Süleyman Çelik
11.11.2016
TÜRK SUBAYININ ŞEREFİ!..
Müyesser Yıldız’ın, Oda TV’de yazdığı, asker hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na bağlanması, garnizon komutanlarının protokolden çıkarılması ve 29 Ekim’de resmi törene katılan general ve subayların Anıtkabir’e girişinde üzerlerinin aranması karşısında sesinin çıkarmayan Genelkurmay Başkanı’nı eleştiren yazısını yönlendirmiştim.
Bu yazı üzerine İsa Kartal arkadaşım, Türk subayının saygınlığının nereden nereye geldiğini gösteren aşağıdaki notu gönderdi. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bir tarihte, İstanbul’da bir belediye otobüsünde bir bayanın cüzdanı çalınır. Bayan farkına varınca otobüs sürücüsüne haber verir. Sürücü kapıları kilitler ve otobüsü polis karakolunu çeker. Polisler herkesi aramaya başlarlar. Otobüste bir de albay vardır. Sıra ona gelir. Polis albayı aramak istemez, onun hırsızlık yapacağına düşünmez. Albay itiraz eder, “ben ayrıcalık istemem, beni de arayacaksınız” der. Polis “peki öyleyse” der ve tam aramaya başlayacağı sırada, otobüsün arka sıralarından vatandaşın biri itiraz eder, “hayır onu aramayın, cüzdanı ben çaldım. Olay bu hale gelince albayın aranmayacağını düşünerek cüzdanı onun paltosunun cebine attım. Ben hırsızım ama Türk subayına hırsızlığı yakıştıracak kadar alçak değilim” der.
* * *
Milletvekillerinden oluşan bir heyetle, 27 Temmuz 1920’da Ankara’dan Batı Cephesine hareket eden Mustafa Kemal Paşa 31 Temmuz 1920 günü, Afyonkarahisar Kolordu Komutanlığında subaylara hitaben aşağıdaki konuşmayı yapmıştır. Müyesser Yıldız’ın yazısında söz ettiği konuşma budur.
“Düşmanlarımızı yenmek, insanca ve bağımsız yaşamak için kuvvet lazımdır. Kuvvet ordudur. Ordu ise arkadaşlar ancak subaylar sayesinde vücut bulur. “Ordunun ruhu subaylardır” sözü çok bilinen, gerçek bir askerlik felsefesidir.
Milletimizi yok etmek isteyen düşmanlarımız herkesten önce subayları öldürür. Onları aşağılar ve tahkir ederler. Ne yazık ki işgalciler buna da teşebbüs ettiler. Ancak yaşamında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan hayatta iken düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır: şerefini korumak! Oysa düşmanlarımızın da kastettiği o şerefi ayaklar altına almaktır.” (Anadolu’da Yenigün gazetesi, 10 Ağustos 1920)
* * *
Dün 10 Kasım için Anıtkabir’e gelen subaylar gene arandı.
Bu arada dün Anıtkabir’de, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın katılımıyla “Ata’nın huzurunda ordu millet el ele” temalı etkinlik yapılacaktı.
Son anda Genelkurmay’dan yapılan açıklamada “Anıtkabir Komutanlığında 10 Kasım 2016 tarihinde saat 15.00’te yapılması planlanan ‘Ata’nın Huzurunda Ordu Millet El Ele’ temalı faaliyet iptal edilmiştir” denildi.
Genelkurmayca hazırlatılan dev afişlerle duyuruları yapılan bu etkinlik neden iptal edildi?
TSK, milletin en çok güvendiği kurumdu. Öyle de olması gerekir. Çünkü ordusuna güvenemeyen bir millet geleceğine güvenemez.
Son yıllarda azalmış olan bu güven bundan sonra sıfırlanmaz mı?
Millet, “Genelkurmay Başkanlığı verdiği sözü bile tutamıyor” demez mi?
Askeri güvenilmez, hatta sözünde durmaz durumuna düşüren kim?
Türk subayının şerefini kimler ayaklar altına alıyor?