TWEET…
Elimi bile sürmediğim halde, bir anda tweet atmaya başladım: “Rabbimizin bize bir hediyesi olarak gelmiş liderimizin arkasındayız…” Kendi kendime “Ben demediğim halde, nasıl demiş olurum?” diye düşünürken, ekrana ikinci tweetim geldi: “Kainat liderim, öl de öleyim…..”
“Hain şeytanın darbesini, kahraman liderimiz göğsünü siper ederek yiğitçe durdurdu” diye yazdığımda kızdım kendime…“Ulan yalakalığımın bu kadarı fazla, bir kere o havadaydı” diye yazmaya kalktım ki, benim tweet şöyle döndü:
“Beraber yürüdük biz bu yollarda….”
O gün çok sevdiğim bir gazeteci arkadaşımdan bana bir not gelmişti:
“Bekir bu haber seni ilgilendirir bir bak” diyor kısaca, ben de altındaki linke tıkladım… O an benim Twitter hesabım hecklendi…(Aklınızda olsun, çok emin olmadan link-mink tıklamayın…) Benim hesabımdan 1 milyon 175 bin takipçime yukardaki mesajları atmaya başladılar…
Bana yapılan saldırıları önemsemedim…Ama benim adımla okurlarıma yaptıkları hakaretlere çok üzüldüm…O gece hiç uyumadım…Sayfa arkadaşlarıma her hakaret ya da küfürde “O ben değilim!..” diye, çıkıp cama bağırmak geldi içimden…
Sonunda arkadaşlarımın ve Twitter yönetiminin yardımıyla sayfamı şerefsizin elinden geri aldık…Tek sevindiğim; okurlarımın beni tanıdıklarını hissetmemdi…Verdikleri yanıtlarla, kimisi alaya alarak, kimisi beter yanıtlar vererek, pişman ettiler, hiçbir hacker bu kadar pişman olmamıştır…Böyle bir toplum kesiminin yazarı olmaktan hem gurur duydum, hem onları bu zibidilerle muhatap etmekten üzüntü…
Kim ya da kimlerdir tanımıyorum…Ama biliyorum:
Kendi cehaletleri, yetersizlikleri, ilkellikleri yüzünden hep başka kimliklere bürünürler…Demokrat olurlar…Özgürlükçü olurlar…Yurtsever olurlar…
Namuslu, şerefli, haysiyetli olurlar…Ama o, asla kendileri değildir…
Kirli yüzlerini gizlemek, masum insanları aldatmak, toplumları kandırmak için bir maskeye ihtiyaçları vardır, o maske bu kez Twitter olmuştu sadece…
Bilgisayardaki arkadaşlarımı bunlardan birisi ile muhatap ettiğim için…
Özür dilerim…
Cin…
“Bedene giriyor cin…
Sinsice kimliğine yerleşiyor, onu ele geçiriyor, ona kabahatler, suçlar, günahlar işletiyor…
Beden tükenirken…O kazanıyor…
Yargı…
Polis…
İstihbarat…
Üniversiteler…
TRT’den RTÜK’e kadar kurumlar, kuruluşlar…
Cemaatin girdiği her yer yıpranıp tükeniyor…
O güçleniyor…
Kimliklere sızıp onun ruhunu ele geçiren… Onun enerjisi ile ona günahlar ve suçlar işleten… O yakalanıp insanlığın gözünde mahkûm olurken, usulca bedeni terk eden korku filmlerindeki gözükmez ve ölümsüz cin gibi..
ANAP…
DYP…
DSP…
Sızdığı siyasi partiler bitiyor…
MHP çırpınıyor…
O güçleniyor…
Sıra AKP’de…İktidar partisinin bedenine girerek, ruhunu ele geçirerek devletin tepesine oturdu…İktidar olmanın tüm olanaklarını ve gücünü kullanarak, devlet katmanlarına tamı tamına yerleşti cin.Ortada gözükmeden, oradaydı….”
Bu yazının başlığı “CİN”…
1 Haziran 2011-Cumhuriyet…
Adını söylemekten korkup “Üç harfli” falan diyorlar ama, biz cine “cin” deriz… Biz gördük de, siz Türkiye parsel parsel kime gidiyor görmediniz mi?…
Şimdi yine söyleyeyim:Bu darbe girişimini fırsat bilip normal demokrasi zamanlarında yapamayacaklarınızı yapmaya kalkmayın…İnsan onurunu ayaklar altına almayın…
Hukuka suç işletmeyin…Fırsat bu fırsat; hoşlanmadığınız, aykırı, muhalif, işinize gelmeyen insanları yok etmeye çalışmayın…Masum insanlara linç dursun…İşkenceye, eziyete, zulme yol vermeyin…
Türkiye’yi batırdınız…
Bu kadar “Cin”lik yeter…
Cumhuriyete dua et…
Farkında değilsin; seni dincilerinizin elinden cumhuriyet kurtardı……O meydandaki gençlerden hiçbiri 14 yaşından küçük değildi… 4+4+4 saçmalığından önce, duvarlarında Atatürk resimleri olan, andımızı okuyarak sınıflarına girenler onlar……
O bayrak……
O seni koruyan askerler, polisler……
Pilotlar……
Hava sahasını teslim etmeyen teknisyenler sayesinde inebildiğin yerin adı zaten; Atatürk Havalimanı…
Bombalanan, ama yine de orayı terk etmeyen Meclis; yok sayıp, hatta kapatmak istediğin cumhuriyetin Meclisi’ydi……Meclis’in duvarında, onu söyleyen Atatürk‘tür:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…”
Türk dış politikasını rezalete çevirip, dört bir yan düşman ülkelerle çevrilmişken… Bu politikadan çark edip komşularla barışmaya başladınız……Adını söyleyeyim sana:
“Yurtta sulh, cihanda sulh…”
Bu felaket yaşanınca “Ergenekon”, “Balyoz” gibi saçma sapan davalarla hücrelere kapatılan subayları “derhal” göreve çağırmak ise ders gibi……
Cumhuriyetin yiğit askerleri onlar……
Senin paralelin çapulcuları değil…
Dün aldığınız ilk OHAL kararı; dinci yapının elindeki yurtların, pansiyonların, kursların, okulların, kreşlerin, dershanelerin kapatılması……1925 “Tekke ve zaviyelerin kapatılması”dır o……Atatürk devrimidir……
Kısacası gazi bey……Türkiye İran gibi, Mısır gibi, Irak gibi, Libya gibi olmadıysa, bir dinci takımın eline teslim edilmediyse……Cumhuriyete dua et……Sokaktaki o insanlara; bu özgüveni, bu bilinci ve bu hakkı veren de cumhuriyettir, şükret……Ona saldırmaktan vazgeç……Fırsat bu fırsat, cumhuriyetin vazgeçilmezleri; hukuku, demokrasiyi yıkmaya kalkma……
Sarıl cumhuriyetin ipine…