Mustafa Yıldırım
mydlrm2010@gmail.com
04 Ağustos 2017
Türkiye Asya’ya Yönelince I
Al Sana Merve Zifiri Karanlıkta-2, s.783-792’den
Türkiye, RP-DYP koalisyonundan sonra kurulan yeni hükümetiyle Azerbaycan ve Orta Asya Türk devletleriyle ilişkilerini geliştirmeye kararlıydı. Özellikle Baku-Ceyhan petrol boru hattı tasarısı ve askeri-kültürel ortak çalışmalarla Azerbaycan-Türkiye ilişkisi, neredeyse bir bütünleşmeye doğru ilerliyordu. İran yönetimi endişelendi.
Nüfusları 25 milyonu bulan İran Azerileri onlarca yıldır baskı altında tutuluyor, Caferi mollaların din baskısıyla yönlendiriliyorlardı. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin Humeyni ve sonrası dönemde İran egemenlerini endişelendirmesi olağandı. Türkiye’deki Tevhid uzantılarıyla Azerbaycan’a karşı on yıldır sürdürdükleri karalama propagandası, Azerbaycan’da İslamcı örgütlerin çevrelerini etkilemekten öteye geçemiyordu.
1999’da İran-Türkiye ilişkileri yeniden doğal gerginliğine dönerken Türkiye, Nisan 1999’da erken genel seçimlere hazırlanıyordu. FP [eski RP] de seçime çok yönlü hazırlanıyordu. Bu arada ABD, “Uluslararası Din Hürriyeti” yasasının gereğini yerine getirmek, İslamcı hareketleri denetime almak için “sivil toplum örgütü” dediği derneklerle, yasal kaydı olmayan “platform” adlı örgütlerle, vakıflarla çalışmalarını yoğunlaştırıyor; Türkiye’de federe yönetimlerin yasal ve politik alt yapısı geliştiriliyordu. Türkiye’nin bütünlüğünü sarsmak için tüm araçları kullanıyordu. Etnik kışkırtmaların yanı sıra en önemli silah İslamcılıktı.
ABD, İran’ın yıllardır sürdürdüğü İslamcılık isyanlarını genişletmek için operasyonlara başvuruyordu. İnsan Hakları diye başlayan “İnanç Hürriyeti” diye süren kampanyayla, Türkiye’de laikliğin demokratik gelişmeyi engellediği inancı yaygınlaştırıldı. Laikliği savunan çevreler de 1989 “Demokrasi Kurultayı” ile başlayan dönemde bu gelişmeyi kabule yatkınlaşmıştı. İslamcılarla, Amerikan liberalcileri, sağ-sol örgütler, Humeyniciler ortak cepheye girmişti. Sıra Türkiye’yi karıştırarak uluslararası baskıyı artırmaya gelmişti.
ABD, Müslüman Kardeşler, Hamas, İslami Cihad örgütleri yöneticilerinin Amerika’da çalışmalarına, vakıflar kurmalarına, camilerde Ortadoğu Müslümanlarını birbirine bağlamalarına izin veriyordu. “Cemaat” ya da “dernek” adı altında kurulan yeni örgütler, kesintisiz kampanyalar düzenliyor; uzaklardaki anayurtlarının insanlarını kışkırtmaktan geri kalmıyorlardı.
ABD yönetimleri İslamcıların her girişimini destekliyor; eylemlerini meşrulaştırmak için şeyhlerini resmi devlet törenlerine, hatta Başkanlık devir teslim törenlerine çağırıyorlardı. ABD’nin CIA bağlantılı tüm kurumları, İslamcıların önünü açmak için hem ABD’de hem de müdahale edeceği ülkelerde eski işbirlikçileriyle yoğun çalışıyorlardı.
Türkiye’de Humeynicilerin İslam darbeciliğini yönlendirdiği eylemlere ve propagandaya koşut, ABD’de destekleyici konferanslar birbirini izliyordu. Abhaz İslamcıların seçkinlerinden Yusuf Ziya Kavakçı da uzun yıllardır Amerika’da, Teksas, Richardson’da bir cemaat örgütlenmesi imamıydı.
Kavakçı, aynı zamanda Ortadoğu’dan göç edenlerin kurduğu, Islamic Society of North America [ISNA-Kuzey Amerika İslam Topluluğu]’nın danışma [şura] kurulundaydı. Kızı Merve Safa Kavakçı, bilgisayar programcılığı öğreniminden sonra Ürdünlü Ali Şanab’la evlenmiş, kendisini Türkiye karşıtı çalışmalara adamıştı. Amerika’ya yerleştirilen Hamas yöneticileriyle birlikte konferanslara katılıyor; Türkiye’de din hürriyeti bulunmadığını yüksek perdeden seslendiriyordu.
Merve’ye önce İran sonra ABD desteği
Nisan 1999 seçimlerinden aylar önce Türkiye’ye gelen ABD vatandaşı Merve Kavakçı, FP milletvekili Abdullah Gül’ün danışmanı olarak görünüyordu. 20 Nisan 1999 seçimlerinde İstanbul 2. Bölgeden FP’nin adayı oldu. Aynı yerden aday gösterilmesi beklenen Ayşenur Tekdal Ankara 1. Bölge 4. sıraya kaydırıldı. Aday listelerinin teslimine bir gün kala bu sıra değişikliğiyle Merve Safa Kavakçı seçilebilecek yerdeydi artık. Merve’nin “türbanı” medyanın dikkatini çekti. Konu aslında “türban” değildi, çünkü Ahmet Tekdal’ın kızı Ayşenur Tekdal da türbanlıydı, ancak ABD’den gelen Merve’ye yer açılmıştı.
Milletvekili seçilen Merve Safa Kavakçı’nın “başörtüsü” ile yasaları çiğneyerek TBMM’ye girip giremeyeceği medyada manşetlere çıkartıldı. Batı ve Doğu dünyasının dikkatleri bu olaya çekilmişti. Merve Safa Kavakçı’nın TBMM’ye yasalara uyarak girmesini isteyen Başbakan Bülent Ecevit’in yalnızca giyime odaklı konuşmaları aranılan fırsatı yarattı.
Kısacası, zurnanın son deliği Kıbrıslı Nazım’la çekilen bir fotoğrafla her şeyi açıklamak Merve Safa Hanım’ın büyük davasına hakarettir.
Mustafa Yıldırım
mydlrm2010@gmail.com
18 Ağustos 2017
Türkiye Asya’ya Yönelince II
Merve Sefa Kavakçı’nın diploma skandalı
Al sana Merve!
ABD 1996’dan beri kendisini dünya dinlerinin koruyucusu ilan ederek ülkeleri parçalamak için önüne gelen dini, mezhebi, tarikatı kullanıyordu.
Türkiye’de türlü suikastlar, toplu isyanlarla sonuç alamayınca yepyeni bir oyuna girişti. Merve Safa Kavakçı, seçime 40 gün kala ABD’ye bağlılık yemini ederek Amerikan vatandaşı oldu. 20 Nisan 1999 seçimleri için aday olan Ayşenur Tekdal, birdenbire Ankara 1. Bölge 4. sıraya kaydırıldı. Merve Safa Hanım da onun yerine İstanbul’da seçilebilir sıradan aday gösterildi…
Konu aslında “türban” değildi, çünkü parti kurucularından Ahmet Tekdal’ın kızı Ayşenur Tekdal da türbanlıydı ve ABD vatandaşı Merve’ye yer açılınca seçilememişti. Merve Safa Hanım, yasa gereği ABD vatandaşlığına geçeceğini Türk Cumhuriyeti Devletine bildirmek, mahkeme kararını beklemek zorundaydı; ama o öyle yapmadı ve ABD’nin Uluslararası Din Hürriyeti operasyonuna uygun çok önemli işe girişti. Zifiri Karanlıkta, Cilt 2, Cellad’ın Zaferi, 2016, s.782-793’den
Önce İran sonra ABD desteği
Merve Safa Kavakçı’nın TBMM’de olay yaratması, Humeynicilerin yıllardır Anadolu’ya yaydıkları başörtüsü eylemlerini canlandırdı, dünyaya yaydı
Bu tür eylemleri o güne dek desteklemeyen medyacılar da bir düğmeye basılmışçasına Merve Safa Kavakçı’yı destekleyen yazılar yayınladılar. Merve Safa Kavakçı’nın geçmişinden habersiz devlet yöneticileri ve hükümet şaşkındı.
Gösteriler genişledi. Yurtdışında ilk sert gösteriyi Tahran’da Hizbullahi kadınlar düzenledi. Arkası hemen geldi; Washington’da, Gazze’de gösteriler her gün yineleniyordu. (…)
Washington’da yönetimle içli dışlı çalışan Hamas yöneticilerinin örgütleri, ABD Dışişleri’ni Türkiye’ye karşı kışkırtmak için var güçleriyle uğraşıyorlardı.
Teksaslı İmam Yusuf Ziya Kavakçı (şimdi “Şeyh” deniyor) ISNA (Kuzey Amerika İslam Topluluğu) danışma kurulundaydı. ISNA imamı, yemin töreninde ABD Başkanı’nın sağında yer alacak denli güçlüydü.
ISNA Merve Safa Hanım’ın eylemini desteklerken işi Atatürk’e saldırmaya dek vardırdı; Humeyni’ye dayanarak Atatürk’ün Türkiye’de yüz binlerce Müslümanı öldürdüğünü ileri süren iletiler yayınladı.
Tahran’dan Washington’a dek uzanan Türk Cumhuriyeti karşıtı koalisyon, bir anda ortak hedefte birleşmişti. Basit gibi görünen operasyon, yıllardır sürdürülen İslamcı eylemlerin tümünden daha etkiliydi.
Kara çarşaflı kadınların Tahran Üniversitesi önündeki gösterilerinde taşınan Merve Safa Kavakçı resimli posterlerin arasındaki İngilizce “Islam means freedom [İslam özgürlük demektir]” yazılı pankartla Batı dünyasına sesleniliyorlardı.
Merve bahanesiyle Malatya’da kıyamAralık 1992 ortasında Humeyni’nin kızı İstanbul-Fatih’te cihad ilan ettikten bir ay sonra Uğur Mumcu, Kudüs Kuvvetleri’nin yerli örgütünce öldürülmüştü. Suikasttan sonra Kağıthane’de toplanan 20 bin kişinin “Yaşasın Hizbullah haykırışları arasında “Aziz Nesin hakkında İslamın hükmü yerine getirilecektir” denilerek ölüm kararı duyurulmuş ve Madımak’ta insan yakmaya dek sürdürülen eylemler zinciri başlatılmıştı.
Bu olaydan 6 yıl sonra o günleri andıran gösterilere benzer eylemler Merve Safa Hanım bahanesiyle yineleniyordu. Örneğin Malatya’da, 31 Nisan 1999’da, Cuma namazı sonrası 400 kişi polisle çatışmaya başladı ve bir polis müdürü başından yaralandı.
Bir hafta sonra, İslami Dayanışma Vakfı, Türkiye İslami Hareketi, Mazlum-Der, İbda-C, Hüseyin Velioğlu’nun Kürt Hizbullahileri, “Ya Allah Bismillah Allahuekber” diye haykıran gruplar yeniden eylemdeydi. Söğüt Camisi ve Esnaf İşhanı’ndaki Medine Mescidi’nde kılınan namazdan sonra topluca yürüdüler. Örgütlü, disiplinli 3.000 eylemci, polisleri taşlayarak sloganlar atıyorlardı:
Yahudi Rektör!
Zulme karşı omuz omuza!
Türbana uzanan eller kırılsın!
Vatandaş polis omuz omuza!
İslami hareket engellenemez!
Malatya rektöre mezar olacak!
Merve içeri Ecevit dışarı!
Kahrolsun laik diktatörlük!
Polisle çatışma genişledi; 25’i polis, 75 kişi yaralandı. Eylem kente yayılıyor, gösterici kadınların hemen arkasında militan erkekler yer alıyordu. FP [RP] üyeleri ve yandaşları, çok sayıda dernek ve vakıf, eylemi destekliyordu.
Eylemcileri Medine Mescidi İmamı Ramazan Keskin’in yönlendirdiği ileri sürüldü. İmam, 1983’te Malatya merkezinde, duvarlara Humeyni’yi öven yazılar yazdığı için gözaltına da alınmıştı. 10 Kasım 1994’te de Anıtkabir’deki tören sırasında elinde Kuran’la olay çıkartan Mahmut Kaçar’ı Malatya’daki Radyo Nida’da programa çıkartıp konuşturmuştu. Sık sık İran’a gidip geldiği belirtilen İmam hakkında 25 Eylül 1997’de de halkı kışkırttığı gerekçesiyle tutuklama kararı çıkartılmış, sonra serbest bırakılmıştı. 1999’das Merve Safa Hanım bahanesiyle eylemdeydi
Emniyet, İnönü Üniversitesi Rektörü Ömer Şarlak’ı öldürmeye hazırlananların izini sürerek 24 kişiyi yakaladı. Hüseyin Velioğlu örgütüyle dayanışan Vasat örgütünün militanlarına silahlı eğitim veren 4 polis ve ordudan atılan bir astsubay da yakalananlar arasındaydı.
Valiliği’nin özel raporunda eylemleri İslamcı darbe örgütleriyle vakıfların, Hizbullahi Davet grubunun yönlendirdiği, ayrıca el altından PKK militanlarınca desteklenerek kışkırtıldığı belirtiliyordu. İmam Ramazan Keskin, son eylemlerden sonra ortalıktan kaybolmuştu.
(…)
ABD devletiyle Cihatçıların eylem birliğiTürkiye deprem yıkımıyla uğraşıp yaralarını sarmaya çabalarken, ABD güdümündeki sözde sivil toplum örgütleri de devleti yıpratmak için Soros’un radyosunu, yabancı ortaklı televizyonları, Türk Cumhuriyeti karşıtı gazeteleri kullanıyorlardı.
Türkiye’yi sarsan büyük yer sarsıntısı da kindarları durduramamıştı. ABD’de Filistinli cihatçı Selam Marayati’nin eşi, ABD Dışişleri Uluslararası Din Hürriyeti Komitesi (Başkanı Haham Saperstein) üyesi Leyla Marayati’nin örgütlediği SUM (Sisters United for Merve – Merve İçin Birleşen Kızkardeşler) kampanyayı genişletiyor; ISNA Para toplamaya başlıyordu; Hamas’ın Amerikan temsilcisi Nihad Awad, ABD Dışişleri’ne heyetlerle gidip Türkiye’ye ambargo uygulanmasını istiyordu.
Georgetown Üniversitesi’nde John Lee Esposito, Merve Safa Hanım’ın da katılacağı ve “Erbakan bizim Başkomutanımızdır” diyeceği toplantıyı hazırlıyordu. (Oysa Başbakan Erbakan’ı 1997’de çadırında kabul eden Muammer Kaddafi basın toplantısında yanında oturan Erbakan’a dönerek “Ben İslam Orduları Başkomutanıyım; Erbakan da benim yardımcımdır” demişti.)
İran’daki Ayetullahlar tiranlığı da boş durmuyor; resmi ağızdan “Türkiye’de özgürlükler tanınmalıdır” diyordu. “Türkiye’ye İslam devrimi çoktan ihraç edildi” diyen Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti de boş durmuyor; Tahran’da Ermenistan, Suriye ve Yunanistan dışişleri temsilcileriyle özel toplantı düzenleyerek Türk Cumhuriyetini kuşatmaya çalışıyordu.
Türk devletinin tepkisi çok sert oldu. Ayetullahların sözcüsü Hassan Ruhani’nin resmi yanıtı da çok daha sertti: “Türkiye’ye gereken cevap yakında verilecektir!”
Ayetullah Ruhani’nin belirttiği cevap Ekim 1999’da, Ankara’da Kudüs Kuvvetleri ameliyatçılarınca verilecekti. Daha ayrıntılı ilişkiler ve sonrası için Zifiri Karalıkta 1-2 kitaplarından yararlanılabilir.
Bugünlerde Şeyh babasının kızı Merve Safa Hanım’ı, zurnanın son deliği Kıbrıslı Nazım’ın müridi, dolayısıyla İngiliz bağlısı olmakla karalayanlar, onun ABD’deki İslamcı dava arkadaşlarını, ABD Dışişlerini unutuveriyorlar! Bir iki alıntıyla işi yalnızca CIA’ya bağlayıp Tahran-Ortadoğu-Avrupa-Washington hattında oynanan oyunu bilerek ya da bilmezden gelerek örtmek gerekmiyor; çünkü Merve Safa Hanım, davasını, Amerikan vatandaşlığını ve hiçbir eylemini gizlemiyor.
Gafletle neyi örterse örtsünler, Merve Safa Hanım başarıyla sürdürdüğü İslamcılık davasını, Malezya’da Büyükelçilik göreviyle daha da yücelterek Okyanustan Amerika’ya bağlayacaktır.
Öneri
Merve Safa Hanım, TBMM’ye “Bilgisayar Mühendisi” olduğunu bildirmişti. Bugünlerde de öyle olduğu yazılıp çiziliyor. Onun okuduğu üniversitede Bilgisayar Mühendisliği Bölümü yoktu. Bu nedenle ya diplomasını göstermeli ya da yanlış bilgilendirdiğini açıklamalıdır. Bu tür yanlışlıklar Türkiye’de ciddiye alınmaz, ama Büyükelçiyseniz dost demezler yüzünüze vuruverirler.
Not: Konuyla ilgili ayrıntılar, kaynaklar ve belgeler için Sivil Örümceğin Ağında ve Zifiri Karanlıkta 1-2 kitaplarına başvurulabilir. Kaynak: Merve Sefa Kavakçı’nın diploma skandalı – Mustafa Yıldırım