PARLAK JURNAL
Konuk Yazar Zülal YILDIZ
31 Aralık 2018
Erzincan: 1 Şehir 59 Saniye
Yıl 1939 aylardan Aralık.
Kendi halinde bir kış mevsimi geçiriyor Erzincan. Yakmış sobasını (o zamanlar daha çok mangal yakılıyor evlerde) belki anneler kestane pişirmiş evlatlarına, belki sıcak bir çorba içmişler akşam. Çocuklar yarın ya okula gidecek ya tarlaya. Uykularının en derin saatinde gece 2 sularında bir gürültü, bir afet, bu bir felaket.. Erzincan’ı haritadan silen, 59 saniye süren 7,9 şiddetinde bir zelzele. Akıllara sığmaz bir yıkım. Devrilen mangallardan çıkan yangınlar, yerle bir olan evler, haykıran anneler, ağlayan bebekler ve kurtarılmayı bekleyen binlerce can. Aynı günde 80-90 sarsıntı yaşanmış. Şehir yerle bir olmuş, hava -10 derece, bu felaketten kurtulanların sığınacağı bir yer, yiyeceği ekmeği yok. İnsanlar hasta, yaralı. Yaralarını saracak bir tabip. O da yok. Açta açıkta bekliyorlar sadece. Telgraf hatları çökmüş, telefon zaten ne arar. Yardım isteyemiyor halk, kimseye haber gönderemiyor. Bu acıyı tarif edemem, hatta hissedemem bu kadar büyüğünü fakat şöyle ifade edebilirim belki; ölülerini gömecek yer bulamayıp çareyi cesetlerden tepeler yapmakta buluyorlar. Böylesi zor bir sınavı belki en son Kurtuluş Savaşı zamanlarında vermişti bu halk. İmtihan bu ya..
Duvarları yıkılan hapishaneden mahkumlar çıkarıldı, depremzedelere yardım etmeleri söylendi de bir tanesi bile firar etmedi, mahpusuna geri döndü. Öyle bir can pazarı işte. Mahkumları merak edenler için daha sonra çıkarılan bir kanunla cezaları affedildi. Sağ olsunlar.
Tüm gazeteler Erzincan’ı yazarken yüce vatanımın insanı da desteğini eksik etmedi, elinde avucunda ne varsa yolladı. Yollayacak bir şeyi olmayanlar acısını paylaştılar memleketlimin. Var olsunlar.
Erzincan belki bir daha eskisi gibi olmadı, bir daha eskisi gibi gülmedi ama bırakmadı da memleketinin elini. “Benim yerim yurdum burası anam babam” dedi, “yapamam gurbet ellerde” dedi. İşte bu yüzden kış ayları geldi mi bir hüzün çöker Erzincan insanına. Ama üşümez kolay kolay. Deyim yerindeyse, ciğeri yanar çünkü.
79. Yılında yine bir depremle kendini hatırlatınca “ben burdayım” diyor galiba dedim. Bu yüzden kaleme almak istedim bu yazıyı. Evet burada, hala bir damla yaşımızdasın..
Bir gecede 100.000’den fazla yaralı verdi Erzincan. Enkaz altında kalarak, yangında yanarak, soğukta donarak.. 32.962 can verdi Erzincan. Otuz iki bin dokuz yüz altmış iki can. Allah mekanlarını cennet etsin..
URL: https://parlakjurnal.com/?p=6847
Geçmişin içinden 1939 büyük Erzincan depremini anlatan bu acılı yazıya ben de büyük şair Nazım Hikmetin bir şiiri ile katkıda bulunmak istedim (N.Kaptan)
Nazım Hikmet’in 1939’da gerçekleşen Erzincan Depremi’ni
anlatan şiiri KARA HABER’dir… İşte o şiir:
KARA HABER
Erzincan’da bir kuş var
Kanadında gümüş yok.
Gitti yarim gelmedi
gayrı bunda bir iş yok.
Oy, dağlar, dağlar, dağlar…
Aldı ellerine kanlı başını
karın ortasında Erzincan ağlar…
O ağlamasında kimler ağlasın…
Kar yağar lapa lapa
tipidir gelir geçer…
Yan yana sırt üstü yatan ölüler
akşam olur tandıramaz
ateşini yandıramaz
Gün ağarır, şafak söker
kimsecikler gitmez suya.
Ezilmiş başlarıyla ölüler
vardılar uyanılmaz uykuya.
Ses edip geceye beyaz taşından
kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk, lahzada bitti yaşamak.
Kimisi altı aylık,
kiminin sakalı ak,
kimi on üç, on dört yaşında;
kimi yola gidecek,
kimisi mektup bekler
yan yana sırtüstü yatan ölüler…
Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,
akpeynir torbaya koyulamadı,
hasret gitti ölüler
dünyaya doyulamadı…
Uyanıp kaçamadılar,
kuş olup uçamadılar,
açıldı kuyular kimse inemez.
Erzincan Beygiri rahvandır amma
ölüler ata binemez
yan yana sırtüstü yatan ölüler…