ARAŞTIRMA DOSYASI /// Mehmet BİLGİN
Araştırma Mayıs 20, 2015
RİZE BÖLGESİNDE ETNİK GRUPLAR OLUŞTURMA PROJELERİ
Rize, tarih ve kültür yönünden üzerinde en az araştırma ve yayın yapılmış bölgelerimizden biridir. Altmışlı yıllara kadar ekonomik yönden yurdumuzun en fakir yörelerden birisi olan Rize, çay tarımının yaygınlaşmasından sonra çok kısa bir sürede ekonomik olarak ülkemizin en iyi illeri arasında yerini aldı. Bölge ekonomik olarak bu değişim sürecini yaşarken kültürel alanda kayda değer hiçbir gelişme olmadı.
Geçmişte ekonomik şartlara ve coğrafi yapıya bağlanan kültürel çalışmalardaki verimsizlik, ekonomik alandaki düzelmeye rağmen pek değişmemiştir. Bu dönemde ve özellikle altmışlı yıllarda, bir çok yabancı araştırmacı bölgede çeşitli konularda araştırma ve çalışmalar yapmaya başlamış, bu çalışmaların sonucu elde edilen bilgilerle, bölge üzerinde milli birlik ve beraberliği sarsmaya yönelik bir takım projeler oluşturulmuştu. Bu projelerde, bölge insanının sahip olduğu ve kültürel zenginlik ögesi olan bazı özellikler öne çıkartılarak, etnik parçalanmaya yol açılması amaçlanmaktaydı.
Altmışlı yıllarda bölgede faaliyet gösteren yabancı araştırmacıların çalışmalarıyla şekillendirilen projelerle, ülkemizin diğer bölgelerinin yanı sıra Rize’nin de içinde bulunduğu Doğu Karadeniz bölgesinde Laz, Hemşenli, Gürcü, Poşa ve Pontoslu Rum (ya da Müslüman Yunanlılar) gibi etnik parçalar tanımlanmaya veya oluşturulmaya çalışılmaktaydı.
Doğu Karadeniz Bölgesi ile ilgili bu projeler hazırlanırken, aynı zamanda etnik grupların arka planını oluşturacak olan , bölgenin Bizans ve Hıristiyan geçmişinin ortaya konması çalışmaları da yapılmıştır. Bu proje kapsamında elde edilen bulgular, günümüzde gündeme getirilen bazı iddialara da dayanak olmaktadır. Bu proje kapsamında bölgede yabancı araştırmacılar tarafında yapılan arkeoloji ve tarih çalışmalarının amacı, bazı yabancı yazarların bu çalışmalar hakkında yazdığı kitap ve makalelerde ” bölge halkının hafızasından silinmiş olan Hıristiyan geçmişe ait kanıtları ortaya çıkarmak ” şeklinde ifade edilmektedir.
Bu çalışmalarla yeni bir bilinç yaratılmış, Karadeniz bölgesinde yaşayan insanların çoğu artık yerleşim birimlerinin içinde, yakınında veya yolunun üzerindeki herhangi bir taş yığınının geçmişte bir kiliseye ait olduğunu, köyün eski isminin Türkçe olmadığını ve bu Hıristiyan geçmişin kendi geçmişi olabileceğini düşünmektedir. Çünkü bundan farklı bir şey düşünebilmesi için elinde herhangi bir bilgi de yoktur.
Çok sistemli bir şekilde ve iç içe geçmiş projeler çerçevesinde, bölgenin Bizans / Hıristiyan geçmişini ortaya çıkartmak için İngiltere de Birmingham Üniversitesine bağlı Bizans, Osmanlı ve Modern Yunan Çalışmaları Kürsüsü’nde, Bizans ve Trabzon’daki Komnenos Rum Krallığı tarihi uzmanı Prof. Dr. Anthony Bryer ve ekibi tarafından, bazı vakıfların yanı sıra Yunan Hükümetinin ve Kıbrıs Rum kesiminin parasal olarak desteklediği ve ısmarladığı çalışmalar yapılmıştır.
Bu çalışmalar kapsamında Doğu Karadeniz Bölgesi taranmış, Hıristiyanlık dönemine ait olan ve yerleri tespit edilen tüm kalıntılar kazılarla ortaya çıkarılıp, planları çizilmiş mevcut kalıntılar fotoğraflanarak, sanat öğesi taşıyan bezemeler, eserlerin mimari özellikleri ve kitabeleri incelenmiş,bölge tarihi ile ilgili kaynaklarda yer alan tarihi bilgiler derlenerek yeni yayınlar yapılmıştır.
Bu çalışmaların ileride bölge ile ilgili siyasi iddialara zemin oluşturacağı düşüncesi başlangıçta komplo teorisi olarak algılanmışsa da, yeni etnik gruplar yaratılması çalışmaları ile boğuştuğumuz günümüzde bunun Türk toplumunu küçük parçalara bölerek etkisizleştirme ve bu etnik grupları arka planda Hıristiyanlığa bağlama çalışmalarının temel projelerinden biri olduğu anlaşılmaktadır.
25 – 30 yıl kesintisiz süren ve yüzlerce öğrencinin katılıp eğitildiği bu proje sonucunda Bryer’in ( David Winfield ile beraber yazılmış) “The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos 2 cilt ve “The Post-Byzantine Monuments of the Pontos”,”Peoples and Settlement in Anatolia and the Caucaus 800-1900 ” ,The Empire of Trebizond and the Pontos” adlı kitapları ile bu projelerde çalışanlar tarafından yazılmış, bölgedeki kilise ve manastır kalıntıları ile bölgenin Hıristiyan geçmişi ile ilgili yüzlerce makale yazılıp ve yayınlandı.
Bu projeyi yapan ve yürüten Anthony Bryer ile çalışmalara katılan çeşitli kişilerce, Doğu Karadeniz bölgesinin Hıristiyan / Rum geçmişi ve bu geçmişin günümüze yansımaları hakkında , bölgede yaratılmak istenen etnik parçaların geçmişine yönelik açıklamalara, Hıristiyan bir arka plan olacak çok önemli bir literatür oluşturulmuştur.
Anthony Bryer, bölgede Hıristiyanlığa ait kalıntıların tamamını ortaya çıkartan arkeolojik çalışmalarının yanı sıra bölgenin Hıristiyan – Bizans – Rum geçmişinin günümüze yansımaları hakkında da çalışmalar yapmış, Pontuslu Rumlarla ilgili bir yazısında “Pontuslu Rumlar bütün kalıntıların en şaşırtıcı olanları ama bazıları yurt arıyor, bazıları tarih, bazıları da ikisini birden” diyerek çalışmalarının ilgi ve amacını ortaya koymaktadır.Çalışma arkadaşlarından D.Winfield’in tarihi eser kaçakçılığı suçlamaları ile yurt dışında yargılanması bu projenin başka boyutları olduğunu da düşündürmektedir.
Bölge ile ilgili projeler hiç şüphesiz bunlardan ibaret değildir. Fakat bölge ile ilgili tüm projelerin yayınlarını izleme ve değerlendirme olanağına sahip değilim.Yine de ilgili yayınlardan değerlendirme yapacak kadar izleme imkanı bulduğum bir projeden bahsederek konuyu açıklamaya çalışacağım.
Altmışlı yıllarda bölgeye gelen yabancı araştırmacılardan sadece birisi olan Wolfgang Feurstein adlı bir Alman,1960’larda bölge köylerinde dolaşarak Lazlar üzerinde çalışmaya başlamıştır.Sözlü kültürde yaşayan dil, folklor özellikleri ve masallar derlemiş, bol miktarda fotoğraflar çekerek, izin alırken belirttiği amacın dışında çalışmalar yapmıştır.Bölgede yürüttüğü çalışmalar o dönem yetkililerin dikkatini çektiği için bölgede dolaşarak çalışma izni verilmemiştir.Amaç dışı faaliyet gösterdiği için yasal yollardan engellenen Wolfgang Feurstein daha sonra Almanya’nın Karaorman bölgesindeki Schopfloch köyünde “Laz Ulusu Yaratma Projesi” kapsamındaki çalışmaları için bir merkez oluşturmuş, çalışmalarına burada devam etmiştir.
Kendini Laz Ulusu yaratmaya adadığını söyleyen Feurstein, önce Lazca yazı dili oluşturmak için Laz Alfabesi düzenlemiş, ardından bu Laz Alfabesi ile ilkokul seviyesinde metinler hazırlamış ve Lazca gramer bilgileri ile sözlük çalışmaları yapmıştır. Hiçbir üniversitede öğretim üyesi olmayan bu kişi, sadece Laz kültürünü ve Laz tarihini araştırmakla kalmamış amacına hizmet edecek örgütler de kurmuştur.
Feurstein, çalışmalarına kattığı insanları, bu şekilde dıştan aktiviteler olmazsa Laz kültürünün yakın bir gelecekte sonsuza kadar yok olacağına inandırarak örgütlediği Laz kökenli Türk vatandaşlarını Laz kültürünü ve kimliğini yaşatmak için,Laz Alfabesi ile Lazca metinler oluşturmak ve bunu Laz topluluklarına benimsetmek gerektiğine inandırmış, bilimsel çalışma olarak algılanabilecek faaliyetlerini Lazları hedef alan örgütsel faaliyetlere dönüştürmüştür. Bu çerçevede kurduğu Lazebura ve daha sonra Kaçkar Kültür Çevresi (Kaçkar Kulturkreis) örgütü onun oluşturup ve yönlendirdiği çalışmalardır.
Feurstein’in Laz kökenli yurttaşlarımızı etkisi altına alarak çalışmalarına dahil etmek için kullandığı “Birşeyler yapılmazsa sonsuza kadar yok olma” motifi, benzer bir şekilde bölgede Pontoslu (Müslüman Yunanlı ) etnik grubu yaratma projesinin aktörleri tarafından da kullanılmaktadır.
Buna bir örnek olarak Yunanistan’da yaptığı çalışmalar ve Yunanlı dostlarının yardımı ile hazırladığı ve bir Yunanlı profesörün önsözüyle yayınladığı “Pontos Kültürü” adlı eseri nedeniyle Pontoscu faaliyetlerde adı geçen Ömer Asan’ın Lazlarla ilgili yayın yapanlar tarafından çıkartılan bir dergide yer alan “Yok Oluyoruz Ya Siz” başlıklı yazısını gösterebiliriz.
Lazlarla ilgili yayınlar incelendiği zaman, Lazların eski Yunan mitolojisi ile var olduğu iddia edilen bağlarından bahsedildiği görülür. Fakat, Feurstein ve çalışmalarından bahseden yabancı yazarlar bir başka düşünceyi açıkca yazarlar. Bu yazılarda yer alan “..mitolojide cennetten harfleri getiren tanrılardır.” şeklindeki ifadelerle O’nun Lazlara alfabeyi getiren mitolojik tanrı olduğu ima edilir.İleride onun sayesinde sevgililerin birbirlerine Lazca aşk mektupları yazabileceği anlatılarak faaliyetleri, efsanevi bir figürün Lazlar adına yaptığı hümanistik aktiviteler olarak sunulur.Böylece faaliyetlerinin batı kamu oyu tarafından desteklenmesi sağlanılır. Oysa yaptıklarının 18 ve 19. yüzyıl sömürgecilerinin rehberi Oryantalistlerin yaptıklarından hiçbir farkı yoktur.
Feurstein’in oluşturduğu Lazca Alfabe bu konuda yapılan çalışmaların ilki değildir. Daha önce Gürcü alfabesinin harfleri kullanılarak bir Laz Alfabesi oluşturulmuştu. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin ilk dönemlerinde kısa bir süre Lazca yayın ve eğitim yapılmış,daha sonra Lazların Gürcü asimilasyonuna uğramasının daha uygun olacağına karar verilerek bundan vazgeçilmişti.
Feurstein’in hazırladığı alfabe ise, Latin Alfabesindeki harflerle oluşturulmaya çalışılan bir alfabedir. Feurstein, 1983 yılında hazırladığı ilk Laz Alfabesi ile yaptığı çalışmalar esnasında, Lazlara yabancı bir alfabe ile yazıyı öğretmenin güçlüğünü ve bu çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlanacağını görmüş, alfabesinde bazı değişiklikler yaparak, Türklerin kullandığı alfabeye yakın bir alfabeyi yeniden oluşturmuştur. 1992’de son şeklini alan alfabesi, Fahri Lazoğlu Türkçe takma adıyla yayınlanmış ve Feurstein’in örgütü tarafından Lazların arasında yayılmaya ve eğitim çalışmaları bu yeni alfabe ile yapılmaya başlanmıştır.
Aslında Laz dili üzerinde ilk çalışmayı yapan Rosen adlı bir Almandır.Ayrıca Lazca da ilk defa Osmanlı Alfabesini oluşturan Arap harfleri ile yazılmıştır.Prof. Karl Koch adlı Avusturyalı bir botanikçinin heyeti ile birlikte 1843 yılında Doğu Karadeniz bölgesine gelen Rosen, Trabzon ve Rize bölgelerinde bitki toplamak amacıyla dolaşan Koch’un heyeti ile yaptığı seyahat sırasında, Trabzon valisi Abdullah Paşa’nın Kavası olan ve valinin heyete rehberlik yapmakla görevlendirdiği İbrahim Efendinin yardımıyla Laz dili hakkında araştırmalar yapmıştır.
Medrese eğitimi görmüş bir Laz olan İbrahim Efendi’nin yardımı ile kelimeler derleyen ve küçük bir sözlük oluşturan Rosen, ülkesine dönünce bunu yayınlamıştır. Laz dili hakkında çalışma yapan ilk batılı bilim adamı Rosen olmasına rağmen, Bugün oynanmak istenen oyun “Harfleri cennetten getiren tanrı” miti üzerinde kurulduğu için, konuya Feurstain’in açtığı pencereden bakanlar tarafından sadece adı zikredilerek adeta görmezlikten gelinmiştir.Kendilerine Laz aydını sıfatını yakıştıranlar, Feurstain’in çizdiği çizgiden biraz ileri gidip Rosen’in çalışmasını Türkçeye çevirip yayınlamaktansa, Feurstain’in sunduklarını aktarmakla yetinerek aydın olduklarını zannetmişlerdir.
Daha önce Gürcü alfabesinin harfleri ile oluşturulan Laz Alfabesi hazırlayanlar, Lazları Gürcü soyu ve kültürü çerçevesinde görmek ve göstermek ve Lazları Gürcü kültür çevresine bağlayıp, asimilasyona tabi tutmak amacıyla bu çalışmaları yaptıkları için, Feurstein daha önce oluşturulan bu alfabeyi ve bu alfabe ile oluşturulan Lazca metinleri kendi projesinin amaçları için doğru kabul etmemiştir. Lazca’nın Latin alfabesi harflerinden oluşan bir alfabe ile yazılmasına çalışarak , gerçekte Lazları, batının her türlü operasyonunda kullanılabilecek, batı kültürünün etki alanında olan bir halk haline getirmeyi amaçlamıştır.
Lazları hedef alan bu iki merkezin Lazlar üzerindeki çalışma ve çekişmeleri günümüzde de devam etmektedir.Gürcistan merkezli hareket içinde, bir Gürcü profesör doksanlı yılların başında, ‘bilimsel çalışma’ maskesi ile bütün Laz köylerini dolaşmıştır. Gürcü kültürünün etki alanında bir Laz şuuru uyandırmayı amaçlayan bu faaliyetler ve Gürcü merkezlerde hazırlanan “Lazların Tarihi” adlı eserin yayınlanması,hedef kitlenin Feurstein’e bağlı örgütün çalışmaları ile Gürcü merkezlerin çalışmalarını karıştırılmasına ve Lazlar üzerindeki bütün faaliyetlerin parsasının Gürcüler tarafından toplanmasına yol açmıştı. Fakat 1992’de İstanbul’da yayınlanan Ogni dergisi hedef kitle arasındaki bu yanlış anlamayı ortadan kaldırdığı gibi Gürcü faaliyetleri ile uyandırılan Laz şuurundan Feurstein’in örgütünün yararlanmasına da vesile olmuştur.
“Laz Ulusu Yaratma Projesi” nin en önemli kısmı, Lazcayı yazı dili haline getirme çalışmalarıdır.Feurstein, oluşturduğu alfabe ile Lazlar için ilkokul seviyesinde metinler, gramer kitapçıkları ve sözlükler hazırlamış, bazı çalışmaları Türkçe takma adlarla yayınlamıştır. Bu yayınlar Almanya’ya çalışmak için giden gurbetçilerimiz arasından,” Laz Ulusu Yaratma Projesi” kapsamında Feurstein tarafından örgütlenen kişiler vasıtası ile Türkiye’ye ulaştırıp, Lazların oturduğu İstanbul, Adapazarı, Rize ve Artvin gibi yörelerde dağıtılmıştır. Yine bu kişiler tarafından, yayınlar fotokopi yolu ile çoğaltılmış, gayrı resmi kurslarda halkın öğrenmesini sağlamak amacıyla kullanılmış, yapılan organizasyonlarla Türkçe alfabeden başka alfabe ile okuyup,yazmayı bilmeyen vatandaşlarımızın Laz Alfabesi ile yazılmış metinleri okuyup, yazması yaygınlaştırılmak istenmiştir.
Bu çalışmalar sürdürülürken bir yandan da Laz tarihini oluşturmak için araştırmalar yapılmakta. Bu yolla geçmişte Hıristiyan olduklarını bile hatırlamayan Laz kökenli yurttaşlarımızın belleklerine Hıristiyan geçmişlerini canlandıracak tarihi bilgiler aktarılmaya başlanmıştır.
Feurstein, çalışmalarının ilk aşamasında Laz ailelerinin, özellikle orta yaşlı ve yaşlı kuşağın bu tür faaliyetlerden etkilenmediğini, ait oldukları toplumun içinde ve birlikte yaşanılan tarihi sürecin oluşturduğu geleneksel uyum halinde yaşama yolunu tercih ettiğini görerek, çalışmalarını gençlere yöneltmeyi uygun görmüştür. Başlangıçta Kaçkar Kültür Çevresi’nin folklor çalışmaları ile bir arada tutulan gençler derneğin damgasını taşıyan broşür şeklindeki yayınlarla eğitilmiş, daha sonra bu yayınların gençler ve aileleri vasıtası ile Türkiye’de yayılması temin edilmiştir. Almanya’da genç nesil folklor ve benzeri faaliyetlerle “Laz Ulusu Yaratma Projesi” ne dahil edilip eğitilirken, aynı zamanda bu yolla örgütsel faaliyetlere de yöneltiliyorlar.
30-40 yıllık çalışmanın sonunda üretilen Laz Alfabesi ile sözlük ve folklorik araştırma metinlerine ilave olarak bu Laz Alfabesi ile yazılmış roman, şiir, tiyatro eserleri, edebi çeviriler, doğum ve ölüm ilanları, haber metinleri, mektuplar oluşturulmuş,bu metinler Almanya’dan izine gelen veya bu iş için gönderilen işçi pasaportlu kişiler vasıtası ile yurda sokulmaya başlanmıştır.Bu materyaller Lazların yaşadıkları bölge ve köylerde dağıtılıyor ve Wolfgang Feurstein’in “Laz Ulusu Yaratma Projesi” hayata geçirilmeye çalışılıyor.
İlk aşaması bu şekilde yürütülen ve finansorü belli olmayan bu çalışmaları, daha sonra Laz tarihi ve kültürü için hazırlanan kaynak kitaplar ve Ogni gibi Lazca metinlerin yayınlandığı dergilerinin yayınlanması takip etti.Bu yayınlarda halktan derlenen, sözlü edebiyat ürünü şarkılar ve masallara ilave olarak, Feurstain’in bir ulus yaratma organizasyonu çerçevesinde yetiştirilen genç kadroların ürettiği Lazca şiir ve diğer edebiyat ürünleri yer almaya başladı.
“Laz Ulusu Yaratma Projesi”, projeyi oluşturarak yürüten Feurstein’in yanı sıra, diğer Alman kuruluşları ve bazı Alman ilim adamları tarafından da desteklenmektedir. Bu projenin, Türkiye’nin etnik parçalara bölünerek, çözülmesini amaçlayan büyük projenin bir parçası olduğunu söylememiz için bir çok neden vardır. Örnek olarak, Almanya’da bazı kuruluşlar tarafından hazırlanan ve hafta sonlarında Türk işçi derneklerinin yönetici ve üyelerine, mensup oldukları etnik grup ve kültürü hakkında Alman ilim adamları tarafından verilen eğitim seminerlerini gösterebiliriz. “Megreller”,”Lazlar “, “Hemşenliler “,”Pontos Kültürü “nün anlatıldığı bu seminerlerde ayrıca, konularla ilgili önceden hazırlanan Almanca ve Türkçe metinler dağıtılmaktadır.
Fakat, bunlar bu yazının konusu değildir. Bu nedenle sadece bir örnek vermekle yetineceğiz. Almanya’da Hür Üniversite tarafından yayınlanan ve Türkiye’de 47 etnik grup tanımlayan “Türkiye’deki Etnik Gruplar” adlı kitabın yazarlarından olan ve kitapta etnik grup olarak tanımlanmış fakat, henüz etnik grup şuuru oluşmamış insanlarda da bu şuurun uyanması için, yukarıda örnek verilen şekilde çalışmalar yapan Rüdiger Benninghaus da, diğer etnik grupların yanı sıra Lazlar ve Hemşenlileri konu alan seminerleri, yayınları ve çeşitli faaliyetleri ile dikkati çekiyor.
Türkiye’de yaratılmaya çalışılan Laz şuurunda Alman Irkçılığının bazı yansımalarını görmek mümkündür, örneğin, bazı hayvan ve bitkilerin (laz kuşu,laz çiçeği gibi) Laz olduğunu ya da Lazlara ait olduğunu ısrarla iddia ve beyan ederek, bu şekilde benimsenmesi için kimi yayınlarda sürekli yinelenmesini gösterebiliriz.
Batılı araştırmacıların, Lazlar üzerinde çalışmaya başladıklarında, Lazların Hıristiyan geçmişlerini hiç hatırlamadıklarını ve Laz diye tanımlanan toplumun hafızasında bu geçmişe ait hiç bir iz kalmadığını görerek, bunu hayretle karşıladıklarını yazmaktadırlar. Bu nedenle “Laz Ulusu Yaratma Projesi” nin en önemli çalışmalarından birinin Lazlara Hıristiyan geçmişlerini hatırlatmak olduğunu söyleyebiliriz. Aşırı dindar bir Hıristiyan olan Feurstein’in kişiliği bu konuda da belirleyici olmuştur. Başka bir merkezde bölgenin Hıristiyan geçmişi ile ilgili bir proje yürüten Bryer’in, Lazlarla ilgilenmesi de daha çok bu bağlamdadır.
Hıristiyan geçmiş kadar, kesin ve net olan bir diğer unsuru ise Türk düşmanlığıdır. Fakat hitap edilen toplum, böyle bir görüşe yatkın değildir. Böyle düşünülmesine neden olacak bir çatışma tarihte yaşanmadığı için, eğitilmiş kadroların dışındaki kişiler bu görüşe karşı çıkmaktadır. Bu nedenle başlangıçta çeşitli yayınlarda göze çarpan Türk düşmanlığının bu aşamada işlenmesinden vazgeçilmiştir.
Daha çok Gürcü menşeli Lazcılık faaliyetlerinde kaba bir şekilde işlenmeye devam eden bu unsur, Alman menşeli faaliyetlerde Laz kültürünün, Türk Kültürü ve Kemalist Türk Devlet yönetiminin baskısı ve tehdidi altında olduğu şeklinde ifade edilmekte, ancak Laz dilinin yazılı hale getirilmesi ile buna karşı direnebileceği belirtilmektedir.Konu ile ilgili yayınlar izlendiği zaman Osmanlı ve Kemalist yönetimler suçlanırken, Foşa, Hemşenli, Gürcü ve Türk gibi gruplardan sadece Türklerin Lazlara karşı bir tehdit oluşturduğunu düşündüren ifadelere rastlamak mümkündür. Oysa bu ifadeler, tarihi süreçte, Lazların Gürcülerle çatışma, Hemşenli diye tanımlanan komşuları ile çekişme,Türklerle dayanışma halinde olduğu gerçeği ile çelişmektedir.
Yaratılmak istenen Laz şuurunda, Lazlara Hıristiyan geçmişlerinde bir millet olarak var oldukları ve Müslüman olduktan sonra sadece Hıristiyan geçmişi değil millet oldukları gerçeğini de unuttukları düşündürülmeye çalışılmaktadır.
Oysa, geçmişe bakıldığında, Bizans’ın, Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan diğer toplulukların yanı sıra, Laz topluluğunun da önemli bir bölümünü Hıristiyanlık yolu ile Rumlaştırdığını bu asimilasyondan sadece Rize’nin doğusunda Bizans sınırındaki tampon bölgede kalan Lazların kurtulabildiklerini, bu topluluğun Osmanlı döneminde gönüllü bir şekilde din değiştirerek Müslüman olduğunu, Bizansın bölgede etkinliğini yitirdikten sonraki dönemlerde artan Gürcü saldırıları ve asimilasyonuna Türklerin ve Osmanlıların sayesinde karşı koyarak, varlıklarını koruduklarını, dil ve kültürlerini günümüze kadar yaşatabildiklerini görebiliriz. Bizans sınırının doğusundaki bu tampon bölgenin Kafkasya sahillerine uzanan bölümünde ise Gürcülerin etki ve baskılarını bu gün bile tespit etmek mümkündür.Gürcüler bu bölgede, kilisenin faaliyetleri ile Lazlarla birlikte diğer halkları da Gürcüleştirmeye çalışmıştır.
Kafkasya sahillerinde yaşayan topluluklara yönelik Gürcü iddiaları da geçmişte Gürcü Kilisesinin bu bölgedeki asimilasyon uygulamalarının sonuçlarına dayandırılmaya çalışılmaktadır.
Rize bölgesinde Lazlarla ilgili yürütülen ve yukarıda özetle açıklamaya çalıştığımız “Laz Ulusu Yaratma Projesi” nin benzeri çalışmalar, Hemşenli,Karaçadırlı, Poşa ve Pontos -Rum Kökenli Karadenizliler (Pontoslu Müslüman Yunanlılar) olarak tanımlanan grupları da oluşturmak için yürütülmektedir.
Türkiye’yi hedef olarak alan Emperyalist merkezler, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin kültürel zenginliği olan bu ögeleri, amaçları doğrultusunda tanımlamakta ve kullanmaktadır. Türkiye’nin en küçük toprak alana sahip illerinden biri olan Rize vilayetinde yeni uluslar, farklı etnik gruplar yaratılmaya çalışılırken, Türkiye bu gelişmeleri doğru algılayamadığı için sadece seyretmekle kalmıyor, gözlerini kapatarak görmemezlikten geliyor. Emperyalistlerin amaçlarına hizmet etmeyi aydın olmanın bir gereği olarak algılayan bazı aydınlar, bu güçlere kulluk etmeyi, eleştirel yaklaşıma tercih ediyor.
Daha önce illegal şekilde yürütülen bu faaliyetler bugün, Türkiye’nin Avrupa Birliğine girme sürecinde, dış güçlerin dikte ederek oluşturduğu yapı çerçevesinde serbestçe ve Avrupa Birliğinin fonlarından desteklenen faaliyetler olarak yürütülmeye başlanmıştır. Daha önce Almanya’da çalışan işçilerle başlayan “Laz Ulusu Yaratma Projesi” tezgahında yetiştirilmiş kişiler, bu yeni süreçte, Almanya’dan Türkiye’ye dönüş yapmış, başta İstanbul olmak üzere Laz kökenli vatandaşlarımızın bulunduğu bölgelere yerleşerek organize faaliyetler sürdürmeye başlamıştır.
Lazlara ve bölgede tanımlanmaya çalışılan diğer etnik gruplara yönelik faaliyetler birbiri ile bağlantılı internet sitelerinde, müzik sektöründe, yerel radyo ve televizyon kanallarında, kitap ve dergi yayıncılığı sektörlerinde, projenin devamı olarak Lazca ve Laz kültürünü esas alan çalışmalar serbestçe sürdürülmekte, Lazca müzik albümleri, sözlükler, gramer kitapları ve Laz tarihi ve kültürü ile ilgili kitaplar artık serbestçe, ardı ardına yayınlanmaktadır.Son yıllarda bölgede Lazca işyeri isimlerinin çoğalmaya başlaması ,”Laz Ulusu Yaratma Projesinin” 40 yıldan fazla bir süredir uyandırmaya çalıştığı Lazlık şuurunun uyanmaya başladığını ve hedef aldığı kitlenin, tek taraflı bir yönlendirmeye uymaktan başka bir şansı kalmadığını göstermesi bakımından önemlidir.
Kaynakça: