sonra geri alabildik.
Balkanlar’daki Osmanlı hâkimiyeti her şeye rağmen bir süre daha devam edebilir ve problemler kan dökülmeden çözülebilirdi. Ancak Hakkı Paşa hükümetinin 1910 yılında, bazı tarihçilerin haklı olarak “hamakat şaheseri” dedikleri Kiliseler Kanunu’yla Makedonya’daki Bulgar, Sırp ve Yunan azınlıkları arasındaki ihtilafta âdeta hakemliğe soyunması, böylece Balkan ittifakına yol açması felaketi çabuklaştırmıştır.
Öyle akıl almaz hatalar yapılmış ki, bugün bile okurken isyan ediyor insan. Rusya’nın Balkanlar’da savaş çıkmasına izin vermeyeceği yolundaki teminatına güvenilerek Rumeli’de yetişmiş yüz yirmi tabur askerin terhis edilmesi, Sırbistan’ın Almanya’dan aldığı gelişmiş topların Selanik Limanı’na çıkarılıp bizim demiryollarımızdan Belgrad’a nakline izin verilmesi, Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan’ın Osmanlı Devleti aleyhinde ittifak kurmak üzere yaptıkları görüşmelerin zamanında öğrenilememesi ve İttihatçı subaylarla İtilafçı subaylar arasındaki siyasî çekişmeler…
I. Balkan Savaşı
8 Ekim 1912 – 30 Mayıs 1913 tarihleri arasında Bulgaristan Krallığı, Sırbistan Krallığı, Yunanistan Krallığı ve Karadağ Krallığı’ndan oluşan Balkan Birliği, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki topraklarının çoğunu ele geçirdi. Arnavutluk da bağımsızlığını kazandı.
Osmanlı’nın savaşı kaybetme nedenleri
Trablusgarp Savaşı’nın çıkması (1911)
Balkanlar’da bir karışıklığın meydana gelmeyeceği fikriyle bölgeden,
200 taburluk (75,000 askerlik) bir kuvvetin terhis ettirilmesi.
Ordunun teçhizatının düşman güçlerden çok daha üstün olmasına rağmen birliklerin sabotaj ve baskınlara açık ileri mevkilerde mevzilendirilmesi, Sırbistan’ın, Almanya’dan satın aldığı ağır silahların Selanik Limanı üzerinden geçirilmesine şaşırtıcı bir biçimde izin verilmiş olması ve dolayısıyla Balkan Devletleri’nin silahlanması hususunda kayıtsız kalınması, Askerlikle politikanın, birbiri içine dahil edilmesi neticesinde İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensubu subay ve generallerin, sırf siyasi görüş farklılıkları sebebiyle birbirine yardımdan yüz çevirmesi.
Çok kısa zaman zarfında;
Osmanlı İmparatorluğu yüzbinlerce asker ve yılların çabasıyla elde edilmiş binlerce top ile silah stoklarını kaybetti. Savaş, çok sayıda Türk, Pomak, Arnavut ve diğer Müslümanların birçoğunun katline ve mecburen göçüne yol açtı. Balkanlar’daki nüfus dağılımı büyük ölçüde değişti.
Ordu tecrübesiz ve mesuliyet duygusundan uzak subaylarca idare edildiğinden Doğu ve Batı cephesi olarak iki tertipte savaşan Osmanlı Ordusu’nun ilk önce doğu kısmı Bulgarlar tarafından mağlup edilmiştir. Daha sonra Batı cephesiyle irtibatı kesilen Osmanlı Ordusu, Sırp ve Yunanlarla savaşan birliklerini de kaybetmiştir.
Arnavutların çoğu Osmanlı tarafında savaşırken, 1910’daki olaylar ve 1911’deki ayaklanma nedeniyle Arnavutların bir kısmı Osmanlı devletinin karşısında yer almıştır. Trakya Türkleri ancak 45,000 civarında bir seferberlik çıkarabilmiştir.
Öte yandan savaşın kısa sürmesi Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu ve Arap Yarımadası’ndaki birliklerinin bölgeye nakledilmesine dahi fırsat tanımamıştır.
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kultursanat/24667.aspxhttps://tr.wikipedia.org/wiki/Balkan_Savaşları
https://tr.wikipedia.org/wiki/Balkan_Savaşları
YAZIYA GELEN BİR KATKI
Prof.Dr. Siber Goksel / 30 Haz 2019
siber.goksel@gmail.com
Sayın Nacı Kaptan beyefendi,
Bu yazınızı okuyunca benim yazdığım eşimin ailesini anlatan kitabımın resmini koymayı ve kayınpederimin Balkan Harbi sırasındaki eşime söylediği sözü söylemeden geçemedim.
Kayınpederim Dr.Aziz Silivrili. Büyük büyük dedesi padişahın 4 seraskerinden biri Osman ağa. Onun oğlu Mustafa ağanın desandanı. Askeri doktor, harpte esir düşüyor.Yunan adasına yollanıyor. bir süre sonra orada doktorluk yaparak partili birinin yakınını tedavi ettiği için ilk esir değişimi ile mübadele edilip yurda dönüyor. kuvvaya katılıyor. vs. vs. Balkan harbinde doktor ve cephede .İlk ricatta bir asker geliyor. parmağı kopmuş. sarıyor. tedavi ediyor. “kahraman vs” diyorlar askere…ama arkadan öyle bir ricat başlıyor ki. omuzu kopanlar. şehit askerler.
Dr.Aziz Sofyada..”Para yok. cephane yok..Moral? Başlangıçta vardı. o da yok oldu”..”Koca Osmanlı Ordusu Ayastafonos’a kadar kaçıyor..Oysa Sofya’da geçit resmi için kıyafetler hazırlanmiş…éPeyker Paşa tabyası”..başta bizim ordu ilerlemiş..Dr Aziz “Sargı mahallini” kurmuş.bekliyor.İlk asker parmağı kopmuş gelmiş. “kahraman gazi” diye karşılanmış.Ama sonra kolsuzlar. omuzu kopanlar. ..Ağır yaralılar cephe gerisine hastaneye sevkediliyor Çatalca’ya, İstanbula.
Mekkare, yok,ağırlıklar yok,hepsi geriye, İstanbul’a gönderilmiş. Koca Osmanlı ricat halinde..Yolda sınıf arkadaşı Refik Saydam’ı görüyor..Nerede istasyon kurabileceklerini konuşuyorlar..Eşim derdi ki “babam bunları anlatırken ağlardı”…
Küçümsedikleri,. hafife aldıkları Bulgar’dan Yunan’dan kaçış..Birçok asker moral çöküntüsüyle tek kurşun atamamış..Ordu çürümüş.. O sıralarda ise İttihatçı subaylar daha örgütlenememiş. Balkan Payitahta yürüyor… Adam sırasına koymadıklarımız zafer naraları atıyor…….Eşimin annesi penbe hanım Silivi’den istanbul’a kaçıyor balkan tehlikesinden..Onlara “Silivri göçmeni” diyorlar.. Ne acı..kayınvalidem bunları yaşarken kayınpederim Dr Aziz savaşın içinde.. Düşman yeşilköye kadar gelmiş….böyle devam ediyor….ben bunları ve Silivri’yi anlattım kitabımda..
Sevgi ve saygı ile
Prof.Dr. Siber Göksel
BÜTÜN ORDULAR DAĞITILIRKEN
SİZ NE YAPIYORDUNUZ?
Arslan BULUT /27 Haziran 2019/ Yeniçağ
Kamuoyunu, 1 Haziran’da “Ordusu bozulmuş millet ne yapar?” diye uyardım,
“Yeni askerlik yasa tasarısı, Türkiye’nin ihtiyaçlarından kaynaklanmıyor.
Cumhurbaşkanına istediği kişi veya grupları askerlikten muaf sayma yetkisi de veren bu tasarı, Türkiye’yi ordu devleti olmaktan polis devleti olmaya götürmez mi? Tabii bu arada işgal edilmezse… Zira bu coğrafyada zayıflatılmış bir ordu ile ayakta kalamazsınız. Ordusu bozulmuş bir millet, yeniden ordu kurabilir ama bu arada kendisi de bozulmamışsa!” dedim.
11 Haziran’da, “Suriyelilerden özel ordu mu kurulacak? Milli ordu zayıflatılıyor, özel orduya yasal zemin hazırlanıyor. Suriyelilerden oluşan yeni bir özel ordu kurmak mümkün… Devrim muhafızları gibi… Bugün yaşayan Türkler, gelmiş geçmiş bütün Türklerden daha uyanık olmak zorundadır.” diye tekrar uyardım.
Güvenilir kalemler de benzer uyarılar yaptı.
Türker Ertürk, “Yeni askerlik yasası, iliklerine kadar garabet içeren, eşitlikçi olmayan, tarihimize ve gerçeklerimize ihanet eden, iyi niyetten uzak, Cumhuriyetle hesaplaşmaya çalışan, ülkemizin güvenliğine ve TSK’ya balistik füze ile saldıran bir hamledir” dedi.
Mehmet Ali Güller, “Ordunun yarısının terhis edilmesi ancak mütareke dönemlerinde görülür! Askerliğin 6 aya inmesi ve sürekli bedelli olması, pratikte askersizlik halidir! Ergenekon-Balyoz kumpasları ne ki, askerlik yasası, Türk ordusuna vurulmuş en büyük darbedir!” diye yazdı.
Sinan Meydan, “Farkında mısınız, Sevr’i uyguluyorsunuz Askeri okulların kapatılması, yeni askerlik kanunuyla askerliğin parası olana bedelli olmayana 6 ay yapılması, uzun vadede zorunlu askerliği kaldırma planı yani ‘Askersiz Türkiye Projesi’ Sevr’e birebir uyuyor.” diye uyardı.
Bütün bu uyarılara rağmen, yeni askerlik yasası kabul edildi!
TSK’nın asli görevi, terörle mücadele ve sınır güvenliği değildir.
Türk ordusu, Türk vatanını korumakla görevlidir.
Terhis edileceklerin yeri doldurulsa bile, hepsi “acemi” olacak!
Türklerin tek üstünlüğü ordu millet olmak idi, yok edilen budur!
Peki bu gidişin sonu nedir? Onu da okurumuz Muharrem Demiröz şöyle görüyor:
“Hani kutlu dava diyorlardı ya. Kutlu davaları hilafet! Projede ilk halife Fetullah Gülen idi. Sonra bu duruma itiraz oldu ve kavga çıktı. AKP de zaten bir proje ve ana proje, İslam dünyasını hilafet şemsiyesi altında ‘Majeste’nin himayesine almak’ ve bir süre sonra İslâmı, Hristiyanlığın bir kolu haline getirmek. Tabii bu arada Anadolu’yu ve dolayısı ile Orta Asya ve Doğu Akdeniz’deki zenginlikleri koruyan ‘Türk’ unsurunu da yok edip, ‘Anadolu’yu Batı’nın eline vermek.”
Beş milyon Suriyelinin getirilmesi de bu projenin gereğidir. Bu projeyi 2006 yılında Murat Çulcu, kitabında gündeme getirmişti. İngiltere, 20’nci yüzyılın başında, kendisine bağlı ılımlı bir halife şemsiyesinde İslam dünyasını 4’lü konfederasyon ile yönetmeyi tasarlamıştı. Bu projeyi Atatürk çöpe atmıştı. Şimdi ise Büyük Orta Doğu Projesi ile ABD uygulamak isteniyor. Yeni Askerlik Yasası da buna hizmet ediyor! Bu proje de çöpe atılacak ama orduların dağıtılmasının faturası yasayı kabul edenlere kesilecek!