Olaylar ve Görüşler
1 Şubat 2019 Cuma
Hüseyin Karadede / Endüstri Mühendisi
Yerli mi, milli mi?
2018 yılında yaşanan TL’nin değer kaybı ve ardından gelen ekonomik kriz, hükümeti birtakım tedbirler almaya yönlendirmiştir.
Bu kampanyalardan bir tanesi de “yerli üretim” kampanyasıdır. Kampanya ile halk “yerli üretim” ürünlerinden almaya teşvik edilmektedir. Bu sayede kıt bulunan dövizin yurtiçinde kalması hedeflenmektedir. Bu kampanyalarda ortaya konan yaklaşımlar, mülkiyet esaslı olmadığı ve ekonomi politik açıdan temelsiz olduğu için sonuç alınamayacağı açıktır.
Sermayenin (paranın) davranış biçimi, mülkiyeti ile doğrudan ilişkilidir. Burada hedeflenen “yerli üretim” mi olmalıydı, yoksa “yerli malı” mı olmalıydı? Her “yerli”nin “milli” olmadığı gözden kaçmaktadır. Hatta onlarca yıllardır Türkiye’de uygulanan politikalar bunun tersi yöndedir. 2003 ile 2017 yılları arasında gerçekleştirilen özelleştirmeler kapsamında ;
101 kuruluşta bulunan kamu payları ile 10 liman, 85 elektrik santrali, 40 işletme, 11 otel/ sosyal tesis, 3 bin 631 taşınmaz, 37 maden sahası, 3 gemi, 6 bin 808 kalem makine-teçhizat, 155 adet isim hakkı/marka ve araç muayene hizmetleri, toplam 59.9 milyar ABD doları bedelle satılmıştır.
Diğer yandan AKP’nin iktidara geldiği yıldan itibaren devlet harcamalarının GSYİH içinde payının giderek düştüğünü görmekteyiz. Tablo 1’de bu durum beşer yıllık kesitlerle özet olarak verilmiştir. Bunun anlamı, kamunun giderek ekonomiden el ayak çekmesidir.
İstanbul Sanayi Odası en büyük ilk 500 firma listesinin ilk 5 firmasından 4’ü yabancı sermayeli şirkettir. Toplamda 500 firmanın 61 adedi yabancıdır. Yabancı sermayeli şirketler, uzun vadeli olarak ülkede kalsa da, kârları yurtdışına transfer olduğu için, ödedikleri vergi ve yarattıkları istihdam dışında yararları olmamaktadır. Hele ki, döviz dengesine katkıları ilk yatırım anından sonra çok sınırlı olmaktadır.
İster ilk kalkınmış Batı ülkeleri olsun ister ikinci dalga olarak kalkınan Japonya, Güney Kore, Çin vb. ülkeler olsun kalkınmaları hep yerli firmaları ile olmuştur. Türkiye’de bu konuda tersi bir yol izlemekte, ülkenin daha Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kazanılan tüm ekonomik değerleri yabancılara devredilmektedir. Tüm bu nedenlerle, ürünlere “yerli üretim” damgası vurmak ve “yerli üretim” damgalı ürünlerin satın alınması yönünde kampanyalar yapmak, istenen sonuçları vermeyecektir.
Satın alınan ürüne verilen kaynağın kime gittiğine bakmak gerekir. Bu nedenle, Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında “yerli malı” kavramı vardı. “Yerli üretim” ile “yerli malı” kavramları birbirinden farklıdır. Bu farkı anladığımız gün, birçok şeyi anlamış olacağız. Bunun için de bir dünya görüşü gereklidir. Bu da şu anda mevcut değildir.