DANİELE GANSER / GRİFİN YAYINCILIK
NATO’NUN GİZLİ ORDULARI
Dünyada soğuk savaşın doruğa çıktığı dönemde,İkinci Dünya Savaşı sonrası CIA ve MI6 tarafından 16 Avrupa ülkesinde kurulan NATO’nun gizli örgütlenmeleri anlatılıyor. İçlerinde Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkede esrarengiz olaylar meydana gelmiş.
Örneğin; Fransa’da İçişleri Bakanı ülkede gizli bir gölge ordu olduğunu kamuoyuna açıklar. Almanya’da tutuklanan aşırı sağcılar, esrarengiz koşullar altında suçsuz bulunur. İsveç‘te, polis sağcı tutuklular serbest bırakılır ve kendilerine yönelik suçlamalar esrarengiz biçimde düşürülür.Türkiye’de, ordu askeri darbe gerçekleştirir ve iktidarı ele geçirir. Gölge ordu kontrgerilla iç terör olaylarına girişerek yüzlerce insanı öldürür ve Başbakan Adnan Menderes’i idam eder. Cezayir’de yasadışı örgütler kurulur ve başkentte hükümetine karşı girişilen darbe başarısız olur.
İtalya’da gizli gölge ordu sessiz bir askeri darbeye dahil olur ve bir grup sosyalist bakan hükümetten çekilmeye zorlanır. Avusturya’da polis kuvvetleri bir madende bir silah zulası ortaya çıkarır ve İngiliz otoriteleri Avusturya’daki diğer 33 MI6 silah zulasının yerlerini tarif etmeye zorlar.
Yunanistan’da gölge ordu Yunan Savunma Bakanlığı‘nın kontrolünü ele geçirerek askeri bir darbe başlatır ve yönetimi sağcı bir diktatörlüğe çevirmiş. NATO’nun antikomünist gölge ordularının faaliyetlerini anlatan bu kitap, bugünün Türkiye’sini ve dünyasını anlatmaktadır.
Sovyetlerin tüm Avrupa’ya egemen olacağı endişesiyle Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü‘nü (NATO) kurulmuş. Sovyetler Birliği adıyla Doğu Bloku ise daha büyük miktarlarda ordu, tank, savaş uçağı, silah ve ekipman desteğine sahip olmuş. Burada asıl nokta, uzun yıllar boyunca, savaşta büyük sayıların kazanacağı düşüncesinin hâkim olması, dolayısıyla beklenen Sovyet tehdidi temelinde, Soğuk Savaş‘ın sıcak çatışmaya döneceği güne ilişkin planlarda, doğal olarak, Rusların Batı Avrupa’yı işgal etmelerine nasıl karşı konulacağı üzerinde durulmuş.
Nazi karşıtı direniş güçleri, 1939 ile 1945 arası dönemde hızla oluşturulmuş. Planlayıcılar daha iyi hazırlanmış ve donatılmış bir girişimin çok çok daha iyi sonuçlar vereceği düşünmüşler.Gölge şebekelerin yaratılmasında, Amerikan Merkezi Haber alma Örgütü (CIA) ile Birleşik Krallık Gizli Haber alma örgütü (SIS ya da MI6) kurucu misyona sahipmiş. Diğer belli başlı aktörler arasında bir dizi Avrupa ülkesinin güvenlik örgütleri bulunuyor. Tüm yapılarda Özdeş teknikler kullanılmış. İstihbarat örgütleri, işgalcilere karşı casusluk faaliyetleri yürütecek ya da düşman işgalini çökertecek seçkin ağlar kurmak amacıyla ciddi çabalar sarf etmişler.
CIA ve diğerleri, şebekeleri kurmak için, böylesi tehlikeli girişimlerin içinde yer almaya hevesli çok sayıda insanı devşirmişler, çoğunlukla ilk devşirilen ajanlara ya da şeflere, kendi alt birimleri için yeni ajanlar devşirme izni verilmiş. İstihbarat örgütleri bu ajanlara eğitim verdikleri, ayrıca silah, mühimmat, telsiz cihazları ve benzeri ekipmanların depolandığı gizli sığınaklar kurdukları ve haberleşme için çok özel kanallar inşa etmişler. Gizli ordular için yapılan devşirmelerin sayıları, bazı ülkelerde düzineleri, bazılarında yüzleri ve bazılarında binleri bulmuş.
Sovyet güdümündeki Batı Avrupa rejimlerinin çöktüğü, ancak Sovyetler Birliği’nin henüz dağılmadığı o kısa dönemde; İtalyan hükümeti ülkede böylesi bir ağların varlığını açıkladı. İzleyen yıllarda birçok Avrupa ülkesinde benzer ağların faaliyet gösterdiği birbiri ardına açığa çıkarıldı ve bir dizi ülkede de bunlar hakkında resmi soruşturmalar yürütülmüş. İstihbarat servisleri bu projeyi hayata geçirmeye başladığında ana fikir, hiç kuşkusuz, savaş kendilerini uyandırana kadar hareketsiz bir şekilde bekleyecek güçler oluşturmakmış.
Bazı uygulamalarda şiddete, hatta teröre başvuruldu ya da bu grupların ekipmanları, Soğuk Savaş‘ta üstlendikleri misyonu yerine getirmek üzere teröristlerin hizmetine sunulmuş. Daha kötüsü, birçok olayda polis ya da güvenlik güçleri, bu suçların hazırlayıcıların, Soğuk Savaş yeteneğini yitirmemek adına korumuş. Bu koruyucu tavır, Gladyo şebekelerinin faaliyetleri bırakın tersine üretkenlik seviyesine geçmeyi düpedüz tehdit haline geldikten sonra bile, on yıllar boyu şebekelere ilişkin bilgilerin etkin biçimde saklanmasıdır.
Hareketsiz kalmak üzere oluşturulan ağlar, politik nedenlerle harekete geçmiştir. Gladyo ajanlarınca yürütüldüğü olaylarla sabit; ama onları yönetenlerin verdikleri emirler gölgede kalmaya devam etmekte ve bu nedenle, ABD’nin Soğuk Savaş yıllarında sahip olduğu rolün boyuttan henüz belirlenememiştir.
Birleşik Devletler ‘de bilgi edinme hakkı yasası, hükümet belgelerine ulaşma konusunda önümüze adeta bir bulvar açıyor; ama bu süreç hem son derece yavaş işlediği, hem de yasa bu tür etkinliklerin gizli tutulmasına olanak tanıyan
birçok istisna içeriyor. Terörizmin küresel bir sorun haline geldiği bir çağda, Batı Avrupa ve ABD’nin, ortaklaşa bir çalışmayla terörizm yaratan ağlar kurduğunu öğrenmek, özellikle hayal kırıklığı yaratıyor.
Düşmanlık ve yapımlara hedef gösterilmekte yer alması gereken ülkeler aslında bizzat Birleşik Devletler, Britanya, Fransa, İtalya ve diğerleri olabilir.
Bu konuda gerçeğe ulaşabilmek için Gladyo öyküsünün tam olarak anlaşılması gerekir. Bu kitap, her şeyden önce, Gladyo‘nun genel hatlarını keşfetmek ve hâlâ eksik kalan son yanıtların önemini görmek için okunmalıdır.İtalya’da Soğuk Savaş boyunca CIA ve NATO bağlantılı, Gladyo kod adlı bir gizli ordu bulunduğunu anlaşılıyor. Soğuk Savaş boyunca 16 NATO ülkesinin tümünde varlık gösterdiğini fark ediliyor. 16 NATO ülkesinden silahlı kuvvetleri bulunmayan İzlanda’nın ve Sovyet sınırlarına hayli uzak kalan Kanada’nın göz ardı edilemiyor.
Ancak gölge ordularını analiz edecek ülke sayısının 14’e düşmesi sayesinde göreli bir rahatlama yaşayacağımı düşünürken, NATO’ya dolaylı yollarla bağlı gizli gölge ordularının dört ülkede daha Soğuk Savaş boyunca varlık göstermiş. Gizli savaşın uluslararası boyutları artık inkâr edilecek durumda değildi ve askeri skandal Batı Avrupa geneline yayılmış. NATO üyeliğinin coğrafi sınırları boyunca ilerledikten sonra Atlantik’in karşı kıyısına geçerek Birleşik Devletlere ulaşmış.
2000 yılında Gladyo ve İtalya’da gerçekleşen katliamları araştıran İtalyan meclis komisyonu ulaşılan kanıyı şu sözlerle aktaracaktı: Söz konusu katliamlar, bombalar ve askeri faaliyetler İtalyan devlet kurumlan bünyesindeki ve son zamanlarda keşfedildiği üzere Birleşik Devletler istihbaratıyla bağlantılı kişiler tarafından organize edildi, geliştirildi ya da desteklenmiş.
Sonuç olarak ilk önce soğuk savaşın devam ettiği dönemde Sovyetlerin tehlikeli göründüğü durumlarda gizli ordular kurulmuş. Bu tehlikenin bittiği ve tehlikenin olmadığı zaman gizli ordular ülkeler içerisinde esrarengiz olaylara neden olmuş.
http://kitapozeti.de/natonun-gizli-ordular/
Yeni Gladyo tarikatların üstüne kuruldu
Gladyo yapılanmasının temel dayanak noktası “komünizmle mücadele” ortadan kalkınca, bu örgütler sorgulanır hale geldi. İşte 1990’larda İtalya’da Gladyo’nun deşifre olması bu yüzdendir.
Gladyo, İtalyancada iki tarafı keskin, kısa kılıç anlamına gelen bir kelime. Dünya kamuoyu bu kelimeyi belki de ilk defa İtalyan savcı Antonio DiPietro sayesinde duydu. Savcı DiPietro, 1990’lı yılların başında ülkenin kalburüstü politikacılarına karşı rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları yürütürken,devletin derinliklerine yerleşmiş gizli bir örgütle karşılaşmıştı.
İtalya’da Gladyo adı verilen bu örgütün benzerleri, değişik isimler altında 1952 yılında itibaren tüm NATO ülkelerinde faaliyet gösteriyordu. Soğuk Savaş döneminde CIA tarafından kurulan bu örgütleringörünen amacı; Varşova Paktı’ndan gelecek bir saldırı sonrasında işgal altında kalan NATO üyesi ülkelerin topraklarını savunmak için cephe gerisinde halkı örgütleyerek gerilla direnişi başlatmaktı.
Perde arkasındaki gizli amaç ise; NATO ülkelerindeki politik gelişimlere müdahale etmekti. İşgal ve nükleer savaş tehdidi olan Soğuk Savaş döneminde, siyaset, iş dünyası ve bürokrasideki seçkinler, ülkelerinin Doğu Bloğuna yaklaşmasına sebep olabilecek bir sol hareketin yükselişini önlemek için Gladyo’nun yaptığı operasyonlara göz yumdular. Hatta desteklediler. Amaç, NATO ülkelerini “büyük koruyucu(!)” ABD’nin güdümünde-ekseninde tutmaktı.
Türkiye’yi olmayan komünizm tehlikesine karşı koruyacak bu yapının temelleri 1948 yılında atıldı. Aynı yıl aralarında Alparslan Türkeş’in de olduğu 16 subay, “özel harp” teşkilatını kurmak maksadıyla ABD’ye eğitime gönderildi. Türkiye, NATO’ya girdikten hemen sonra “özel harp kuvvetleri”, Seferberlik Tetkik Kurulu olarak ABD güdümünde yeniden yapılandırıldı. 1974 yılına kadar bu yapının tüm giderleri gizli bir ödenekle ABD tarafından karşılandı. Herkesin Gladyo diye bildiği yapının askeriye bünyesindeki kolu böylece doğmuş oldu.
ABD’ye “komünizmle mücadele eğitimi” için sadece askerler gönderilmemişti. Çeşitli burslar, fonlar, devreye sokularak, yüksek bürokratlar, güvenlik görevlileri, gazeteciler, sendikacılar, akademisyenler ve siyasetçiler de tornadan geçirilmişti. Böylece başta asker olmak üzere, güvenlik, dışişleri, adli ve eğitim bürokrasisinde bir Gladyo yapılanmasının temelleri atılmış oldu. Zamanla güçlenen ve devletin derinliklerine yerleşen işte bu yapılanma, Türkiye’yi ABD güdümünde tutmak için 1960’lardan günümüze, ülkede yaşanan tüm darbeler, faili meçhul cinayetler ve sokak hareketlerinden sorumludur.
YENİ GLADYO CEMAAT-TARİKAT EKSENİNDE KURULDU
Benzer şey Türkiye’de de yaşandı. PKK ile mücadele eden TSK; 1990’lı yılların başında ABD’nin örgütü desteklediğini keşfetti. Böylece “stratejik müttefiklik” meselesi sorgulanır hale geldi. Bu dönemde TSK, yeniden yapılanma kapsamında 1992 yılında Özel Kuvvetler Komutanlığını kurdu; “Özel Harp Dairesi”ni de (Seferberlik Tetkik Kurulu’nu da) buraya bağladı. Bu kurumun eski görevlilerinin birçoğuna son verildi, gizli mühimmat depoları kaldırıldı. Özel Kuvveler artık siyasete yön verme görevi olmayan, PKK’ya karşı mücadeleye odaklanmış, tamamen askeri bir birime dönüştü. Takip eden süreçte Türkiye’deki Soğuk Savaş dönemi Gladyo’su işe yaramaz hale geldi.
Gladyo türü yapılanmalar, Amerikan emperyalizminin sömürge ve yarı sömürge ülkeleri kontrol altında tutmak için icat ettiği vazgeçilmez araçlardır. Böylesine bir aracın yokluğunda Türkiye kısa sürede kontrolden çıkabilirdi. ABD derin devleti vakit kaybetmeden “yeni Gladyo”nun inşasına başladı. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yeni Gladyo yapılanması, din eksenli tarikatlar ve cemaatler üzerine kuruldu. Türkiye için seçilen örgüt Fetullah Gülen Cemaati’ydi.
O yıllarda askerler din eksenli örgütlenmeye karşı oldukları için işe MİT’den başlandı. “MİT’i sivilleştiriyoruz” kamuflajı altında, askerler istihbarattan bir bir uzaklaştırılırken yerine Cemaat mensupları dolduruldu. Bu çabalara paralel olarak,polis, yargı ve ordu içindeki kadrolaşma çalışmasına da hız verildi. CIA, yeni stratejisini dinci-laik çatışması üzerine kurmuştu. Devleti dindarlara teslim etme görünümünde yapılan operasyonlarda aslında milli unsurlartasfiye edilirken yerine kendi elemanları yani FETÖ’cüler yerleştiriliyordu.
GLADYO YAPILANMASININ NİHAİ HEDEFİ TÜM ÜLKEYİ YÖNETMEKTİR
Gladyo yapılanması, kamuoyunda yanlış bilindiği şekliyle sadece asker içinde bulunan veyahut Uğur Mumcu, Bahriye Üçok ve Necip Hablemitoğlu gibi kilit aydınları öldüren tetikçi bir örgüt değildir. Gladyo’nun amacı, ülke siyasetini yönlendirmek olduğu için bütün toplumu etkileme kabiliyetine sahip olması gerekir. Bu maksatla Gladyo, siyaset, yargı, üniversiteler, medya, asker ve polis gibi kilit kurumların tamamında yuvalanmış ve aynı anda, aynı amaca yönelik hareket etme kabiliyetine sahip bir örgüttür.
Örneğin Balyoz adıyla bilinen kumpas dava, Gladyo operasyonlarının en güzel örneklerinden biridir: Asker içindeki Gladyo elemanları sahte delilleri üretmiş ve tasfiye edilecekleri belirlemiştir. Polis içindeki elemanlar kovuşturmaları yapmış; yargı içindeki savcılar delilleri eliyle koymuş gibi bulmuşve olmayacak iddianameler hazırlamıştır. Hâkimler delillerin sahte olduğunu bilmelerine rağmen bunlara doğru muamelesi yapmıştır. TÜBİTAK ve Adli Tıp’daki örgütün sözde bilim adamları, sahte raporlar hazırlamış; bu arada örgütün medya organları ve medyadaki tetikçileri, kamuoyu oluşturmuş, istihbarat birimlerindeki elemanlarsiyasilere sundukları raporlarla onları yanlış yönlendirmiştir. Böylece toplumun çok büyük bir kesimini uzunca bir süre için kandırmakmümkün olmuştur. 17-25 Aralık da Gladyo operasyonlarının bir başka örneğidir. Bu manada FETÖ, Türkiye’deki Gladyo’nun adıdır.
YENİ GLADYO DA ÇÖZÜLÜYOR
Şimdi gelelim sadede. Komünizmle mücadele prensibi çerçevesinde ilk defa hayata geçirilen Gladyo mekanizması, Soğuk Savaşın bitmesiyle önce İtalya’da deşifre olmuş sonra bir dönüşüm geçirerek tüm dünyada yeniden cemaat-tarikat ekseninde örgütlenmişti. Bu sefer bu yeni örgütlenme, ilk defa Türkiye’de deşifre oldu. FETÖ elemanları, devletin tüm kurumlarından hızla temizleniyor.
Şimdi akla şu sorular geliyor:
– 1990’larda kılık değiştirerek, Türkiye’de FETÖ adında örgütlenen bu Gladyo yapılanması acaba diğer ülkelerde hangi cemaat ve tarikatlar içinde örgütlenmiştir?
– Darbe girişimi sonrası; “TSK’da, ABD’nin en yakın müttefiki önemli sayıdaki subayhapse atıldı”diyen, ABD özel operasyonlar eski komutanı, şimdi ise ABD Merkez Kuvvetler komutanı olan Org. Joseph Votel, acaba Mormon mudur?
– 13’üncü Dalai Lama’yı ABD niçin himaye etmektedir?
– Arap Baharında neler olacağını Tunus’taki ilk hareket başlamadan 3 ay önce bilen şimdi ise hayatta olmayan Nakşibendi Şeyhi, Nazım Kıbrisi’nin dergâhı halen New York’ta mıdır?
– Almanlar, ABD merkezli Scientology tarikatının ülkelerindeki yapılanmasının ulaştığı boyutu artık tehlike olarak mı görmektedirler?
– Batılı ülkelerin neredeyse tamamı, Türkiye’de tankların altına yatan halkın bu büyük demokrasi zaferini niçin görmemezlikten geliyor?
Bu soruları artırmak mümkün. Uzun lafın kısası; şuan Batılı elitlerin tamamıpanik halindedir. Çünkü Tükiye’deFETÖ’nün çözülmesi diğer ülkelerdeki benzer yapılanmanın çözülmesinin önünü açacaktır.Anlayacağınız Avrupa’da demokrasiyle yönetildiklerini zanneden sıradan insanlar,zamanla demokrasi görünümlü Gladyo oyunlarına başkaldıracaktır. Avrupa’da bu başkaldırının ilk olarak ABD ile ekonomik rekabet halinde olan AB’nin lideri konumundaki ülkesi Almanya’da olması beklenir.
Son söz olarak şunu söyleyelim; ABD, Fetullah Gülen’in iadesini geciktirdikçe tüm dünyada sistemin deşifre olmasını hızlandıracaktır.
Osman Başıbüyük / Odatv.com