Konuyla bağlantılı yazılar
https://nacikaptan.com/?p=49205
https://nacikaptan.com/?p=621
https://nacikaptan.com/?p=17492
https://nacikaptan.com/?p=49192
***
Ülkü Bassoy
Tarih: 7 Eylül
BERLİN ve Potsdam’da Ermeni İşlikleri
“Sabancı Üniversitesi Ev Sahipliğiyle Berlin ve Potsdam’da Ermeni ve Türk İncelemeleri İşlikleri
“Amerika’daki Michigan Üniversitesi, Berlin’deki Avrupa Akademisi, Potsdam’daki Lepsius Evi, Sabancı Üniversitesi, Dornsife’daki U.S.C Ermeni İncelemeleri Enstitüsü’nün 14-17 Eylül tarihlerinde birlikte düzenleyecekleri “Ermeni ve Türk İncelemeleri İşliklerini (workshops)” belirgin yapan kimi nitelikleri aşağıda sıralıyorum:
1) İzlencelerine bakıldığında, Avrupa Akademisi Berlin ve Lepsius Evi Potsdam’daki İşliklerde konuşma yapacakların, başta Türkiye kökenliler, bu arada Sabancı Üniversitesi’nden İşlikler’e katılacakların, öyle nitelenmesi olanaksız 1915 olaylarını , gözleri ve usları kapalı, “soykırımı”olarak tanımlayan önyargılı kişilerden oluştuğu görülmektedir. Böyleleri bu özellikteki toplantıların Avrupa, Amerika’daki demirbaşlarıdır.
Gerçekten, İşlik düzenlemesini yapan kuruluşlardan gelenler ve ötekiler konuşmalarında “Ermeni Soykırımı” savları bağlamında yargı önüne çıksalar, yargıç/lar bunlara hemen soracaktır:
-“Nerden bildin?”
Bu soru, Perinçek-İsviçre Davası’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 17 üyeli Büyük Dairesi’inin 15 Ekim 2015 tarihindeki kesin Karar oturumunda, İsviçre’yi savunurkan sık sık “Ermeni Soykırımı”ndan söz etmesi üzerine, İsviçre’li hukukçu F. Schürmann’a Romanyalı yargıç tarafından sorulmuştu. Bocalayan avukat “soykırımı”nın “hukuksal, tarihsel ve politik” bir kavram olduğu biçiminde yanıt verince, davayı kaybetme yolu, İsviçre ve Ermenistan’a, daha işin başında görünmüştü. Gerçekten, Aralık 2013 ayında Doğu Perinçek’i İsviçre karşısında haklı bulan AİHM’nin bir alt Mahkemesi verdiği hükmün gerekçesinde, “soykırımının tüm anlamıyla hukuksal bir kavram olduğunun savunucusu Perinçek’le aynı görüşte olduğunu” açıkca belirtmişti.
Berlin ve Potsdam İşliklerinin tümünde kuşkusuz bir yargıç bulunmayacağından önyargılı konuşmacıların sık sık yineleyecekleri “Ermeni Soykırımı” yakıştırması karşısında kendilerine “nerden bildin” diyen elbette çıkmayacaktır. Diyeceğim, meydanına karşı tüyden olanların sokulmayacağı Berlin/Potsdam İşlikçileri, öncelikle kendilerini, kurum ve kuruluşlarını, öteki kurumları, basını ve kamu oyunu yine yanlış yönlendirmiş olacaklar, sorunun insancıl değerler temelinde çözümünü daha da güçleştireceklerdir.
Özellikle hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı düşecek -sözümona bilimsel-önyargılı politik savlarını ortaya koyarken, yalnız kendi tek sesli politik korolarını dinlemiş olacaklar, başta azılı Türkiye ve Atatürk karşıtı S. Ihrig gibilerini alkışlayacaklardır. Bundan alacakları tek yönlü doyum onları mutlu edecek, çevrelerinden alacakları destekler, beğeni açıklamaları temelinde kendilerini “önemli ve vicdanlı” bilim adamı olarak görüp gerçeklikten kaçacaklardır.
İki-üçyıl önce, 14-17 Eylül Berlin-Potsdam İşliklerine de katılacağını gördüğüm İsviçreli bir “bilimci”ye, Hamburg’daki benzer bir toplantıda siz “tarihçiler” bir olayın soykırım olup olmadığına karar veremezsiniz” demiştim. Adam, anlaşılan hiç hukuk solumamış, önce ne diyeceğini bilememiş sonra da, umarsız, “veririz” demişti! Bunlar işte bu çeşitten, bu denli bağnazlar. Ne denir?
2) Yukarda değindiğimiz hukuksal sonuçlar ve bunların gerekçeleri değerlendirildiğinde, “Ermeni Soykırımı”nın bir gerçekmiş gibi gösterileceği 14-17 Eylül 2017 Berlin ve Potsdam İşlikleri demokrasinin olmazsa olmazı ” hukukun üstünlüğü” ilkesini göz ardı etmiş olacaktır. Burada dikkati çeken önemli yön, İşliklere, “Ermeni Soykırımı” tezlerine karşı çıkabilecek bilimsel bulguları olan bilim adamlarının, tarihçilerin kabul edilmemesidir. Sadece bu tutum bile İşliklerin bir Ermeni propagandası niteliğinde, tek yönşü olacağının bir kanıtıdır. Bu tutum, çağdaş doğal hukukun “adalet” temelindeki ilke ve koşullarına , kısacası erdemli insanlık evrenseline de ters düşmektedir.
Söz konusu etkinliğin bir başka ilginç yönü de, doğallıkla bir Türk Üniversitesinin ve öğretim üyelerinin özü yönünden hukuksallık ve bilimsellikten uzak olacağı bilinen İşliklerde etkin görevler almaları, hatta ev sahibi gibi davranmalarıdır. Ev sahipliği Doğal bir durum: Çünkü Sabancı, düzenleyici kuruluşlardan biri. İşliklerin açılış gününde ” hoşgeldiniz” konuşmasını da Sabancı çıkışlı “Karşılaştırmalı Yazın/Edebiyat doktoralı bir hanım yapıyor. Konuklara hoşgeldin konuşmasını dünyanın her yerinde ev sahibi yapmaz mı?
Şimdi bu durumda, ev sahipliği sorgulandığında Üniversite’nin”…konferansın ev sahipliğini Sabancı Üniversitesinin yaptığı doğru değildir” karşılığı ne denli doğrudur?
Bir de Sabancı Üniversitesi kendilerine ve İşliklere katılanlarına yöneltilen eleştirilere, kimi”öğretim üyelerimiz, Sabancı Üniversitesi Akademik Özgürlük İlkeleri çerçevesinde yürüttükleri araştırmalarda ulaştıkları araştırma sonuçlarını yayınlama, tartışma ve yorumlamada özgürdürler” genel ilkesini ileri sürüyor.
Koç Üniversitesi de. Evet, doğallıkla öyledir, öyle de olmalı.Ancak bu bilimsel özgürlük, temelinde şiddet ve terörü de barındırmış/barındıran tezleri, bilimsel araştırmaları; günümüzde artık saklanmayan “güçlü”nün çıkarları koşutunda izlenen yeni “real politik” çizgisinde büyüklü küçüklü kimi odakların, ülkemizi parçalamaya, halkımızı bölmeye, dinamik güçlerimizi dağıtmaya, sonunda ülkeyi ve “insan altı” saydıkları halkını ortadan kaldırmaya yönelik plan ve eylemleri için gerekli zemini akademik özgürlük adı altında hazırlayan/hazırlayacak çalışmaları da mı kapsayacak?
Ülkü Başsoy
Emekli Diplomat