Kemal Rastgeldi / 23.03.2019
BEKA SORUNU
Oy uğruna halkımızın gözünü korkutma, kutuplaştırma, düşmanlaştırma kampanyasının alevlerini körüklemek için (ölüm kalım anlamına gelen) beka kelimesi de nihayet devreye sokulmuş bulunuyor.
Avrupa’daki bilimsel ve teknolojik gelişmelere dinsel bağnazlık yüzünden ayak uyduramayan Osmanlı birinci dünya savaşında gerçek beka sorunu ile karşılaşmıştır. İmparatorluk parçalanmış olsa da başta Atatürk ve Onun kumandasındaki ordu sayesinde şimdiki sınırlarımız dahilinde yeni bir devlet kurulabilmişti fakat başta irticai isyanlar genç Cumhuriyet için tehdit ve tehlike olmayı sürdürmüştür.
Laik eğitim sayesinde dine dayalı isyan tehlikesi büyük ölçüde uzaklaştırılsa da Menemen, Maraş, Sıvastaki gibi kanlı olaylar irticanın uygun ortam için pusuda bekleyip fırsat kolladığını göstermiştir. Fırsat kollayanlar arasında, Laik Cumhuriyet yerine (İran’da Humeyni gibi mollalar, imamlar rejimi) bir İslam Devleti kurmak isteyen FETÖ örgütünün başarılı olması halinde “beka”nın ne anlama geldiğini somut şekilde görecektik.
Oysa Türkan Saylan, Aziz Nesin, Uğur Mumcu gibi yürekli aydınlarımız yıllarca feryat ederek Fethullahın sinsi hazırlıklarını, hain amaçlarını yetkililere duyurmaya çalışmıştı. Dine dayalı siyaset yürüten AKP ve başındaki “kindar imam”, tüm uyarılara rağmen, Fethullahçıların başta Ordu, Emniyet, Eğitim, Adalet olmak üzere tüm önemli kurumlara sızmasını desteklemiştir.
Bu kez başarısız kalan darbeden sonra isyancılara karşı savaş açılmış gibi görünse de, başka dinci örgütler büyümeye, güçlenmeye, halkımızı Allahla kandırmaya devam etmektedir. Eğitimdeki dinselleşme ve Diyanetin laiklik karşıtlığı da buna eklenince beka sorununun kaynağı somut şekilde ve en çok da bizzat T. Erdoğanın şahsında belirginleşmiş olmaktadır.
Dincilik yanında (özellikle Kürt vatandaşlarımıza karşı) aşırı ırkçılık güden ve muhalefeti (başta CHP) terörist, PKK destekçisi gibi gören Devlet Bahçeli beka sorununun diğer kaynağıdır.