BİRGÜN PAZAR / ÖNDER İŞLEYEN / 27 Ocak, 2019
Venezuela’da emperyalizm ve direniş hattı
Venezuela ve Latin Amerika’ya yönelik, işbirlikçi muhalefet ve iktidarlarla birlikte sürdüreceği bu yeni saldırı dalgası da püskürtülebilir. Bu Latin Amerika’da kırılan sol dalganın, anti-emperyalist yeni bir yükseliş döneminin de başlangıcı olabilir.
Venezuela’da, ABD eliyle bir darbe süreci başladı. ABD Başkanı Trump’ın, Juan Guaido’nun Başkanlığını tanımasının ardından, Latin Amerika’dan pek çok ülke ile birlikte Avrupa ülkeleri sırayla bunu tekrarladı. 2007’den bu yana süren ekonomik ambargo ile yaşanan kuşatma şimdi –tıpkı Suriye’dekine benzer şekilde- Amerikancı muhalefet eliyle, rejim değişikliğini zorluyor. Hatırlanacağı üzere 2002 yılında Chavez’e karşı gerçekleştirilen darbe girişimi, halkın ayağa kalkmasıyla boşa çıkarılmıştı. Venezuela halkı elbette şimdi biraz daha zor koşullar altında bu darbe girişimine karşı direnecek.
ABD’nin, Venezuela’ya saldırısının odağında petrol olduğu biliniyor. Dünyanın en zengin petrol rezervlerine sahip olan Venezuela’da Amerika’dan bağımsız bir ekonomik-siyasi düzen kurulması, ABD’nin her dönem hedefinde oldu. Bugünkü durumu daha özgün kılan noktalardan birisi ise saldırının Latin Amerika’daki sol dalganın tüm uçlarının kırılmasına yönelik topyekün bir saldırının parçası olarak gerçekleştirilmesidir.
Brezilya’da yargı darbesiyle birlikte ilerleyen sürecin sonunda Lula ile başlayan sol ve görece bağımsızlıkçı politikalar uygulamaya çalışan iktidara son verildi. Latin Amerika’nın en önemli merkezlerinden birisi olan Brezilya’da şimdi Amerikancı faşist Jair Bolsonaro iktidarda. Brezilya’nın Trump’ı olarak adlandırılan ve bu sıfatı sonuna kadar hak eden Bolsonaro iktidara gelir gelmez, sosyalizmin tüm damarlarını keseceğini ilan etmişti. ABD, Latin Amerika’nın sol, bağımsızlıkçı iktidar kuşağındaki kırılmalar, zayıflamaları da fırsat bilerek şimdi Latin Amerika’yı tümüyle düşürmek üzere keskin bir saldırı dalgasını başlattı.
Latin Amerika’daki sol dalganın bir kırılmayla yüz yüze kalmasının kuşkusuz ki üzerinde durulması gereken iç nedenleri de var. Neoliberalizme karşı güçlü halk direnişlerinin üzerinden yükselen sol iktidarlar, görece bağımsızlıkçı politikalarla birlikte emekçi halktan yana bölüşüm politikalarını hayata geçirerek Latin Amerika’da bir direniş hattı kurmakla birlikte bu iktidarların zaman içinde bürokratikleşme ve halkın örgütlülükleriyle bağlarının zayıflamasından doğan çelişkileri de bağrında taşımaya başladı.
Bunlar sol adına daha kapsamlı tartışılması gereken konular. Bugün asıl üzerinde durulması gereken nokta, Amerika’nın bu zayıflıkları da görerek Latin Amerika’ya yönelik kapsamlı bir saldırı dalgası başlatmış olmasıdır. Şimdi solda da daha liberal kesimler içinde Venezuela konusunda –hani Suriye’de onca akan kandan da hiçbir ders almamış bir aymazlık içinde- Amerikan müdahaleciliğine gerekçe üretmeye çalışan bir yaklaşımı görmek mümkün. ABD’nin, Avrupa ve güdümündeki ülkelerle birlikte Venezuela’da Chavez’le birlikte başlayan sol iktidarın emekçi halka yönelik tüm kazanımlarını yok etmek üzere başlattığı bu savaş karşısında, şimdi Maduro’nun yanlışlarını sayarak destek olmak Trump’ın yaptığı haydutluktan daha az bir şey değil.
Venezuela’nın düşürülmesi bir anlamda, Latin Amerika’nın son halkasının kırılması anlamına da gelecektir. Bunun en önemli sonuçlarından birisi de faşist sağ dalganın, tüm Latin Amerika’ya yayılmasının önünün açılması, Meksika gibi ilerici iktidar yapılarının da boğularak, uzun süre bir gericiliğin hakim kılınması olacaktır. Bunun başarılıp başarılamayacağını bugünden kesin biçimde söylemek kuşkusuz mümkün değil. Venezuela’da –tüm olumsuz gelişmelere karşın- halkın Chavez’le başlayan sürece bağlılığı devam ediyor.
İkinci bir eksen de Rusya ve Çin’in karşı duruşu etrafında şekillenebilir. Bu iki ülkenin ABD karşısında dengeleyici bir güç olabileceği Suriye’de de görülmüştü. Venezuela’ya Suriye kadar doğrudan müdahale imkanları zayıf olmakla birlikte, bu iki ülke ekonomik anlamda bir destek noktası olarak öne çıkabilir. Öte yandan ABD’nin de bir kurucu güç olma kapasitesinin zayıflığı da yine Suriye’de ortaya çıktı. Venezuela ve Latin Amerika’ya yönelik, işbirlikçi muhalefet ve iktidarlarla birlikte sürdüreceği bu yeni saldırı dalgası da püskürtülebilir. Bu Latin Amerika’da kırılan sol dalganın, anti-emperyalist yeni bir yükseliş döneminin de başlangıcı olabilir. Bu bakımdan içine girdiğimiz süreci uzun bir mücadele dönemi olarak ele almak gerekir.
Özellikle daha önceki Amerikan müdahalelerinden farklı olarak, Trump’ın Venezuela’da elini fazla açtığı, çok agresif yaklaştığı söylenebilir. Brezilya’da İşçi Partisi’nin tasfiyesi, yargı darbesi ve geçici hükümetle, uzun dönemli bir soğutma politikasının sonucunda gerçekleşmişti. Burada ise her ne kadar kendine ilk kez bütünlüklü hareket eden bir muhalefet bulmuş olmasına rağmen hem bürokrasinin hem de halkın Maduro’ya desteğinin devam ettiği bir anda bu kadar açıktan ve doğrudan bir müdahale çabası, başarısız olduğu takdirde Trump ve Amerikan hegemonyası için bir o kadar ağır bir hasar ve prestij kaybı yaratacaktır.
ABD, ekonomik krizle birlikte derinleşen hegemonya kaybını, askeri gücünü öne alarak önlemeye çalışıyor. Bunu yaparken, bir yandan da kendi içinde de artan çelişkilerle birlikte, parçalanmış bir kuvvet olarak ilerlemeye çalışıyor. Bunun karşısında Rusya-Çin gibi –şu aşamada kısmen- dengeleyici güç odakları belirginleşirken, Avrupa ile de tam bir bütünlük kurmakta zorlanıyor. Bu koşullar içinde, Latin Amerika’daki sol dalganın bir dönemi geride kalmakla, Amerikan güdümlü faşist iktidarlar öne çıkmakla birlikte sol damar şimdi açık Amerikan müdahaleciliği karşısında yeni bir süreci mayalandırabilecek potansiyele halen sahip. Venezuela’daki halk mücadelesi bu bağlamda Latin Amerika’ya yayılacak bir işaret fişeği işlevi de görebilir.
Brezilya’dan başlayarak Latin Amerika’da, yeni liberal yağmacı politikaların radikal biçimde hayata geçirilmeye çalışacağını da buna eklemek gerekir. Bu durum zaten ekonomik ambargolarla bir çöküşe doğru sürüklenen ülkeleri yakın gelecekte daha büyük krizlere sürükleyecektir. Amerikan müdahaleciliğinin açık biçim aldığı, kimi noktalarda Amerikancı iktidarların kurulduğu bu düzlem, yeni muhalefeti de açığa çıkaracaktır. Latin Amerika bu anlamda yeni bir döneme doğru ilerliyor.
Şimdi tam da kriz sonrasında başlayan bu geçiş dönemi içinde, solun yeni hareketlerinin emperyalizm destekli faşist dalga karşısında nasıl geliştirileceği önemli bir mücadele konusu olacak. Kırılan sol dalganın eleştirisi ancak emperyalizme karşı mücadelenin güçlendirilmesi açısından anlamlıdır. Bunun emperyalizmin müdahalesinin bir aracı haline getirilmesini, emperyalizme karşı hayırhah –ve hatta açık Amerikancı- tutumların gerekçesi haline getirilmesine yönelik saçma yaklaşımların ise hiçbir değeri yok.
Bugün Suriye’den Venezuela’ya Amerikan emperyalizminin yıkımına karşı sol bir karşı çıkışın tutarlı ve net biçimde ortaya konulması önemlidir. Hiçbir yerde halkların kaderi, ülkelerin geleceği emperyalizmin kan ve ölümden başka bir sonucu olmayan müdahalelerine bırakılamaz. Halkların özgür geleceklerini kurabilmelerinin yolu, emperyalizmin her yerde yenilgiye uğratılmasından geçecek.
Marti’nin, Bolivar’ın, Che’nin, Fidel’in, Chavez’in devrimci mirası Latin Amerika halklarının direnişinin en büyük gücü olmaya devam edecek! Her yerde yeni Vietnamlara merhaba demeye hazır ol Amerika!
https://www.birgun.net/haber-detay/venezuelada-emperyalizm-ve-direnis-hatti.html