BOP: SIRA TÜRKİYE’DE Mİ?..
“Tarih” her şeyi bilir, ona boşuna “Tarih Baba” dememişler!..
Bir durumu açıklayabilmek ve en önemlisi, geleceğe yönelik öngörüde bulunabilmek için önce tarih bilgisine, sonra da bildiklerinden ders çıkarabilecek zekaya sahip olmak gerekir.
ABD Başkanı Trump’ın “Suriye’den çekilme” kararı üzerine politikacısından gazetecisine, generalinden yazarına kadar, argo deyimle, “ağzı olan” herkes konuşuyor.
Kararı, “Reis’in üstün liderlik yeteneğine bağlayan ve ‘o neylerse güzel eyler’ diyen” yalakaları bir yana koyarsak, aralarında deneyimli politikacı, diplomat, asker ve yazarların da bulunduğu birçok kişinin “ABD’nin Suriye’den gerçekten çekileceğini” sandıklarını ve buna göre yorumlar yaptıklarını görüyoruz…
Aşiret ya da kabile gibi yönetilen devletlerde politikalar baştaki kişiye göre değişir. Köklü devletlerde ise ulusal çıkarlar her türlü parti çıkarlarının üstünde tutulur ve özellikle dış politika, saptanmış bir devlet politikasına göre yürütülür.
ABD Ortadoğu ile ilgilenmeye 19. Yüzyılın ikinci yarısına doğru, zamanın Ortadoğu’sunun egemeni Osmanlı’yı parçalama tasarımları yaparak başladı; önce, arkeolog vb. bilim insanı kimliği ile ajanlar gönderip, elde ettiği verilere göre belirlediği yerlerde 2000 kadar misyoner okulu ve hastaneler açarak yerli işbirlikçiler yetiştirdi.
ABD’nin Ortadoğu’ya olan muhabbeti (!) o kadar biliniyordu ki Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri, savaşta bizim müttefiklerimiz olan Almanya ve Avusturya’nın işini Paris Barış Konferansı’nda bitirdikleri halde, Osmanlı’yı parçalama onurunu ABD Başkanı’na verdiler ve Başkan Wilson’un tasarımına göre Sevr Antlaşması’nı Osmanlı’ya imzalattılar.
Atatürk gibi bir dâhinin ortaya çıkıp, öldü sanılan Türk ulusunu toparlayarak Sevr’i çöp sepetine atması sonucu, planlarının gerçekleşmemiş olmasını ABD hoş karşılamadı; Lozan Antlaşması’nı kabul etmeyerek yok saydı; Lozan’da Türkiye ile imzalamış olduğu, özel bir ikili anlaşmayı da Kongre onaylamadığı gibi genç Türk devletine bir de mesaj gönderdi: “bizim planlarımız uzun erimlidir; eninde sonunda gerçekleştiririz!..”
* * *
ABD’nin Suriye’de bulunma nedeni, işte o uzun erimli planlarının yeniden tasarımlanmış şekli olan “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)”dir!..
Adamlar bu projeye bahane bulmak/ meşruiyet kazandırmak için, Nev York’un merkezindeki İkiz Kuleleri yerle bir edip, kendi yurttaşlarından 5 bin insanı öldürmek ve 10 bine yakınını yaralamaktan kaçınmadılar…
Kendi yurttaşlarına bile bu kadar acımasız olanların gözünde diğer ülke yurttaşları ezilecek böceklerden farksızdır. Nitekim, bölgedeki işbirlikçi ülke yöneticilerinin de yardımıyla Afganistan, Irak, Libya, Suriye vd. ülkeleri yakıp yıkıp yağmalamış, parçalamış; milyonlarca insanı öldürmüş, 10 milyonlarca insanın sığınmacı olmasına neden olmuş; bölgede düşmanlıklar ve dinmeyecek acılar yaratmıştır…
Proje daha tamamlanmamıştır. Sıradaki hedef İran’dır. Sözde Müslüman, işbirlikçi devletlerle birlikte, şimdi İran’a saldırı hesapları yapılıyor. İran’dan sonra sıra Türkiye’ye gelecek. BOP’un Türkiye’yi teğet geçeceğini sananlar ya aptal ya da haindirler. Adamlar haritasını bile gösterdiler ve “Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir” diyerek asıl amaçlarını söylemekten bile çekinmediler…
Bu bakımdan, “ABD’nin Suriye’den çekilme kararı” bir taktiktir. ABD’nin bu taktiğini en gerçekçi şekilde E. Amiral Türker Ertürk değerlendirmiştir: “ABD Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna girmesine ve mahdut hedefli bir harekât yapmasına müsaade ediyor. Çünkü Türkiye’yi Rusya-İran aksından uzaklaştırmak, kendisine yaklaştırmak ve ufukta gözüken İran’a müdahale tarafında konumlandırmak istiyor. Tabii ki ABD Türkiye’deki iktidar iradesinin gizli bir gündemi olduğunu, Suriye’nin kuzeyinde radikal Sünni Araplar üzerinden bir egemenlik alanı yaratmak istediğini biliyor. ABD yine biliyor ve değerlendiriyor ki; bu gizli gündemle Suriye’ye giren Türkiye, eninde sonunda Suriye ile çatışacak ve Türkiye, Rusya ve İran aksından kopacaktır!” (http://www.turkererturk.com.tr/suriyede-yapilacak-harekat/)
Sayın Amiral’in görüşüne katılıyorum, “Suriye’ye giren Türkiye, eninde sonunda Suriye ile çatışacak”; ancak ABD’nin kurduğu bu tuzağın sonucunda Türkiye, eksenden kopmakla kalmayacak Suriye’nin müttefiki Rusya ve İran ile de çatışma konumuna düşebilecektir.
Son yıllarda uygulanan dış politika ile Türkiye, ABD gözünde “güvenilir/ sadık müttefik” imajını yitirdi. “Türkiye’nin ABD’den kopmak istemediğini, kendilerini kullanarak ABD’ye şantaj yaptığının” bilincinde olmakla birlikte, “aralarındaki gerilimi tırmandırarak belki koparabiliriz” düşüncesiyle bilmezden gelen Rusya ve İran da Türkiye’ye güvenmemektedir.
* * *
ABD, Türkiye’nin Rusya, İran ve Suriye ile çatışma konumuna düşmesinden yararlanarak, BOP’u İran’dan önce Türkiye’de uygulamak isteyebilir mi? Bu amaçla güdümündeki PKK/PYD ve hatta Barzani’nin peşmergeleri ile IŞİD’i de üzerimize salarak güneyimizde bir yangın çıkarabilir mi? Ege’de, işgal etmiş olduğu 18 adamızı silah deposu haline getirmiş Yunanistan, Akdeniz’de ise Türkiye’ye karşı şer cephesi oluşturmuş Güney Kıbrıs, Mısır ve İsrail’in beklemektedir. Türkiye’nin parçalanması Rusya ve İran’ın da işine gelir; fırsat bekleyen Ermenistan, Rusya’dan destek alıp kuzeydoğumuzdan saldırabilir mi? Tüm bunları düşünecek olursak, güneyimizde çıkacak yangın, her tarafımıza yayılacak bir ateş çemberine dönüşebilir mi?
“Cumhur İttifakı”nın çok kullandığı “DEVLETİN BEKASI” için, yerel seçimleri değil, işte bunları düşünmeliyiz! İlk yapılması gereken, Atatürk’ün özellikle vurguladığı, “İÇ CEPHENİN GÜÇLENDİRİLMESİ”dir. Yani, milleti bölmek/ kutuplaştırmak/ kamplara ayrıştırmak değil birleştirmek gerek. Dışarıdan yapılacak saldırıdan daha tehlikelisi, iç savaş çıkarılmasıdır. Emperyalistlerin bu amaçla uluslararası teröristleri kullandığı ve Suriye’de iç savaşı bunlar aracılığı ile başlattığı bilinmektedir.
Liderler kendi geleceklerini ülkenin geleceğinin önüne koyabilirler; görev partili partisiz, sağduyulu tüm yurttaşlara düşüyor; zaman kavga değil, birlik olma zamanı…
Bir yandan iç cepheyi güçlendirirken, bir yandan da bu durumun nedeni olan yanlış dış politikadan dönmeliyiz. Bugüne dek Irak, Libya ve Suriye’de emperyalistlerin yanında yer alarak büyük hata yaptık. Şimdi artık tehlike kapımıza dayandı. Trump’ın sözlerine kanıp yeni hayaller peşinde koşmaktan vaz geçerek partimizi değil, ülkemizin geleceğini düşünmemiz gerek.
ABD’nin Ortadoğu’da yaktığı ateşe odun atmaktan vaz geçip Esad ile hemen el sıkışmak gerek. Devletler arasında dostluk ya da düşmanlık değil, çıkar ilişkileri vardır. Herkes hata yapabilir; hatadan dönmek erdemdir. Öyle görülüyor ki Suriye’ye uzatılacak bir el karşılıksız kalmayacaktır.
Suriye ile anlaşırsak sorunlarımız büyük oranda giderilmiş olur. Ondan sonra, ABD’nin ülkemizdeki üslerini kullanmasını engelleyip İran’ın yanında yer alarak sıranın bize gelmesini önlemeliyiz.
Türk ulusu geçmişte zor anlarda bir araya gelip sorunların üstünden gelmeyi başarmıştır. Bugün de başarırız…
2019’da ülkemize ilişkin kaygılarımızın gerçekleşmemesi ve hayalperest çıkarcıların güzel yurdumuz üzerinde oluşturdukları kara bulutların yok olması dileği ile yeni yılınızı kutlarım… |