NASIL BİR STRATEJİK ORTAKLIK VE OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE

Naci Kaptan / 10 Mart 2019

NASIL BİR STRATEJİK ORTAKLIK 
VE OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE 

Rockefeller Başkan Eisenhower’a 1956’da yazdığı mektubunda Türkiye için “Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur” diye yazıyor ve ABD’nin Türkiye’ye Marshall yardımını arttırarak Türkiye’ye daha kolay gireceğini ve siyasetini kontrol edebileceğini belirtiyordu .

Planlar Rockefeller‘ın önerdiği gibi yürüdü. Atatürk’ün ölümünden sonra iktidara gelen tüm hükümetler ABD’nin etkisinden kurtulamadı. Hatta ABD siyasetin düzenlenmesine ve iktidara kimin geleceğine karar verir oldu .  Gerektiğinde darbe planladı .Türkiye’de ekonominin demokrasinin ve yargının güçlenmesine , eğitimin çağdaşlaşmasına da izin verilmedi. Halk komünizm ile korkutuldu.

Daha kolay yönetilebilmek için toplumun tümüne egemen olacak ILIMLI İSLAM modeli dayatıldı . Bir lokma bir hırka , ahrette huriler vaad edilerek insanların dünya yaşamından beklentileri azaltıldı . Sanki diğer günler “hayırsızmış” gibi “Hayırlı cumalar” söylemi yaygınlaştırıldı. Kandil kutlamaları öne çıkartıldı. Siyasi amaçla ve yanlış tarih seçimiyle peygamberin doğum günü kutlaması yaratıldı. Ulusal bayramlar toplum belleğinden silinmeye başlandı. Toplum emperyalizmin istediği gibi dönüştürülüyor ve DİN/İNANÇ olguları DİYANET üzerinden bu dönüşüme  aracı kılınıyordu.

Aşağıdaki yazıda başlık olarak Amerika ile YENİ KRİZ KAPIDA yazılmış. Aslında bu var olan krizlerin devamıdır . ABD ile Krizlerin en bilinenleri 1964 ve 1974’teki Kıbrıs krizleriydi. Ardından Amerika Birleşik Devletleri başkanı Lyndon B. Johnson tarafından Türkiye başbakanı İsmet İnönü’ye 5 Haziran 1964 tarihinde gönderilen, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesini önlemek amacıyla ve kaba bir üslupla yazılmış Johnson mektubu geliyordu.Mektup ambargo tehditi içeriyor ve Amerikan silahlarının Kıbrıs’ta kullanılmamasını talep ediyordu.

TCG MUAVENET MUHRİBİNİN VURULMASI 

Krizin düşmanlığa döndüğü görünür başlangıç tarihi 1992’dir  TCG  Muavenet’ muhribinin 2 Ekim 1992 tarihinde Display Determination-92 (Kararlılık Gösterisi-92) adlı NATO tatbikatı sırasında Ege’de ABD uçak gemisi Saratoga’nın ateşlediği 2 adet Seasparrow hava savunma füzesiyle vurulmasıyla Türkiye-ABD ilişkileri  olumsuz anlamda ivme kazanmaya başlamıştır. Bu olayda gemi komutanı dahil 5 denizcimiz şehit oldu. ABD olayı KAZA olarak niteledi ve gerçek bir soruşturma yapmayarak olayı kapatma yoluna gitti.Olayda kullanılmış olan Seasparow füzelerinin kaza ile ateşlenmesi hiç bir şekilde olası değildir ayrıca 2 füze kullanılmış olması da KAZA savını geçerli kılmıyordu .

HUZUR HAREKATI (Operation Provide Comfort)
KUZEYDAN KEŞİF HAREKATI (Operation Northern Watch)

ABD , Muavenet Muhribine yapmış olduğu saldırı ile 24 Temmuz 1991’de “Huzur Harekatı-2” (Operation Provide Comfort-2) adıyla  ABD tarafından güneydoğuda  kurulmuş  olan Çekiç Güç’e karşı bir direnç oluşmasını engellemek için bir güç gösterisi yapmıştı. Çekiç güç ile bölgede oluşturulacak 2. bir İsrail Devletinin tohumu Kürt Bölgesi olarak atılıyordu . Türkiye bu operasyona baş kaldırmamalıydı .

Bu operasyonda ABD, İngiliz ve Fransız uçakları birlikte görev aldılar. Huzur Harekatı operasyonu resmen 31 Aralık 1996’da Türk hükümetinin talebiyle sona erdirildi. Onun yerine 1 Ocak 1997 tarihinden itibaren Irak’ın kuzeyindeki uçuşa yasak bölgede havadan keşif ve önleme faaliyetlerini kapsayan ABD, İngiltere ve Türkiye’nin hava unsurlarının dahil olduğu Kuzeyden Keşif Harekatı (Operation Northern Watch) başlatıldı. Kuzeyden Keşif Harekatı 21 Mart 2003’te Irak Savaşı nedeniyle sona erdirildi

ABD başta olmak üzere müttefik ülkelere verilmiş olan bu operasyon yetkisiyle Güneydoğuda PKK ve Irak kuzeyinde ayrılıkçı Kürt unsurlar desteklenerek güçlendirildi. Türkiye kendi ayağına kurşun sıkıyordu .Birleşik Görev Gücü’nün varlığı Türkiye’de çeşitli tartışmalara neden olmuştur. Başta yasal dayanağı olmak üzere Birleşik Görev Gücü gölgesindeki otorite boşluğunda Kuzey Irak’ta Kürt devletinin kurulmasına şemsiye olması ve PKK’nın yeniden canlanmasına ortam sağlanması başlıca tartışma nedenleri oldu.

14 Ocak 1992 günü basında çıkan haberlerde, Cudi Dağı’nda kıstırılan PKK’lılara Diyarbakır’dan kalkan ABD helikopterlerinin malzeme attığının, Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edildiği yazıldı. Bir askeri tim olay yerine PKK’lılardan önce ulaşarak 27 çuvalı ele geçirmiş, çuvallardan giyecek ve yiyecek çıkmıştı. Bu olaydan sonra Amerikalılar olayı doğruladılar; ancak malzemelerin yanlışlıkla atıldığını söylediler.

17 Şubat 1993 tarihinde Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis şehit edildi. ABD’nın Kürt projesine engel olduğu için  CIA operasyonuyla katledildiği yazıldı. Uçağına yapılan suikastla hayatını kaybeden Bitlis, geleceğin Genelkurmay Başkanı adayıydı. Kürt meselesinde, ABD’nin bölgede çevirdiği oyunları fark eden Bitlis, bunu bölge ülkeleri ve güçleriyle işbirliği yaparak bozmaya çalıştığı için öldürüldüğü iddia edildi. Gözdağı vermek devam ediyordu !!

TEZKERE MESELESİ – ÇUVAL OLAYI VE TÜRKİYE ÜZERİNDE İSTİKRARSIZLAŞTIRMA OPERASYONLARI 

FETÖ’nün yıllar önce önünü açan eski CIA Türkiye Şefi Graham Fuller 2008’de şöyle diyordu : “Gelecek ne getirirse getirsin, bir şey kesindir: O eski öngörülebilir ve sadık ABD müttefiki Türkiye tarihe karışmıştır.” Bugünlerde PKK PYD ve FETÖ nedeniyle iki ülke tarihinin en derin krizini durduk yerde yaşamıyor. Bu ABD’nin bilinçli tercihidir. Türkiye’yi eski çizgisine getirmek için TSK’nın liyakatli , birikimli Yurtsever kadrolarının tasfiyesi gerekiyordu . Pandoranın kutusu açılmıştı.

Çuval olayı (The Hood event) 

4 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde karargâh kurmuş bulunan (bir binbaşı komutasında) 11 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun ve Türkmen mihmandarlarının Irak’taki işgal kuvvetlerinin bir parçası olan Amerikan 173. Hava İndirme Tugayı’na bağlı askerlerce ve yanlarında peşmergelerin de bulunduğu bir ortamda, sürpriz bir baskın sonucu derdest edilmeleri ve başlarına çuval (kukuleta) geçirilmek suretiyle götürülüp 60 saat süresince alıkonularak sorguya çekilmeleri hadisesini tanımlamak için kullanılan terimdir.

ÇUVAL OLAYININ nedeni ; ABD başkanı George W. Bush ve yardımcısı Dick Cheney’in ekibini oluşturan Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI, American Enterprise Institute) kuruluşundan ABD Savunma Bakanlığı’na getirdiği şahinler (Neo-Conlar) adıyla anılan kişilerin Irak’ı işgal etmek istemesi ve Türk hükümetinden ABD silahlı kuvvetlerinin Kuzey Irak’a serbest geçiş yapabilmesi ve Adana’da bulunan İncirlik Hava Üssü’nün Amerikan keşif ve ağır bombardıman uçaklarına açılması talebinin TBMM tarafından 1 Mart tezkeresi olarak adlandırılan tezkere ile reddedilmesidir.

Operasyon için ABD’nin en önemli millî bayramı olan 4 Temmuz (Bağımsızlık Günü – Independence Day) tarihinin seçilmiş olması, günün Cuma’ya denk gelmesi, bu şartlarda konuyu süratle ve diplomatik tarzda çözüme kavuşturabilecek yetkili Amerikan makamlarına ulaşmanın uzun sürmesi ve Türk askerlerinin bu yüzden 60 saat gözaltında bekletilmeleri, Amerikan askerlerince küçük düşürücü kasıtlı hareketlere başvurulmuş olması, “Çuval hadisesi”nın bir provokasyon olduğu görüşlerinin dile getirilmesine sebebiyet vermiştir.

Bu olayın sonrasında ise Irak’taki direnişin uzaması, işgalin ABD Hazinesine 3 trilyon dolar’a patlaması, Amerikan dolarının büyük değer kayıpları ve petrol fiyatlarının kısa zamanda varil başına 20 dolardan 100 dolara çıkması neticesinde Bush’un Cumhuriyetçi Parti’sinin 2006 Meclis ve Senato seçimlerinde yenilgiye uğraması sonucunda ABD Savunma Bakanlığı’na Robert Gates getirilerek, Neo-conlar tasfiye edilmiştir.

Şimdi sizlere bu olayın perde arkasını İslamcı Türk yazar Ahmet AKGÜL’ün 2007 yılında basılmış olan “AKP İntihara Gidiyor” isimli kitabının 278 -279. sayfalarından ve Ahmet Akgül’ü bire bir destekleyen CIA türkiye uzmanı Henri Barkey’in ağzından aktaracağım.

ÇUVAL OLAYINA IŞIK TUTANLAR

* Yazar Ahmet Akgül – Çuval olayını Tayyip planladı! (2007)
“Kuzey Irak’ta, askerlerimizin başına çuval geçirmelerini ve Genel Kurmayı zor duruma düşürmelerini, Amerikalılara biz söyledik.” Wolfowitz Türk ordusunu bizimkilerin teklifi üzerine cezalandırmaya karar verdi.” Tayyip Erdoğan ve ve Gül’le paylaşıldı, onlar da “olur” dediler !!!

* Henri Barkey – AKP ile anlaşarak Türk Ordusu’nu kafesledik (2012 )
Utah Üniversitesi’nde konferans veren CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey, AB üzerinden yapılan derin operasyonu bu ifadeyle tanımladı.

ABD VE PYD / PKK / SİLAH DESTEĞİ

Sözde müttefik ABD’den PYD’ye 20 bin tır silah

İdlib’deki krizin çözülmesini engellemeye çalışan ABD, dikkat dağıtarak bölgedeki maşası PYD’yi silahlandırmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde PYD’li teröristlere 300 TIR silah gönderen ABD yönetiminin; son 6 yılda kanlı örgüte 20 bin 700 tır silah, 2 bin uçak dolusu ise mühimmat verdiği belirlendi.Pentagon başta olmak üzere ABD kurumları, Türkiye’ye karşı ikiyüzlü oynamaya devam ediyor. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü PYD/PKK’ya ağır darbe indirdikçe; sözde müttefik ABD, PYD/ PKK’ya desteğini artırıyor.

Yeni üs kurmanın plânını yapıyor
Suriye’deki proje terör örgütü PKK/PYD’nin başta Münbiç olmak üzere işgal ettiği bölgelerden çekileceğine ilişkin sözler veren ABD, bu sözün aksine teröristlere yeni silahlar göndererek alçak bir politika izliyor. DEAŞ’a karşı savaşıyor maskesi altında PYD-YPG’yi modern silahlarla donatan ve her türü desteği veren ABD yönetiminin terör sponsorluğu milyon dolarları aşıyor. Donald Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşerek “PYD’ye yardımı keseceğiz” demesinden sadece 3 gün sonra, PYD’ye silah gönderen ABD’nin petrol havzalarındaki hakimiyetini kesinleştirmek için Deyr ez-Zor bölgesindeki Şaafa köyünde yeni üs kurmaya çalıştığı bilgisine ulaşıldı.(Yeni Akid 25 Kasım 2018)

TRUMP VE EKONOMİK SAVAŞ

ABD Başkanı Trump’tan Türkiye’ye tehdit – 14 Ocak 2019
ABD Başkanı Trump Türkiye’nin Suriye’deki Kürtleri vurması halinde ekonomik açıdan mahvedeceğini “harap” olacağını söyledi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ise ABD’nin stratejik ortaklığa itibar etmesini beklediğini söyledi. Sözcü Kalın hangi STRATEJİK ORTAKLIK’tan bahsediyordu !!!

PEKİ ERDOĞAN NE DEDİ ?

İçeride kendisine muhalif olan herkese esen , yağan , dava açan , tutuklatan Erdoğan bu kadar ağır söze hiç bir şey diyemedi. Türkiye’yi ekonomik olarak mahvedeceğim diyen Trump’ı telefonla arayarak ;

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump ile telefonda görüştü. İkili ilişkilerin yanı sıra Suriye’de yaşanan son gelişmelerin ele alındığı görüşmede, Erdoğan, mevkidaşının Suriye’den çekilme kararını memnuniyetle karşıladıklarını ifade etti. Erdoğan, bu çerçevede Türkiye’nin, NATO’da müttefiki olan ABD’ye her türlü desteği vermeye hazır olduğunu hatırlattı. Bölgede otorite boşluğu meydana gelmemesi için Münbiç Yol Haritası’nın tamamlanması, ayrıca çekilme kararının hayata geçirilmesini engellemek isteyen unsurlara fırsat verilmemesi gerektiğini vurgulandı…”

Diye konuştuğu basına yansıdı …Hani DİK DUR diyorlar , DURMUŞTU valla… Alttan alttan Trump’ın sözünü yedik ve ulusal onurumuz zedelendi. MAHVEDERİM diyen adama hak ettiği yanıtı veremedik. Eğer ülkeyi TEK ADAMA teslim ederseniz ve bu kişinin bagajı nedeniyle sıkıntıları varsa NETİCE BUDUR. Eğer parlamento , Meclis var olsa idi inanıyorum ki iktidar ve muhalefet partileri bir araya gelerek hem gereken yanıtı verirler hem de STRATEJİK ORTAKLIKTAN vaz geçilirdi.

SONUÇ ;

Amerika hiç bir zaman Türkiye’nin STRATEJİK ORTAĞI , müttefiği  değildir. Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’yi Marshall Planı’na dâhil etme kararından sonra, söz konusu yardımdan yararlanabilmek için 4 Temmuz 1948 tarihinde ABD ile Ekonomik işbirliği Anlaşması imzalandı.Marshall yardımı başladı .ABD böylelikle Türkiye’ye girdi ve bir daha da çıkmadı . Özetle ABD ile hiç bir zaman müttefik , stratejik ortak olmadık . Marshall’dan bu yana OLTADAKİ BALIĞIZ .

Naci Kaptan / 10 mart 2019

AMERİKA İLE YENİ KRİZ KAPIDA

Necdet Buluz
necdetbuluz@gmail.com

Her geçen gün iyileşmesi beklenen Türkiye Amerikan ilişkileri tam tersi giderek daha da gerginleşmeye başladı. Sorunların biri bitmeden diğer geliyor. Sıkıntı büyüyor. Suriye’deki durum da ki ülke ilişkilerini daha kritik bir konuma sürüklüyor. Şimdi ise yenisi kapımıza dayandı.

Türk-Amerikan ilişkilerinde sorunlu bir yılı geride bırakan Ankara ve Washington, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 sistemlerini satın alma kararı ve ABD’nin bu adıma yaptırımlarla karşılık vereceğine dair güçlü mesajlar göndermesi ile yeniden gergin bir döneme girdi.

Ekonomi konusunda bazı analistlerin şu görüşlerini önemsemek gerekiyor:
“Yeni Brunson krizi” olarak adlandırdığı süreçte diplomatik manevra alanı daralan Ankara, uzun menzilli hava ve füze savunma ihtiyacını karşılarken Rusya ve ABD arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor. ABD’nin savunma yaptırımlarını hayata geçirmesi durumunda Türkiye savunma/taarruz kapasitesinin zarar görmesi riskiyle karşılaşabileceği gibi Brunson krizinde olduğu gibi bu adımın piyasalar üzerindeki psikolojik etkisi de olumsuz sonuçlar doğurabilir.”

ABD yönetiminin “terör örgütleriyle bağlantıları olduğu” suçlamasıyla Türkiye’de tutuklanan rahip Andrew Brunson’ın serbest bırakılmaması halinde Türkiye’ye ciddi yaptırımlar uygulayacağı yönündeki açıklamalarının yarattığı endişe Ağustos ayındaki kur krizinin en önemli etkenlerinden biri olmuştu. Brunson’ın serbest bırakılarak ülkesine dönmesi ve ABD’nin Suriye’den çekilme kararının Ankara’da olumlu karşılanması ilişkilerde sorunların geride bırakıldığını düşündürmüştü.

Ancak Washington, S-400’lerde teslimat tarihlerinin yaklaşması ile Ankara’ya uyarılarını artırdı. ABD ordusunun Avrupa’daki güçlerinden sorumlu General Curtis Scaparrotti, Türkiye’nin S-400’leri satın alma planlarından vazgeçmemesi halinde ABD’nin F-35 savaş uçaklarını Türkiye’ye satmaması gerektiğini söyleyerek yeni krizin en net mesajlarından birini verdi.

Amerika ile yaşanan gerginliğin, yeni bir ekonomik krizi da körükleyebileceğine dikkat çekiliyor.Emekli diplomat Uluç Özülker, S-400 sistemlerinin NATO ile uyumlu sistemler olmadığına dikkat çekerek “ABD ile Rusya’nın bir bilek güreşi içinde tekrar silahlanma yarışına girme arefesinde oldukları bir dönemde ABD yeni devreye soktuğu F-35’leri riske atmak gibi bir düşünceye sahip olmadığını ifade ediyor… Benim görüşüm ABD bu yaptırımı uygulayacaktır. Rusya ve ABD arasında sıkıştık kaldık. Şimdi ‘Vazgeçtim, ben S-400 almıyorum’ deseniz, bu Türkiye-Rusya ilişkilerini de ciddi şekilde etkiler” diyor.
Şu noktaya dikkat:

ABD Kongresi’nde 2017 yılında onaylanan ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) Rusya savunma sanayi ve istihbarat servisleriyle iş yapanlara yaptırım uygulanmasını öngörüyor. ABD ilk kez geçen yıl Eylül’de Rusya’dan Su-35 savaş uçağı ve S-400 hava savunma sistemi satın alan Çin’e CAATSA yaptırımlarını uyguladı.

Analistler, ABD’nin S-400 alımı nedeniyle uygulayabileceği yaptırımların sadece F-35 projesini değil, savunma sanayiinde başka işbirliklerini de etkileyebileceğini belirterek bunun Türkiye’nin savunma ve taarruz kapasitesi açısından yaratacağı olumsuz etkilere dikkat çekiyor.

ABD Başkanı Trump’ın hem ABD’li rahip Andrew Brunson Türkiye’de tutuklu iken ekonomik yaptırımları gündeme getirmesi hem de Türkiye’nin Suriye’de Kürt grupları vurması durumunda “ekonomisinin mahvolacağı” yönündeki açıklamalarının TL’de neden olduğu değer kaybı piyasalarda ciddi bir sarsıntı yaratmıştı.

Piyasalar yaklaşan S-400 krizini de yakından takip ederken, Reuters’a konuşan bir bankanın döviz masası işlemcisi “Seçim öncesi ABD Türkiye ilişkilerinin tartışıldığı ve ‘yeni Brunson S-400 mü olacak’ sorunun tartışıldığı bir dönemde TL için iyimser olmak zor” değerlendirmesinde bulundu.

Özetleyelim:
Daha önce Brunson krizi ile yaşanan ekonomik krizin yenide yaşanmaya başlanması ile Türkiye ekonomi bakımından tam bir dar boğaza girebilir. Bunun önlenebilmesi için çok dikkatli hareket edilmesi gerekiyor.Zaten Başkan Trump, daha önce yaptığı açıklamada Türkiye ekonomisini çökertebilecek kararlar almaktan kaçınmayacaklarını duyurmuştu.

Gelinen bugünkü noktaya baktığımızda Trump ve ekibinin Türkiye’nin dostu olmadığını görüyoruz. Bu konuda yazdığımız yazılarda da Washington’da Türkiye’yi daha önce savunanların bile şimdi tam bir Türkiye düşmanlığına döndüğünü anımsatmıştık.
Temennimiz yaşanan krizin derinleşmemesidir.

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Bölücü KÜRTÇÜLÜK, BOP, SİYASİ TARİH, TERÖR, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *