Sözcü
Necati DOĞRU
10 Mayıs 2018
“TAMAM” demeye bir omuz da sen ver!
TV kanallarının, sabah 7 gece 24’e kadar süren “tartışma programları”- “yüzde 100 futbol”- “haber saatleri”- “hava durumu”- “doktorunuz-sağlığınız”- “yemek tarifi”programları dahil her tür yayının içine “Tayyip Erdoğan’ın parti nutkunu sokuşturmaya yeter artık TAMAM” demeye sen de bir omuz ver. Gazeteler ve TV’lerde tepeden inmeciliğe “yetti artık TAMAM” demeye bir omuz da sen ver.
Size söylüyorum.
Ferit Şahenk Bey!
(NTV’nin sahibi)
Erdoğan Demirören Bey!
(CNN TÜRK’ün sahibi)
Turgay Ciner Bey!
(HABERTÜRK’ün sahibi)
“TAMAM” deyin.
Siz “yeter artık” derseniz; başta tüm vatandaşların vergisiyle ayakta durmakta olan TRT’de genel müdürü korkutarak her türlü yayını kesip programın içine “Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan nutkunu sokuşturmaya DEVAM” demeye yüzleri olmaz.
Yeni bir dönem başlıyor.
Seçimlere gidiyoruz.
Türkiye adalet arıyor.
Eşitlik, demokrasi.
Sağlam ekonomi yönetimi.
Bu arayışa siz TV sahiplerinin de “TAMAM” demesi ve sadece diktatör ülkelerde görülen “iktidar borazanı olma sürecine” son vermesi yayıncılık etiğinin gereğidir.
Siz de “YETER” deyin.
Bir omuz da siz verin.
Sizden gelen emirle “sahibi olduğunuz TV’lerin yayınlarının içine tek taraflı siyasi nutuk” sokuluyor. Diktatör ülke görüntüsü ortaya çıkıyor. Siz de “diktatör ülkenin TV patronu korkaklığı” içine gömülüyorsunuz. Bu görünüme artık “HAYIR” deyin.
Sizin devlet bankası parasıyla gazete patronu yapıldığınızı, ödeme güçlüğüne düşmüş şirketlerinize devlet bankasının dışardan yüksek faize borçlanarak bulduğu dolarlarla “nefes kredisi verildiğini” bütün aklı başında insanlar biliyor, görüyor. Siz, “devlet bankası parasıyla kişiyi TV sahibi yapma kokuşmuş geleneğinin” arkasına saklanarak; TV kanallarınızda program yapan marka olmuş televizyoncuların yüreğine “işten atarız korkusunu” düşürüyorsunuz. Onlar da istifa edip gitmek yerine “programlarına Tayyip Erdoğan, Binali Yıldırım nutku sokmayı” kabulleniyorlar.
TV’lerin patronları!
Türkiye adalet arıyor.
Fırsat eşitliği bekliyor.
Siz de yeni sayfa açın.
Tayyip Erdoğan gider da Muharrem gelirse biz de programların içine “İnce nutku…” sokarız, Akşener gelirse “Meral nutku” sokarız, Karamollaoğlu gelirse “Temel nutku”, Perinçek gelirse “Doğu nutku”, Demirtaş gelirse “Selahattin nutku” sokarız; bu kokuşmuş geleneği devam ettiririz sanmayın.
Bir omuz da siz verin.
“YETER” deyin!
SÖZCÜ
10 Mayıs 2018
Yılmaz ÖZDİL
Tamam
Siyasette efsane sloganlar vardır.
“Ortanın solu” mesela.
İsmet İnönü’nün icadıydı.
Sadece iki kelimeyle ansiklopedi ebatında anlam ifade ediyordu.
“Yeter Söz Milletindir.”
Üç kelimeden ibaretti ama, toplumun bütün hissiyatını özetliyordu. Karmaşık ideolojik tartışmaların, mitinglerde söylenen milyonlarca lafın hiç önemi yoktu, üç kelime gayet basit ve akılda kalıcıydı. Demokrat Parti’nin sloganını kavrayabilmek için siyaset bilimi okuman gerekmiyordu, eğitimli-cahil herkes şıp diye anlıyordu.
Karaoğlan.
Tarihte ilk’ti.
Çünkü, parti tarafından üretilmemişti. Tam tersine, vatandaş tarafından parti lideri adına üretilmişti. Anadolu’nun imbiğinden süzülen ve bir köylü kadınının yüreğinden dökülen tek kelimelik gönülden slogan, Bülent Ecevit’i halk efsanesi haline getirmişti. Dağlara taşlara yazılıyordu, böylesine bir toplumsal reaksiyonu dünyada hiçbir reklamcının başarabilmesi mümkün değildi.
“Baba” da öyleydi.
Bizatihi milletin bulduğu slogandı.
Süleyman Demirel’in kitlelerle kurduğu samimi ilişkiye cuk oturmuştu, ahali kendisine bu kadar yakın görüyordu. Kulağa öylesine doğal geliyordu, öylesine kabul görmüştü ki, yerden yere vuran gazeteciler bile ister istemez “baba” lakabıyla yazıyordu.
“Adil Düzen.”
Dinci partinin solcu mesajıydı.
Necmettin Erbakan’ın ütopyasıydı ama, aslında sağcı-solcu hepimizin canı gönülden var olmasını hayal ettiğimiz, hakça paylaşılan, ideal ülke vaadiydi. Gerçekleşmesi asla mümkün olmasa bile, kimsenin itiraz etmediği, kendisine oy vermeyenlerin bile içselleştirdiği bir slogandı.
Margaret Thatcher “demir leydi”ydi.
Mitterrand “sakin güç”tü.
Dünya çapında literatüre girdiler.
Yes we can.
Obama üç kelimeyle iktidara geldi.
Glasnost.
Koskoca Sovyetler tek kelimeyle gitti.
Ve, tarihte bir “ilk” daha yaşandı.
Asrın liderimiz durup dururken “milletimiz tamam derse kenara çekiliriz” dedi iyi mi… Anında iki milyondan fazla “tamam” tweeti atıldı, dünyada trend topic oldu. Muharrem İnce “vakit tamam” dedi, Meral Akşener “göklerden gelen bir tamam vardır” dedi, Temel Karamollaoğlu “tamam inşallah” dedi, Selahattin Demirtaş hapishaneden gırgırını geçti, “ketılda arıza vardı, onun için geciktim, tamam” dedi. Vatandaşlar “tamam” pankartlarıyla sokaklara döküldü.
Dünyada görülmüş duyulmuş şey değil.Tarihte ilk kez bir iktidar partisi, kendi lehine slogan üreteceğine, muhalefetin elini güçlendirmek için slogan üretti!
24 Haziran’ın sloganı “tamam”dır yani!
Sırf bu durum bile aslında Akp’nin yönetebilme kabiliyetini ne kadar kaybettiğinin, artık sallayacak vaat bile bulamadığının, topluma doğru mesaj bile veremediğinin, zihin dünyasında darmadağın olduğunun kanıtıdır. Kaybetme korkusunu iliklerine kadar hissettiğinin itirafıdır.
İstediği kadar devam diye zorlasın.
Kendi de biliyor…
Mecali yok.
Tamamdır gari.
SÖZCÜ
10 Mayıs 2018
Bekir ÇOŞKUN
“Tamam” dediysek…
Uzun özlemlerden, korku dolu bekleyişlerden sonra “Buralarda ölürsek içimizde kalmasın” diyerek cezaevinde evlenmeye karar verdiler… Damat Baha kumpas davasında tutukluydu… Gelin Suzan, biraz süslenmek istemiş, ama yanaklarından akan yaşlar buna sanki izin vermemişti… Nikah “Görüş bölümü” denilen yerde kıyıldı… Kimse yoktu, avukatlar tanıklık ettiler…
Birbirlerine yaklaşmaları yasaktı, bariyerin üzerinden sarılıp fotoğraf çektirebildiler…Yaşamlarının en unutulmaz anları korku ve acı içinde geçti…
Kumpas davasıydı, Baha suçsuz bulundu…
Cezaevinde ilk gün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un
duvar dibinde fotoğrafını çektiler… Bakacaklar, o mu?..
Haftada bir gün manavdan alınacaklar için dilekçe vermesi gerekiyordu… Üç gün sıcak su vardı… Gazeteler için dilekçe vermek şarttı… Sabah 8’de, akşam 7’de sayım var, gelip bakıyorlardı, Genelkurmay Başkanı duruyor mu?
Tabii ki suçsuz bulundu, cumhurbaşkanlığına adı geçenlerden birisiydi…
Cezaevlerindeki 560 çocuktan sadece biri…
Daha ilk gece korkudan annesinin sütü kesildi… Bebek mama saati gelince ağladı… Koğuş koğuş sütü olan anne aradılar, bulamadılar…Çocuklara yemek verilmiyor, annelerinin tabağında ne varsa o…Oyuncak yasak…
Annesi kumpas mahkumuydu, suçsuz çıktı…
Denizci Albay Murat Özenalp…
Başarılı bir asker, bir kahraman ve iyi bir aile babasıydı. Asrın iftirası Balyoz Davası’ndan hüküm giymişti…Mamak Cezaevi’ndeki görüşme gününde kızı Duru’ya sarıldı, Duru eski günlerdeki gibi babasıyla koşup oynamak istedi…
Oysa asker yorgun ve kahırlıydı…
Orada düştü, beyin kanaması geçirdi ve yaşamını yitirdi, gözlerini kapattığında eli kızını tutmak ister gibi açıktı…Sonradan suçsuz çıktı…
“Tamam” mı?..
Sıradan insanlardan, Genelkurmay başkanlarına… Kahramanlardan çocuklara kadar uzanan, kitaplara sığmaz daha ne çok ah var, çok acı var, çok gözyaşı var…
Yaşamlar çalındı, bazı şeyler geri gelmez…
Devletin enkazları arasından sızan ve hâlâ susmayan
nice çığlıklar sürüyor…Bunların hesabı sorulmadan…
Nasıl TAMAM?…