AKIL FİKİR YAZILARI * SOHBET

Serendip Altındal
23.08.2018

SOHBET 

ABD Çeri başısıyla bizim Sultan şu sıralar sıkı bir balıkçı kavgası içindeler ya bakalım sonuçta ne çıkacak ortaya. Herhalde ortaya ilk önce, Atatürk Orman Çiftliğinde gece gündüz yapılmaya çalışılan elçilik yaftalı ABD Kalesi çıkacak gibi görünüyor.

Orada da bizim Saray da ki gibi kim bilir ne dümenler dönecek ne entrikalar çevrilecektir. Muhtemelen araya ikili briç partileri çevirmek için, Beştepe’yle gizli bir tünel açılabileceğinin de proje kapsamında olacağı asla göz ardı edilmemelidir. Atatürk’ten intikam alırcasına ABD mandacılarına Türk milletinin malı olan çiftliğin göstere göstere feda edilmesine, yediği bunca yaptırımlara rağmen İncirliğe bile tık diyemeyen kukla Hükümetin vurdumduymazlığını da koyunca resim tamamlanıyor.

Şimdi artık yine birileri ABD ile savaş halindeyiz safsatalarını köşelerine döşer dururlar nasılsa yine aralıksız. Yalnız resmin bütününde ve bu yanardönerlikle Rusları nasıl, ne kadar ve ne zamana kadar ikna edebileceklerdir, işte o ciddi tartışma gerektiren bir konudur. Bakın mesela aldıkları meyve ve sebzeler bahanelerle geri postalanmaya başladı bile, öyleyse bu işaretleri doğru almak lazım.

Birbirini tutmaz icraatlarıyla vatandaşa öyle saç baş yolduruyorlar ki erkekleri geçtik de, kadınlar bile kel kalmaya başladı ülkede artık. Sanki toplayın bavulunuzu, terk edin ülkeyi demeye getiriyorlar. Ulan biz Türk milletiyiz yani bu ülkenin gerçek sahipleri olan. Ve biz bu ülkeyi terk edersek, sizin bir mevcudiyetiniz kalabilir mi geride, size bu ülkeyi bırakırlar mı sanıyorsunuz bre gafiller. UNUTMAYIN SAYEMİZDE OTURUYORSUNUZ O KOLTUKLARDA ALAYINIZ.

Öte yanda içimizdeki ve dışımızda ki beslemeleri de Amerikancı ağızlarıyla ABD’nin Türkiye’den vazgeçemez ligini papağan gibi tekrarlayıp duruyorlar. Yalnız söyleyemedikleri; bu vazgeçilmezliği ABD’ne de kabul ettirebilmeleri için Rusya’nın tam desteğine ihtiyaçları olduğudur. Öyle ya arkanda Rusya ve/veya Çin yoksa ABD’ni hangi yaptırımla tehdit edebilirsin ki.

İyi de Rusya’nın Atatürk ilkelerinden sapmış bir Türkiye’yi dün olduğu gibi bugün de bütünüyle desteklemeye asla teamülü yoktur. Çünkü Rusya her şeyden önce kendi güvenliği hesabına baş komşusuna, antiemperyalist ve bağımsız milli siyaset birliğinde güvenmek ister. Yoksa Başkan Erdoğan’ın her ne kadar kimseyi ikna edemese de, aniden üstlendiği Atatürk vesayeti, bu nedenle mi birden çıkıverdi ortaya. Yani durdu durdu da enişte bizi acep neden öptü diye sormasın mı şimdi Kemalistler.

Binlerce yıl önce tek tanrı dinine (Deizm) sahip olan, kâhin, rahip, papaz, molla, hoca, imam, derviş, tanrı kelamı postacısı peygamber vs. herhangi bir ruhani vesayet tanımayan Türklerin, yalansız, dolansız, saf, bakir, kaya gibi sağlam ve istisnai mevcudiyeti ne yazık ki bugün dinler bataklığında boğulma noktasına gelmiştir. Hele de aslı sadece 23 yıllık Hz. Muhammedin imamet döneminde (Ehli Beyt) var olup, dört Halife ile başlayıp sonrasında terör çılgınlığıyla yozlaşan İslam mağduru da olunca.

Bir de bunun üstüne küçük Asya coğrafyamızda ve Avrasya da denenmiş ve tutmayacağı daha o zaman anlaşılmış Panislamist tasarımların şimdi ki modern çağda yine Türk varlığı üstünde speküle ediliyor olması son derece tehlikelidir Türk maneviyatı adına. Hazin tarafı ise Gök tanrı Tengri’nin çocukları olan, dağları deviren, cetvel gibi doğru Türklerin, hem de Vatikan İslam’ı yoluna Araplaştırılmaya ve kimliklerinden edilmeye kalkılmasıdır. Ki işte asıl tehlike de budur aslında.

Emeviler bile bunu vaktiyle, tespit edip ordularını teslim ettikleri Türklerin vasıflarını, genetik özelliklerini kaybetmemeleri için Arapların ordu malı Türklerle (subaylar, askerler) evlenmelerini yasaklamışlardı. Biz de bu gerçeği görüp içimizdeki göçmenlerin Türkmen olanlarını tecrit edip ve Arap olanlarını bir an önce tasfiye ederek, memleketlerine geri yollamalıyız. Ve buna, ırkçılık yapmış olmamak için, herkesin yerinde olması, eşyanın tabiatına daha uygun düşer diyelim.

Umut var mı yok mu, saadet yakın mı uzak mı, bu sorular uzar gider. Aslında bunlar göreli kavramlardır. Çünkü Dünyadan Güneşe bakarken Güneş, haşmetiyle bize

yakın gözükür. Güneşten Dünyaya bakıyor olsaydık, Dünyayı görmemiz bile mümkün olamayacağından uzak mı yakın mı olduğuna dair en küçük bir fikrimiz bile olamazdı. Zira görülmeyen bir cismin zaman, mekân ve mesafe kavramı da yoktur. O halde nereye gitti şu bizim uzak, yakın şimdi.

Yaşam umudunu yitirmiş bir asil hanımın evrakı metrukesinden, birden yaşam mutunu yeniden kazanması itirafı yani anlayacağınız. Dedik ya bunlar göreceli kavramlardır diye. O halde umutsuz olmanıza da hiç gerek yok. Çünkü her an yenilenebilirsiniz Helen gibi. Daha doğrusu mutu yitirmeye neden de yoktur.

Böylece sakın umutsuz kalmayın veya öyle sanmayın kendinizi. Bilin ki umut yoksa yaşam da yoktur. O halde Trump mı Erdoğan mı? Haydi, canım geçiniz. Hele bunu sakın ola dert etmeyin. Onlarda tarih olacak nasılsa bir gün. Ve hayat yine bütün hızıyla, mutsuzu ve mutlusuyla yoluna devam edecek, her günceyi tarih yaparak ve hiçbir şeye de haddinden fazla metelik bile vermeden.

Peygamberler çoktan toprak olmuş olsalar da, Tanrınız yine yerinde kalacak. Varlık denen ihtişam ı muazzama altında yıldızlar çapkınca göz kırparken, yeni yaşamları fısıldayan Bahar çiçekleri, yine ve yeniden açmaya devam edecekler. Siz ise yaradılış olarak bildiğimiz tanrı dininizle (Deizm) varlık ışığında bütünleşip, zaman zaman özünüzle baş başa kalarak, terennüme çekilmeye devam edeceksiniz yine…

Özün Kişiliğinin Aynasıdır…
serendipaltindal.blogspot.com
serendipaltindal@gmail.com

This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *