“AB ile Turkiye arasinda varilan anlasma, iktidar ve onu destekleyenler tarafindan basari olarak sunulmakta. Benim bu degerlendirme hakkinda cok ciddi sorularim ve duraksamalarim var. Ayrica, Turkiye’nin ilan ettigi beklentilerini karsilama alaninda AB ulkeleri yoneticilerinin suskunuklarindan ve medyaya verdikleri demeclerden Turkiyenin taleplerinin karsilanmayacagi anlasiliyor. Ayrica, soruna Turkiye’nin genel gidisati ve kapasiteleri acisindan da bakiyorum. “ diyerek yazısına giriş yapan Türkiye’ nin AB nezdindeki Daimi Temsilcisi olarak görev yapmış E. Büyükelçi Sayın Pulat Tacar’ ın değerlendirmesini, kendisine tamamen katılarak ve Dışişleri Bakanlığı’ nın bu değerlendirmeleri dikkate alacağını düşünerek yayımlıyorum.
Saygılar,
O. Tan
E. Büyükelçi Pulat Tacar
Avrupa ile ilişkilerden sorumlu Bakanimizin Avrupa Birliginin siyaset tarzini, soylemini ve – dip notlar dahil- uygulamalarini iyi bilmesi gerekir.
Yapildigi söylenen anlaşma Turkiyenin ustune coken mültecilerin yüklediği cok agir yuku hafifletmiyor.Avrupayi simdi harekete geçiren ciddi gelişme tarih boyunca bazi bölgelerde ic ve dis savaşlar, dogal felaketler ve kitlikler nedeni – hayatta kalma insiyaki ile – adeta kendinen harekete gecen toplu ve zorunlu yer degitirmedir.. “Buyuk göçler” AB hukumetlerinin istediği, mülteci akininin Turkiye tarafından engellenmesidir. Bizzat yapmalari gereken “pis isi” Turkiye’ye havale ediyorlar.
Dun Alman televizyonlari tum Avrupa için yilda 72.000 multeci alimindan soz etti. Ayrica bu mülteci akininin seyrini kendi elemanlari vasitasi ile kontrol edeceklermis. En azindan böyle anliyor ve kendi halklarina böyle sunuyorlar..
AB topragina (Yunanistana) ayak basmis olan mültecinin -rizasi hilafina- Turkiye’ye geri gönderilmesinin uluslararasi hukuka aykiri olduğu BM sozculeri tarafından acikca beyan edildi. Ustelik Turkiye’ye yollanacak olanlar Turk vatandasi da degil; baska ulke uyrugu. Ulkemiz tampon ulke konumuna getirilmiş durumda. Boylece AB hukumetleri hem mülteciler ile ilgili konvansiyonu cigneyecekler, hem de Turkiyeyi bu yasa dişi eyleme suc ortagi yapacaklar.Bu plan uygulanamaz. Planin son derecede hatali olduğunu, uygulamadan doğrudan etkilenecek ulkenin vatandaslari olarak dile getirmeliyiz.
Turkiye’nin güney siniri acik ya da geçirgen olduğundan ulkemizdeki multeci sayisi da kontrolsüz olarak artacak. Yapilan anlaşmada kucuk harflerle yazilanlari ya da konulan rezervleri iyi algiladik mi? Hepimizi ilgilendiren bu konuda ne muhalefet ne de iktidar yeterince bilgilendirildi.
AB ile yapilan anlaşma veya duzenlemelere konulan rezervler hakkında bir ornek vereyim;
Ortaklik Anlasmasinin Ek protokolüne gore, serbest dolasimin 1 Ocak 1986 gunu otomatik olarak yürürlüğe girmesi ve uygulamaya geçilmesi bekleniyordu. Almanya ve diğer Avrupa Topluluklari ulkeleri kancilaryalari ve diplomatik temsilcileri bu hakkin varligini inkar etmediler. Ancak,hukuken olusmus hakkin, bilfiil uygulamaya konulmasına ilişkin ayrintilarin bir Ortaklık Konseyi karari ile tesbit edileceğini, Ortaklik Konseyi gündeminin ise iki tarafin onayi (ittifaki) ile saptandigini belirttiler ve AT’yi temsil eden donem baskaninin serbest dolasim maddesini ortaklık konseyi gündemine alinmasini kabul etmediğini ilave ettiler. (Bakin anlasmayi yaparken nasil bir engel mayini birakmislar içine)
Ben o sirada AT nezdinde Daimi Temsilcilik gorevini yurutuyordum. Ocak 1986 ve Subat 1986’da gorustugum Alman, Fransiz temsilciler ve parlamenterler, benim pacta sunt servanda ilkesini hatirlatmama rebus sic stantibus kurali, ile cevap verdiler. Bu AB pozisyonu aynen sürmektedir; hatta daha da ileri goturulmustur.
Bir anlaşma sonsuza kadar yururlukte kalamaz.Anlasma taraflardan birine zarar vermege baslarsa değiştirilmesi gündeme gelir. Kosullar degisince kosullara gore gözden geçirilir. Ancak yeni koşullara uydurulacak anlasmanin taraflarin birinin dikte etmesi ile değil, müzakere ile, gerekirse karsilikli odunler verilerek saptanmasi gerekir. Su sirada yapilmakta olan, anlaşma ile doğan hakkin buzdolabında – -sine die- bekletilmesidir.
Ayrica Ankara Anlasmasinin Avrupa ‘ya yüklediği mukellefiyetin de
“Turkiyenin uyelik olasiligini, ortaklık anlasmasinin uygulanmasi sonuclari da goz onunde tutularak değerlendirmekten” ibaret olduğunu savunanlardanim. Yani sonu kapali kesin bir taahhut degil, kosullu bir niyet beyanidir.Bu değerlendirmenin yapilacagi zamanin koşullari ,verilecek karari etkileyecektir.
Türkiye’deki gelişmeler, “değerler” alanindaki farkliligimiz, derinlere inen (doku uyusmazligi demeyelim isterseniz) farkli yapinin varligina işaret etmekte. Bu farklarin basinda kutsal kitaptan kaynaklanan “lidere sonuna kadar itaat” te bulunuyor
Demokrasi anlayisimiz buna gore şekilleniyor.
Buna ek olarak, demografik buyukluk nedeni ile, AB organlarinda temsil agirligi ogesi var.Nihayet, güney ve guney doğu sinirimizdaki istikrarsizlik ve -hele son iki yildir yaşanan- ISIS heyulasi korkusu da onemli bir faktor. Hukumetin Hamas’a yakinliği, Sudan lideri ile ilişkisi, Irak ve Suriyedeki Sunni gruplara resmen veya gayri resmi olarak yârdim edildigi iddialari, daha sonra ISIS’e donusen gruplara yapilan yardimlarin ve katilimlarin Turkiyeden -diyelim- kacak yollarla oralara ulastirilmasina goz yumulmasi, yerli ve yabanci basinda yer alan bu bilgileri aylar sonra yeniden yazan gazetecinin casusluk suclamasi ile hapse atilmasi; bölgede sunni iktidarlar yoluyla bir sunni hilal olusturulmaga calisildigi iddialari, AB hukumetlerinin (ve ABD’nin) Turkiye ile ilişkileri konusunda bir değerlendirme yapma sonucunu getirmiştir.
Turkiye, orta vadede (ornegin 25 yil içinde) AB’ne uye olamayacaktır kanisindayim. Çeyrek asir sonunda AB nasil değişir, Turkiye nereye yönelir kestiremiyorum.
Halen yapilan “uyelik müzakereleri” oyalamadır. Zaten buna muzakere demek bile dogru değildir. Turkiye’nin AB muktesebatini eksiksiz ustendigini ve uyguladigini izleyen (kontrol eden) bir mekanizma demek daha gerçekçi olur..
Katilim görüşmeleri sirasinda AB, aday ülkeden kesin bir itaat ve uyum beklemektedir. Buna dis politika dahildir. Turkiye bu konumdan uzaktadır. İnsan haklari ve demokrasi alaninda AB’den uzaklasmaktayiz.
AB ‘ne katilan diger ülkelerin müktesebata uyum ve uygulama alanindaki eksiklerine goz yumulmuştur.Yunanistanin hesaplari sabunlayarak değiştirmesine de -haşari evladin yaramazligi- denerek goz yumulmuştur. Yunanistan’in EURO çerçevesine alinmasinin bir skandal olduğunu tum Avrupali gözlemciler yaziyor. Simdi gene Yunanistan kurtarılmak isteniyor , bunun icin Turkiye manivelasi kullaniliyor. Zira Yunanitan coker ise AB krizi derinlesir ve dezentegrasyon sureci baslar. İngiltere kapida. Macaristan Polonya isyanlarda. Merhem de Turkiye olacak. Ne bahasına?
Uyelik görüşmelerinde saptanacak eksiklikler ülkemizi kol mesafesinde tutma ve disarda bekletme bahanesi sayilacaktir. Bugun muktesebata tam olarak uyan AB ulkesi olmasa bile, Turkiye’nin eksiklerine goz yumulmayacaktır. Turkiye agzi ile kus tutsa bile, uyeligi konusunda verilecek nihai karar, bazi ülkelerde halk oylamasina götürülecek ve “milletin çoğunluğuna” reddetirilecektir. Fransa, Avusturya yetkilileri ve medyasi bunu acikca soyluyor. Digerleri tebessüm ederek bakiyorlar.
Hukumetimiz bu gercegin elbette farkindadir. Multeci krizi manivelasi kullanılarak bu gidisi degistirilebilecegini mi sanmistir ? O kadar saf olduklarini sanmam. O halde ?
Multeciler konusunda “karsi taraf ters koseye yatırılarak” ya da “Kayseri pazarligi ” yapilarak varildigi ileri sürülen sonuç ic tüketime yonelik goz boyamacadır. Varildigi söylenen mutabakat hakkinda AB ulkeleri arasinda tam uzlasma yoktur.
Turkiye’yi halen yönetenler, denetimsiz, kayitsiz misli, gorulmemis bir acik kapi uygulamasini yeğlemişlerdir. Turkiye giren, (bir kismi sizan) bu kadar insanin iaşesi, ibatesi, eğitimi, saglik giderleri velhasıl her turlu gideri nasil ve hangi bütçe ile saglanacaktir?
Mültecilere calisma izni verildigi söylenerek, övünülüyor.Ne pahasına? Turkiye ‘de işsizlik her gun tavan yaparken, yari ucrete calisan mülteci ile iftahar edilir mi?
Denetimsizligin yarattigi (ve daha da yaratacagi ) guvenlik sorunlari ile nasil basa cikilacaktir? Ulkeyi sarsan patlamalar, orta doğu batakligina girmenin bir sonucu sayilmaz mi?
Turkiye gibi ekonomisi biçak sirtinda duran bir ulke nasil olur da gozu kapali böyle bir uçuruma sürüklenir?
Gelismeleri izleyenler, bu sorularin tatmin edici bir yanitinin bulunmadigini biliyorlar.
***
Cozum , Suriye, Irak, Misir gibi ülkelerle ve AB ile ilişkilerimizde koklu bir değişiklik yapmaktan; Turkiye’deki mültecilerin ülkelerine dönmelerini sağlayacak düzenlemeleri bir an once uygulamaya koymaktan geçer.
Suriye’deki iktidar, o ulke halki tarafından saptansin. Kimi yoneticilerimizin “Eset” fobisi Turkiyenin poliitikasini tesbit etme konusunda belirgin oge olmamalidir. Misir Hukumeti ile de iliskileri hic beklemeden düzeltmek gerekir. Geri adim atma bahasina. Benzer sekilde Rusya ile iliskilerin de Putin’i kiskirtma vitesinden cikarilarak realist ve koşullara uyan bir mecraya sokulmasi lazimdir .
AB ile geleceğimizin de – isterseniz üyelik perspektifine kapiyi kapatmadan- cok daha realist bir formata oturtulmasi – başka anlatimla kisa donemde üyelik perspektifi on plana cikarilmadan,
degisen koşullara uygun yeni bir çerçevenin müzakere edilmesi yeğlenmelidir. İsterseniz buna Uzun vadeli bir serbes mubadele bolgesi anlasmasi formulu de diyebilirsiniz. Vize serbestisi konusunda da karsi tarafin korkularini goz onunde tutan bir ara formül geliştirilebilir.
Bunlar yapilmaz ise, orta doğu batakligina daha fazla saplanirsak, ülkenin ekonomik durumu daha da kötüleşecektir.Yatirim yapilamayacaktir. İssizlik ve fakirlik artacak bu da ülkede sosyal patlamalara neden olacaktır. Bu sosyal sarsintilara ayrilikci orgutlerle yurutulen silahli mücadeleye eklenince, Turkiye’nin direnç kapasitesi azalacaktir. Dahasini yazmağa elim varmiyor. Ama, bu konulari inceleyen (hem Turkiye içindeki , hem de) ulkemiz disindaki uzmanlar tehlikeyi goruyorlar ve Turkiyedeki muhataplarini sürekli uyarıyorlar ; guzel gözlerimiz icin degil; kendi cikarlari da Turkiyenin destabilize olmamasini gerektirdiği için.
Endiselerimi paylaşmak için ve daha iyi günlere ulaşma umuduyla yazmak zorundaydım. “