Cumhuriyet
Mine G. Kırıkkanat
kirikkanat@mgkmedya.com
03 Haziran 2018 Pazar
Övünmeye kaynak, mitomanyak!
Psikiyatri alanında, yalan söylediğini farkında
bile olmadan desteksiz atanlara “mitoman” deniliyor.
Psikiyatri uzmanı Ferdinand Dupré, 1905 yılında Yunanca efsane anlamında ‘mitos’ ve Latince delilik anlamında ‘mania’ sözcüklerini birleştirerek adını koyduğu ‘mitomania’ hastalığına yakalanan mitomanları dört sınıfa ayırmış:
Kendini övmek için yalan söyleyen hastalar, gerçeklerden kaçmak için yalan söyleyen hastalar, aşağılık kompleksini gizlemek için iftira atan hastalar, dolandırmak ve kandırmak için yalana başvuran hastalar.
Yine Dupré’ye göre, bazı hastalardaki mitomania illeti az ya da ileri derecede psikotik ve nevrotik bozuklukların göstergesi olabilirmiş… Mitomania’yı ‘basit yalancılık’tan ayıran özellik, kişinin yalan söylediğini farkında olmadan yalan söylemesi. Mitoman, gerçekleri hayallerden ayırt edemiyor ve söylediklerine inanıyor.
Bu inanç, doğruyu bilen kişilerin karşısında bile şaşırtıcı bir özgüvenle desteksiz atmasına yol açıyor. İllet, öznenin sürekli yalana sığınmak ihtiyacından kaynaklanan ve kabul edilmeyen gerçeklikten bir kaçış yolu…Tedavisi hiç mi hiç kolay değil. Hastanın uzun yıllar sürebilecek, o da belki işe yarayacak bir psikanalize girmesi gerekiyor. Ama hasta olduğunu reddeden bir mitomani psikanalize ikna etmek zaten imkânsız!
Dolayısıyla mitomani hastasının durumu, zamanla ağırlaşıyor. Gerçeklerden giderek kopan mitoman, içine kapanıyor ve yalnızlaşıyor. Kendisiyle konuşmak, söyleşmek, yalanlar üzerine kurulu bir dünyada yaşadığından, fikir alışverişi imkânsızlaşıyor.
Bütün bu saptamalar, mitomani için arama
yaptığım tıp literatüründe var olan bilgiler.
Türkiye’de çok uzun süreden beri gözümüzün içine baka baka, devasa yalanlar söyleniyor. Seçimlerden önce de böyleydi. Geçen yılki referandum kampanyasında iktidarın afişlerinden birinde “Sıkıyönetim bitecek” yazıyordu, örneğin. Türkiye’de sıkıyönetim yoktu, OHAL vardı ve zaten referandum sonrasında da bitmedi, uzatıldıkça uzatılıyor. Yıllardır benzer yalanlara alıştığımız için, “basit yalancılık” deyip geçtik. Halkın aklıyla alay etmek mitomania olamaz, elbette!
Ama bu yıl 24 Haziran’a alınan erken seçim sürecinde ‘fütursuz’ tanımını aşan kabalık ve büyüklükte ‘yanılmalar’, binlerce kişinin gözünün içine baka baka yapılır oldu.
Merhum Süleyman Demirel, memleketi Isparta’da adını taşıyan üniversiteyi 1992 yılında kurdurmuştu. Zaten SDÜ’nün logosunda da nal gibi kuruluş tarihi yazıyordu. Ama geçen hafta Isparta’da kürsüye çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Üniversiteyi Isparta’da kim kurdu? Biz kurduk(!)” diyebildi. Ispartalı yandaşları da coşkuyla alkışladı.
1999’da AKP bırakın iktidar, parti olarak bile var değildi. Ama Türkiye G20 ülkeleri arasındaydı. Cumhurbaşkanı kürsüye çıktı, Türkiye’nin G20’ye AKP iktidarında girdiğini söyledi. Yandaşlarından da epeyce alkış aldı.
“Tekirdağ’a 3 baraj, 4 gölet inşa ettik” dedi. Oysa var olan tüm baraj ve göletler 1975 ile 1998 yılları arasında yapılmıştı… Ahali yine alkışladı! Bu yanılmalar, geçen hafta oldu. Örnekleri epeyce çoğaltabilir, zaten kendisi gibi sürekli yanılan, dolayısıyla da yanıltan iktidar partisi ile müttefiklerine yayabiliriz.
Memlekette mitomania salgını mı var, sorusu meşru. Ama yok, mitomania bu değil! Çünkü malum şahıslar, bilinçli biçimde gerçeği tersyüz ediyor; kendilerini dinleyen seçmenin cehaletine güvenerek bazen yaptıklarını inkâr, bazen de yapmadıklarını sahiplenebiliyorlar.
Cehaleti yaymak ve cahil nüfusu çoğaltmak için gösterdikleri gayretin meyvelerini topluyorlar. Damat bakan Albayrak, AKP seçmeninin “Cumhurbaşkanımız Ay’a kadar 4 şeritli yol yapacağım dese, vallahi inanırız!” sözleriyle boşuna mı övünüyor?
Ne var ki dünyayı kandırmak, Türkiye’de özenle yetiştirdikleri cahilleri uyutmak gibi kolay değil. Ve Türkiye, o dünyanın bir parçası. Cehalete teslim olursa, afiyetle yutulacak bir parçası.