KÜRT SORUNU DOSYASI
Siyasi ayrılıkçı Kürtçülüğü Türkiye’ye taşıyanlar…
Cizre Emiri Bedirhan Bey’in Çocukları…
Bedirhanların Büyük Sırrı
Türkiye’de siyasi ayrılıkçı Kürtçülüğü başlatan Cizreli Bedirhanilerdir.
Bedirhanilerin büyük dedesi Bedirhan Bey, Osmanlı’nın Cizre Emiri idi. Tanzimat reformları yapıldı, 1846’da Cizre beyliği yıkıldı ve Bedirhan Beyin servetine elkonuldu…
Bakınız sonrasında neler yaşandı…
Mayıs 1920’de Bedirhan Bey’in İstanbul’da bulunan altı oğlu ve iki torunu gizlice bir dernek kurdular. Derneğin başkanı Emin Ali Bedirhan’dı.Kurucu üyeler arasında iki oğlu da yer almıştı; Celadet ve Kamuran.Derneğin faaliyetleri kapsamında üzerinde en fazla durulan konu, Bedirhan Bey’in Osmanlı’nın el koyduğu mal varlıkları(zaptedilmiş emlak) idi.
Derneğin arşivleri Bedirhanların bu serveti geri alabilmek için epey çabaladığını gösteriyor. Günümüze kadar ulaşan bu arşivler, Bedirhanoğullarının neden siyasi Kürt hareketine soyunmuş olduklarını açığa çıkarabilmesi açısından önem taşıyor…
Dernek daha ilk toplantısında ‘zaptedilmiş emlak’(emlak-ı mazbute) sorununu ele almıştı.Bedirhanlara göre Osmanlı yönetimi bu serveti gasp etmişti.Bu büyük mirasın varislerine intikalini engelleyen de bizzat Padişah’ın kendisiydi, bir Osmanlı belgesi şöyle diyordu;
‘Tuzla ve diğer emlakın kendileri aracılığıyla yönetilmek üzere kendilerine teslim edilmesi 1892/93’te mirasçılar tarafından istenince, maliyece yazılan kenar yazısının anlamından sahip olma haklarının gerçek olduğu anlaşılmış ve emlakın iade ve teslim edilmesinin gerekliliği Devlet Şurasınca(Şura-yı Devletçe) da karar altına alınmış ise de kabine toplantısına havale ile söz konusu olup daha sonra Padişah’ın buyruğu ile saklanıp yok edilmiştir’.
Eğer bu belge doğru ise Bedirhan Bey’in bu büyük mirasına el konulmuş ve miras hakkı da yok sayılmıştı.Bu ‘zaptedilen emlak’ meselesi Osmanlı belgelerine geçmiş, Sadaret’in (Başbakanlığın) 19 Haziran 1869 tarihli bir arz tezkeresinde şöyle yer almıştı:
‘Bedirhan Paşa, Kürdistan’da yurt sahibi ve gayet nüfuzlu olduğu halde, o taraflarda yapılan ıslahat münasebetiyle ailesiyle birlikte bu taraflara nakledilmiş ve Kürdistan’da kalan emlaki devletçe zaptedilerek geçinmesi için kendisine Maliye hazinesinden bilinen miktarda maaş tahsis edilmişti. Bu maaş zaptedilen emlak bedeli olduğu için, veresesine (mirasçılarına) intikali icap etmektedir.’
Bu nokta önemli; Bedirhanoğulları mirası geri alabilmek için Sadrazamlığa dilekçe vermiş, öyle görülüyor. Mesele idari mesele olduğuna göre, konu Danıştay(Şura-yı Devlet)’da görüşülmüş olmalı.
Danıştay Başkanı Seyit Abdulkadir idi; o an için başkan değilse bile bir dönem başkanlık yapmıştı, en azından üyesiydi. Belki de Seyit Abdulkadir-Bedirhan ilişkisi bu miras meselesinden ortaya çıkmıştı…
Peki, bu mirasa ne olmuştu?
Bedirhan Bey’in tüm mallarına devletçe el konulmuş ve on beş bin kuruşa satılmıştı . Buna karşılık Bedirhan Bey’den geriye kalan aile üyelerine 200 ila 1.000 kuruş arasından değişen bir maaş bağlanmıştı .Ama Bedirhanlara göre bu miras, karşılık olarak bağlanmış maaşın çok üstündeydi, bir servetti. En azından Emir Bedirhan böyle söylüyordu.
İşte o sözler;
‘Bedirhan Bey’in zapdedilen emlakına karşılık kendisine emlak bedeli adıyla yirmi bin kuruş tahsis edildi. Halbuki orada terk ettiği emlaktan yalnız altı tane tuzlasının yıllık geliri altı milyon kuruş sayılıyor. Yalnız at-beygir cinsinden orada terk ettiği hayvan miktarı yirmi bini aşkındı’ .
Bedirhanilere bağlanan maaş işine gelince…
Celadet Bedirhan’ın eşi Revşen Hanım bu maaş işini şöyle aydınlatıyor;
‘Hüsnü Berazi(Suriye’de), Celadet ve Kamran’ın bedeli emlak aylığını verdi. Bedel-i emlak şu anlama geliyordu: Osmanlılar Bedirhanları sürdüğünde bütün mal varlığına el koymuştu. Ancak sürgün edilen Bedirhanlara da belirli bir aylık vermeyi taahhüt etmişti. Bu, miras gibi kuşaktan kuşağa devam edecekti.
Atatürk döneminde rejim, Türkiye sınırları içinde kalan Bedirhanlara arazi verip bedel-i emlaktan kurtuldu. Suriye sınırları içinde bulunan Bedirhanlara ise rejim aylık vermeye devam ediyordu. Ayrıca aynı konumda olan, Cezayir’den gelen Cezayiri ailesine de devlet aylık veriyordu.
Fakat Suriye yönetimi 1929’da bir karar alarak, bu aylık uygulamasında değişiklik yaptı. Buna göre, aile içinde her vefat eden bireyin aylığı devlete kalacak, varislerine intikal etmeyecekti. Bu karara rağmen Hüsnü Berazi, Celadet ve Kamuran’ı Suriye vatandaşlığına kabul ederek bu aylığı yeniden bağladı ve hem Celadet hem de Kamuran ölene dek bu aylığı aldılar.
Bu aylık çok cüzi, bir miktardaydı. 1949’da verilmeye başlandığında 45 Suriye Lirası idi. Kamuran 1979’da vefat ettiğinde 160 lira alıyordu.Şu an Suriye’de yaşayan Bedirhanlardan sadece Yusuf Bedirhan bu aylığı almaktadır.
Osmanlı Padişahı’nın emriyle bu büyük servetin mirasçılarına devrinin engellenmesi belki de haklı olarak Bedirhanoğullarında bir öfkeye yol açmıştı. Çünkü bu miras konu edildiğinde Bedirhanlar çok sinirleniyordu.
İşte Emir Bedirhan’ın bu öfkesi;
‘Hüseyin Bey(1878 Botan isyancısı Bedirhan) milli duyguların, İslami bağların kutsallığını takdir etmiş olsaydı, kardeşi Bahri Bey’in yüzeysel öğütlerine kapılıp da ecdadından miras kalmış olan Kürdistan beyliği sandalyesini Sultan Hamid’e terk ve bağışlamak ahmaklığında bulunmazdı’ .
Bu öfkede, Bedirhanoğullarının bu büyük servet kaybı sonrası içine düştükleri mali sıkıntıların da bir payı olmalı.Salih Bedirhan’ın aşağıda yer alan anılarında ailenin yaşadığı bu sıkıntılar ister istemez göze çarpıyor;
‘Osman Bey de geldi, bizi evine götürecek. Teyzelerim bu akşam için bırakmadılar… Ertesi sabah haremi Fatma geldi. Ve hep beraber evlerine gittik. Nişantaşı’nda bir evde oturuyorlardı. Ev büyük, fakat mefruşat namına bir şey yok. Bir odasından ma’adası çırılçıplak. Osman Bey nineme Kürdistan’ı anlatıyordu. Hüseyin Paşa ile gitmişler. Varınca Kürtlerden büyük bir müzaharat ile hürmet görmüşler.’
Derneğin arşivleri, Kahire’de bulunan Süreyya Bedirhan’ın da bu zaptedilmiş emlakla yakından ilgilendiğini gösteriyor…
Süreyya Bedirhan, İngiltere yönetimine mirasın kendilerine devri için başvurmuş, İngiltere Elçiliği Mali Müşaviri, kendisi ile görüşen Kamuran Ali Bey’e, ‘İngiltere Başbakanı Lloyd George’un Süreyya Bey’e verdiği cevabın esas itibariyle sorunun kabulünü içerdiği’ düşüncesinde olduğunu söylemişti.
Bu noktada, Bedirhanoğullarının ‘yüzyıl öncesindeki Botan beyliğini yeniden kurabilmek’ amacıyla Ruslar, Ermeniler, İngilizler ve Fransızlarla geliştirdikleri ilişkilerin altında bu büyük servet kaybı ve ardından yaşanılan sıkıntıları görmek gerekir mi’, sorusu akla gelebilir.
Doğrudur, bu Bedirhanların ayrılıkçı siyasi Kürtçülüğe soyunmaları, ardından Ermeni Taşnak örgütüyle ittifak kurmaları ve isyan çıkarmalarının ardında hep bu miras işi yatmaktadır çünkü miras öncesinde Bedirhanların bu tür faaliyetleri yoktur.
Bedirhanoğullarının, aşağıdaki Rus raporunda geçen ve Bedirhan Bey’in dahi düşünmediği ‘Rus himayesinde ve bir Bedirhan yönetiminde Beylik kurmak’ düşüncesini de, bu miras meselesi ışığında okuyabiliriz:
‘Hasan ve Hüseyin kardeşler(Bedirhan) Türklere karşı 60.000 ile 100.000 arasında Kürdü ayaklandırabileceklerini tahmin ediyorlardı. Onlar, tasarladıkları Kürt beyliğinin, çeşitli Alman krallık ve prensliklerinin Almanya İmparatorluğu’na girdikleri şartlarla Rusya’ya bağlı olacağı söylemişlerdir. Bundan başka Hüseyin ve Hasan Rusya’nın desteği olmadıkça, onların böyle bir isyana kalkmak istemediklerini, yardım aramak amacıyla Rusya Hükümeti temsilcileriyle görüşmelere girişmek istediklerini belirtmişlerdir.’
Bedirhanların miras meselesi ile ayrılıkçı siyasi Kürtçülüğü biraz somutlaştıralım…1920 Sevr Antlaşması hazırlık aşamasında bir Kürdistan’ın kurulacağı fikri yayılmaya başlayınca, Bedirhanlar İngilizlere başvurarak Kürdistan’ın Bedirhan ailesine verilmesini talep edecek ve bu talep Fransız resmi arşivlerine şöyle geçecektir;
‘1919 başında, Zaho bölgesinde bulunan –ki o sırada bu bölge gevşek de olsa İngilizlerin kontrolü altındaydı- Celadet Bedirhan Bey, bu kentin siyasi subayına verdiği tüm Behdinan bölgesinden birçok aşiret reisinin mührünü taşıyan bir dilekçeyle Kürdistan’ın Bedirhan ailesinin üyelerinin birinin yönetimine verilmesini ve İngiliz koruması altına alınmasını talep etmekteydi.’
Zaho, Botan emirliğine en yakın yerleşim yeri idi. 1918 Mondros Mütarekesi sonucu İngiliz işgaline düşecektir. Bedirhan Bey’in sahibi olduğu toprakların bir kısmı da bu bölgede bulunuyordu.
Bu nedenle Celadet Bedirhan yönetici güç olan İngilizlerle temasa geçmiş ve kurulması olası bir Kürt beyliğinde, Bedirhan Bey’in eski konumunun dikkate alınarak yönetimin kendilerine verilmesini istemiş olabilir.
‘Gizli’ kaydı taşıyan bir başka İngiliz belgesi de Bedirhanoğullarının eski Botan beyliğinin mirası peşinde nasıl koştuklarını göstermesi açısından önemli, işte o belge;
‘Bedirhan ailesinin İngiliz yanlısı eğilimleri, ailenin Mısır’daki üyelerinin Türklerden gördükleri muamelelerden sertçe yakındıkları, tazminat istedikleri ve Kürdistan’ın asıl yönetici ailesinin kendi aileleri olduğunu iddia ettikleri, 16 Nisan(1919) tarihli ortak mektuplarından da anlaşılmaktadır.’
Öte yanda, Bedirhanoğullarının hem Rus hem de İngilizler nezdinde gösterdikleri bu çabalar farklı düşüncelerin de doğmasına yol açmıştı. Doğal olarak Bedirhanların ‘Kürtler’ için değil, kendi şahsi çıkarları için bölgede siyasi Kürt hareketi başlattıkları düşüncesi akla geliyordu.
Bu olumsuz düşünceyi değiştirebilmek için epey çaba gösterilmiş, hatta bu çabalara yabancılar da katılmıştı, işte bir yabancı medyanın yazdıkları:
‘…müttefik devletlerin tüm ileri gelen şahsiyetlerini mektup ve dilekçe yağmuruna tutup ünlü atalarının toprak ve mülklerinin iadesi talebinde bulunan Bedirhan ailesi üyeleri, hemen para peşinde koşan sıradan sakıt asilzadeler olarak etiketlendirilmemelidir. Atalarının servetinin iadesiyle hem Bedirhan ailesi mali yönden rahatlamış olur hem de Kürdistan’ın bir parçası yeniden kendisine şan vermiş bir sülalenin hakimiyetine girip kurtuluş yolunda ilerlemiş olur…’
Peki, Bedirhan Bey’in ünlü servetini takip eden kaç tane Bedirhan vardı?
Bedirhan Bey’in ‘doksan altı’ çocuğu vardı.M. Salih dedesi Bedirhan Bey’in ‘on altı evlilik’ yaptığını, bunlardan yalnız birinin(Hamid’in annesi) nikahlı olduğunu, diğerlerinin ise Yezidi cariyeler olduğunu açıklıyor. 1896’da Şam’da öldüğünde ise, geride ‘dört eş, yirmi biri kız, yirmi biri erkek olmak üzere 42 çocuk’ bırakmıştı.
1919’da, yaşayan birinci kuşak Bedirhanoğulları şunlardır: Emin Ali, Tahir, Muhammed(Mehmet) Ali, Hasan, Murat, Halil, Abdurrahman, Zübeyir ve Yusuf Kamil.
Bedirhan Bey’in soy ağacı Türkiye’de idi…Araştırmacı yazar Salim Meriç Bedirhanoğullarının günümüze kadar uzanan soy ağacını izlemiş ve bakınız hangi sonuçlara ulaşmış:
‘Kürt Bedirhan ahfadı incelediğinizde çok geniş bir ailedir. Sabetayistlerin Karakaş koluna mensup Selanik Mevlevi postnişi İshak Dede’nin torunlarından olan Eski Dışişleri bakanı Prof.Dr. Emre Gönansay’ın annesi Müveddet Gönensay, Bedirhan Paşazade Abdurrahman Çınar’ın kızıdır. Kürt Bedirhan’ın torunlarından Kürt tarihçi Cemal Kutay Teşkilatı Mahsusa’nın ilk lideri Eşref Kuşçubaşı’nın damadıdır.
Kürt Bedirhan ailesinden olan Bedri Paşanın hanımı, Eşref Kuşçubaşı’nın teyzesinin kızıdır. Bedirhan Bey’in çocuklarından Murat Bedirhan Bey, Şurayı Devlet Reisliği yapmıştı. Torunu Tevfik Ali Çınar da Galatasaray’da başkanlık yapmıştı. Bedirhan Bey’in kardeşi, Abdullah Bey’in oğlu, Atatürk’ün yakınında yer alarak Maarif Bakanlığı yapan ve eğitim alanında köklü ve sarsıcı değişikliklere imza atan Vasıf Çınar ailenin diğer fertlerindendir.
Kürt Bedirhan’ın oğlu Ali Şamil Paşa ilk evliliğini Bedrifem hanımla yapmıştı. Bedrifem Hanım daha sonra ikinci evliliğini ise Selanikli Mehmet Edip Bey ile yaptı ve bu evlilikten Halide Edip Adıvar doğdu.
AKP’nin kurucularından Cüneyt Zapsu’nun babaannesi Fatma Hidayet Zapsu da ünlü Bedirhan Paşa’nın ailesindendir. Bedirhanilerden Kaymakam Abdullah Hulusi Bey’in oğlu Vasıf Çınar, iki kez Milli Eğitim Bakanlığı yapmış ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun uygulayıcısı ve Altay Spor Kulübü’nün kurulmasına ön ayak olmuştu.
Menderes hükümetinin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da Kürt Bedirhan ahvadındandır. Bedirhanlar, Mardinizadeler ile akrabalığa kadar uzanmaktadır. Daha bu isimlerden yüzlercesi var…’ .
Botan Emirliği’nin yıkıldığı 1846’dan günümüze kadar geçen sürede tüm Bedirhanların izlerini sürebilmek kolay değil, zaten bunu yapmanın çalışmamıza bir fayda sağlayabileceği de düşünülmüyor.
Burada inceleme konumuzun amacı, Bedirhanların soy ağacını çizmek değil, ‘Bedirhanların siyasi Kürt hareketinde ne işleri vardı’ sorusuna bir cevap bulabilmektir.Amacımız, Türk tarihinde yaşanmış olaylardan yola çıkarak günümüzü aydınlatabilmektir. Dolayısıyla ‘Bedirhanlardan hem Osmanlı hem de Cumhuriyet rejiminde hizmet etmiş olanlar ile ayrılıkçı Kürt siyasi harekete katılmamış olanlar tamamen konumuz dışındadır.’
Anlaşılan o ki Türkiye’yi bugünlere sürükleyen ayrılıkçı siyasi Kürtçülük Bedirhanopulları tarafından başlatılmıştır.Bedirhanlar bu ayrılıkçı akıma bir miras yüzünden kapılmış, hala o miras üzerinden gitmektedirler Son söz; bir miras yüzünden ülkeyi bugünlere sürüklemek değer miydi!
Kaynak: Büyük Suikast/Kürt Gerçeğinde Bilmediklerimiz
BİLGETÜRK
WWW.OZELBÜRO.COM