ÖYKÜ / 27 Kasım 2018
Birkan Bayındır
Rüzgârın Söylediği
Vakti zamanında Tanrılar, Olympos Dağ’ında yiyip, içip, sevişir, kavgaya tutuşur, cebelleşir, bir küs bir barışık yaşayıp gidermiş. Anlayacağınız Tanrılar da insanlar gibiymiş ama onlardan farklı olarak ölümsüz varlıklarını sürdürürlermiş.
Tanrıların en kudretlisi, kızınca şimşeklerini savuran, acımasız Zeus’muş. Zeus, tuhaf bir biçimde karısı Hera’yı sürekli aldatırmış. Sonra da hem ona yakalanma korkusundan hem de bu çapkınlıklarımdan bir çocuğum olur da tahtımı ve düzenimi tehdit eder diye karalar bağlarmış. Bağladığı karaların gerçek olmaması için de olmadık kararlar alır, bu olmadık kararlar, söz konusu olaylar Olympos’ta gerçekleştiği için olurmuş.
Olympos dediysek şuncağız bir dağmış, Tanrıların diyarıymış. Bu diyarda her şey gibi entrika da bolmuş. Tanrıların, kimisi güzel bir insanın peşinde pusuda, kimisi savaşta, kimisi bir görevi yerine getirmek için dünyanın herhangi bir yerinde, kimisi bir gizi saklamak için bin bir dolap çevirmekle meşgul yaşayıp dururken hepsi de Olympos’ta ne olup bittiğini öğrenmek istermiş. Zeus yine kiminle yakalanmış? Hera niye öfkeliymiş? Kimin takısı diğerinden daha afiliymiş? Kim daha güzelmiş, o kutuda ne varmış, bu ok kimin kalbine saplanacakmış?
Diyorlarmış ki; “Yüce Zeus onlara her haberi taşımanın bir yolunu bulmalıymış.”
Zeus, düşünmüş, taşınmış ve sonunda Helios’u yanına çağırmış. Madem o her şeyi görüyor ve biliyormuş. O zaman Tanrıları merakta bırakmamalıymış.
“Böyle buyurdu Zeus, yapacak bir şey yok,” demiş Helios. Demiş ama bu öyle kolay bir iş değilmiş. O da gitmiş, Hermes’ten yardım istemiş. Ne de olsa Hermes, hırsızlık ve ticaret Tanrısı olmasının yanında Tanrıların da habercisiymiş. Hermes, bu işi havalı ve boyalı yapmanın bir yolunu mutlaka bulurmuş. Böylece iki Tanrı konuşup, anlaşmışlar. Olympos’un Sesi gazetesi de böyle çıkmış.
Tanrılar arasında haberler yayıladursun, günlerden bir gün, Olympos’un Sesi’ne gelen bir olay herkesi çok şaşırtmış. Habere bakılırsa Prometheus, ateşi çalmış. Üstelik insanlara vermek için.
“Yüce Zeus aşkına!” diyormuş Tanrılar.
Olympos’un Sesi’ne bakılırsa, Prometheus’a neden Zeus’un emirlerini çiğnediği sorulduğunda:
“Seviyorum işte, var mı diyeceğin?” demiş.
“Zeus şimşeklerini savurduğuna göre çok kızmış olmalı,” diye düşünen Tanrılar,
Prometheus’un Kafkas Dağları’na zincirleneceğini, üstelik cezasının bununla da kalmayacağını, akbabaların her gün onun ciğerini yiyeceğini, Kafkas Dağları Akbabaları Derneği’nin, “bu ceza bizi uzun süre besler. Yüce Zeus’a bundan dolayı sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.” açıklamalarını da Olympos’un Sesi’nden okumuşlar. Başka bir haber;
“Olimpos’un demircisi Hephaistas’a zor bir görev daha mı?” diye soruyormuş.
Tanrılar, kendi aralarında, “Zeus’un kafasına baltasını çalıp, Athena’yı doğurduğu yetmedi mi?” diye konuşadursun, Hephaistas’tan hemen bir açıklama gelmiş, “Zeus bana böyle bir görev verirse hizmete hazırım.”
Böylece yüzyıllar, bin yılları doğurmuş. Olympos’un Sesi unutulmuş. Tanrıları hatırlayan da pek kimse kalmamış ama insanlar yalımları raks eden bir ateşin başında toplandığında rüzgârın bunu Prometheus’a fısıldadığı söylenir.
Birkan Bayındır / (Deliler Teknesi, Kasım 2018)
GERCEKEDEBİYAT.COM