ANDIMIZ ve TÜRK’ÜN GENLEŞEN ŞİFRESİ..

Aydogan Kekevi
27.10.2018

“ANDIMIZ” geri döner gibi oldu ya Andımızı yasaklamakla parsa toplayanların seçim öncesi paçaları sıkıştı.

Saldırılar gani; hadi iktidar ve yandaşları için yüzde 3-5 oy çok önemli hayat memat meselesi; çünkü arkası çorap söküğü gibi geleceğinden korkuyorlar: İyi de ANDIMIZ karşıtlarına tepki veren İYİ Parti ve MHP dışındaki „ana“ Muhalefet CeHePe ‘den niye ses çıkmaz, tepki gelmez; tepkileri Başçavuşun beygirinin yellenmesi gibi cılız kalır gürültü içinde duyulmaz olur? Da „ses getirmez?“

“Oy korkusu” mu; yoksa “Irkçı” diyecekler korkusu mu?

Herhalde her ikisi birden: varsın „Irkçı“ desinler; “Irkçı” denilmesi “Laik Cumhuriyet Düşmanı” denilmesinden daha az töhmetlidir.

* * *

„Milliyetçilik“ ile „Irkçılık“ı; „faşizm“ı aynı kaba koyanlara konuyla ilgili görüşlerimi içeren eski bir yazımı (2010) güncelliği nedeniyle bir daha paylaşıyorum.

Aydoğan 27.10.18

HER ŞEYE RAĞMEN: CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN!

Aydogan Kekevi
Tuesday, December 03, 2013 7:34 PM

TÜRK’ÜN GENLEŞEN ŞİFRESİ..

“Türk ve Atatürk düşmanları” 90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç eksik olmadılar ama şu son 10 yıldaki kadar elüstünde tutulup bu kadar şımar(tıl)mamış, pervasızlkta bu kadar yoğunlaşmamışlardı.

Türk’e saldırı (ve dincilik) nerdeyse kariyer merdivenine tırmanmanın olmazsa olmazı oldu..Üzücü olan İç ve dış “anti-türk koalisyonu”nun yandaş bulmakta zorlanmamasıdır: kendi ne idüğü belirsizliğinin; kendi köksüzlüğünün acısını Türk’ten çıkarmaya hazır birileri her an hızmete hazır beklemektedirler.

Hiç dinmeyen bu saldırıların yine böyle azgınlaşıp, doruk yaptığı günlerde yazdığım bir tepki yazısını, geriye dönük yazılarıma uzanmayı ilke olarak pek sevmesem de gerekli gördüğüm için bir kez daha paylaşıyorum.

Esen kalınız berk kalınız.

Aydoğan KEKEVİ 03.12.13

TÜRK’ÜN GENLEŞEN ŞİFRESİ..

Aydoğan KEKEVİ 10.10.10

Osmanlı’nın “Bi-idrakTürk”le başlattığı “Türk’ün aşağılanması” süreci Osmanlı’nın yıkılışına doğru batılı emperyalist güçler tarafından Türklerin “…artık Anadolu’dan defedilmesi gereken mikrop”lar olarak tanımlanmasına ve nihayet günümüzde de anayasadan “Türk” adının silinmesine, “azınlık” olarak görülmesine ve hatta yer yer “Türk zaten yoktur”a kadar geldi dayandı: Özellikle de son 8 yılda “Sevrci ve dincilerin kurduğu anti-Türkçü anti-ulusalcı koalisyon’un dış destekli çabalarıyla Türk bayrağı “kışkırtma nedeni” olarak görülmeye; “Ne Mutlu Türküm Diyene”özdeyişi “küfür gibi” algılanmaya, yazıldığı yerlerden silinmeye başlandı; Atatürk’e yapılan doğrudan ve dolaylı saldırılarla; Sivil asker Yurtseverlere milliyetçilere yapılan baskılar, kovuşturmalar ve tehditlerle de iyice yoğunlaşıp doruğuna ulaştı.

En başta “Kürtçülük” olmak üzere her türlü “…cülük/cilik” içeriden teşvik, dışarıdan destek görürken içerinin ve dışarının bütün okları “Türk”e ve “Türklük”e çevrilmiş; Türk Bayrağı asmaktan Marşlara, askere uğurlanan gençlerin “Türkiyem” türküsünü söylemelerine kadar engel olunmaya çalışılmaktadır.

Öte yandan Türk soyu dışındaki tüm soylar el üstünde tutulurken “Türk” ya yok sayılmakta ya da horlanmakta; Türk soyu “soya sopa önem vermediğini” söyleyen “soy”suzlar tarafından tartışma konusu yapılmakta, yıpratılmakta; yurdunu yurttaşını seven Milliyetçi/Ulusalcı “Türkler” dışlanmakta:

Yurtseverlere, Atatürkçülere karşı açılan mesnetsiz, kanıtsız davalarla Laik Cumhuriyet’in gerek 87 yıllık tarihinde ve gerekse günümüzde içeride ve dışarıda vukuu bulan her türlü iç ve dış çatışmanın gerginliğin melanetin cinayetin failleri ve odağı olarak Atatürkçülerle Milliyetçiler gösterilirken; Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet’in ezeli düşmanları ve olayların asıl failleri “Yobazlar ve Kürtçüler” ise aklanmaya çalışılmaktadır:

Şimdiye kadar “siyasi ve resmi” ağızlarla onların medyadaki yandaşları tarafından “derin devlet”e “TSK”ye veya “Ergenekon”a ve hatta CHP’ye yüklenmeyen bir tek Menemen-Kubilay olayı kaldı. Ki o da yakındır..

(70 yıl önceki Dersim olaylarını kendilerince yorumlayıp gözyaşı dökenler acaba biraz daha gerilere gidip Osmalı’da “Şeyhülislam”ca” “katli vacip” görülüp katledilenlere; Toros dağlarında sıkıştırılıp çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirilen Alevi Türkmenlere de gözyaşı dökerler mi? Yoksa hala “Onlar Osmanlı’ya / Devlete başkaldırdıkları için katl- i vaciplerdendirler” mi derler? Osmanlı’ya başkaldıranın “katl-i vacip”tir ama genç “Türkiye Cumhuriyeti”ne saldırıp yeni yaptığı yollarını köprülerini yıkıp, karakollarını basıp askerlerini öldürenlerin; yurttaşlarını terörize edenlerin “katl-i” ise günahtır, suçtur..)

Ereklerin Anadolu’ya gelişinin kutlandığı Söğüt Şenliklerine katılan politikacılar “Kurtuluş savaşı” olmasaydı “Söğüt Şenlikleri”nin de olamayacağını unutup, kendilerinin orada o gün konuşmasını sağlayan Atatürk ve arkadaşlarının adlarını anmayarak şehitlerin ruhlarını sızlattılar.

Politikacılar konuşmalarında bunlardan Devlet BAHÇELİ Atatürk’ü anmasını beklediğimiz biri olarak Atatürk’ü hiç anmadan sadece Türk’ adını anmakla yetiniyor; kendisinden Atatürk’ü anmasını zaten asla beklemediğimiz Bülent ARINÇ ise “Türk” adını bile bir kere olsun ağzına almamaya israrla özen göstererek konuşuyorsa ve son olarak Atatürk’ün Türklük ve Laik Cumhuriyetin amansız düşmanları Şeyh Sait’ten Saidi Kürdi’ye kadar övgüler düzülüp yüceltilerek aklanıyorsa varılan nokta vahimdir ve artık bu durumda bize de tarihimize soyumuza Türklüğümüze ve Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün eserine ve fikirlerine sarılmak ve savunmak düşmektedir.

Ne “Türk”ün “yok” sayılması, ne “azınlık” konumuna düşürülmesi bu iradeyi değiştiremeyecektir !.

Türk ve Türklükle sorunlu olanlar Türk her sendelediğinde onun çökeceğini, onun tarihten sileneceğini sanarak sevinmişler fakat silkinip yeniden dineldiğinde de bu sevinçleri kursaklarında kalmış, kötü aldandıklarını kendileri diz çökerek anlamışlardır.

Günümüzde saldırıları yönlendiren odaklar istedikleri kadar gözlerini kapayıp “görmek istemedikleri Türkleri” yok sayarlarsa saysınlar, Türk binlerce yıldır tarih sahnesindeydi, bu bundan böyle de değişmeyecek, tarih sahnesinde kalmaya devam edecektir.

Ne diyordu Nazım Hikmet “TÜRK KÖYLÜSÜ” şiirinde:

O Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad’dır
Kerem’dir
ve Keloğlan’dır.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahbe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yâr sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O, «Yûnusû biçâredir
baştan ayağa yâredir,»
ağu içer su yerine.
Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmeyegörsün önlerine
ve bir kerre vakterişip :
«—Gayrık yeter!…»
demesinler.
Ve bir kerre dediler mi :
«İsrafil surunu urur
mahlukat yerinden durur»,
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır,
«Dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa…»

Tarih boyunca hem içeriden hem dışarıdan yapılan her türlü saldırı; sayıları onbinlerle anılan Türkmen kıyımları, ne Türk’ün varlığını ne de adını tarihten silemedi..

Silemedi çünkü bunun gizi gizemi Türk’ün binlerce yıldır tarih sahnesinde kazandığı deneyimlerinin süzgecinden geçirerek biriktirdiği bilgi ve bilgeliğin ışığında kendisine ilke edinip Orta Asyalardan birlikte getirdiği milliyetçiliktir ve bu artık onun yapısındadır; devlet, ordu ve ulus sevgisi Türk’ün kültürünün bir parçası olmuştur.

Siz bakmayın o “Milliyetçilik” için “Milliyetçilik Kapitalizmle başlamış bir 19. yy. olgusudur” diyenlere. Bu saptama sadece Kapitalizmin acımasız yüzü Emperyalizm’in siyasallaştırdığı, başka ulusları aşağılayan, onları salt emekleri sömürülecek “amele yığını” olarak gören; “üstün ırk” üzerine kurulu “Faşizm” ve “Nazizim” için geçerlidir: Yurdunu yurttaşını, soyunu sopunu seven; içinde yaşadığı toplumu ayrım yapmadan gözetip, gönenmesi için çalışan; onun kutunu dirlik ve düzenini isteyen “Milliyetçilik” için değil.

Aile bireylerini sevmek gibi en doğal duygularla başlayıp “büyük aile”, “oba”, “budun” ve “ulus”a kadar genişleyen bu tutku binlerce yıldır toplumların sosyal yaşamlarının bir parçası, varoluşlarının ve gelişmelerinin temel nedenidir..

Kapitalistin korkusu Faşizim veya Nazizm değildir, hatta doğrudan veya dolaylı olarak destekler de, onun asıl korkusu Yurdunu yurttaşını koruyan kollayan ulusalcılıktır milliyetçiliktir…

Özetle: Türklerin Orta-Asya’da edinip Anadolu’ya getirdiği milliyetçilik positif milliyetçiliktir, humandır.

Faşizm, Nazizim gibi “Üstün Irk olarak” başka etnileri aşağılayıcı değildir.

Bunun aksi olsaydı (içeriden “şeyhlik, ağalık”vs. gibi; veya dışarıdan ” sömürü” “bölme” vs. kaynaklı kışkırtmalar olmadığı ve Türkün kendisine dayatma yapılmadığı sürece) değişik inanç ve etnisiteden oluşan Anadolu halkları yüzyıllardır bir arada yaşayabilirler miydiler?

Alevilikteki “72.5 milleti bir görmek”, “Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek”, “Kimseyi hor görmemek” de bu hoşgörürlüğün, bu humanlığın hem kaynağı hem mihengidir..

Bu bağlamdaki bir “Milliyetçilik” positif milliyetçilik olup başka ırkları hor görmeden aşağılamadan kendi ırkını ve milletini sevmek, toplumun gönenmesini, yurdunun bayındırlığını ve bağımsızlığını istemektir.

Ve kafa karıştırıcıların, emperyalistlerin sürekli olarak işledikleri gibi ne “Türk Milliyetçiliği” ne “Türkçülük” ”üstün ırk” kuramı üzerine kurulmamıştır. Soyunu sopunu ırkını sevmek “Üstün IRK” “IRKÇILIĞI” değildir..

Türk’ün genetikleşmiş şifresi ise onun “az söyle öz söyle” felsefesiyle dile getirdiği bildiğimiz “Eline Beline Diline sahip çıkmak” ilkesinde gizlidir.

Bu üç erdemli ilkenin Şifrenin açılımı; “Eline” yani iline ülkene yurduna sahip çık; “Beline” yani soyuna boyuna budununa sahip çık ve “Diline” yani Türkçene sahip çık”tır..

Ve

Mustafa Kemal ATATÜRK bu şifrenin ete kemiğe bürünmüşüdür..

Bu şifrenin sesini bugün duymayanlar, gereğini yerine getirmeyenler o sese er geç kulak verecek, Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin “ ‘’Bir olun, iri olun, diri olun’’ sözüne döneceklerdir.

İşte Alevilerin günümüzde yeniden hedef tahtasına oturtulmasının, devlet katmanlarından “silinmek” istenmelerinin başlıca nedeni de bu genetik şifrenin onların yaşamlarına damgasını vurmuş ve yüzlerce yıldır bu ilkelerine ihanet etmemiş olmalarından ve Mustafa Kemal Atatürk’ü özümsemelerinden kaynaklanmaktadır.

Batılılar ve yerli işbirlikçileri onları BOP oyununa alet edemeyeceklerini, bu yeni “Haçlı Seferi” oyununun figuranı yapamayacaklarını iyi bilmektedirler.

Sonuç olarak batılı ve yerli işbirlikçileri Türk toplumunun kafasına geçirmeye çalıştıkları YEŞİL renkli SEVR içerikli BOP çuvalına onu sığdıramayacaklarını anlayacaklardır..

Özünde; Türk’ün “Araplaştırılmadığı” “yabancıya yamanmadığı” “aslına yabancılaştırılmadığı”, sürece Alevi veya Sünni olması farketmez yeter ki “ihanet genlerine teslim olmamış” olsun: Gençlerin askere uğurlanırken “En büyük asker bizim asker” “Şehitler ölmez” “Vatan bölünmez” diyerek uğurlanmaları; Türkülerimizdeki “Bir ben ölmeyile Ordu bozulmaz” “Ölürüm Türkiyem” türü dizeler de bu şifrenin dışa vurumudur…

Ne yerli Toplum mühendisleri ne de onların yabancı akıl hocaları binlerce yılın birikimi olup genetikleşen bu duyguları yok edemeyeceklerdir, yok etmeye güçleri yetmeyecektir..

Onlar derdest edilip bertaraf edilseler dahi topraktan yediveren gülleri gibi fışkıracaklardır.

Son söz:

Ne Türk’ü ne Türklüğü ve ne de Atatürk’ü;
ne tarihten, ne beyinlerden ne de yüreklerden

silemediler,
silemeyecekler,
silemeyeceksiniz,
sindiremeyeceksiniz !

TÜRK’üm
TÜRKÇÜ’yüm
ATATÜRKÇÜ’yüm

ve

ÇOKK MUTLUYUM !

Aydoğan KEKEVİ 10.10.10

This entry was posted in ATATURK, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, EĞİTİM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *