Tahir Tamer KUMKALE :
ÖZEL KUVVETLER KOMUTANLIĞI,
TÜRKİYE’NİN VE TÜRK ORDUSUNUN GURURUDUR
Türk Milleti, ne vakit yükselmek için adım atmak istemişse bu adımların önünde daima baş olarak, daima yüksek milli ideali gerçekleştiren hareketlerin önderi olarak kendi kahraman çocuklarından kurulu ordusunu görmüştür. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk – 1931)
Küresel güçlerin içimizdeki yandaşları tarafından Cumhuriyetin kurucusu, devletin bek’asının ve güvenliğinin sarsılmaz koruyucusu Türk ordusuna yapılan insafsız saldırılar durmaksızın devam etmektedir.
Hainler sürüsü, orduya saldırının odağına en mümtaz birliğimiz Özel Kuvvetler Komutanlığını oturtmuşlardır. Bu şekilde bu küçük birlik konu edilerek tüm orduyu itibarsızlaştırarak bağrından çıktığı asil milletin gözünden düşürmeğe çalışmaktadırlar.
Onlar hedeflerini doğru seçmişlerdir. Ama bu hedeflerine ulaşmada daima başarısız kalmaya mahkum olduklarını da geçmiş deneyimlerinden bilmektedirler. Çünkü onlar içinden çıkmalarına rağmen Ordu- Millet Türkleri asla tanımamaktadır.
Son günlerde yine Türk Özel Kuvvetlerine basın yolu ile yapılan haksız saldırılar karşısında Genelkurmay Başkanlığı resmi internet sitesinde 16 maddelik bir açıklama yapma durumunda kalmıştır.
LİNK : http://www.tsk.tr/3_basin_yayin_faaliyetleri/3_1_basin_aciklamalari/2013/ba_08.html
Genelkurmayın bu açıklaması geç kalınmasına rağmen çok doğru ve doyurucudur. Anlamayanların, bilerek anlamak istemeyenlerin, gördüğü halde görmemiş gibi davrananların kafalarına çakılmış bir balyoz niteliği taşımaktadır. Milletimizin bu birliği iyi tanıması ve sahiplenmesi gerekmektedir.
Genelkurmay Başkanlığına bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı, ismi gibi ülkemizin en önemli ve en özel birliğidir. Bu birliğin bariz özelliği alacağı zorlu görevler dolayısıyla çok özel eğitimden geçmiş, genellikle rütbeli profesyonel seçkin askerlerin istihdam edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Özel Kuvvetler; ülkemizin herhangi bir bölgesi düşman işgâli altına girdiği takdirde oralarda kalan Türk vatandaşları tarafından işgâl kuvvetlerine karşı örgütlü ve plânlı olarak karşı konulması ve cephe gerisinde uygulayacağı gerilla eylemleri ile azami zarar verdirilmesi için barış zamanından yapılacak hazırlıkları yürüten birliktir.
Bu görevi yürütecek sivil kadroların seçilmesi, teşkilatlanması, eğitilmesi, yeterli silah sistemleri ile donatılması gibi gizlilik içeren faaliyetleri yerine getiren bu birlik görevin tabiatı gereği gizlilik seviyesi çok yüksek şartlarda çalışır.
Çok seçkin subay-astsubay ve uzman personelden oluşan birlik yukarıda belirttiğim ana görevi dışında yurtiçinde herhangi bir askeri birliğin kabiliyetini aşan özel görevleri de yerine getirir. Uçak kaçırmalar, sabotajlar, anarşi ve terör örgütlerine karşı düzenlenecek kritik nokta operasyonlarında başarı ile görev alan Özel Kuvvetler halk arasında “Bordo Bereliler” olarak isim yapmışlardır. Bu birlikte görev alma ayrıcalığına erişmiş rütbeli personelin kamuoyu nezdinde kendilerine ve ailelerine gurur verecek haklı bir yeri üstün yeri vardır.
Son dönemde Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatının kurulması ve 1974 Kıbrıs Barış Harekâtına kadar Kıbrıs Türk toplumunun can ve mal güvenliğinin sağlanmasında başarı ile görev yapmışlardır.
Bilahare yurt içinde ve Irak’ın kuzeyinde pkk terör örgütüne karşı yürütülen operasyonlarda plân dahilinde görev almış ve önemli başarılar göstermiştir.
Özel Kuvvetler büyük Türk cengâverliğini ve Ordu-Millet kavramını en üst düzeyde temsil eden gurur kaynağımızdır.
1952 yılından beri NATO içinde görev yaptığımız müttefiklerimiz kendi birlikleri ile mukayese ettiklerinde Türk özel kuvvetinin her bakımdan diğerlerine üstünlüklerini dile getirmekten çekinmemiştir.
Daima göz önünde başarılı hizmetler üreten bu birliğimize karşı Türkiye üzerinde emelleri olan küresel mihrakların saldırıları kaçınılmazdı. Sonunda saldırı yolunu da çok iyi buldular.
Bilindiği gibi küresel mihrakların son 35 yıldır terör ortamına sürüklediği ülkemizde çeşitli grupların birbiri ile çatıştığı şartlarda pek çok insan kimliği belirlenemeyen kişi ve kuruluşlarca hunharca katledilmiştir.
İşte bu kaos ortamını fırsat bilerek görevi gereği gizli çalışan bu birliğimize haksız ve mesnetsiz şekilde saldırarak bu müstesna birliğimizi faili meçhul cinayetlerin faili gibi göstererek halkımızın gözünde küçük düşürmeye çalıştılar. Kafalarda oluşturdukları birtakım soru işaretleri ile bu birliğimizi devlet içinde devlet şeklinde tanımlayarak Kontr Gerilla, Gladio, Derin Devlet gibi isimler takarak karalamaya çalıştılar.
Dış kaynaklı psikolojik harekât operasyonları ile kuruluş amacı ve görevleri kanunen belli olan özel kuvvetlerin mevcudiyetini ve faaliyetlerini illegal olarak göstererek adeta ülkemizdeki her türlü karanlık ve yasadışı işleri plânlayıp uygulayan bir suç örgütü olarak göstermeye çalıştılar. Burada hedef; en güzide birlikleri böyle ise diğerleri kim bilir ne durumdadır? Sorusunu kafalarda yerleştirmektir.
Özel Kuvvetler, özellikle ele alınmasına rağmen asıl hedef doğrudan doğruya Türk ordusudur.
Küresel psikolojik savaş uzmanlarının psikolojik saldırılarında kullandıkları temalar özetle şunlardır;
– Askerler mafyalaşmıştır. Faili meçhul cinayetler içinde parmağı vardır.
– Ordu içinde çeteler vardır ve bunlar kendi başına buyruk illegal işler yapmaktadır.
– Ordu mensupları kara para aklama, uyuşturucu ve silah ticaretine bulaşmıştır. Bu işleri ordu içindeki görev gereği olan gizli çalışan birimler gizlilik ve dokunulmazlık örtüsüaltında yapmaktadır.
Bu temaları ihtiva eden suçlamalar her plâtformda kullanılarak; Türk halkının ordusuna olan güvenini sarsmak, milleti birarada tutan Ordu-Millet kavramını zayıflatarak devleti sırtında taşıyan orduyu güçsüzleştirmek ve görev yapamaz hale getirmek amaçlanmıştır. Çünkü güçsüz bir orduya sahip Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu coğrafyada yaşaması asla mümkün değildir.
Bu birliğin faaliyetlerini sorgulayanlar; uyguladıkları psikolojik savaş metotları ile çok önemli kişi ve kuruluş temsilcisini bu birliklerin yasadışı faaliyet yaptığı hususuna inandırdılar. Ve uyguladıkları yoğun propaganda saldırılarına yenik düşerek ülkemizin bu müstesna birliğini lekelemeye ve suçlu göstermeye çalışanlar arasına devletin en üst kademelerinde görev yapanları katmayı başardılar.
Nitekim son elli yılın siyasetine damgasını vuran merhum Bülent Ecevit dahi her fırsatta Özel Kuvvetler Komutanlığını Türk Silahlı Kuvvetleri içinde illegal görev yapan bir birlik şeklinde gösteren talihsiz beyanatlar vermiştir. Kendisine verilen bütün bilgilendirme brifinglerine rağmen Ecevit ve onun gibi düşünen pek çok siyaset adamını bu fikirlerinden döndürmek mümkün olmamıştır. Çünkü karşı tarafın PH uzmanları çok iyi çalışıyorlardı ve kimlerden nerede ve nasıl yararlanacaklarını iyi biliyorlardı.
Susurluk olayı ile birlikte yeniden gündeme gelen bu birliğimiz hakkında günümüzün müzakere basını devamlı karalama kampanyaları yürütmekten geri kalmamıştır.
Başta E.Yb. Korkut Eken olmak üzere bu birlikte görev yapan pek çok kişi basın yolu ile karalanmaya çalışılmıştır.
Bu kişiler; aldıkları eğitim, devlet kavramına olan yeminli bağlılıkları, yaptıkları görevin ülke yararına olduğunun bilinci içinde yapılan suçlamalara hiç cevap vermediler.
Devlet gizliliğini ortaya çıkartacağı gerekçesi ile suçlamaların cevapsız bırakılması ve verilen cezaların olduğu gibi kabul edilmesi psikolojik savaş plânlamacılarının oyunlarını bozdu. Çünkü şimdi yakaladık dedikleri suçluları yine bulamamışlardı. Buna rağmen saldırılar ve suçlamalar durmadı.
Kontrgerilla – Gladio – Derin Devlet gibi kavramlarla bu birlikleri halkın gözünde küçük düşürmek ve halkın ordu hakkındaki fikir ve düşüncelerini olumsuz olarak etkilemek amacı ile yapılan faaliyetleri Türk toplumu hiç sahiplenmedi.
Halkımız her saldırıda biraz daha ordusuna sahip çıktı. Nitekim çeşitli sivil toplum kuruluşlarının belirli dönemlerde yaptıkları ciddi kamuoyu araştırmalarına göre Türk Ordusu Türk halkının en güvendiği kesim olma vasfını açık farkla sürdürmektedir.
4-6 Temmuz 2003’te Süleymaniye’de esir alınan 11 askerimiz de bu birliğin mensuplarıydı.
Irak’taki ABD işgâl güçleri Süleymaniye operasyonu ile Irak Türklerinin umudu ve PKK’nın korkulu rüyası olan Türk askerlerini bu 11 asker nezdinde karalayarak Türk halkının gözünde küçük düşürmeye çalıştı ve Irak Türklerine de “Bunlar kendilerini korumadan acizler. Sizi nasıl koruyacak” mesajını verdi.
ABD’nin psikolojik harekât yöneticilerinin güdümünde görev yaptıkları açıkça belli olan yandaş medyamız, bu 11 askerin herhangi çatışmaya girmeden teslim olmasına sevindiler.
Yazılarında işlenen ortak tema; “Herhangi bir yanlışlık yapmadan ABD askerlerine karşılık verilmemesi çok yerindedir. Eğer cevap verilse idi orada 11 askerimizle birlikte en az 100 Amerikan askeri ölebilirdi. Bu durumda tezkere dolayısıyla zaten bize kızgın olan dostlarımızla aramız iyice açılacaktı ve bunun intikamını bizden fazla fazla alacaklardı. Bu basit bir olaydır ve üzerinde durulmaya değmez” şeklindeydi.
Aslında 11 askerin Süleymaniye’de çarpışarak şehit olmaları Türk milletinin ortak beklentisi idi.
ABD ordusu da Türklerin silahla karşılık vermesini bekliyordu ve kendini bunun sonuçlarına hazırlamıştı. Fakat Türk askerleri üstlerinden aldığı emirle silahlarını teslim edip kafalarına çuval geçirilmesini kabul ettiler. Bunun üzerine ABD tarafı, plânlarını PH. uzmanlarının kullanabilecekleri malzemeleri temin edecek şekilde sürdürdüler. Yani Türk milletinin hazmedemeyeceği görüntüleri maharetle hazırladılar.
Bu küçük birlik nezdinde Türk ordusunu ve dolayısıyla Ordu-Millet karakterli Türk milletini aşağılamak ve gururunu kırmak için her türlü iletişim araçlarını kullandılar.
Bu konuda plânladıkları hedeflerinden daha fazla başarı elde ettiler. Çünkü burada askerimize verdikleri zarar fiziki olarak çok fazla değildi, ama beyinlerde yarattığı hasar çok büyüktü ve tamiri kolaylıkla mümkün değildi.
Süleymaniye baskını günlerindeki Türk medyasını inceleyenler, bu yazılar arasında “ABD’nin kıtalar ötesinden gelerek bu bölgede bulunmasını meşru gören ve Türk Askerinin güvenliği için dahi olsa başka bir ülkede bulunmasını kınayan” yazılar olduğunu görürler.
Bu husus yapılan ABD psikolojik savaş operasyonunun ne derece başarılı uygulanmış olduğunu kanıtlamaktadır.
Hiç ilgisi gereği yokken ayni günlerde özel kuvvetlerin geçmişinde karanlık ilişkiler olduğunu iddia edenlerin kullandığı “GLADIO” sözcüklerinin de basında yer alması plânlı hareketin bir başka boyutunu işaret etmiştir. Bütün saldırılara rağmen Özel Kuvvetler Komutanlığı bilinen gizlilik kavramı içinde söylenenlerden hiç etkilenmeden, bir adım geri çekilmeden eskisinden daha ciddi bir vazife anlayışı içinde görevlerine devam etmişlerdir.
Bu birlik üzerinde yapılan sürekli propaganda ve aşağılama çabalarına rağmen istenildiği ölçüde başarılı olunamamasının bir tek geçerli sebebi vardır. Başbakan Ecevit de söylese, Başbakan Erdoğan da söylese bir başka meşhur isim dahi bildirse halkımız bu güzide birliğimiz hakkında söylenen menfi ve olumsuz sözlere inanmamaktadır.
Yani aydınlarımız kandırılmasına rağmen halkımızı kandırmak mümkün olmamaktadır. Aksine halkımız bu çok özel askerleri ile gurur duyduğunu açıklayarak bütün karalama çabalarının boş olduğunu vurgulamaktadır. Saldırganlar yeni taktikler ve hiç kullanılmamış orijinal metotları uygulama alanına sokmalarına rağmen daima başarısız olmuşlardır. Çünkü binlerce yıllık Ordu-Millet kavramı milletimizde bütün canlılığı ile yaşamaktadır.
Ordumuzun tarihteki kahramanlık menkıbeleri ile yetişen insanlarımız bu askerleri gerçek birer kahraman gibi görmektedir. Milletin kendi askerleri hakkındaki düşüncelerini değiştirmek kolay değildir. Bu husus bilinmesine rağmen PKK’yı yasallaştırarak siyasi bir görünüm vermek için yapılan çalışmalar içinde yer alan Şemdinli olaylarında da hedef yine askerler ve özellikle Özel Kuvvetler olmuştur.
Yapılan bütün kışkırtma çalışmalarına, satın alınmış basınımızın yaygaralarına, televizyonlarda nerede ise kendi askerlerini halk düşmanı ilan edecek kadar ileri giden aydın kılıklı gafillerin sanal programlarına rağmen halkımız yine oyuna gelmemiştir.
Dünyada küresel güçlerin ele geçirmek ve kontrol altında tutmak için büyük çabalar harcadığı ve bu çabaların Afganistan-Irak işgâlleri ile fiiliyata dönüştüğü bir coğrafyada konuşlanan Türkiye’nin güvenliğini sağlayacak yegâne kuruluşu Türk Silahlı Kuvvetleridir.
Dünyada benzeri bulunmayan Türk Ordusu; 12.000 yıldır tarih sahnesinde olan Türk milletinin Ordu-Millet vasfı ile karakterize edilmiş bir bölümüdür.
Türk ordusu; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin omurgasıdır. Onsuz bu coğrafyada yaşamamız mümkün değildir. Bugün ülkemize yönlendirilmiş küresel saldırılar karşısında her zamankinden daha güçlü ve her an harbe hazır bir orduya ihtiyacımız ortaya çıkmıştır. Çünkü sadece ülkemize değil, çevre ülkelere karşı yürütülen küresel saldırılarla meydana gelen sıcak gelişmeler bize buna zorlamaktadır.
Ordularımız Cumhuriyetin bek’asının gerçek teminatıdır. Hangi mevki ve makamda bulunursak bulunalım bu yüce müesseseye gözbebeğimiz gibi bakmalı, O’nu korumalı ve kollamalıyız. Yoksa, cumhuriyeti koruyup kollamamız mümkün değildir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin devleti ve milleti içindeki önemini iyi kavrayan küresel güçler, içerideki yardakçılarını da kullanarak, ”Barış – Demokrasi – İnsan Hakları” gibi insani değerlerin arkasına sığınarak bu gücü tamamen etkisiz kılmayı ve bunun sonucunda ülkemizin tamamını hiçbir direniş görmeden teslim almayı hedefliyorlar.
Bu alçakça yönetilen oyunu milletimiz görmüş ve bu konudaki her türlü psikolojik saldırıyı elinin tersi ile itmesini bilmiştir.
“Neden hep saldırılarda Özel Kuvvetler gündeme geliyor” sorusunun cevabı çok basittir.
Çünkü geçen yüzyıl içinde Türk Silahlı Kuvvetleri yaptığı muharebelerin çoğunda klasik savaş yöntemlerini değil, özel hallerde muharebe taktik ve taktiklerini kullanmıştır.
Dolayısıyla halkımız ordusunu daha çok bu yüzü ile tanımıştır.
Bu konuyu açalım.
19’uncu yüzyıl sonlarında istiklâl için ayaklanan Balkan milletlerine karşı Osmanlı subayları Balkanların her köşesinde tipik bir gerilla muharebesi vermişlerdir. Bu mücadelelerin her biri efsanelere, roman ve filmlere konu olmuştur. Bu mücadeleleri yapan askerler halkın gözünde gerçek bir kahraman olarak görülür. Bugün zevkle dinlediğimiz Rumeli şarkı ve türküleri bu kahramanları ölümsüz kılmıştır.
Trablusgarp’ta, Balkanlarda ve Arap yarımadasında Türk askerlerinin savaşları arasında nizami harpler çok azdır.
Çanakkale’yi hariç tutarsak Ordunun bir kısmı cephede organize kuvvetlerle savaş verirken büyük bir kısmı da cephe gerisinde isyanlarla ve çetecilerle boğuşmak zorunda kalmıştır.
Bu mücadelelerde Türk Ordusu aynen milis kuvvetleri gibi savaştığından askerlerimiz klasik muharebeden çok özel hallerde harekât konusunda tecrübe sahibi olmuştur.
İstiklâl Harbine geldiğimizde ise önce dış güçlerin kışkırtması ile Anadolu’da başlayan isyanlar bastırılmıştır. İsyanları eski askerlerin komuta ettiği Kuvvay’i Milliye (sivil milis gücü) bastırmıştır.
İstiklâl Harbi’nin askeri gücü olarak önce her bölgede halkın kendi kendine oluşturduğu milislerden meydana gelen Kuvvay-i Milliye güçleri ile Yunan Ordusuna karşı konulmuştur.
Güneydoğuda ise halkın destansı direnişi sonunda Fransızlar bölgeyi terk etmek zorunda bırakılmıştır.
Bu direnişi ödüllendirmek üzere Urfa, Maraş ve Antep şehirlerine Şanlı- Kahraman- Gazi unvanları verilmiştir. Sonradan bu milis güçleri nizami kuvvetler haline dönüştürülerek İstiklâlimiz kazanılmıştır.
Türk askerinin özel muharebe görevleri Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir.
1925’te Şeyh Sait isyanı ile başlayan halk ayaklanmaları Ağrı, Tunceli, Dersim, Zilan Deresi, Hakkâri isyanı ile devam etmiştir. İsyanları bastırmak üzere düzenli ordu gücleriyle gayri nizami unsurlara karşı savaş verilmiştir.
1968-1980 arasında başlayan ve iç savaşa dönüşme istidadı gösteren teröre karşı sıkıyönetim uygulamaları ile mücadele eden askerlerin uyguladıkları hep özel harekât türü muharebeler olmuştur. 1980’li yıllarda başlayan PKK terör örgütüne karşı yapılan harekât ise, “Düşük Yoğunluklu Savaş” olarak nitelendirilen tamamen özel hallerde muharebe taktik ve tekniklerinin kullanıldığı savaş şeklidir.
Olağanüstü Hal uygulamaları ile birlikte Doğu ve Güneydoğu’da yoğunlaşan teröre karşı yeniden yapılanmaya gidilmiş ve kurulan Asayiş Kolordu Komutanlığı emrinde görev yapacak koruculuk sistemi oluşturulmuş, bölgede görevli Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının tamamı özel harekât konusunda ihtisaslaşmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra orduda görev alan bütün muvazzaf subaylar hizmet yerleri içinde mutlaka özll hallerde muharebe yapan birliklere komuta etmiştir.
Bu arada Kolordu seviyesine çıkartılan özel kuvvetlerimiz çok başarılı görevler üstlenmiş ve terör örgütlerine karşı kullanılabilecek dünyanın en iyi yetişmiş birliği olduğunu kanıtlamıştır. İşte bu kısa tarihi çerçeve içinde konuya bakarsak Türk ordusunun en güçlü yönünün 21’inci asırda bütün insanlığın büyük tehdidi olan terör olaylarına karşı koyma, yani özel hallerde muharebe olduğu görülmektedir.
PKK terör örgütüne AB ve ABD destekli PKK’ya karşı en iyi savaşan birlikler Özel Kuvvetler Komutanlığı birlikleridir. Türk askerine yapılan küresel saldırıların neden özellikle bu birliğimiz hedef alınarak yapıldığı bu sistem içinde değerlendirilmelidir. Aslında burada hedef Özel Kuvvetler değildir. Hedef önce Türk Ordusu ve bilahare bağımsızlığını bu orduya borçlu olan Türkiye Cumhuriyetidir.
Bunu bilerek tedbirlerimizi buna göre almak gerekmektedir. Çünkü sadece yurdumuzda değil, Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu’yu içine alan dünyanın merkezi konumundaki bu coğrafyada küresel hedefleri engelleyecek tek örgütlü yapı Türk Silahlı Kuvvetleridir. Bu gücü önce yıpratmak ve sonra görev yapma azim ve iradesini kırmak üzere her türlü psikolojik savaş metotları Türk ordusu üzerinde acımasızca kullanılmaktadır.
Bunu bilerek gözbebeğimiz ordumuza ve devletimize sahip çıkmalıyız.
Paylaşımı için Serendip Altındal’a teşekkür ederim