Türkiye’de ikamet eden Uygur Türkleri, Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlallerini dünya gündemine taşımak için İstanbul’dan Ankara’ya yürüyor.
İlk etapta 12 kişi ile başlayan yolculuk, sonradan katılanlarla birlikte 100 kişiyi aştı. Grup üyelerinin en küçüğü 17, en büyüğü ise 80 yaşında. Bugün yoldaki 20’inci gününü tamamlayan aktivistlerin ellerinde Doğu Türkistan ve Türk bayrakları bulunuyor. Kafilenin bir kısmı kadınlardan oluşuyor. Grup üyeleri ayrıca ülkelerindeki işgal ve insan hakları ihlallerini gösteren resim ve dövizler taşıyor.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, 1 milyon civarında Uygur Türkü, Çin’in Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerinde inşa ettiği toplama kamplarında tutuluyor.
‘Çin, 5 milyon Uygur Türkünü toplama kamplarında tutuyor’
Yürüyüşle ilgili Euronews’e bilgi veren Doğu Türkistan Milli Meclisi Başkanı Seyit Tümtürk, Çin’in hali hazırda toplama kamplarında tuttuğu Uygur Türklerinin sayısının 5 milyon civarında olduğunu söyledi.
Uydu görüntülerinden yola çıkarak Çin’in inşa ettiği toplama kamplarının son aylarda daha geniş bir alana yayıldığını aktaran Tümtürk, “Doğu Türkistan’da 35 milyon kişi açık hava hapishanesinde, işgal altında yaşıyor. Çin, fikri ıslahat adı altında 5 milyon Uygur’u cezaevlerinden çok daha ağır şartlardaki toplama kamplarında tutuyor. Uygurlar zulüm altında yaşamaya çalışıyor. Bir kısmı da sorgusuz sualsiz işkence ile öldürülüyor.” diye konuştu.
‘Kardeş aile‘ uygulaması kapsamında Uygurların evine Çinli göçmenlerin yerleştirildiğini aktaran Tümtürk, “Uygur kızları zorla Çinlilerle evlendiriliyor. Kızlarımız Çinlilere köle ve cariye haline getiriliyor.” ifadelerini kullandı.
‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yardım isteyeceğiz’
Aktivistlerin 15 Aralık’ta yola çıktığını aktaran Doğu Türkistanlı siyasetçi, “Bizler terörist değiliz, amacımız Doğu Türkistan’da yaşanan hak ihlallerini kamuoyunun gündemine taşımak. Ankara’ya ulaşmadan durdurulacağımızı öğrendik. Valilik ve polis bizi durdurmamalı. Türkiye’de önümüze Çin Seddi çekiliyor. Bu olmamalı. Yürümeye mecbur kaldık. Yola çıkan arkadaşlarımız -5, – 10 derece soğukta yürümeye devam ediyor. Hepimiz ağır bedeller ödedik.” diye konuştu.
Kendi ülkelerinde asimilasyona maruz kaldıklarını belirten Seyit Tümtürk, “Türkiye, Çin’in uyguladığı soykırıma dur demediği gibi sesimizi duyurmamıza da engel oluyor. Soykırıma dur demesi için Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bilgi arz etmek istiyoruz. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan sesimizi duyarsa Çin’e bir şeyler söyleyecektir. Türkiye, zor zamanda yanımızda durmalı.” dedi.
Bu arada Ankara’ya giden aktivistler, tüm Uygurlar adına Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup götürdüklerini belirtiyor.
Cumhurbaşkanından yardım isteyeceklerini belirten grup üyeleri, mektupta ayrıca, Doğu Türkistan’da yaşanan hak ihlallerinin anlatıldığını dile getirdi.Grubun, birkaç gün içerisinde Ankara’da olması öngörülüyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Pekin yönetiminin, Müslüman Uygur Türklerine sistematik insan hakları ihlallerinde bulunduğunu belirtmişti.
ABD demokrasi ve insan haklarından sorumlu devlet bakanı yardımcısı Scott Busby, aralık ayında Senato’da yaptığı açıklamada, “ABD hükümeti, nisan 2017’den bu yana, Çin’in 2 milyonun üzerinde Uygur, etnik Kazak ve diğer Müslüman azınlıklara mensup kişilerin kamplarda tutukladıklarını değerlendirmektedir.” açıklamasında bulunmuştu.
Birleşmiş Milletler’e göre 1 milyon civarında Müslüman Uygur Türkü, Çin’in ‘eğitim merkezi’ olarak dünyaya lanse ettiği toplama kamplarında tutuluyor.
Doğu Türkistan’da ve Çin’in değişik yerlerinde gerçekleşen saldırıların ardından bu eylemlerden Uygurları sorumlu tutan Çin, 2014 yılından itibaren ‘teröre karşı halk mücadelesi’ adı altında yeni bir süreç başlattı. Ancak Uygurlara yönelik kültürel ve dini kısıtlama ve baskılar 2009 yılından itibaren giderek hız kazandı.
Erkeklerin sakal bırakması ve kadınların uzun kıyafet giymesi kısıtlanırken halkın düğünlerde alkol kullanmaya zorlanması da bu uygulamalardan bazıları.
Müslüman Uygur Türklerini kamplarda topladığı yönündeki suçlamaları reddeden Pekin, Doğu Türkistan genelinde inşa edilen söz konusu yapıları, dünyaya “eğitim merkezi”, “rehabilitasyon merkezi” ya da “mesleki eğitim merkezi” olarak lanse ediyor.
Reuters ekibi kamplardan 7’sini ziyaret etmek istedi. Etrafı kalın duvarlarla çevrili kamplarda güvenlik kulübesinden gözetleme kulelerine ve dikenli tellere her şey mevcut.
Çin yönetimi, kampların mesleki eğitim merkezi olduğunu iddia ediyor. Doğu Türkistan genelinde on binlerce kişi hükümet tarafından işe alındı.Komünist Parti’ye yakın kişiler, halkın arasına giriyor, istihbarat topluyor ve şüpheli gördükleri kişileri güvenlik görevlilerine bildiriyor.
Geçmişte okul, hastane ya da kamu binası olarak hizmet veren bir çok bina da küçük kamplara dönüştürüldü.Çin’in Doğu Türkistanlıları tuttuğu ve ülkeden kaçan Uygurların ifadesiyle işkence gördükleri kampların sayısı net olarak bilinmiyor.
Çin’den toplama kampı savunması: Uygur Türklerine bedava mesleki eğitim veriyoruz
Çin’de Uygur Türklerinin tutulduğu kamplar ‘cephanelik’ gibi
Daha önce toplama kamplarından birinde tutulan Kayrat Samarkan, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
“Sorgulama sırasında ağır işkence gördük, ufacık hücrelerde çok sayıda insan bir arada tutulduk ve kimilerini intihara sürükleyen Komünist Parti rejiminin acımasız uygulamalarına maruz kaldık.”
Şu anda Kazakistan’da yaşayan Kayrat, 2017 yılının ekim ayında ziyaret amaçlı Doğu Türkistan’a döndüğünde hemen bir yerel polis karakoluna çağrılmış.
Metal bir sandalyeye zincirlenerek 3 gün boyunca uykusuz bir şekilde sorgulandığını dile getiren Kayrat, sorgu sırasında sık sık, Çin’den neden ayrıldığı, Kazakistan’da ne iş yaptığı ve hangi sıklıkla camiye gittiğinin defalarca sorulduğunu belirtti. Sorgusu tamamlanınca da kendisine Kazakistan’a yakınlığı nedeniyle 3 ile 9 ay arasında Altay bölgesindeki bir “yeniden eğitim merkezine” gönderileceği tebliğ edilmiş.
Toplama kampında 15 kişinin kaldığı bir hücreye konulmuş. O andan itibaren de günlük rutin Çince şarkılar ezberleyip söylemiş, Çince yazılar yazmış, Komünist doktrinler okumuş ve her gün Çin Komünist Partisi hakkında saatler süren konuşmaları dinlemek zorunda kalmış.
Şu anda 30 yaşında olan Kayrat, “Beni alıp bir odaya götürdüler, metal, sandalyeye benzer bir cihaza bağladılar. Bu cihaza zincirlendiğinizde ayakta kalıp hareket edemiyorsunuz. Göğsünüz açıkta kalacak şekilde kollarınızdan metal cihaza bağlanıyorsunuz. Cihaza bağlı kaldığım 6 saat sonra tüm vücudum perişan haldeydi. Sadece 10 dakika bu cihaza bağlı kaldıktan sonra bedeniniz dayanamaz hale geliyor. Hareket ettikçe demirler vücudunuza temas ediyor. 6 saat sonra ise acı dayanılmaz hale geliyor.” dedi.
Kamp şartlarına daha fazla dayanamayan Kayrat Samarkan, 3 ay sonra intihar edince kendini toplama kampının revirinde bulmuş. 2018’in şubat ayında kamptan salıvermişler ve mart ayında da Kazakistan’a gitmesine izin verilmiş.
BM: Çölün ortasında, hiçbir hakkın bulunmadığı merkezler
Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi Çin’i, Türkistan’ı hiçbir insan hakkın bulunmadığı kitlesel toplama kampına dönüştürmekle suçluyor.
Eartrise Media isimli sivil toplum kuruluşunun, 39 toplama kampı üzerinde yaptığı uydu görüntüsü analizi, bu kampların hacminin nisan 2017 ile ağustos 2018 arasında 3 kat daha büyüdüğünü ortaya koyuyor.
39 kampın kapladığı alan ise kabaca 140 futbol sahası büyüklüğünde. Uluslararası medya, kampların bir kısmının yerini, Çin hükümetinin verdiği inşaat ihale ilanlarından yola çıkarak tespit etti. Earthrise’ın kurucusu Edward Boyda, “Kamplardan 80’ini hızlıca buldum. Çoğu birbirine benziyor, çünkü hepsinde kullanılan metot aynı” diyor.
“Allah’a inanmadığımı ve dini reddettiğimi belirten bir belge imzaladım”
Çin’in ‘aşırılıkla mücadele güvenlik önlemleri’ sadece bu kamplarla sınırlı değil.
Nüfusu oldukça az olan kırsal kesimlerdeki köyler bile güvenlik güçlerince mercek altına alınmış durumda. Çok sayıda casusun yerleştirildiği yerlerde kuş uçurulmuyor.
Gülziya Mogdunkyzy de geçen yıl Kazakistan’dan Doğu Türkistan’ın Kaşgar kentindeki köyüne dönmüş. Ancak gelir gelmez ilk olarak ev hapsine alınmış. Yerel yetkililerin kendisine İslam’ı inkar etmesi ve bunu deklare etmek için de belge imzalamaya zorladığını belirten Gülziya, akrabalarının birçoğunun kamplara götürüldüğü için de hiçbirisi ile görüşemediğini aktardı.
“İslam’a kesinlikle inanmamam gerektiği söylendi”
“İslam’a kesinlikle inanmamam gerektiği söylendi. Boyun eğmek zorunda kaldım. Bir de Allah’a inanmadığımı ve dini reddettiğimi belirten bir belge imzaladım. Eğer bunu yapmasaydım şartlar çok daha ağır hale gelecekti. Tüm Müslümanları, dini inkar ettiklerini deklare eden bir belge imzalamaya mecbur ediyorlar. İnsanlar Allah’a inandığını söylemeye korkuyor.”
Çinli polisler, Kaşgar kentinde gözaltına aldıkları Uygur Türklerinin başına siyah örtü geçirerek bilinmeyen yerlerdeki kamplara götürdü. Bölge sakinleri tutuklananların bir daha evlerine dönemediğini ifade ediyor. Güvenlik görevlileri ve tek tük turistin dışında sokaklarda genç erkek görmek neredeyse imkansız.
Camiler bomboş
Doğu Türkistan’daki camilerin tamamının üzerinde, Komünist Parti’ye bağlılık bildiren “Partiyi sev”, “Ülkeyi sev” gibi devasa propaganda afişleri asılı. Cuma namazlarında ise camiler artık bomboş kalıyor. Çünkü camiye gelenler kayda alınıyor ve fişleniyor.
Doğu Türkistan’da tutuklanan ve gözden kaybolan insan sayısı günden güne artıyor. Geçen yıldan bu yana sayı çok daha fazlalaştı. Doğu Türkistanlı Mailikemu Maimati isimli kadınla evli Pakistanlı iş adamı Mirza Imran Baig, pasaportuna el konulan eşi ve oğlunun ülke dışına çıkabilmesi için aylardır mücadele ediyor. Ancak Çinli yetkililer, 33 yaşındaki kadının ve 4 yaşındaki oğlunun yurtdışına çıkışına izin vermiyor.
Pekin’deki Pakistan Büyükelçiliğinin önünde bekleyen ve kendi ülkesi Pakistan’dan eşinin serbest kalması için devreye girmesini isteyen iş adamı Mirza Imran Baig, eşinin gözaltında tutulduğu toplama kampını ziyaret etmiş.
Mirza Imran, kamptaki şartlardan bahsetti:
“Orası bir cezaevi. Her hücrede ortalama 20 kişi var. Hiç kimse, hakkındaki bir hükümden ya da yargı kararından dolayı orada tutulmuyor. Ayrıca hücrelerde hijyen yok, bundan dolayı insanlar da hastalanıyorlar.” diye konuştu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü: Uluslararası yasalara göre kanun dışı
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Çin Direktörü Sophie Richardson, uluslararası yasalara göre bu tür “eğitim merkezlerinin” yasa dışı olduğunu ve tutuklanan vatandaşlardan tam anlamıyla “siyasi sadakat” beklendiğini söyledi.
“Doğu Türkistan’da yaşananlar asla kabul edilebilir bir durum değil.” diyen Richardson, Buralar hükümet ve parti tarafından yönetilen tesisler. İçeride tutuklu bulunan hiç kimse uyarı almadı ya da cezaya çarptırılmadı. Yayımladığımız raporda da belirttiğimiz gibi, yerel yetkililer, çok açık bir şekilde kamplara gönderilmemek için avukata ihtiyacınızın olmadığını söylüyor. Yani zaten mahkemeye çıkarılmadan kampa gönderiliyorsunuz. Bu tam anlamıyla partiye sadakate zorlamak için kullanılan bir yöntem.” ifadelerini kullandı.
“Birbirimizi fişlememizi istiyorlar”
Doğu Türkistanlılar İstanbul’da sık sık Çin hükümetine karşı protesto gösterileri düzenliyor. Bu arada salıverilmiş olsalar bile çok sayıda Uygur hala gözaltındayken yaşadıklarını anlatmaya korkuyor.
Radikal eğilimli gruplarla bağlantısı olduğu iddiasıyla tutuklanan bir iş adamı, “Beni, Türkiye’deki Doğu Türkistanlılar hakkında kendilerine casusluk yapmam şartıyla serbest bıraktılar.” sözleriyle Uygurların birbirlerini fişlemesini istediklerini kaydetti. Adının açıklanmasını istemeyen bir başka iş adamı, uzun tutukluluğun ve gördüğü ağır işkencelerin ardından serbest bırakılmış. Daha sonra da yurtdışına kaçmış.