ARŞİV SANDIĞINDAN * Kaldırımda yürürken hızla gelen bir araba çarparak sizi öldürürse siz mi suçlusunuz ? * EL BİRLİĞİYLE ÜSTÜ KAPATILAN BİR CİNAYET…1998’de Meydana Gelen Bir Trafik Kazası

Bağlantılı yazı ; https://nacikaptan.com/?p=6770

Suleyman Celimli
scelimli@gmail.com

EL BİRLİĞİYLE ÜSTÜ KAPATILAN BİR CİNAYET

1998’de Meydana Gelen Bir Trafik Kazası

Bundan tam 13 yıl önce, 11 Mayıs 1998’de İstanbul’da (Şişli Abide-i Hürriyet Caddesi’nde) saat 11:45 sularında ölümlü bir trafik kazası meydana geldi. 34 ABR 93 plakalı Opel marka aracın çarptığı yaya, Türk Sanat Müziği sanatçısı Sevim Tanürek (d. 1934) ağır yaralanarak hastaneye kaldırıldı, altı gün sonra Alman Hastanesi’nde vefat etti. Tanürek’e çarpan aracın sürücüsü Ahmet Burak Erdoğan, o zaman İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğluydu. Sürücünün 14 Kasım 1997’de 42485 sicil numarasıyla Kağıthane İlçe Emniyet Müdürlüğü’nden B sınıfı ehliyet aldığı bildirilse de, bunun geçmişe dönük ve sahte olarak düzenlendiği savlandı.

Sevim Tanürek’in eşi, Ahmet Burak Erdoğan’ın sürücü belgesi olmadığının kendisine kazanın ardından gittiği karakolda söylendiğini belirtti. Kazanın ardından Erdoğan hakkında “Dikkatsizlik ve Tedbirsizlik ile Hayati Tehlike Teşkil Edecek Derecede Yaralamaya Sebebiyet Vermek” suçundan Asliye Ceza Mahkemesi’nde TCK 459/2 maddesi uyarınca 3 aydan 20 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı. Erdoğan’ın, trafik raporunda “dalgın olarak araç kullandığı için tali kusurlu” olduğu, Tanürek’in, duran taşıtların önünden yola çıktığı için hatalı olduğu ifade edildi. Erdoğan’ın kusur oranı, 3/8 olarak belirlendi. Tanürek’in hastanede vefatı üzerine oğul Erdoğan hakkında ek iddianame düzenlendi ve istenen ceza 2 yıldan 5 yıla kadar hapis olarak yükseltildi.

Kazaya ilişkin yargılama süreci 16 Ekim 1998’de, yani kazadan tam beş ay sonra Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başladı. Daha sonra Kemal Kerinçsiz’in de avukatlığını yapacak olan Avukat Kadir Kartal, müvekkili (olay tarihinde savcı Süha Babacan tarafından tutuksuz yargılanması istenen) Ahmet Burak Erdoğan’ın ¨İngiltere’de dil eğitimi¨ gördüğü için mahkemeye katılmadığını belirtti. 20 Eylül 1999’da görülen, Erdoğan’ın yine katılmadığı duruşmada Adli Tıp İhtisas Dairesi’nin kazayla ilgili raporu açıklandı. Buna göre Ahmet Burak Erdoğan tamamen suçsuz bulunurken, kazanın kusuru bütünüyle (8/8) Sevim Tanürek’e yüklendi. Bu rapor aynı daire tarafından 20 Ocak 2000’de teyit edildi. Bu rapor hazırlanırken Eyüp Çakmak ilgili ihtisas dairesinin başındaki kişiydi. Mahkemenin 2 Haziran 2000 tarihli duruşmasında, Ahmet Burak Erdoğan’ın beraatine karar verildi.

Kaza olduğunda ehliyetini aldığı belirtilen tarihin üzerinden henüz altı ay bile geçmemiş olan Ahmet Burak Erdoğan’ın suçsuz bulunması Türkiye’deki trafik istatistiklerine biraz aykırı bir durumdu. 2005 yılında Ankara odaklı bir istatistiğe göre şehir içi trafik kazalarının %44’ü yayaya çarpma şeklinde gerçekleşmektedir 1. 1998 yılında Türkiye’de toplam 551,211 trafik kazası meydana gelmiş, bu kazaların yalnızca %2.72’sinde yayalar kusurlu bulunmuştur, sürücü kusur oranı ise %95.96’dır.

17 Haziran 2001’de Hürriyet’te çıkan bir köşeyazısında Tanürek’in eşi Ahmet Tanürek’in şu sözleri yer aldı:

“Tayyip’in oğlu kırmızı ışıkta hızla geçiyor. Peşine siren çalarak ekip takılıyor. Kaçarken, yaya geçidine 5 metre kala eşime çarpıyor. 30 metre sürüklüyor. Eşim 6 gün sonra vefat etti. Yakalandığında polislere Tayyip’in oğlu olduğunu söylüyor. Zaten o andan itibaren her şey değişti. Karakola gittik, çocuğun ehliyetini sormuyorlar. Polislere bunu hatırlattığımızda ‘Siz ukalalık etmeyin, biz ne yapacağımızı biliriz’ dediler. Kazadan hemen sonra caddemize belediye arazözleri geldi. Tarihte ilk kez, caddemiz baştan aşağı yıkandı. 35 metre fren izi vardı ve her şeyi bir anda yok ettiler. Çocuğun ehliyeti yoktu. Kazadan sonra, üç ay önce verilmiş gibi ehliyet düzenlediler. Mahkeme başladı, çocuk bir kez olsun gelmedi. Babası tarafından yurtdışına gönderilmişti! Ama Tayyip’in adamları hep oradaydı. Karımın hakkını ararken bir şey söylediğimizde dirsek yedik, tehdit edildik, tacize uğradık. Hákime çocuğun ehliyeti olmadığını, kazadan sonra babasının forsuyla düzmece ehliyet verildiğini söylediğimizde ‘Ne demek yani, siz koskoca belediye başkanını sahtecilikle mi suçluyorsunuz’ diye azar işittik. Sakin bir insanımdır ama o anda elimde bir şey olsaydı, kafasına fırlatırdım. Olayın oluşunu gören tanıkların hepsi tehdit edildi ve korkutuldu. Buna bir yakınımız dahildir. Sadece bir tek genç kız tanıklık yapmakta direndi. Fakat işin rengi değişmişti. Başına iş gelmemesi için ona da tanıklık yaptırmadık. Şişli karakolunda çocuğun ehliyetini sormayan polislerin ve sahte ehliyet veren trafikçilerin aileleri dava görülürken defalarca gelip yalvardılar, işin üzerine gidersek kocalarının görevine son verileceğini, aç kalacaklarını söylediler. Onlardan da şikáyetçi olmadık! Kapımızda her gün belediye araçları durur, Tayyip’in adamları önümüze çıkardı. Tanıklara olduğu gibi, bize de, uğraşmayalım diye en az 20 ‘ricacı’ geldi. Tayyip belediye başkanıydı. O zaman anladık ki, karşımızda bir ‘dev’ vardır ve onunla baş etmek mümkün olmayacaktır. Biz bu durumda aile meclisi olarak toplandık ve işin ucunu bırakmaya karar verdik… Çünkü bir sonuç çıkmayacaktı. Onlar çok güçlüydü. Sonuçta efendim, mahkeme kararını verdi! 8’de 4 kusurlu olan çocuk 3 ay hapis cezası aldı. Bu da paraya çevrildi. 1998 yılının parasıyla toplam 540 bin lira ceza ödediler. Bugünün parasıyla yaklaşık 2 milyon eder.” 2

Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı o günkü köşeyazısında dile getirilenleri 30.6.2001’de tekzip etti:

“17.6.2001 tarihli yazınızda sözü geçen olayda kusurun tamamının merhum Sevim Tanürek’e ait olduğu saptanmış ve bu olguya göre Ahmet Burak Erdoğan’ın beraatine 2.6.2000 tarihinde karar verilmiştir. (Sevim Tanürek’in kocası) Ahmet Ürek ile oğlu Cavit Ürek, mahkemeye sundukları 8.1.1999 tarihli dilekçeleri ile şikáyet ve müdahaleden vazgeçmişlerdir. Yazınızda gerek ehliyet, gerek kaza anı ve sonrası ve gerekse yargılama aşamalarında iddia ettiğiniz şekilde bir durum hiçbir zaman olmamıştır.”

Ahmet Burak Erdoğan hakkında kusursuzluk raporu veren Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi’nin başındaki Eyüp Çakmak, 4 Mart 2004’te, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidardayken Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ) A.Ş.’ye genel müdür yardımcısı olarak atanır. 2008’de yanlarındaki mikrofonun açık olduğunu unutan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci arasında geçen bir diyalogda Unakıtan TDİ’nin yönetim kademesinin değiştirilmesi konusunu gündeme getiren Kilci’ye, Başbakan’dan mutlaka izin alınması gerektiğini belirtir. 2011 yılı itibarı ile Çakmak hâlen aynı görevi ifa etmektedir.

2000 yılında – 21 yaşındayken – Kasımpaşa Deniz Hastanesi’nden ‘askerlik yapamaz’ raporu alan Ahmet Burak Erdoğan ise, babasının sözleri ile 2 milyon ABD Doları, Frank Shipbrokers’a göre 4.5 milyon ABD Doları değerinde bir gemiyi (Başbakan’ın sözleri ile ¨gemicik¨i) ortağı Mert Çetinkaya ile birlikte satın almış, yaşamını sürdürmektedir.

Kaygısız, Ö. (2008) ¨Metropoliten Alanlarda Trafik Kazası Müdahale Birimlerinin Yer Seçimi: Ankara Örneği¨, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Şehir Bölge Planlama Bölümü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, ss. 55-56

Söz konusu tutarlar paradan altı sıfır atılmasından öncesine aittir.
ve yazıya bazı yorumlar:

Bir trafik kazasında olan periyodik TORPİLLİ UYGULAMA BU ,Tayyibin oğlundan önce de var sonrası da oldu….Burada işlerini bilerek kasten ihmal eden başta görevli polisler,olayaı gören görgü tanıkları,davanın hakimi SİZ İNSANSANIZ RAHAT UYUYABİLİYORMUSUNUZ…..BAŞKA SORUM YOK….

Söylenecek hiç bir şey yok rezaletin dik alası. Daha Belediye Başkanı iken bu kadar etkili olan bir insan Başbakan olunca önünde kim durabilir? Ne yapsa yeridir.Düşünebiliyor musunuz;Emniyet, Yargı, Sağlık, Belediye başka söze gerek varmı?

işte %50lilik kısımın dürüst namuslu adam gibi adam dediği kişi ve oğlu. fazla söze gerek yok çünkü ne kadar konuşursak konuşalım anlamayacaklar…çocukları bu kadar başını ağrıttıysa bu adam çok cahil olmalıki millete üç hatta dört çocuk öneriyor siyaset içinse yazık yazık

TOPLUMLAR LAYIK OLDUĞU GİBİ YÖNETİLİR
nalet olsun bu sülaleye..ve bunlara oy verip başımıza bela edenlere..nalet olsun bunlara ki dini alet edip.bukadar yüzsüzlük olurmu ya…rüşvet hırsızlık partide almış başını gidiyor halaaaa yüzsüzlükle mejliste kudurmuş köpekler gibi ağızlarından salyaları akarak sokak kabadayıları gibi ona buna saldıran bu kişiler bu yurdun genç dimağlarınada kötü örnek olmaktadır…ki o zat…o kadının hayatına son verdirdikten sonra nasıl rahat uyumaktadır….ya öteki zat….gemileri olan …nasıl yzsüzce bu aile aramızda dolşmaktadırlar..kene gibi yıllardır soymaktan rüşvet yemekten doymadılarmı…
Bende diyorum neden gemi aliyor arac kullanmayi bilmiyormus megersem:)

Burak a takipsizlik kararı Veren Suçsuz Burakılsın diyen Savci Turgay Süha Babacan 19 şubat 1998 yılında sişilide pencereden Atılarak Öldürülen Mühendis Zeynel Balabanada düzmece fezleke ile cinayete ortak olmuş üstelik olay yerine gitmediği gibi.delillerin yok edilmesinede sebep olmuştur Bu vicdansız cüzdansız savcı Adaletin yüz karasıdır Bu konuda ceza almasına Rağmen Rahşan affı ile kurtulmuştur Kıyamet gününe kadar iki elim bu zalimin yakasında Zeynelin Babası
….
Bakın o günlerde Türkiyeyi idare edenlere…

III. YILMAZ HÜKÜMETİ (30.06.1997-11.01.1999)

Başbakan, A. Mesut YILMAZ (Rize, ANAP)

Devlet Bakanı ve Başbakan Yrd., Bülent ECEVİT (İstanbul, DSP)

Devlet Bakanı, Rifat SERDAROĞLU (İzmir, DTP)

Adalet Bakanı, Hasan DENİZKURDU (İzmir, Bağımsız) 04.08.1998–11.01.1999

İçişleri Bakanı, Kutlu AKTAŞ 04.08.1998-11.01.1999

https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/06/21/1998de-meydana-gelen-bir-trafik-kazasi-sonuna-kadar-okuyun/

This entry was posted in FAŞİZM, HUKUK-YARGI-ADALET, SİYASİ TARİH, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *