Mehmet Nusret ….
Cübbe giydirdiler; başına sarık bağladılar. Kasımpaşa Büyük Cami’de öğle namazlarından sonra Kur’an okudu.Dinleyenler ağladı ve tecvid bilmesine şaşırdı.
Hafızdı ama yaşı küçüktü…Öyle ki annesi oruç tutmasını istemiyordu. Babası bile,sadece ramazanın ilk ve son günü oruç tutmasına izin verdi. Oysa o, çocukluğunda aksatmadan oruç tuttu…
Ve…
Ramazan’da kimi günler tekkede zikire katıldı.Üstünde beyaz bir entari, bir hırka, başında tepesi tuğralı bir arakiye vardı.Semahanenin ortasında on tane derviş dönüyordu; içlerinden biri Mehmet Nusret’ti…
Dervişler; yanaklarına uçları sivri şiş batırıyordu. Batıranlardan biri, Mehmet Nusret’ti. Çocukluğunu hiç yaşayamadı. Çember çevirmedi; zıpzıp, bilye almadı eline: uçurtma uçuramadı, körebe,elbende, uzuneşek, birdirbir oynayamadı. “Çocuk olmuş tek bir günüm yok” diyecekti yıllar sonra…
Hep define arayan babası, II. Abdülhamit hayranıydı. Mustafa Kemal’i sevmiyordu ve “Kör Kemal” diyordu! Çevresi de öyleydi; bağlı olduğu Çürüklük Dergahı şeyhinin oğlu Ankara’daki millicilerle savaşmak için Kuvay-i İnzibatiye yazılmıştı…
Oysa Galip Amcası, Kuvayı Milliye’den yanaydı. Garplılaşmadan yanaydı. Medeniyetten yanaydı. Yıllar sonra şöyle diyecekti: “Galip Amca olmasaydı beni okutup yetiştirmeseydi, ben bugünkü ben olamazdım..Anama ve ona çok borçluyum…”
Annesi, oğlunu hükümet mektebine (“Mekteb-i İptidaiye” ya da “İptidai Mektebi”) vermek istiyordu. Babası ise hükümetten gelen her şeye karşı idi. Oğlu, hafız, derviş ya da sarıklı hoca olacaktı…
O dönem, “tenassur” yani “Hristiyan olmak”, diye bir söz vardı; babasına göre hükümet mektebine gidenler, tenassur ediyor/ kafir oluyorlardı…
Osmanlı bitmiş, Cumhuriyet kurulmuştu…Babası nasıl kızmasın; Çürüklük Tekkesi şeyhinden “postnişin” icazeti almıştı; yani kendisi tekke kurabilecekti. Tam kuracakken Cumhuriyet tekkeleri kapattı..
Cumhuriyet, yıllardır işsizlik çeken Galip Hoca’yı Gebze’nin Balçık Köyü’ne öğretmen atadı. Öğrencisi Mehmet Nusret de Cumhuriyet sayesinde ilk parasını kazandı: 50 kuruş!
Yasaya göre, imamlar sınavdan geçecek ve sınavı veremeyenlerin imamlığı alınacaktı. Mehmet Nusret, Kasımpaşa pazar yerinin dibinde bir caminin imamına haftada 50 kuruşa Tecvid ve Arapça öğretmeye başladı.
Cumhuriyet, Mehmet Nusret’in yaşamını kökten değiştirdi; 1924’te İstanbul
Süleymaniye’deki devlet okulu Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi’ne üçüncü sınıftan başladı…
Ressam olmak istiyordu… Annesi ise deniz subayı olsun istiyordu…12 yaşında annesini veremden kaybetti. Son sözü; “Oğlum yatılı okuyor, gözlerim açık gitmeyecek” oldu…
Darüşşafaka…
Ve Kuleli Askeri Lisesi…
Mehmet Nusret subay çıktı.
Zamanla “Aziz Nesin” oldu…