Aşağıdaki yazıyı paylaşırken önce bir öykü yazayım ;
1980 12 Eylül sürecinde bir öğrenci evi sağcılar tarafından “Komünist” diye’ ihbar edilir . Çocuklar antiemperyalist solcu öğrencilerdir. Polisler evi basarlar ve arama yaparken duvarda Karl Marx resmini görürler . Öğrenciler şimdi yandık derken , polislerden birisi sorar ;
-Kimin resmi bu ?
Öğrencilerden birisi yutkunarak cevap verir ;
-Dedem !!!
Polis ;
-Utanmıyor musun böyle pir-i fani aksakallı deden var sen komünizmle uğraşıyorsun !!!
Naci Kaptan
Marx’ta Bugüne ve Yarına Dair 1
Prof. Dr. Doğan Göçmen, 03.05.2018
“Ekonomi Politiğin Eleştirisi” ne anlama geliyor? Marx’ın bu eleştirisinin bugün için anlamı ne?
Marx ile ilgili güncel bir film “Genç Karl Marx”. 2016 yapımı ve Marx’ın 1842-1848 yılları arasındaki hayatını anlatıyor. 1848 yılında Komünist Manifestoyu yayımlamasıyla bitiyor. Komünist Manifesto bir hipotez, kanıtını ise 1867 yılında Das Kapital ile veriyor. Das Kapital’ı yazarken, öncesinde 2 taslağını yazıyor.
Karl Marx Rheinische Zeitung’da çalışırken o sırada olan bir olayı haber yapıyor. Ormanda kimsenin kullanmadığı odunları yakacak olarak kullanmak üzere toplayan köylülerin dövülmesi haberi… Yerel parlamentoda bu konularla ilgili tartışmalar yapılıyor ve bunun üzerine Marx iktisat ve mülkiyet konularına merak salıyor. Adam Smith’i ve Ricardo’yu okuyor.
1843 yılında Engels’in Marx’a yazmış olduğu bir mektup var. Bu mektupta Marx’a topladığı bilgileri artık yayımlaması gerektiğini söylüyor. 1845 yılında Engels Marx’a tekrar yazıyor ama Marx’tan yine bir ses çıkmıyor. Marx’ın 1944 yılına ait el yazmalarında şu notlar dikkati çekiyor: “Ben modern toplumdaki insanlık hallerini ortaya koyacağım; eğitim, ahlak, estetik anlamında inceleyeceğim.”, “Gücüm, cebimdeki param kadardır.” vs.
Das Kapital’ın aslında tam başlığı “Das Kapital – Ekonomik politiğin eleştirisi”.
Bu eserle Marx, Kant’ın büyük eleştirel eserlerine benzer bir şey yapıyor. Artık 19.yy ortası, ve Marx toplumu yeni bir açıdan eleştiriyor. Sınıf nedir, değişim değeri nedir, kullanım değeri nedir, bunları inceliyor. “Birine ekonomik olarak bağımlı olduğunuzda o kişiye gerçek fikrinizi söylemiyorsunuz ve bu da insanlar arasında samimiyetsizlik yaratıyor” diyor.
1.cildi bitirdiğinde yayımlatıyor. O esnada zaten 2. ve 3. ciltleri de yazmış durumda. Bunları takiben 3 ciltten oluşan ‘Artı Değer Teorileri’ni yazıyor ve toplam 6 ciltten oluşan Das Kapital’i tamamlamış oluyor. Her bir cilt 700-800 sayfa, toplamda 5000 sayfalık bir yapıt.
- cildin bir yerinde 10 sayfalık bir kısmın başında şöyle diyor: “Bu yapıtın en iyi yeri bu 10 sayfa, benim gerçek katkım bu kısımdır.” Bu 10 sayfa, modern toplumun bugün de karşı karşıya olduğu şeyleri anlatan kilit yer. “Bu toplum zenginleştikçe yoksullaşıyor. Değişim değeri (nicelik) üretme bakımından zenginleşiyor, kullanım değeri (nitelik) bakımından yoksullaşıyor”. Yani toplum sürekli üretiyor, modern toplum çok zengin ama bu ürünler, gereksinimleri gidermesi konusuna geldiğinde insanlar yoksullaşıyor.
Marx, Das Kapital’ı iki konuya bağlamak istiyor:
- Ahlak: Adam Smith şöyle diyor; “Modern toplum bir ticaret toplumudur. Piyasanın oluşması için, mülkiyetin bazı ellerde toplanmış olması gerek diyor. Bu, piyasa koşulu için ön koşul. Tüm toplumlarda insanların satacak bir şeylerinin olması gerekir.” Bir şeyler satma zorunda olmanın ahlaken anlamı nedir? “Bunu sana satıyorum, bu senin çıkarınadır.” “Tüccarın erdemi yalan söylemektir. Modern toplum bir yalancılar toplumudur, kişiliksizler toplumu. Bu toplum omurgasız insanlar yetiştiriyor.” Marx’a göre aslında satmak, diğerine yaranmaya çalışmak demek. Kant ve Hegel de Marx’tan önce yararlılık kavramının eleştirisini yapıyorlar. Herkesin herese yabancı olduğu bir toplum. 3. ciltte Marx diyor ki; “Modern toplumun ana dürtüsü kâr elde etmektir. Yaptığımız her şey kâr amaçlı olunca da bu sistem sürekli ahlaksızlar üretiyor.” Engels: “Bu toplum, insanı insanlıktan çıkarıyor.” Ahlaklı olmak demek, karşındakinin özgürlüğünü amaç edinmek demek. Ama kâr amaçlı olunca, amaç karşıdakinin özgürlüğünün yok edilmesi oluyor. Kant: ”Değerlerini sadece araç olarak değil, amaç olarak edin.” Kontrat kavramının çıkması mertliğin bozulmasıyla oldu. Modern toplumda insan 5 dakika önce söylediği şeyin tam tersini söyleyebiliyor, verilen sözü yerine getirmiyor çünkü sözünün eri olmak için diğerine güvenebilmek gerekiyor. Modern toplumda ise kimse kimseye güvenmiyor. İnsanların sözlerini tutmamaya başlamasıyla yazılı kontrat kavramı geldi.
- Teknik / Teknoloji: 20.yy boyunca toplumlara Max Weber masalı anlatıldı; “Bilim teorisi, bilim adamı doğru yanlış ayrımı yapmaz.” Thomas Kuhn (1922-1996) (Amerikalı fizikçi, tarihçi ve bilim felsefecisi) ile bilim teorisine ilişkin eleştiri başlıyor. 1990’dan sonra da bilim felsefecileri bunu eleştirmeye başladılar. Eleştirdikleri şey şu; modern toplumda yapılan teknolojik yeniliklerin etkisi çok uzun yıllar sürüyor. Alman filozof Hans Jonas (1903-1993) sorumluluk kavramını sorguluyor. Antik Çağ’da yapılan bir değirmen sadece 20-30 yıl etkili oluyordu, ancak şimdi nükleer santrallerin ürettiği kirliliğin imha edilmesi bile çok uzun yıllar sürüyor. Marx, eserinde teknoloji üzerinde düşünmenin gereğine eğiliyor. Heidegger’in teknoloji üzerine bir tartışması var ama çok derinlemesine bir tartışma değil. Marx insana doğal teknoloji diyor, insan doğal bir varlık, uzuvları da birer araç. Sonraları araç yapımı başlıyor ve insan ile doğa arasına araçlar -yani teknik- giriyor. Teknik gelişiyor, otomatik, elektrik, bilişime dönüşüyor ve kendi başına bir dünya oluyor. İnsan doğa karşısında nesneyken özne oluyor. Ancak teknolojik dünyanın da kontrol sorunu var. Doğa-toplum-teknoloji dünyası; sorun tam da burada başlıyor çünkü teknolojinin mülkiyeti sadece belli bir kesimin elinde. Bütün bir yaşamın kontrolü söz konusu. Örnek Mobese kameraları… İnsan aslında estetik bir varlık. İnsan aynı zamanda iç dünyasını dışa akıtmak isteyen bir varlık. Goethe, Hegel’in çağdaşı, Marx. 1. bölümde Goethe’den söz ediyor. Goethe şöyle diyor: “Modern toplumda her şey alınıp satıldığı için bir yüzeyselleşme var. Sanatı yaşama, hissetme, kullanma, sanat hazzı bakımından da bir yüzeyselleşme var. Estetik bakımdan son derece yüzeysel hale gelmiş insan, aslında çürümüş insan demek.” Estetik duyguların yüzeyselliğinin, empati / sempati açısından önemli bir sonucu var. Diğerlerini ne kadar az anlıyorsak, kendimizi de o kadar az anlıyoruz demektir. Toplum birbirini görmeyen duymayan insanların düzeysiz ilişkilerinden ibaret hale gelmiştir.
Yazıyı paylaşan Bayazıt Kahraman’a teşekkür ederim.