Ali Sirmen
asirmen@cumhuriyet.com.tr
24 Nisan 2018 Salı
Abdullah Gül mü? Sakın ha!..
Seçim döneminin AKP, MHP manevrası ve YSK işbirliği ile seçimlere katılması engellenmeye çalışılan İYİ Parti’ye CHP’nin ödünç milletvekili vererek sandık yolunu açması çok iyi oldu.Böylelikle kimin yasakçı, kimin özgürlükçü demokrat olduğu ayan beyan ortaya çıktı.
AKP ve MHP’nin şaşkınlık ifadesi olan feryadı figânı, yasakçı cephenin çok canının yandığının kanıtıdır. Ama yasakçı cephenin oyunları bitmemiştir. AKP- MHP baskı ve yasak koalisyonunun, şimdi parlamentodaki çoğunluğuyla, CHP’den istifa yoluyla İYİ Parti’ye ödünç verilen milletvekillerinin seçim öncesi dönemde zamanında partilerine dönüşlerinin önünü tıkayıp, girişimi akim bırakacak yeni tezgâhlar peşine düşeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın!
Tabii muhalefet cephesi de demokrasinin önünü açmak için boş durmuyor.
Şimdi sırada görüşülecek konu olarak “sıfır baraj ittifakı” var.
Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den sonra, Saadet Partisi Başkanı Temel Karamollaoğlu ile görüşecek.
Son günlerde kilit kişi konumuna gelen Karamollaoğlu ile görüşmenin AKP’nin bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün adının yeniden devreye girmesine yol açtığı, Erdem Gül’den, Abdülkadir Selvi’ye Ankara kulislerinin tüm kesimlerinde dillendiriliyor.
Abdullah Gül’ün bu konuda çok istekli görünmüyor, adaylık için, herkesin kendi adı üzerinde ittifak etmesini önkoşul olarak ileri sürüyor bir görüntü yaratma havasına ne denli güvenmek gerekir bilemiyorum.
Eğer herkes üzerinde ittifak ederse, demokrasiye karşı tüm girişimlerde, “Reis”lerinin peşinden göğüslerini siper ederek giden, tek yumruk halinde dayanan AKP’nin son Cumhurbaşkanı’na karşılık, AKP’nin bir önceki Cumhurbaşkanı Gül seçenek olarak sunulacak ve bu davranış da sonra demokrasi mücadelesi olacak.
Bu olacak iş mi?
Abdullah Gül’ün, Cumhurbaşkanlığı döneminde AKP’nin Çankaya noteri gibi davranmış olmasına karşın yine de kimi çevrelerce ılımlı olarak sunulmaya çalışılabilmesi sadece halefine oranla daha az kırıp döken, demir yumruğa kadife eldiven giydirilmiş algısı yaratan bir üslubu olmasındandır. Ama Türkiye’nin şu andaki sorunu üslup değil, demokrasiyi dışlayan tek adam rejiminden kurtulma sorunudur.
Yani karşı çıkılan Tayyip Erdoğan’ın demokrasi anlayışı ve tek adam yönetiminin özüdür, yoksa üslubu değil. Aldatıcı bir ılımlılık kılıfı ile kaplanmış, laiklik ve Cumhuriyetin temel değerlerinin karşıtı AKP’nin tezine karşı, antitez olarak yine aynı seçeneği sunarsanız Reis sentezinden başka bir şeye ulaşmanız mümkün olamaz.
Bugün yürürlükte olan OHAL rejimine karşı tamamen tersi bir demokrasi anlayışıyla halkın karşısına çıkmak zorunda olanların, hele de aralarında CHP’nin de olduğu da göz önünde bulundurulursa, böyle fahiş bir hataya düşecek kadar aymaz olmadıkları konusunda, endişe edilmemesini söyleyenlere de, 2014’teki ortak aday Ekmeleddin Faciası’nı acı sonuçlarıyla birlikte yaşamış kişi olarak hak veremiyorum ne yazık ki…
Burada Abdullah Gül aynı zamanda bir simgedir. Aynı görüşler onunla aynı kökenden gelen antilaik siyasal İslamcı diğer kişiler için de geçerlidir.2014’te Şedit Tayyip Bey yerine Mülayim Tayyip modeli olarak Ekmeleddin İhsanoğlu seçeneğinin çıkarılması Tayyip Bey’in siyasal gündemimizi ve eylemlerimizi yönlendirme konusundaki eşsiz ustalığının kanıtıydı.CHP’nin ya da tüm muhalefetin cumhurbaşkanı adayının gündemde olduğu şu günlerde, nelerin olabileceğini tartışırken, önce neyin katiyen olamayacağını görmekte yarar var.
İsmet Paşa 60 yıl kadar önce, bir sohbet sırasında, Menderes hakkında ne düşündüğünü soran dönemin seçkin gazetecisi Emin Karakuş’a “Çok fazla hata yapıyor” deyince Karakuş sormuş: “Paşam siz hiç hata yapmaz mısınız?”
İsmet Paşa gülerek şu yanıtı vermiş:
– Çook, ama aynı hatayı ikinci kez yapmam.
Aman ikinci bir Ekmeleddin hatasına dikkat!