sozcu.com.tr
Yılmaz Özdil
29.08.2016
Akp genel merkezine Atatürk posteri…
Dört sene önce.
Atatürkçü subaylar darbeci, terörist, casus diye içeri tıkılırken…
Tayyip Erdoğan mecliste kürsüye çıktı, 20 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet gazetesinden bir kupür gösterdi, “bak belge konuşuyor, CHP iktidarında camiyi ahır yaptılar” diye bağırdı. Ayakta alkışlandı.
Kupürün başlığını göstermişti.
Haberi okumamıştı.
Kameralara sallaya sallaya gösterdiği kupürün başlığında, “bu ne insafsızlık, Seferihisar’da tarihi cami ahır yapılmış” yazıyordu.
Peki, haberin içinde ne yazıyordu?
Aynen şunlar yazıyordu: “Seferihisar’ın Hereke köyünde bir cami tahrip edilmiş ve ahır haline getirilmiştir. Müze müdürü, tahkikat yapmıştır. Verdiği malumata göre, kütüphane ve medresesi vardır. Kütüphanesinden eser kalmamıştır. Evren oğullarından Kasım tarafından inşa ettirilmiştir. Üstündeki Arapça yazıya göre, 641 yıllık olduğu anlaşılmıştır. Osmanlı-Türk stilindedir. Tahribata rağmen, geriye kalan kısmı muhafaza edilirse, kıymettir.”
Yani?
Caminin ahır haline getirilmesiyle CHP döneminin, Atatürk’ün filan alakası yoktu. Camiyi ahır haline getiren, Yunan işgali sırasındaki vandallıktı. İşgal yıllarında bölgede hiç Türk kalmamıştı. Türklerin yokluğunda caminin ahır haline getirildiğini tespit eden, bu bilgiyi Cumhuriyet gazetesine veren, İzmir Müze Müdürü’ydü.
Zaten ortada cami falan kalmamıştı. Metruk haldeydi. Minaresi yoktu. Sadece antik ören yerlerinden araklanarak monte edilmiş sütun duvarı ayaktaydı. Bölgede arkeolojik sayım yapan İzmir Müze Müdürü, bu antik sütun sayesinde caminin kalıntılarını farketmişti.
Antik bölge olduğu için, müze müdürü tarafından tespit yapılmıştı. Cami ibadete açık olsaydı, 1936’da ahır yapılsaydı, tee 1924’te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tespit edilirdi. Diyanet’in haberi bile yoktu. Çünkü yıllardır cami olarak kullanılmıyordu.
Üstelik…
“1936’da Mustafa Kemal döneminde ahır yapıldı” denilen cami, tam tersine, 1936’da Mustafa Kemal döneminde yeniden cami haline getirilmişti. Kasım Çelebi Camisi… Metruk halde bulunmuş, revakları temizlenmiş, minaresi onarılmış, ibadete açılmıştı.
(O caminin bulunduğu köyün ismi, Düzce… Küçücük, şirin bir köydür. Eski adı Hereke’ydi. Heraklia antik kentinin üzerine kurulduğu rivayet edilir, ismi ordan gelirdi. Osmanlı döneminde nüfusunun yüzde 70’i Rum’du. İşgal sırasında hiç Türk kalmadı. 1922’de Yunan denize döküldü, Seferihisar kurtuldu, ufak ufak göç ettik, yeniden yerleştik. Yanmış, yıkılmış, harabeydi. 60’lı yıllarda ismi Düzce diye değiştirildi. Sit alanıdır. Hepsini nereden biliyorsun derseniz… İzmir çocuğuyum. Menderes döneminden beri papağan gibi tekrarlanan “camiyi ahır yaptılar” yalanı, kanıma dokunuyordu. Araştırdım. Külliyen iftiraydı. O gösterilen kupürün sadece “bu ne insafsızlık” tarafı doğruydu. Çünkü, Atatürk’ün camiyi ahır yaptırdığını söylemek, hakikaten insafsızlıktı.)
O zamanlar Hürriyet’te çalışıyordum, gerçeğin böyle olduğunu yazdım. Gazeteler ve televizyonlar Seferihisar’a üşüştü. Yandaş medya öylesine zehirlenmişti ki, Atatürk’ün camiyi ahır yaptığına hiç tereddütsüz inanıyorlardı. Düzce köyü sakinleriyle konuştular, yazdıklarım elbette doğruydu, tırıs tırıs geri döndüler, cami gerçeğinden tek kelime haber yapmadılar.
İsim vermeye utanırım ama, anlı şanlı ağabeylerimiz, duayen gazetecilerden bile telefon edip “yazdıkların doğru mu?” diye sorma gafletinde bulunanlar olmuştu. Tayyip Erdoğan söyledi ya, hiç sorgulamadan inanıyorlardı.
Halbuki, ortalama zekaya sahip herkes, kendine şu soruyu sorabilirdi… Madem böyle bir iş yapacaksın, taaa İzmir’e gidip, taaa ilçesine gidip, taaa köyüne gidip, ordaki camiyi mi ahır yaparsın? Dini duyguları aşağılamak için böyle bir saçmalık yapacaksan, herkesin görebileceği yerde yapmaz mısın?
Ve, o günkü yazıma bir not daha ilave etmiştim…
“Seferihisar’daki o tarihi caminin tarihi medresesini yeniden açmak da CHP’ye nasip oluyor. Seçimi ezici üstünlükle kazanan CHP’li belediye başkanı Tunç Soyer, Kasım Çelebi Camisi’nin medresesini restore ettiriyor. Proje hazırlandı, Anıtlar Kurulu’na sunuldu, Anıtlar Kurulu’ndan onay çıkar çıkmaz inşaatına başlanacak” demiştim.
Tunç Soyer kim biliyor musunuz?
45 sene önce, 1971…
Hava albay Nurettin Soyer, 12 Mart döneminde sıkıyönetim savcısı’ydı. Kestanepazarı’ndaki vaazlarıyla İzmir’de ufak ufak çevre yapmaya başlayan Fethullah Gülen hakkında iddianame hazırladı, “laikliğe aykırı olarak, devletin hukuki nizamlarını dini esaslara uydurmak amacıyla cemiyet tesis etmek”ten dava açtı, üç sene hapis cezası almasını sağladı. Fethullah Gülen yedi ay yattı.
Askeri savcı Nurettin Soyer, Fethullah Gülen’in dönüşebileceği tehdidi taaa 45 sene önce, ilk tespit eden kişiydi. Müthiş öngörüydü. “Devlet düzenini dinci esaslarla değiştirmek için örgütleniyor” dediğinde… Fethullah Gülen henüz ışık evlerini bile açmamıştı, işin başındaydı, tehlikeli hayallerinin arifesindeydi. Sonradan yol verilmeseydi, Türkiye Cumhuriyeti’nin başına bunlar gelmeyecekti. Askeri savcı Nurettin Soyer’in açtığı dava, Fethullah Gülen’in ömrü boyunca hüküm giydiği tek dava oldu.
Tunç Soyer… İşte bu askeri savcı Nurettin Soyer’in oğlu.
Kaderin cilvesi mi desek, Allah’ın tokadı yok mu desek, bilemiyorum.
Senin beğenmediğin dönemin sıkıyönetim savcısı, havacı albay, Fethullah Gülen’i hapse tıkacak… Senin yönettiğin dönemde, havacıların elebaşı olduğu subaylar, seni hapse tıkmak için, Fethullah Gülen adına darbe yapmaya kalkacak.
Senin beğenmediğin dönemin askeri yargısı, Fethullah Gülen’e dava açacak… Senin yönettiğin dönemin askeri yargısı Fetocu çıkacak.
Camiyi ahır yapanlar, şimdi de cami bombalayacak dediniz… Camiyi bombalayanın da, TBMM’yi bombalayanın da kim olduğunu gördük.
“Türkiye laiktir laik kalacak” dediğimiz için, bize dinsiz dediniz… “Alnı secdeye eriyor” dediğiniz heriflerin ne mal olduğunu gördünüz!
Dolayısıyla…
Fethullahçılarla imam nikahlıyken Atatürk’e hakaret edenlerin, şimdi Akp genel merkezine devasa Atatürk posteri asması elbette takdir edilecek bir özeleştiridir ama, yetmez… Aynı meclis kürsüsüne çıkıp, Atatürk’ün manevi şahsiyetinden özür dilemeleri gerekir.