Odatv.com
Halit Kakınç
06.11.2018
Sayın Cumhurbaşkanı endişe etmesin
Türkçülük, ırkçılık değildir
“Türk’üm demek en tabii hakkındır, ama Türkçülük yapmak hakkın değildir. Çünkü bunlar (Kürtçülük’ten hareketle) bölücülüktür” dedi Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan…
“Türk’üm demek en tabii hakkındır, ama Türkçülük yapmak hakkın değildir. Çünkü bunlar (Kürtçülük’ten hareketle) bölücülüktür” dedi Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Tartışalım mı biraz…
Yusuf Akçura, 1928’lerde şöyle bir ifade kullanmıştı: “Türkçülük fikri, yarım asır önce, birkaç kişinin kafasında ve kalbinde düşünceler, duygular ve emeller uyandıran, ara sıra dil ve kalemlerinden belirsiz ve çekingen bir şekilde çıkan bir düşünce idi… O zamanlar ortama o kadar ters düşüyordu ki, taraftarları açıkça yazmaktan çekiniyorlardı. Hâlbuki Türkçülük, bugün artık gerçek olmuştur.”
Bu gerçeklik, kimseleri ürkütmemelidir… Çünkü, demokratik bir Türkçülük’tür burada altı çizilen. Bu ifadede üst yapı kastedilmiştir. Birleştirici, sembolik bir söylemdir.
Endişeye mahal yoktur. Türkler, tarihleri boyunca ırkçı olmamışlardır. 1000 yılı aşkın bir zamandır buradayız. Elbetteki, ırk olarak karıştık… Karışıyoruz… Daha da karışacağız.
Bildiğimiz-bilemediğimiz nice birlikteliklerin ürünüyüz. Ortak bir geçmişin halitasıyız… Fakat aynı zamanda, özgün bir dil’in ve kültürün mirasçılarıyız. Türkçülük fikri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması ile gerçek olmuştur ama sona ermiş değildir.
Türkçülük derken, Yusuf Akçura Türkçülüğü’ne kastediyorum… Irkçı olmayan, ilerici ve demokratik bir ulus sevgisi.
ETRAK-I BÎİDRAK
Tamam da, unutmaya terk ettiğimiz nedenleri var bu tepkiselliğimizin. Osmanlı Devri’nden bazı kötü örnekler vereceğim izninizle.
İbni Bibi, Türkler’den, “cahil, müfsid, çarıklı Türkler” diye söz etmektedir… KerimüddinMahmud Aksaraylı, Türkleri “Gözün karalığından daha kara olan Türk…”, “Mel’un Türkler” ifadeleriyle anmaktadır.
Nef’î, “Türk’e Hakk, çeşm-i irfanı haram etmiştir” diye aşağılamaktadır (irfan gözü). Türkleri “çoban köpeği”ne benzeten de tarihçi Mustafa Naima Efendi’dir,
Gelibolululu Mustafa Ali, Mevaidü’nNefais’te “Anadolu, Karaman ve Rum ülkesi adlarını alan pasaklılar çeşit biçimde çirkin kimselerdir” demektedir.
“Etrak-ı Bîidrak” lafının sahibi Hoca Sadettin, “akılsız Türk”, “aşağılık türediler”, “sırtlan”, “anlayışsız kaltaban” diye nefret kusmaktadır.
“Baban da olsa Türk’ü öldür” diyen Kadimi mahlaslı Hafız Hamdi Çelebi, Hz. Muhammed’in “Türk’ü öldürün… Kanı helâldir.” dediği iftirasını yaymaktadır.
1797-1802 yılları arasında Paris’te daimi elçiliğimizi yapan Moralı Seyyid Ali Efendi, uygunsuz hareketlerde bulunan Çuhadır Ahmet’e “Türk-ü sütûr…” Yani “Binek hayvanı Türk” yakıştırması yapmaktadır.
1912’de Sebilürreşad dergisinde çıkan bir yazıda “Türk” kelimesinin kullanılması, dinsizlik, kâfirlik sayılmaktadır.
1919-1920 yıllarında şeyhülislamlık yapan ve bugün adına vakıf kurulan Mustafa Sabri Efendi, Türk’e Türklük benliğini vermek isteyenlere “soysuzlar” yakıştırmasında bulunmaktadır.
Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam’ında “Türk müsünüz?” sorusunun cevabı dramatiktir: “Aman hocam, estağfirullah!”
Osmanlı, sentezdi. Bu sentezde Arap’ı, Fars’ı, Arnavut’u, Kürt’ü, Çerkes’i, Abhaz’ı vardı. Türk yoktu. Başkalarına helâl olan şeyler, Türk’e haramdı.
Ahsen Batur’un Ahmet Vefik Paşa’dan aktardığı şu anekdot çok hoştur:
Ahmet Vefik Paşa, Bursa Valisi iken (1880) ilçeleri teftişe çıkar. Uğradığı bir ilçede, halkla sohbet ederken etnik kökenlerini sorar. Aldığı cevaplar Çerkes adı altındaki Kafkasyalılar, Arnavut, Boşnak, Gürcü, Laz… olduklarını gösterir.
Sorduğu soruya utanarak cevap vermek isteyen bir ihtiyara, hangi milletten olduğunu söyletmek isteyince, o, bir kabahat ifşa ediyormuş gibi ürkek, titrek bir sesle, “Ben Türk’üm efendim” der.
Paşa “Niçin sıkılıyorsun? Türk olmak kabahat mi? Bak ben de Türk’üm” der. İhtiyar birden canlanarak “Sahi sen de Türk müsün? Demek Türk’ten Paşa da olurmuş ha!..” diye sevinçle karşılık verir.
Galiba, Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken bağımsızlıklarını kazanan son millet olmuştur Türkler.