Süleyman Çelik
scelik44@gmail.com
18.02.2019
İktidar ve Muhalefetin
Ayırdında Olmadığı BEKA!..
Ülkede gündem “beka” oldu…
Ortaya Devlet Bahçeli attı; geçmişte “ihanet” ile suçladığı AKP’ye şimdi neden “stepne olduklarını”, düşünen partilileri susturmak için, “mesele devletin bekası” dedi!..
Sağcı partilerde sorgulama yerine “lidere sadakat” geleneği olduğu için, kimse “ülkeye ihanet eden parti ile beka meselesi nasıl çözülecek?” diye sorgulamadı; “öyleyse sorun yok” dediler ve Bahçeli’yi alkışlamayı sürdürdüler!..
Paradoks olsa da propaganda çalışmalarını en bilimsel şekilde yapan parti AKP. Bu konuda imamlardan değil, iyi eğitim almış uzmanlardan yararlandığı/ reklam şirketlerinden profesyonel destek aldığı, hatta geçmişte (belki hala) yabancılarla da çalıştığı bildiriliyor. Bu nedenle “beka” konusunun iş yapacağına karar vermiş olacaklar ki Bahçeli’nin söylemine dört elle sarıldılar; muhalefet partilerini, “zillet”, “illet” ittifakı diyerek aşağılamaya ve FETÖ/ PKK işbirliği ile suçlamaya, dış güçleri de bunlara ekleyip, “yerel seçimleri kazanamayacak olurlarsa ülkenin elden gideceğini” işlemeye başladı…
Normalde muhalefet iktidara saldırır, yanlışlarını/ başarısızlıklarını ağır şekilde eleştirir, köşeye sıkıştırır. Örneğin, 1950-60 arasında İsmet Paşa’nın eleştirilerinden bunalan Menderes çıldırır, bunalıma girer, çareyi bir metresinin kollarına sığınıp ağlamakta bulurdu…
Günümüzde ise muhalefet beceriksiz/ aciz; bu nedenle iktidar saldırıyor, muhalefet savunmaya geçiyor…Beka meselesinde de aynısı oldu; savunmaya geçen muhalefet “beka sorunu yok” dedi.
Saldırılar durmayınca Meclis’e önerge verdiler; iktidara, “gelin, ülkemizin bekasını tehlikeye sokan meseleleri anlatın, biz de öğrenelim ve size yardımcı olalım” dediler…
Milli meselelerde iktidar ve muhalefet birleşir; bunlar birleşirse millet de bütünleşir ve bu şekilde sağlanan milli birliğin verdiği güçle meselenin üstesinden gelinir…Birleştirme görevi iktidarındır. Örneğin, 1974’de Kıbrıs’ta Rumlar soydaşlarımızı katletmeye başlayınca, iktidar (Ecevit- Erbakan), gece yarısı muhalefeti (Demirel, Feyzioğlu, Türkeş) acil toplantıya çağırdı, durumu anlattı ve toplantıda Hükümet’in “Kıbrıs’a asker çıkararak soydaşlarımızı kurtarma” planını liderler onayladı. Son sözü milletin temsilcilerinin söylemesi esas olduğu için konu TBMM’ne getirildi ve Meclis’in de onayı alındı. Buna bağlı olarak toplumda milli birlik ruhu oluştu. Bu ruh sayesinde Amerika ve Avrupa’nın karşı çıkmasına ve engelleme girişimlerine karşın, askerlerimiz Kıbrıs’a çıktı, soydaşlarımızı büyük bir başarıyla kurtardı. Sonuçta KKTC kuruldu ve 45 yıldır Kıbrıs’ta Türkler barış ve güven içinde yaşıyorlar…
Eğer MHP ve AKP’nin iddia ettiği gibi ortada bir beka meselesi varsa, yani Türkiye’nin geleceği tehlikede ise iktidarın, Kıbrıs meselesinde olduğu gibi, muhalefetin ve Meclis’in desteğini alarak milli birlik oluşturmaya çalışması gerekirdi. Oysa AKP, muhalefetle bir araya gelmeyi bırakın sürekli muhalefete saldırmakta ve kendisine oy vermeyenleri ötekileştirerek milli birlik ruhunu yok etmeye, toplumu kutuplaştırmaya çalışmaktadır. En son muhalefetin görüşme önergesi de Meclis’te AKP ve MHP’nin oylarıyla kabul edilmedi…
Bu durumda muhalefet gibi, iktidar ve onun ortağı MHP’ye göre de “beka” meselesi yok; konuyu seçim malzemesi olarak kullanıyorlar ya da bunlar beka derken, kendi koltuklarından söz ediyor, koltuklarını kaybetmek istemiyorlar…
İktidar yok saysa, muhalefet yok dese de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük beka sorunu ile karşı karşıya…İktidarın eğitim, tarım, ekonomi ve dış politika başta olmak üzere yürüttüğü tüm politikalar iflas etmiş durumda…
En önemli beka meselesi, kuşkusuz eğitim; belki farkında bile değiller ama AKP’nin okulları imam-hatipleştirme, üniversiteleri medreseleştirme uygulamaları ile birlikte mantar gibi çoğalan tarikat ve cemaatlerin hortlattığı “sıbyan mektepleri”, medreseler, kurslar vs Türkiye’yi Ortaçağ’a götürecek; Diyanet de bu konuda tarikat ve cemaatlerle yarışıyor. Bunlar amaçlarını da açık açık söylemekten kaçınmıyorlar: “laik demokratik TC yıkılacak…”
Yanlış eğitim politikası Türkiye’nin bekası için, elbette en büyük tehlike; ancak bunun etkisi daha geç görülecek. Buna karşılık yanlış ekonomi ve dış politika uygulamaları etkisini göstermeye başladı bile…Emperyalizmin, “İslam ülkelerinin lideri olacaksın” elma şekerine kanılarak girilen Suriye bataklığı, Türkiye’yi esir almış durumda…
Önce Ergenekon, Balyoz vb. kumpaslar, ardından 15 Temmuz Darbesi ile zaten yaralanmış olan Ordumuz, ağırlığını Suriye’ye verince diğer taraflarda caydırıcılığını büyük oranda kaybetti.
Fabrikaları satıp tarımı da emperyalistlerin istekleri doğrultusunda çökerttikten sonra, üretmeden, “borcu borçla” döndürerek geçen yıla dek idare eden iktidar, taze para yani yeni borç bulamayınca deniz bitti. Uluslararası tefecilerden yüksek faizle borç alıp, ülkenin topraklarını ve hatta savunma sanayiini Araplara satarak yerel seçimlere kadar idare etmek istiyor…
Savunma ve ekonomide ortaya çıkan zafiyetlerden yararlanmak isteyen dış güçler harekete geçti. ABD, diplomasi ile bağdaşmayan kaba tehditler savurarak istediklerini elde ediyor. Çareyi Abdülhamid’in ünlü “denge” politikasında arayan AKP, Rusya ile flört edip ABD’ye göz kırparak idare ettiğini sanıyor. Unutmayalım ki Osmanlı’nın yıkılmasını Abdülhamid’in denge politikası değil, emperyalistlerin paylaşımda anlaşamamaları geciktirdi. Yoksa 93 Harbi’nde Osmanlı bitmişti…
Mondros sonrasında olduğu gibi bu zafiyetten en çok yararlanan Yunanistan; karasularımız içinde bulunan 18 adamızı ve kayalıklarımızı işgal edip silahlandırdı. Bir zamanlar “savaş nedeni” (casus belli) saydığımız FIR Hattı, kıta sahanlığı vb. haklarımızın artık sözü bile edilmiyor; medyanın günlük haberleri arasında sayılan jetlerimizin Yunan jetleri ile yaptığı “it dalaşı” unutuldu. Eline fırsat geçen Yunanistan kıta sahanlığını 12 mile çıkarma hazırlığı yapıyor. Bu gidişle Helenizm’in rüyası yakında gerçekleşecek; Ege Denizi, Yunan Gölü olacak…
Güneyimizde Kıbrıs Rumları, Yunanistan, İsrail ve Mısır birleşip Amerikan petrol şirketi ile anlaşarak KKTC’nin kıta sahanlığı ve “münhasır ekonomik” bölgelerinde petrol ve doğal gaz sondajlarına başladılar. Türkiye savaş gemileri ile gövde gösterisi yapmak istedi ama, Amerika savaş gemilerini gönderince geri durdu. Şimdi sondajlar Amerikan savaş gemilerinin korumasında sürdürülüyor…
Aslında bunlar çok önemli beka meseleleri ama ne iktidar ne de muhalefet ayırdında. Ancak mesele bunlardan daha da tehlikeli…
Amacı, “Türkiye’nin de dâhil olduğu bölgenin haritasının, küresel emperyalizmin çıkarları ve İsrail’in güvenliği doğrultusunda yeniden çizilmesi” olan BOP, 17 sene önce açıklandığında ne muhalefet ne de iktidar tepki gösterdi. Hatta AKP eşbaşkan oldu.
Oysa o zaman yayımlanan haritalarda Türkiye’nin nasıl parçalanacağı ayrıntıları ile gösteriliyordu. Aymazlık içindeki iktidar ve muhalefet haritanın üzerinde durmadığı gibi projenin Irak’ta ve Libya’da uygulanmasına yardımcı olduk, Suriye’de yardıma devam ediyoruz. Geçenlerde Venezuela ile ilgili bir dünya haritası yayımlayan ABD, gene Türkiye’yi parçalanmış olarak gösterdi. Kendi ifadesine göre Dışişleri Bakanı, ABD’li meslektaşı ile görüşmüş, adam “yanlışlık olmuş” demiş, bizimki de inanmış/ tatmin olmuş! Ne deseydi yani: “yakında sizi parçalayacağız” mı deseydi?
Ey Millet! BOP’da sıra Türkiye’ye geliyor…
6 yıldır Suriye’de yaşanan acıların canlı tanığıyız; olayların nasıl başlatıldığını gördük/ öğrendik. Suriye, Rusya sayesinde Irak ve Libya gibi olmadı. Ama ne kadar flört edersek edelim, Rusya Türkiye’nin yanında olmaz. Çünkü Türkiye’nin parçalanması onun da işine gelir…İktidarı ve muhalefeti ile koltuklarından başka bir şey düşünmeyen politikacılar, “aymazlık ve hatta sapkınlık” içinde olabilirler. Fakat biz uyanıp onları uyarmazsak “hıyanet” içinde olacağız ve acıları biz yaşayacağız; bunu bilin…