RUH ÇAĞIRDIK McCARTHY GELDİ * Oyun büyük oyundur McCARTYH’nin ruhu AKP’nin adalet saraylarında dolanmaktadır. Amaç toplumda korku yaratarak muhalefeti susturmaktır .* Şimdi ise hedefte yaşı 80’ni aşmış , ülkemizin yüz akı , sanatçı , aydın , Metin Akpınar ve Müjdat Gezen vardır

RUH ÇAĞIRDIK McCARTHY GELDİ

09 Eylül 2016  İngiltere’de yayımlanan haftalık Economist dergisi “Türkiye’de Gülen Temizliği” başlığıyla yer alan makalede şöyle yazdı ;

Türkiye’de yaşanan ‘McCarthy’nin komünist avı’ndan daha büyük

Economist, Türkiye’de yaşanan tasfiye ve gözaltıları, 1950’lerin başında ABD’de Senatör Joseph McCarthy’nin yönettiği ve komünistleri hedef alan cadı avı sürecine benzetiyor ancak Türkiye’de yaşanan “çok daha büyük” 

Bugünlerde Türkiye’de aydınlara , yazarlara , düşün adamlarına , sanatçılara , gazetecilere ve iktidarı karşı eleştirenlere karşı yönelik  baskılar gittikçe ivmelenen tutuklamalara dönüştü. McCARTHY’nin ruhu kara bulut gibi üstümüzde dolaşıyor.

İki sene devam eden OHAL uygulaması, ülkede zaten az olan çoğulculuğun ve özgürlüğün iktidar tarafından yok edilmesi için kullanıldı ve 16 Nisan 2017’deki anayasa değişikliği referandumu ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yetkilerini güçlendirdi. Erdoğan tek adam yetkilerini muhaliflere karşı yargıyı kullanıp baskı kurarak uygulamaya başladı .

Türkiye Ergenekon/Balyoz kumpasından sonra küresel destekli büyük bir proje ile çökertilmeye çalışılıyor. Ne yazık ki bu operasyonun ÜÇ önemli ayağı başarıya ulaştırıldı . Önce yargı çökertildi , iktidara bağımlı hale getirildi . Sonra Ordu çökertildi , zayıflatıldı , kışlaya siyaset sokuldu , AKP paşaları kıdem ve makam aldı ; Atatürk paşaları tasfiye edildi. Uzun zamandır ABD tarafından dayatılan Anayasa değişikliği yapıldı . Cumhuriyet rejiminin tasfiyesine başlandı . Meclis işlevsiz bırakıldı , kuvvetler ayrılığı kaldırıldı , kamu kurumları denetim dışı bırakıldı . Başkanlık sistemine geçildi .

ADALET Bakanı Abdulhamit Gül, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısıyla ilgili “16 Kasım 2018 tarihi itibarıyla 385 ceza infaz kurumumuzda toplam 260 bin 144 kişi bulunmaktadır. Bunların 202 bin 434’ü hükümlü, 57 bin 710’u ise tutukludur” dedi.  AKP’nin iktidara geldiği ilk günlerde, 31 Aralık 2002 tarihi itibariyle cezaevlerinde toplam 59 bin 429 kişi bulunurken; aradan geçen 16 yılda, bu sayıda 5 kat artış yaşandığına yer verildi.

Türkiye’de 291 kapalı ceza infaz kurumu, 70 müstakil açık ceza infaz kurumu, 3 çocuk eğitimevi, 8 kadın kapalı, 5 kadın açık, 7 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 384 cezaevi bulunuyor. Buna rağmen tutuklu ve hükümlü sayısının 275 bine çıkacağını öngören Adalet Bakanlığı, 45 yeni cezaevini tamamlamayı planlıyor.

2017 Eylül ayı verilerine göre ; Cezaevlerinde 69 bin 301 tutuklu öğrenci bulunuyor. Tutuklu öğrencilerin yaşadığı sıkıntıların başında, öğrenim hayatlarının kesintiye uğraması geliyor. Hatta bazı öğrenciler için başlatılan ceza soruşturmaları veya haklarında açılan davalar, eğitim hayatlarının sona ermesi demek oluyor.

Gelişmiş ülkeler operalar , konser salonları , eğitim kurumları yaparken AKP İktidarı Avrupa’nın en büyük mahkemelerini adalet saraylarını , cezaevlerini yapmakla övünüyor.

ÖZGÜRLÜKLER TABLOSU

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün 2018 raporuna göre Türkiye, tutuklu gazeteci sayısı listesinde üçüncü sırada yer alıyor. RSF’in açıkladığı 2017 raporuna göre ise, Türkiye ise tutuklu gazetecilerin sayısının en yüksek olduğu 5 ülke arasında idi.
(RSF) örgütünün her yıl yayınlandığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre,Türkiye  2018’de bir önceki yıla göre iki basamak gerileyerek 180 ülke arasında 157’nci sırada yer aldı.

KIZIL KORKU KOMÜNİZM 

KOMÜNİZM McCARTYH tarafından muhalifleri tutuklama aracı olarak kullanılmıştır. Aynı yöntem ise şimdi ise Türkiye’de kullanılmaktadır. Muhalifler FETÖCÜ – TERÖRİST olarak damgalanıp tutuklanmakta ve toplum içindeki saygınlıkları kırılmaya çalışılmaktadır.

Korku siyaseti ve uygulamalarına verilebilecek en iyi örnek McCarthy dönemi Amerika’sıdır. Bu dönemde gerçekleştirilen korku odaklı eylemler ABD iç politikasını temelinden etkilediği gibi dış politikasında da oldukça radikal değişiklikler yaşanmasına neden olmuştur.

Oyun büyük oyundur . McCARTYH’nin ruhu AKP’nin adalet saraylarında dolanmaktadır. Amaç toplumda korku yaratarak muhalefeti susturmaktır .

Şimdi ise hedefte yaşı 80’ni aşmış , ülkemizin yüz akı , sanatçı , aydın , Metin Akpınar ve Müjdat Gezen vardır. Yüz sene sonra her iki sanatçımız saygı ve sevgiyle anılıp hatırlanırken , McCARTYH’nin ruhunu taşıyanlar ise tarihin çöplük sayfasında yerlerini alacaktır.

Aşağıda 1950’lerin Amerikası’nı ve McCarthy’i okuyunuz 

Naci Kaptan / 24.12.2018 

[Korku] insanları kontrol etmek için
başvurulabilecek ikna edici yollardan biridir.

1945 yılı öncesi ve sonrası Amerika Birleşik Devletleri’nin iç ve dış politikasında meydana gelen gelişmeler, korkunun insanlar üzerindeki etkisini göstermesi açısından iyi bir örnek oluşturur. 1950 yılında Senatör McCarthy tarafından yapılan komünist suçlamalar, ABD’de korkuya dayalı bir dönemi başlatmıştır. Çalışmada ABD’de McCarthycilik olarak adlandırılan dönemin gelişimi ve sonuçları politik olarak incelenmiştir. Öncelikle, McCarthyizmin tarihsel arka planı ortaya konularak, McCarthyizmin kavramsal analizi yapılmış, daha sonra ise McCarthy döneminin ABD dış politikasındaki etkileri analiz edilmiştir. Sonuç olarak, McCarthy dönemindeki bakış açısının dış politikayı doğrudan şekillendirdiği gösterilmiştir

Korku yasal yollar kullanılarak etkisi toplum üzerinde meşru kılındığında, insanları yönlendirmede kullanılabilecek en etkili yollardan bir isidir. Çeşitli yasal yollar kullanılarak meşru bir hale getirilmiş korku yaratma uygulamaları spekülasyonlara, şüpheciliğe ve bir kamuoyu refleksinin oluşmasına neden olur. Yaratılan korku ortamında toplum içerisinde yaşayan birey, yasal yollar ile meşru kılınmış ve oldukça etkili korku yöntemleri doğrultusunda yönlendirilebilir ve yapması istenen davranışı sergiler. 1945-1954 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) iç ve dış politikada hakim propaganda unsuru haline getirilen komünizm tehlikesi bir korku toplumunun oluşmasını sağlamıştır. Wisconsin’den seçilen Senatör McCarthy yasal gerekleri çiğneyerek çoğu insanın asılsız bir şekilde yargılanmasına neden olmuş ve ABD’de bir fenomen haline gelecek olan ve McCarthycilik ya da cadı avı olarak adlandırılacak bir döneme damgasını vurmuştur.

Kızıl – Komünist Korku

McCarthycilik ile adeta iç içe geçmiş bir kavramdır. Ancak kavram McCarthycilik’ten çok farklı bir anlamı belirtmektedir. Bu dönemde yazılan çoğu kaynakta Kızıl Korku komünist tehlikeyi belirtmekle beraber, ABD’de bu yönde iç ve dış politika da gerçekleştirilen faaliyetleri de kapsamaktadır. Komünizm korkusu bu dönemde hiç olmadığı kadar çok işlenmiş, bu nedenle de kavram toplum üzerinde bu kadar etkileyici olmuştur (Fleming, 1954: 45)

Kızıl korku, ABD’de McCarthycilik döneminden çok daha önce komünizm karşıtı faaliyetlerin uygulanmaya başladığını da belirtmektedir. Çarlık Rusyası’ndan Sovyet Rusyası’na geçilmesine neden olan Bolşevik devrimi gerçekleştikten sonra, Amerikan toplumu üzerinde gerçekleştirilen baskıcı uygulamalar hızla artmıştır. Ancak bu dönem McCarthycilik dönemi gibi uzun süreli olmamış, 1919 ve 1920’lerin kızıl korkusu, siyasi hoşgörüsüzlüğün ve komünist baskının yoğun olarak yaşandığı ve McCarthycilik dönemine uygun bir zemin hazırlayan bir süreç olarak literatürde yer almıştır. [1]

McCARTHY KİMDİR?
McCARTHYİZM NEDİR?

Joseph McCarthy dokuz çocuklu koyu Katolik bir ailenin beşinci çocuğu olarak 1908’de Wisconsin’de bir çiftlikte doğdu.14 yaşında okulu bıraktı ve tavuk çiftliğinde çalışmaya başladı.

Yirmi yaşında liseye geri döndü.Üniversiteyi bitirdikten sonra avukatlığa başladı.Başarılı bir avukat olamadı.Kazancı az geldiğinden ek gelir elde etmek için poker oynamaya başladı.

Bir politikacının oluşumu.Demokrat Parti’den bölge savcısı adayı olmak istedi ama başaramadı.Bunun üzerine döndü, Cumhuriyetçi Parti’ye geçti ve bölge yargıcı seçildi.Seçim sırasında rakibine çamur attığı, kirli bir kampanya yönettiği için çok eleştirildi.

İkinci Dünya Savaşı’nda orduya katıldı.Savaştan sonra senatör adayı oldu. Seçim kampanyası sırasında başında pilot kaskı, tam teçhizatlı, göğsünde birkaç kat makinalı tüfek fişekliğiyle çekilmiş fotoğraflarını kullandı.

Savaş sırasında otuz iki görev yaptığını iddia etti.Oysa görevi masa başındaydı ve sadece eğitim uçuşlarına katılmıştı.Rakibi Robert La Follette’e, askere gitmediği gerekçesiyle ve savaş zengini olduğunu iddia ederek saldırdı.Oysa La Follette savaş başladığında kırk altı yaşındaydı ve bütün yatırımı da bir radyo istasyonuydu.

McCarthy, her iki adayın da ikiyüz bin dolayında oy aldığı seçimi beş bin oy farkıyla kazandı.Follet, hakkında yapılan yalan suçlamalardan dolayı siyaseti bıraktı ve sonra da intihar etti.

McCarthyizm başlıyor.
Senato’daki ilk gününde bir basın toplantısı düzenleyerek o sırada sürmekte olan kömür madeni grevine katılan işçilerin askere alınmasını ve hala grevde ısrar edenlerin emre itaatsizlikten dolayı divanı harpte yargılanıp kurşuna dizilmelerini önerdi.

Senatodaki ilk yılları başarısız geçti.Hem savaştaki rolü konusunda söylediği yalan hem de Pepsi Cola’dan rüşvet aldığı iddiaları onu çok yıpratmıştı.Yaklaşan seçimleri kaybedeceği korkusuyla çareler aramaya başladı.

Edmund Walsh adlı katolik bir rahip, Demokrat yönetimde çalışan solcu kişiler aleyhine komünist oldukları gerekçesiyle bir kampanya başlatmasını önerdi.McCarthy, politikacılar hakkında bilgi edinmesine yardımcı olduğu Jack Anderson adlı bir gazetecinin desteğiyle komünist olduğunu iddia ettiği kişiler hakkında bilgi toplamaya başladı.

FBI’ın ünlü antikomünist başkanı Edgar J. Hoover’in de yardımıyla bir liste oluşturdu.9 Şubat 1950 tarihinde, Lincoln gününde West Virginia’da, Cumhuriyetçi Parti Kadınlar toplantısında elinde Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan komünistlere ilişkin 205 kişilik bir liste olduğunu ve bunların Sovyetler Birliği’ne gizli bilgi aktardığını iddia etti.

Böylece Amerikan tarihine kara bir leke olarak geçecek olan McCarthyizm adlı cadı avı, FBI, medya ve politikacı dayanışmasıyla başlamış oldu. [2]

McCARTHY YENİDEN Mİ DOĞDU

CIA ne zaman kuruldu? 1947 yılında.
Peki kim kurdu? Başkan Truman…

Hazırlıkların tümü, 2. Dünya Savaşı sonrası yürütülecek ve yürütülen “komünizm ile mücadele” çerçevesinde yapılıyordu.1951 yılı Mart ayında Rosenbergler ölüme mahkum edildi ve koskoca ABD’de bir “cadı avı” başlatıldı.

Başrolde Senatör McCarthy vardı ve o sıralarda henüz Temsilciler Meclisi’nde olan Richard Nixon da bir numaralı “yamağı” durumundaydı. 1947’den beri alt yapısı hazırlanan “kaos” yaratma ortamı, gün geçtikçe bir baskı ve yıldırma unsuruna dönüşüyordu.

ABD Hükümeti,” hiçbir yasadışı eylem, suç göstermeden, hatta bireysel yanıt mekanizmasının işlemesine bile olnak tanımadan, sürüyle örgütten herhangi birine katılmış herhangi bir yurttaşı hain diye damgalamakta serbestti.”

Yine aynı “hükümet, mahkeme salonlarında, savunmak greğini bile duymadığı toplu ve kaypak bir suçamaya girişmişti. Artık elinde liste olan her yurttaş, ABD hükümetinin yetki belgesine sahipmiş gibi canının çektiği yurttaşa dilediğince kar çalabiliyordu.” (*)

İhbar sistemi en üst noktaya kadar tırmanmış, Elia Kazan gibi yönetmenleri de çemberi içine almıştı. Ünlü Holywood yıldızı Robert Taylor tam bir bülbül gibi şakıyor, önüne geleni komünistlik ile suçluyordu. Sisteme ve hükümete yaranabilmenin en “güzel” örneklerini tarihe mal ediyordu.

Herkes birbirinden kuşkulanıyor, herkes birbirini ihbar ediyordu.Sağlam görünen, sağlam olduğuna inananlar bile bir çöküntü, depresyon içindeydiler ve gün geçtikçe dirençleri kırılıyordu.Savcılar sürekli listeler çıkartıyor, mahkemeler bu listedekileri tek tek çağırıyor ve sorguluyordu.

Okur yazar durumundaki her Amerikalı, bir dernek veya sivil toplum kuruluşuna da üyeyse eğer, topun ağzındaydı.Komünizm ile mücadeleyi ciddi bir iş sanan gazeteci ve yazarlar ise şiddetle McCarhty ve politikalarını savunuyordu.

Sıradan Amerikalılar, bu dönemin geçeceğini, mutlaka “keser döner sap döner” hesabının tutacağını ve baskı döneminin biteceğini sanıyorlardı.1952 yılına gelindiğinde, yani beş yıl sonra iş daha da “azgınlaşmış”, neredeyse ABD nüfusunun dörtte biri “şüpheli” duruma düşmüştü.Baskı azalacağına artıyor, umut içinde bekleyen ABD halkı ise giderek bunalıyordu.

McCarthy ve arkadaşları ise, ipin ucunu kaçırdıklarında, sıranın kendilerinde olduğunu bildiklerinden, ardı ardına listeler yayınlıyor, bunu da medya aracılığı ile kamuoyu ile paylaşıyorlardı.

Ortalık toz dumandı yani…

Mutedil Amerikalıların beklentisi hiç yerine gelmedi. ABD hızla, Richard Nixon’un başkanlığında Vietnam Savaşı’na doğru sürükleniyordu.

“Godot” gelmedi…Zaten Godot bu işlere hiç karışmazdı.

Vietnam ABD’nin “burnunu” sürtünce, McCarthy benzerleri susmak zorunda kaldı.
Bedeli ABD vatandaşlarına çok ağır ödetilen bir dönem yerini “ajanlar” savaşına bırakacaktı artık.

ABD hükümeti kendi vatandaşıyla uğraşmayı bırakmak zorunda kaldı. Dünya vatandaşları iştahını kabartıyordu.McCarthy yeniden doğmamak üzere ortadan kaybolmuştu…Acaba? [3]

(*)Garry Wills, Şarlatanlar Dönemi, Lillian Hellman, Can Yayınları, Türkçesi Tomris Uyar, 2.Basım 1990, s.13

KAYNAKLAR

[1] http://www.academia.edu/10070948/AMERİKA_BİRLEŞİK_DEVLETLERİ_NDE_McCARTHY_DÖNEMİ_VE_DIŞ_POLİTİKA_ÜZERİNDEKİ_ETKİLERİ
[2] Mümtaz İdil/Odatv.com / 22.02.2011 https://www.kongar.org/aydinlanma/2009/692_McCarthy-II.php
[3] EMRE KONGAR / 24.12.2018
https://odatv.com/mccarthy-yeniden-mi-dogdu-2202111200.html
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, FAŞİZM, HUKUK-YARGI-ADALET. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *