Odatv.com / 06.01.2019
Müyesser Yıldız yazdı
Özelleştirilmesi kararlaştırılan Tank Palet
fabrikasıyla ilgili AKP kulislerinde çarpıcı iddialar
15 gün önce TSK’ya ilişkin yeni bir “reforma” imza atıldı. O “reform”, 50 yılda oluşan savunma sanayi tecrübesiyle kurulan ve dünyada ilk 5 arasında sayılan Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası’nın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile özelleştirme kapsamına alınmasıydı.
Söz konusu karar, sadece birkaç gazetede haber olabildi. Özelleştirmenin adresinin, “Anam, babam, çocuklarım Erdoğan’a feda olsun” ve “Ben Türk değilim, ben Arabım. Türk vatandaşıyım ve onur duyuyorum, ama ben aslen Arabım. Ben Türk olmaktan mutluluk duymam, üzülürüm. Aslımı niye inkâr edeyim ki?” şeklindeki açıklamalarıyla hafızalara kazınan işadamı Ethem Sancak’ın şirketi BMC ile Katar girişimi olduğu öne sürüldü… Fabrikada üretilen Leopard-1 ve Leopard-2 tankları ile Fırtına Obüs’lerin önemi üzerinde duruldu… 2 yıl önce Savunma Sanayi Başkanlığı’na bağlı Askeri Fabrikalar ve Tersaneler Anonim Şirketi (ASFAT A.Ş.) kurulduğu halde bu şirketin devreden çıkarılarak özelleştirmeye gidilmesinin sebebi sorgulandı… Bir de fabrikada çalışan işçilerin durumunun ne olacağı tartışıldı…
Oysa bu adımın çok daha derin anlamları var.
Önce bizatihi AKP kulislerinde konuşulanları aktaralım.
İddia o ki; Özelleştirme kararından önce bölgede çok sayıda arsa alımı gerçekleşmiş. Dahası Sakarya’nın AKP’li mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu da sırf bu özelleştirmeye karşı çıktığı için yeniden aday gösterilmemiş. AKP’nin adayı kim mi oldu; 2003-2011 yılları arasında ÇAYKUR Genel Müdürlüğü yapan, 3 ay önce yeniden buraya atanıp, sadece 1.5 ay görev yapan Ekrem Yüce. Zararı 300 milyon liraya ulaşan ÇAYKUR’da 1 yılda 3 genel müdür değiştiğini belirtmekle yetinip, özelleştirmenin adresi olarak gösterilen şirket ilişkilerine geçelim.
Malum BMC firması 2014’e kadar Mehmet Emin Karamehmet’indi. Firma daha sonra TMSF’ye geçti. 2014 yılında satışa çıkarıldığında ihaleye sadece Ethem Sancak katıldı. Sancak, 751 milyon lira ile BMC’nin sahibi olurken, o günlerde şirketin sadece arsasının 1.5 milyar lira ettiği konuşuldu. Sonrasında şirketin hisselerinin yüzde 25’i Sancak’ta kalırken, yüzde 25.1’ini Erdoğan’ın akrabası Rizeli işadamı Talip Öztürk’ün, yüzde 49.9’unu da Katar’ın aldığı -Katar’ın bu ortaklık için ödediği tutar halen bilinmiyor- duyuldu. 2016 yılında ise Alman Rheinmetal ile Malezya Etike firmalarının olduğu RBSS isimli bir firmanın ortaklığa dahil edildiği bildirildi. Rheinmetal’in büyük tesisler kuracağı söylendiği halde Almanya yönetiminin Leopard tanklar konusunda ülkemize ambargo uygulaması sebebiyle kıpırdayamadığı, Türkiye’deki varlığının “Bir masa”dan ibaret kaldığı vurgulanıyor.
Ancak şöyle söylentiler de var; Bu ortaklıklar kurulurken, gerek Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığı, gerekse kuvvet komutanlığında yürütülen milli tank projesinde çalışan önemli yöneticiler ve çalışanlar, ellerindeki dosyalarla birlikte RBSS’ye transfer olmuş… Savunma Sanayinin Leopard Tank modernizasyonu da RBSS’ye verilmiş… Ve de RBSS’nin Genel Müdürü, Sakarya’daki Palet Fabrikası için, “Burasının anahtarını istiyorum” diyormuş!
HULUSİ AKAR NE GÜVENCESİ VERDİ?
Tank Palet Fabrikası’nın özelleştirilmesiyle ilgili kararname yayınlandığında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la görüşen Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, Akar’ın, “Bu fabrikayı özelleştirmiyoruz. Ortaklık kuruyoruz. Katarlılarla beraber yapıyoruz. Ordunun bir an evvel 40 tane Altay tankına ihtiyacı var. Yılbaşından sonra Adapazarı’na gidip, millete anlatacağım” dediğini açıklamıştı.
Akar, 2 gün önce buraya gitti ve özetle şunları söyledi:
“İşçilerimizin rahat olması lazım. Çalışanlarımızın, mühendislerimizin, askerlerin, bölge halkının rahat olması lazım. Herhangi bir sorun yok, her şey ülkenin yararına olacak şekilde. Orada çalışanların hakları hukuku gözetilecek, özlük haklarına herhangi bir zarar gelmeyecek şekilde faaliyetlerimiz sürüyor. Kazasız belasız bitireceğiz inşallah. Fabrika arazisi, arazide bulunan her türlü taşınmaz ile üretim ve bakım onarımda kullanılan her türlü ekipmanın mülkiyeti devlette olacak. Burada yapılan şey işletme hakkının devridir. İşletmeyi devralacak firma bu süreç içinde fabrikanın yeteneklerini korumak mecburiyetindedir. Yeni yetenekler de kazandırılacak. Süreçte saklı ve gizli bir şey yok, olmayacak. Vatan ve millet duygusuyla işler yapıldı. Kimse gelip de bize ve size millilikten filan bahsetmesin. Çünkü biz gerçekten milliyiz, gerçekten yerliyiz. Elimizden gelen neyse, bunu da vatanımız ve milletimiz için yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.”
Bu ülke ne “özelleştirme”ler, kapı önüne konan işçiler gördü değil mi? İşte en son örnek; Bir vakitler özellikle de TSK’nın stratejik önemi sebebiyle özelleştirmesine karşı çıktığı TELEKOM’da olanlar. Soydular, batırdılar, çekip gittiler!
Bir de; Önemli, ama tek mesele çalışanların hakları için güvence verilmesi midir? Ya, burasının stratejik önemi?
Katar da babamızın oğlu değil, ama yarın öbür gün BMC şirketinin hisselerinin mesela bir Yunan firmasına satılmayacağının garantisi var mı?
BU DA ABD-FETÖ PROJESİ MİYDİ?
Özetle emperyalist planlardan Tank Palet Fabrikası’nın kuruluş sebebine, 15 Temmuz’dan sonra askeri fabrikaların 1 gecede MSB’ye bağlanmasından “lojistik” güvenliği kadar enine boyuna konuşulması gereken bir kararla karşı karşıyayız.
Biz de süreci çok iyi bilen emekli bir komutanla konuştuk. Öncelikle bu fabrikanın diğerlerinden farkı konusunda şu tarihi bilgiyi verdi:
“Diğer askeri fabrikalar 1949’da Marshall yardımıyla kuruldu. Bu ise Kıbrıs Barış Harekatı üzerine ülkemize uygulanan ambargo sebebiyle kuruldu. Ambargodan çok etkilendiğimiz için üretime geçilmesi kararlaştırıldı. ABD M-60 tanklarından vazgeçtiği için hiçbir yerde yedek parçası bulunmuyordu. 1986’da Kara Kuvvetleri Komutanlığı bunlara merkezi alım yetkisi verdi. Dünyanın dört bir tarafından yedek parça toplandı. Ardından bu fabrikamız imalat yeteneği kazandı. Yerlileşme sağlandı. Fiyat ve elde edilebilirlik yeteneği yüzde 80’e çıktı. Ancak bildiğimiz kadarıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı birkaç yıl önce imalata son verdi, yedek parçalar yeniden dışarıdan alınmaya başlandı. ABD’nin merak ettiği iki konu vardı; İlki, bu kadar şehide rağmen ailelerin çocuklarını davul zurnayla askere göndermesi. Diğeri de teknoloji çok eskidiği halde Türkiye’de M-60 tanklarının çalışmaya devam etmesiydi. İşte böyle başarılmıştı.”
“Akdeniz’de sular yeniden ısınırken, özelleştirmenin Kıbrıs için kurulan fabrikadan başlaması ne garip tecellidir” demekle yetinip, devam edelim.
Emekli komutan, sermayenin lojistiği 2000’li yıllarda keşfettiğini ve ilk Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı döneminde askeri fabrikaların kapatılması kararı alındığını, ancak TSK’daki dirençle bunun engellendiğini anlattıktan sonra da şunları söyledi:
“Askeri fabrikalar önceden ilgili kuvvet komutanlıklarına bağlıydı. Her biri ilgili kuvvetin bakım, onarım, tadilat ve kısmi imalat fonksiyonları ile TSK Lojistik sisteminin esas unsurlarıydı. Hedef, yurt içi sanayii ile entegrasyonu sayesinde TSK’nın modernizasyonu ve yurt dışına bağımlılığın azaltılması yönünde daha etkin tedbirler alınmasıydı. Ancak bunlar 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından 1 gecede gerekçesiz şekilde Milli Savunma Bakanlığı’na bağlandı. 15 Temmuz’da bu fabrikalardan silah veya tank mı çıktı? Hayır. Galiba gerçek sebebi şimdi anlaşılıyor. Özelleştirme ile lojistik bilgi paketleri, bakım-onarım kapasitesi, arıza sıklık bilgileri yabancıların eline geçmiş olmayacak mı?”
FABRİKALAR RAFTAKİ SON ANTİBİYOTİKTİR
Emekli komutanın son sözü ise şu oldu:
“Bu fabrikalar, milli savunmamız için raftaki son antibiyotiktir!..”
Bu dikkat çekici sözden sonra toparlarsak, son 10 yılda;
Kumpaslarla TSK’nın omurgası kırıldı…
Kozmik Oda’ya girilip, işgâl halinde ülke savunmasında görev alacak milis kuvvetler deşifre edildi…
GES (Genelkurmay Elektronik Sistemler) Komutanlığı Genelkurmay’dan alınıp, TSK’nın gözü-kulağı kapatıldı…
15 Temmuz’da TSK’nın başına çuval geçirilip, işgâl provası yapıldı…
Şimdi ise “Antibiyotiği” yani “Lojistiği” kesilmek isteniyor…
Dahası, burası bir fabrikanın ötesinde hukuki anlamda diğer tabur, alay veya tugaylarla aynı konumda.Bu durumda da aslında aynı zamanda bir birlik özelleştirilmiş ve belki de TSK’nın tümden özelleştirilmesinin önü açılmış olmuyor mu?